1,5 yaşındayken Meclis'e gelmişti
1.5 yaşındayken babası için Meclis'e gelmişti. Nasıl feryat etmişlerdi. Müyesser Yıldız yazdı...
1,5 yaşındayken Meclis'e gelmişti
1.5 yaşındayken babası için Meclis'e gelmişti. Nasıl feryat etmişlerdi. Müyesser Yıldız yazdı...
Bugün tüm gazetelerde hepimizin yüreğini dağlayan bir fotoğraf yer aldı. Gara şehitlerimizden polis memuru Sedat Yabalak'ı polis üniformasıyla uğurlayan 7 yaşındaki kızı Zeynep'in fotoğrafı.
Bilmem hatırlar mısınız; PKK'lı teröristler Sedat Yabalak'ı Diyarbakır-Lice yolunda, ailesi yanındayken kaçırmışlardı. Yani Zeynep de oradaydı ve henüz 1.5 yaşındaydı.
Anne Burcu Yabalak, yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
“Bayram tatili dönüşünde güpegündüz yolumuz kesildi. Cüzdanındaki polis kimliğini görünce hemen arabadan indirdiler. Eşimi çalılıkların arasına doğru götürmeye başladılar. Yalvardım onlara, ‘Ne olur bırakın.' diye. Eşimi kaçıranlar, 'Apo'dan mektup gelirse, o zaman bırakırız.' dediler. Eşimin peşinden gitmek istedim. Sonra arabadaki çocuklarımın ağlama sesini duydum. Geri döndüm.”
Burcu Yabalak ve kaçırılan diğer güvenlik görevlilerimizin aileleri geçen süreçte herkesle görüşmeye çalıştılar.
Meclis'e gittiler. Bir defasında Burcu Yabalak, Meclis'e Zeynep'i de götürdü. Minik Zeynep, CHP Grup toplantısında, olanlardan habersiz, tüm sevimliliğiyle etrafına bakıyordu.
İşte o gün Burcu Yabalak, şunları da söylemişti:
“Aileler olarak herkese yalvardık. Kimse bizi anlamıyor. Bizi anlamak için kendi evlatlarını düşünmeliler. Kendi evlatlarının sekiz aydır örgütün elinde olduğunu bilseler ne hissederlerdi? Üç tane küçük çocuğum var, yaşadığımız derin travmayı onlara hissettirmemek için elimden geleni yapıyorum. Hiçbir şey yapılmaması beni çıldırtıyor. Ben eşimin bayrağa sarılı tabutuyla karşılaşmak istemiyorum. Bir şeyler yapma imkânı olup yapmayanlara hakkımı helal etmiyorum. Bizi ayakta tutan tek şey, eşimin sağ olduğu haberi. Yılbaşında görüntülerini izledik.”
“İKİ CİHANDA ELLERİM YAKALARINDA OLACAK”
Ya diğer aileler?
Örneğin 18 Eylül 2015'te Tunceli Pülümür yolunda kaçırılan Astsubay Semih Özbey'in babası Gürsel Özbey, duygularını şöyle feryat etmişti:
“550 milletvekili 1 saat çocuğundan haber alamazsa, ne hisseder acaba? Benim çocuğumun suçu neydi? Devlet neden gerekli önlemleri almadı o yollarda? Çatışmada kaçırılmadı benim oğlum, devletin güvenliğini sağlaması gereken yolda kaçırıldı. Burada bir hata varsa, sorumlusu siyasi iradedir. Çocuklarımızı bize sağ salim getirmek için kim elinden geleni yapmıyorsa, iki cihanda da ellerim yakalarında olacak, biz aileler cehennem azabı çekiyoruz. Bu yaz düğün yapacaktık oğluma, her şey zehir oldu bizlere.”
12 Aralık 2015'te açıköğretim sınavı için gittiği Şırnak'ta kaçırılan Jandarma Uzman Çavuş Sedat Vardar'ın eşi Aygün Vardar da, “Kimse derdimizle dertlenmiyor. Kimlerle görüştüysek, bir somut cevap alamadık. İlk zamanlar Ankara'dan çok arayanımız vardı. Artık sadece kapımızı kaymakam, belediye başkanı ve jandarma komutanının eşleri çalıyor. Yetkililere göre, eşlerimiz birer rakamdan ibaret, ama benim eşim, çocuklarımın babası, o rakamın karşılığı. Şehit olanlara Rabbim gani gani rahmet etsin, en azından şehit diyorsunuz, bir mezarı var. Benim eşim ölü mü sağ mı, Allah rızası için ne olur bir sesini duyursunlar. Diğer kaçırılanlarla alakalı görüntü yayımlandı; en azından onların içi ferahladı, yaşadıklarını öğrendiler, seslerini duydular. Bizim beş aydır gözümüz televizyonlarda, kulağımız telefonlarda kaldı.” demişti.
Diyarbakır-Bingöl Karayolu'nda 24 Temmuz 2015'te kaçırılan Mardinli polis memuru Vedat Kaya'nın babası Şeyhmus Kaya, “15 sene çobanlık yaptım, bazı günler ekmek bile bulamadığımız oldu, herkes bizi biliyor. Oğlum okudu, polis oldu. Onu kaçırdılar. Cumhurbaşkanı'na ve Başbakan'a rica ediyoruz. Bu savaşı bir an evvel durdursun ve çocuğumuzu kurtarsın.” diye ağlamıştı.
2 Ekim 2015'te Erzincan'daki birliğine giderken Tunceli'de kaçırılan er Müslüm Altıntaş'ın babası Şevket Altıntaş da muhatap bulamamaktan yakınırken, şunları anlatmıştı:
“Yoksul bir aileyiz. Oğlum askere giderken 250 lirası vardı. 'Baba 200'ü sen al, size lazım olur.' dedi. Almadım, 'Cebine koy.' dedim. Sonra o gidince baktım, çekmeceye bırakmış o parayı; bu beni öldürüyor işte.”
12 Aralık 2015'te Jandarma Uzman Çavuş Sedat Vardar'la birlikte kaçırılan Jandarma Uzman Çavuş Ferdi Polat'ın eşi Hürriyet Polat'ın içini en çok yakan ise şu olmuştu:
“Vatandaşlarımız neler yaşandığını bilmiyor. Bazı yorumlar yapıyorlar ki, içimizi kanatıyorlar. 'Dikkat etselerdi, teslim olacaklarına ölselerdi, onlar da onlardandır, o yüzden gitmişlerdir.' şeklindeki sözleri, yorumları duymak acımızı arttırıyor. Bu onların elinde olan bir şey değildi ki. Bu süreçte bizleri teselli edecekken, destek verecekken bu şekilde konuşulması, bize bir acı daha yaşatıyor. Tek istediğimiz empati. Siyasilerden ve bu konuda bir şey yapabilecek isimlerden tek istediğimiz empati, vicdan, merhamet. Kendilerini bizlerin yerine koysunlar. Kendi annelerini, çocuklarını, evlatlarını düşünsünler, onların başına böyle bir iş gelse ne yaparlardı?”
Evet, şimdi hepimiz ağlıyoruz; da acaba bu feryatları kaçımız duyduk, kaçımız kendimizi onların yerine koyduk? Ve şehitlerimiz, acaba kaçımıza haklarını helâl ettiler?!
Müyesser Yıldız
Odatv.com