30 Ekim ve 13 Kasım tarihlerinde neler olacak

Bu, ABD'nin istediği noktaya gelindiğinin altının çizilmesi değilse, nedir?

30 Ekim ve 13 Kasım tarihlerinde neler olacak


Müyesser Yıldız yazdı

Suriye'nin kuzeyi ile ilgili olarak 1 yıldır ABD'den şunları istiyorduk:

“YPG/PKK'lı teröristlerin bölgeden çekilmesi... ABD'nin TIR'larla gönderdiği silahların teröristlerden alınması... Teröristlere ait barınak, sığınak ve tahkimatların imha edilmesi...”

“Stratejik müttefikimiz” bu taleplerimizin hiçbirini karşılamayınca iki kez ertelenen operasyon için düğmeye basıldı.

Bu defa askerden-askere ilişkilere geçildi ve “Güvenli bölge” görüşmeleri başladı... Şanlıurfa'da Harekat Merkezi kuruldu... ABD askerleri geldi... Havadan ve karadan ortak devriyeye çıkıldı...

Her şey yolunda gözükse de çok önemli bir sorun vardı; Ankara, “Güvenli bölge”, ABD, “Güvenlik mekanizması” diyordu... Yine Ankara, “YPG/PKK'yı bölgeden çıkarmayı amaçlıyoruz” derken, ABD, “Koalisyon ortaklarımız ve partnerimiz SDG'yi IŞİD'le mücadeleye odaklamayı, bölgenin istikrarını bozacak koordinasyonsuz askeri operasyonları engellemeyi hedefliyoruz” diyordu.

Gelinen nokta malûm. Erdoğan-Trump görüşmesinden sonra Fırat'ın doğusuna operasyon için bir kez daha düğmeye basıldı, “Girmemizin an meselesi olduğu” bildiriliyor. 

Tablo şu: 

Trump, bir yandan Türkiye'ye akıl almaz, hazmedilemez tehditler savuruyor, öte yandan “Erdoğan'la iyi ilişkileri olduğunu” söylüyor... Ankara'dan hâlâ bir tepki yok... Aksine, “Trump iyi, çevresi, güvenlik bürokrasisi kötü” deniyor... Acaba Trump, “Erdoğan'ı mahvederim” dese, şimdiye yer yerinden oynamaz mıydı?!.

Trump, YPG-PKK'ya kızıyormuş gibi görünürken, Erdoğan'ın daha 15-20 gün önce “Çatı terör örgütü” olarak nitelendirdiği sözde Suriye Demokratik Güçleri(SDG)'ne desteğinin devam edeceğini açıklıyor, Ankara'da sessizlik hâkim!..

Erdoğan, daha üç gün önce, “Hazırlıklarımızı yaptık, harekât planlarımızı tamamladık, gereken talimatları verdik. Hem karadan hem de havadan bu harekatı yöneteceğiz” demişti. Ancak “Dostumuz” ABD, Suriye hava sahasına Türkiye'ye kapattı... Yine ses yok!..

Evet, Trump, Türkiye'nin operasyon düzenleyeceği bölgedeki askerlerini çektiğini duyurdu, ama beraberinde ne görev verdi? Ona yakın Senatör Lindsey Graham'ın ifadesiyle, “IŞİD’le savaşın taşeronluğunu”... 

Türk Milleti nefesini tutmuş, YPG/PKK'lı teröristlere karşı düzenlenecek harekâtı beklerken, dün Milli Savunma Bakanlığı'nın yaptığı açıklamaya dikkat çekelim. TSK'nın, sahada IŞİD terör örgütü ile göğüs göğüse mücadele eden tek koalisyon ve NATO ülkesi ordusu olduğunu vurgulayan MSB, “IŞİD'in kanlı eylemlerinden en fazla zarar gören ülkelerden biri olan Türkiye, hem yurt içinde hem de sınırlarının ötesinde bu terör örgütü ile artan tempo ve şiddetle mücadele etti, Fırat'ın doğusunda da mücadeleye devam edecektir” dedi.

Bu, ABD'nin istediği noktaya gelindiğinin altının çizilmesi değilse, nedir?

ABD'Lİ GENERALLERİN AÇIKLADIĞI PLAN

Trump'ın, “Türkiye'nin kararlı tavrı ve diplomatik baskısı” karşısında geri adım attığı söyleniyor.

Ancak biliyoruz ki, son aylardaki temaslarda Dışişleri Bakanlığı devre dışıydı. Çavuşoğlu da, “ABD bizi oyalıyor” diyerek, adeta feveran etti. Tüm görüşmeler Pentagon-MSB ile ABD Avrupa Merkez Komutanlığı (EUCOM)-MSB arasında yürütüldü.

Her neyse!.. Neticede, ABD, Türkiye'nin operasyonuna destek vermeyeceğini bildirerek, Tel Abyad ve Resulayn'daki iki gözlem noktasında bulunan 50 askerini çekti.

