AB ile yeni bir normalleşme denemesi

ÖZENLİ DİL, OLUMLU SÖYLEM

AB ile yeni bir normalleşme denemesi


Sedat Ergin

Sedat Ergin

[email protected]

AB ile yeni bir normalleşme denemesi

Türk kamuoyu, geçen hafta endişeli bir şekilde İdlib’deki sıcak savaşın nasıl aşılacağı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Moskova ziyaretinden bir ateşkes anlaşmasının çıkıp çıkmayacağı gibi sorulara odaklanmıştı. Her gün İdlib’den şehit haberleri geliyordu.

İdlib’deki ateşkesin üstünden bir hafta geçmeden bugün AB ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapıp yapamayacağımızı tartışıyoruz.

Haftalardır İdlib’de süregelen sıcak çatışmaların yerini şimdilik sükûnet ortamına bırakmasıyla birlikte Türkiye’nin yüzünü Ortadoğu’dan biraz da Batı’ya doğru çevirmesi, AB ile son yıllarda anlamsız bir şekilde kilitlenip tıkanmış olan diyaloğun canlandırılması ‘iyi haberler’ faslından görülmelidir.

Unutmayalım ki, AB kurumlarının liderleri ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında her yıl yapılan geleneksel buluşma 2019 yılında gerçekleşmemiş, kurumsal düzeydeki diyalog mekanizmaları da yine geçen yıl büyük ölçüde işlevlerini kaybetmişti. Erdoğan’ın önceki gün Brüksel’deki AB merkezinde Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile masaya oturması, bunun öncesinde Michel’in geçen hafta Erdoğan’la görüşmek üzere Ankara’ya gelmesi ciddi bir hareketliliğin başladığını gösteriyor.

ÖZENLİ DİL, OLUMLU SÖYLEM

Kuşkusuz, bu değişikliğin gerisinde Türkiye’nin sınır kapılarını mültecilere açmasının tetiklediği şok dalgasının AB kurumları ve başkentleri üzerinde yol açtığı sarsıcı etkinin büyük bir rol oynadığını belirtmeye gerek yok. Başvurulan yöntemle ilgili çekincelerimizi bu köşede bir kez daha tekrarlıyoruz. Bununla birlikte, yine de ortaya çıkan ivmenin -mültecilerin esenliğini hiçbir şekilde göz ardı etmeden- Türkiye-AB ilişkileri açısından yarattığı fırsat sonuna kadar değerlendirilmelidir.

Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek AB kurumlarının liderlerinin önceki akşamki toplantıdan sonra ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda dikkatli bir dil kullanmaları, karşılıklı olarak pozitif, yapıcı bir söylemin belirmekte oluşu önemlidir.

Michel, önceki günkü toplantıyı “Kısa, orta ve uzun vadede daha güçlü bir diyalog için ilk adım” olarak değerlendirmiştir. Bunun gibi Erdoğan’ın Brüksel’den dönerken “AB ile ilişkilerin güçlendirilmesi” ve “yeni bir sürecin başlatılması” arzusunu ifade etmiş olması da bu çerçevede değerlendirilebilir.

18 MART 2016 ANLAŞMASI YENİLENECEK

Açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, başlatılan süreç 18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Anlaşması’nın gözden geçirilerek iyileştirilmesi hedefi üzerinden yürüyecektir. Bu anlaşma, temel mantığı itibarıyla Türkiye’nin AB’ye göçmen hareketini durdurması karşılığında, AB’nin de Türkiye’ye mülteciler için harcanmak üzere 6 milyar Euro tutarında bir mali katkı sağlamasını, ayrıca vize rejiminin esnekleştirilmesinden gümrük birliğinin güncelleştirilmesine dönük bir dizi adım atmasını öngörüyordu.

Geçen dört yıl zarfındaki uygulamaya bakıldığında, Türkiye göç dalgasının durdurulmasına ilişkin üstlendiği yükümlülüğü yerine getirmiştir. Buna karşılık AB cephesindeki uygulama bazı başlıklarda kısmen, bazı başlıklarda ise ciddi derecede sorunludur.

