46 kişinin şehit düştüğü günün ertesinde Emniyet'te neler konuşuldu... Hamaset mi akıl mı

Şehitlik veya işinin başında ölmek aslında bir kader değil, sadece uygulanmayan veya hatalı uygulanan kuralların bir sonucuydu.

46 kişinin şehit düştüğü günün ertesinde Emniyet'te neler konuşuldu... Hamaset mi akıl mı


46 kişinin şehit düştüğü günün ertesinde Emniyet'te neler konuşuldu... Hamaset mi akıl mı

Başsağlığı diledikten sonra sıra neler yapacağımızı öğrenmeye geldiğinde aldığımız cevap bizi şok etti: “Moralimiz çok yüksek… Diğer arkadaşlar keşke biz de şehit olsak diye konuşuyorlar!” Bu hamaset dolu söylem karşısında hepimiz şaşkınlıkla birbirimize baktık ve hamasetin artarak devam etmesi üzerine müsaade isteyerek oradan ayrılmak zorunda kaldık.
Çünkü biz şunu öğrenmiştik:

“Şehitlik veya işinin başında ölmek aslında bir kader değil, sadece uygulanmayan veya hatalı uygulanan kuralların bir sonucuydu. Kişisel kaderin buradaki rolü çok ama çok sınırlıydı. Her olaydan kurumsal olarak ders çıkarmak, kuralları değiştirmek veya yeni kurallar getirmek gerekliydi.”

Bu diyaloglar, 10 Aralık 2016’da İstanbul’da BJK-Bursaspor maçı sonrasında 46 kişinin hayatını kaybettiği 245 kişinin yaralanması ile sonuçlanan hain saldırıdan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde yaşanmıştı.

O anların şahidi ise emekli emniyet müdürü güvenlik uzmanı Feramuz Erdin’di.

Hamaset mi? Akıl mı? Bilim mi? Ajitasyon mu?

Tüm yaşadığımız acılardan dersler aldık mı? Bundan sonra bu tip katliamlar olmaması için, neler yapılmalı?  

Feramuz Erdin hem tanıklıklarını hem de olması gerekenleri Odatv okurları için kaleme aldı.   

DERS ALINDI MI?

2016 yılının 10 Aralık akşamı BJK Vodafone Arena’da oynanan BJK- Bursaspor müsabakası çıkışında saat 22:30 sıralarında 45 saniye arayla iki farklı bombalı intihar saldırısı düzenlendi. Bu saldırılarda 39’u Emniyet mensubu ve 7’si sivil vatandaş olmak üzere toplam 46 kişi hayatını kaybetti, 166 kişi yaralandı. Eylemleri gerçekleştiren 2 saldırgan da öldü.

Eylemciler eylem saatini müsabaka sonrasına; sivillerin dağıldığı; kolluk personelinin artık yorulduğu, dikkatinin dağıldığı ve tedbirlerin gevşemekte olduğu bir zamana denk getirmişlerdi. Bu da daha önce bu bölgede haftalarca keşif yaptıklarının bir işareti.

Eylemi kamuoyunda TAK olarak bilinen Kürdistan Özgürlük Şahinleri isimli grup üstlendi. TAK esasında PKK’nın taşeronu olan bir örgüttür. Sivil kayıplar yaşanması muhtemel eylemleri bunlar gerçekleştirir veya sonradan üstlenir. PKK’nın sivil kayıplardan sorumlu olmaması için geliştirdikleri şeytani bir taktiktir.

Aslında terör örgütlerinin eylem yapma ihtimali her zaman vardır. Çünkü zaten 7/24 amaçları budur. Bugün üzerinde durmak istediğim konu bunların nasıl engelleneceği ve engellenememiş eylemlerden ne gibi dersler çıkarılması gerektiğidir.

HER TÜRLÜ İMKANI KULLANIR

İstihbarat: Çok gelişmiş olan teknik - elektronik istihbarat imkanları, devlet kurumlarının birçok eylemi daha hazırlık aşamasındayken fark etmesine imkân verir. Ayrıca örgüt içine yerleştirilmiş veya sonradan devşirilmiş haber elemanları da sık sık raporlama yaparak devlet görevlilerine sürekli bilgi akışı sağlarlar.

Peki kontrol edilemeyen alanlar, bilginin veya eylem hazırlığı emaresinin gözden kaçtığı yerler yok mudur? Tabii ki vardır. Zaten terör örgütleri bu amaçla gizliliğe azami dikkat eder ve deşifre olmamak için mümkün olan her türlü imkânı kullanırlar.

Bilindiği gibi DAEŞ üyeleri, örgütün eylem tarzı gereği, kendi hücrelerinin imkanları dahilinde ne tür eylem yapacaklarına kendileri karar verir ve uygularlar. O yüzden birkaç kişi arasında gelişen eylem hazırlıklarının tespit edilmesi diğerlerine göre daha zordur. DAEŞ’in tehlikesi bir bakıma da bu öngörülememezliğinden kaynaklanmaktadır.