Şimdi takvimi biraz geri alalım.

20 Eylül'de EUCOM'dan iki tuğgeneral basın toplantısı düzenledi. Bu generallerden biri Şanlıurfa-Akçakale'de kurulan Harekat Merkezi'ndeki muhatabımız da olan EUCOM'un Kararlılık Operasyonu yöneticilerinden Christian Wortman, diğeri Scott Naumann'dı.

ABD-Türkiye arasında kurulan “Güvenlik mekanizması” hakkında bilgi veren generaller, “Fırat'ın doğusunu tamamen kapsamayan, Tel Abyad-Rasulayn arası ile Akçakale ve Ceylanpınar'ın karşısında yer alan bölge üzerinde yoğunlaşıldığını” anlattı.

Bu bölgelerdeki YPG'lilere ait tahkimatlar ve ağır silahlar konusunda Türkiye'nin endişelerinin dikkate alınacağını belirten generaller, aynen bugün Trump'ın söylediği gibi, “ABD'nin, IŞİD'le mücadele için Suriye Demokratik Güçleri(SDG)'yi silah ve mühimmat gönderip, danışmanlık yapmayı sürdüreceğini” açıkladı. 

2 BİNDEN FAZLA IŞİD'Lİ VAR

Trump'ın kararından sonra bölgedeki hapishanelerde olan IŞİD'liler ile kamplarda tutulan aile ve çocuklarının sayısı, durumu gündeme geldi ya; O iki generalin toplantısında bu konu da konuşuldu.  

SDG'nin 50'den fazla ülkeden 2 binden fazla teröristi tutukladığı bilgisini veren Tuğgeneral Naumann, “Bunlar ve ailelerinin ülkelerine geri gönderilmeleri, IŞİD'in kalıcı yenilgisi için önemlidir” dedi. 

Demek ki, ABD'nin planı 20 Eylül'de netleşmiş. Ankara'nın bunlardan haberdar olmaması mümkün mü?

O generallerden birisi Akçakale'deki muhatabımız olsa da duymadıklarını varsayalım.

Ya Erdoğan'ın New York seyahatinde, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın görüştüğü, Trump'ın Suriye ve IŞİD'le Mücadele Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin 27 Eylül'deki şu açıklamaları?   

“Güvenli bölgenin belirli derinliklerinden bahsedemem, çünkü şimdilik bölgeden bölgeye kuzeydoğuda sadece üçte birini görüştük. Bunu üç bölüm halinde yapıyoruz ve şimdi sadece üçte birini yaptık.”

Anlaşılan o ki, Türkiye ile görüşülen ve şimdi ABD'nin boşalttığı o üçte birlik bölge “Tel Abyad-Rasulayn” arasıymış!..

30 EKİM VE 13 KASIM'A DİKKAT

Türkiye, ABD'nin bu planlamasına onay verdi mi vermedi mi, bilmiyoruz, ama henüz Akçakale'deki müşterek harekat merkezi kapatılmadığına, Trump ve adamlarına hak ettikleri cevaplar verilmediğine göre, bir mutabakatın olduğunu düşünebiliriz.

Süreç, 2007'deki Irak'ın kuzeyine yönelik operasyon hazırlıklarını hatırlatıyor. Haftalık sapmalarla o vakit de Ekim-Kasım aylarında büyük hareketlilik yaşanmış, benzer restleşmeler olmuştu.

5 Kasım'da Beyaz Saray'daki Erdoğan-Bush görüşmesinden sonra ise anlaşma sağlanmış, Türkiye Şubat'ta Irak'ın kuzeyine harekat düzenlese de peşinden “PKK açılımı” gelmişti!..

Şimdi önümüzde 2 önemli tarih var.

İlki, 30 Ekim. Cenevre'de Suriye Anayasa Komitesi'nin toplantısı yapılacak. Bu toplantıya SDG'nin kontrolündeki Suriye'nin kuzeydoğusundan temsilcilerin, yani PKK/YPG'lilerin de katılmasını isteyen, ama Türkiye'yi ikna edemeyen ABD, olası operasyona tepki için SDG'lileri masaya oturtabilir...

İkincisi, 13 Kasım'daki Erdoğan-Trump görüşmesi. Türkiye'yi böylesine pervasızca tehdit eden birisinin ayağına niye gidilir ve daha ne görüşülebilir anlamak mümkün değil, ama 13 Kasım'ın, emperyalistlerin İstanbul'u ilk işgâlinin 101'inci yıldönümü olduğunu hatırlatalım!..

Acaba o tarihi kim belirledi? Densiz Trump bilmese de Türkiye ile 100 yılın hesaplaşmasına soyunan adamlarının, bu tarihi bilmemesi mümkün mü?

Müyesser Yıldız

Odatv.com