Mülteciler için mali destek paketiyle başlayalım. AB, vaat ettiği 6 milyar Euro’nun tamamına yakınını tahsis etmiştir. Bu miktarın 4.7 milyarlık bölümü sözleşmeye bağlanmış, bunun 3.2 milyarlık bölümü ödenmiştir. Gelgelim kalan 1.3 milyar Euro’luk bölüm henüz sözleşmeye bağlanamamıştır ve bürokratik işlemler ağır bir şekilde ilerlemektedir.

18 Mart 2016 Anlaşması’nın Türk tarafı açısından en önemli kazançlarından biri olarak görünen Schengen vize rejiminin esnekleştirilmesi vaadi de Ankara’nın bazı adımları atmadığı gerekçesiyle boşlukta kalmıştır. Keza sıra gümrük birliğinin güncellenmesi ve yeni müzakere fasıllarının açılmasına gelince, hiçbir adım atılmamıştır. Denilebilir ki, anlaşmanın yürürlüğe girmesi ve göçmen akışının durmasıyla birlikte, AB taahhütlerin yerine getirilmesi konusunda belirgin bir atalet içine girmiştir.

GÖZLER MERKEL’DE

18 Mart Anlaşması güncellenirken tutulmayan sözlerin hayata geçirilmesi öncelik kazanacaktır. Muhtemeldir ki, en kritik başlıklardan birini yapılacak yeni bir taahhütle toplam 6 milyar Euro’luk mali katkının arttırılması oluşturacaktır.

Burada bekleyen bir mesele AB’de 27 ülkenin dahil olduğu karar alma mekanizmasıyla ilgilidir. AB’de kararlar oybirliğiyle alındığından, yeni taahhüt gerektirecek her başlıkta konsensus sağlanması kolay bir uğraş olmayacaktır. Ancak Michel ve Leyen ikilisinin en azından bu aşamada AB adına iyi niyetli bir girişim başlattıkları söylenebilir.

Kuşkusuz, nihai sözü söyleyecek olan siyasi kanat, yani AB hükümetleridir. Özellikle de Almanya’nın ve ikinci planda Fransa’nın oynayacakları rol belirleyici olacaktır. Müzakere süreci önümüzdeki hafta Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Türkiye’ye yapmaları beklenen ziyaretle siyasi kanada taşınacaktır.

 VE DOĞU AKDENİZ FAKTÖRÜ

Önümüzdeki haftalarda çok yoğun ve iniş-çıkışlı geçmesi muhtemel bir pazarlık sürecine tanıklık etmeye hazır olmalıyız. Mart ayı sonunda yapılacak olan AB zirvesi bu süreçte Avrupa cephesinin tutumunun netleşmesi bakımından kritik bir dönüm noktası olarak ufukta beliriyor.

Tabii bir dizi dikenli dosya müzakereleri sıkıntıya sokmaya adaydır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının araştırılmasına dönük yürüttüğü çalışmalarının Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi (KRY) ile yol açtığı sorunlarda AB’nin kategorik bir şekilde kendi üyelerinden yana taraf olması bu pürüzlü konuların başında geliyor.

Bir başka sıkıntılı konu AB’nin mülteci geçişlerinin ivedilikle durdurulmasını müzakereler için bir koşul haline getirmesidir. Türkiye hafta sonunda önemli bir adım atarak Ege’den mülteci geçişlerini durdurmuştur. Buna karşılık kara sınırının kapatılmasıyla ilgili adımın müzakerelerin seyri içinde hangi aşamada atılacağı önümüzdeki günlerin en kritik sorularından biridir.

Ve kuşkusuz, AB ile bir normalleşme iklimi kaçınılmaz olarak Türkiye’de ifade özgürlüğü ve hukuk düzeni gibi alanlarda yaşanan sorunların aşılması yönünde özlü adımları da içermek durumundadır.

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/ab-ile-yeni-bir-normallesme-denemesi-41465943

SEDAT ERGİN / HÜRRİYET