Ama bunun dışındaki örgütlerde -ki buna PKK, TAK, DHKP-C vs dahildir, eylem kararı, örgütün amacına uygun olması için üst merciler tarafından alınır ve uygulanması için saha ekiplerine talimat verilir. Yani bir hiyerarşi söz konusudur. Eylemci kendi başına eylem kararı veremez. Eylemin gerektirdiği maddi imkân, donanım ve mühimmat emri veren tarafından sağlanır. Buradaki eylemde kullanıldığı tespit edilen ve ancak bazı ordu envanterlerinde bulunabilen TNT – RDX – PETN karışımı patlayıcılara mütevazı imkanlarla ulaşmak imkansızdır. O halde örgüt içinde istihbarat birimlerinin gözünden kaçan bir iletişim ve lojistik zincirinden söz edilebilir.

"BİZZAT BEN YAPMIŞTIM"

Talimat ve Prosedürler: Her gün onlarca olay ile karşılaşan ve aynı zamanda terörün hedefinde olan kolluk görevlilerinin uyması gerekli olan genel ve her görev için ayrı ayrı belirlenmiş özel talimatlar bulunmalıdır. Görev, personelin şahsi tecrübe, bilgi ve algısına bırakılamaz. İstihbarat bariyerini aşan eylemciyi sahadaki tedbirler durdurmalı veya eylemini etkisiz kılmalıdır.

BJK Vodafone Arena’nın Güvenlik Risk Analizini Beşiktaş JK talebi üzerine bizzat ben yapmıştım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki stadyum bir kale gibi. Her türlü güvenlik ve acil durum sistemleri mevcut ve hatasız işliyor. Ama o zaman tespit ettiğim ve raporumda da belirttiğim gibi, stadyumun şehir içinde olması ve dört yanından geçen kalabalık trafiğe sahip caddeler bulunması bir dezavantaj.

Polisin aslında çevredeki tüm yolları trafiğe kapatması, stadyuma erişim yollarında belki de yüzlerce metre öteye arama noktaları kurması en ideali. Bir de sabit ve gezici bomba patlayıcı tespit cihazları ve köpeklerin kullanılmasını önermiştim. Emniyet yetkililerinin İstanbul halkına daha fazla eziyet çektirmemek için tedbirleri çok sıkı almak istememesi anlaşılabilir bir durum. Ama şu da bir gerçek ki düşman her zaman bir zaafiyet arıyor ve yaşanan bu elim olayda da olduğu gibi, bulduğunda da hiç affetmiyor.

"BUNUN OLMADIĞINI BİLİYORUM"

İstihbarat ve kolluk birimlerinin yaşanan bu elim olaydan sonra konuyu masaya yatırıp hatalardan dersler çıkarmasını ve yeni tedbirler uygulamaya koymasını beklerdik?

Ama bunun olmadığını biliyorum!

Çünkü olaydan birkaç gün sonra dünyaca ünlü global firmalarda çok üst düzey güvenlik yöneticiliği yapmakta olan tamamı Emniyet kökenli olan birkaç arkadaşım ile neredeyse 150 kişiyi bulan ve benzer görevlere sahip grubumuzu temsilen Emniyet Müdürlüğü’ne gittik. Grup üyelerimizin hepsi hem olaydan dolayı çok üzgündü, bu yüzden başsağlığı dilemek; hem de eski teşkilatımıza olan vefamızın gereği olarak neler yapabileceğimizi öğrenmek istiyorduk.

Emniyetten sonra görev yaptığımız uluslararası kuruluş ve firmalarda hepimiz olaylara farklı bakmayı öğrenmiştik. Mesela bir defada bu kadar büyük sayıda bir can kaybı, bazıları kolluk hizmetinden çok daha tehlikeli alanlarda faaliyet gösterseler de hiç birimizin firmaları için kabul edilebilir bir şey değildi. Bizler de bu donanım ile eski teşkilatımız için neler yapabileceğimizin yollarını aramak üzere Emniyet’in kapısını çalmıştık. Onca yoğunluğun arasında, mesai saatleri dışında bir araya gelip en baştan prosedür yazmaya bile hazırdık. Devlet bunu bugün bu kadroyu bir araya getirip yaptırmaya kalksa milyonlarca dolar ödemek zorunda kalır, ben o kadarını söyleyeyim. Oysa buradaki motivasyon sadece vefa ve gönüllülüktü.

"ÇOK AMA ÇOK SINIRLIYDI"

Başsağlığı diledikten sonra sıra neler yapacağımızı öğrenmeye geldiğinde aldığımız cevap bizi şok etti:

“Moralimiz çok yüksek… diğer arkadaşlar keşke biz de şehit olsak diye konuşuyorlar!”

Bu hamaset dolu söylem karşısında hepimiz şaşkınlıkla birbirimize baktık ve hamasetin artarak devam etmesi üzerine müsaade isteyerek oradan ayrılmak zorunda kaldık. Çünkü biz şunu öğrenmiştik:

Hayır, şehitlik veya işinin başında ölmek aslında bir kader değil, sadece uygulanmayan veya hatalı uygulanan kuralların bir sonucuydu. Kişisel kaderin buradaki rolü çok ama çok sınırlıydı. Her olaydan kurumsal olarak ders çıkarmak, kuralları değiştirmek veya yeni kurallar getirmek gerekliydi.

Bu vesileyle tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum. Gazilerimize şükranlarımı sunuyor, sağlıklı bir hayat diliyorum.

Feramuz Erdin

Odatv.com