ABD, Güney Kıbrıs’tan kime mesaj veriyor?
SÖYLEM VE EYLEMLER ARASINDA UÇURUM VAR
Barış Doster yazdı...
ABD, Güney Kıbrıs’tan kime mesaj veriyor?
ABD, Doğu Akdeniz’de gerilimi daha da tırmandırıyor. Önceki gün, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle (GKRY) güvenlik ilişkilerini geliştireceğini, ordusuna askeri eğitim vereceğini ve kaynak sağlayacağını açıkladı. Anımsatalım: ABD, GKRY’ne 1987’den beri uyguladığı silah ambargosunu, 2019’da kaldırmıştı. Belirtelim, Kıbrıs Türklerini yok sayan Avrupa Birliği’nin, antlaşmalara aykırı biçimde, tüm adayı temsilen ve Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla üye yaptığı GKRY’nin Rusya’yla da ilişkileri güçlü.
ABD nasıl izah ederse etsin, bu adımlarının öncelikli hedefinin Türkiye olduğu açık. Suriye, Libya ve Kıbrıs Adası çevresindeki enerji zenginliğiyle son dönemde öne çıkan Akdeniz’de, dengeler hassas, ittifaklar çeşitli. Rusya ve Çin’in de ağırlığı artıyor. Türkiye ise enerji sondajları ve Libya’daki kimi doğru hamlelere karşın, Suriye’de ilk düğmeyi yanlış iliklemenin ağır sonuçlarıyla karşılaşıyor. Libya ve Doğu Akdeniz’de, geniş bir cepheye karşı mücadele ediyor. Bu da Irak ve Suriye’de yapılan hataları, Libya’da da tekrarlama ihtimalini barındırıyor. Özellikle de ABD’yi, Suriye ve Libya’da daha etkili biçimde görme arzusu nedeniyle.
Peki, neydi bu hatalar? Hafızamızı tazeleyelim…
Birincisi, Suriye’de Esad’ın gücünü küçümsemek, Rusya’nın verdiği desteğin boyutunu anlamamak, İran’ı hafife almak hataydı. Rusya’nın başka konularda ve başka bölgelerde Türkiye ile karşı karşıya gelebileceğini görmemek, büyük hataydı. Nitekim Rusya, Libya’da, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı cephede.
İkincisi, komşu ülkelerin güvenliğinin, Türkiye’nin güvenliği için yaşamsal olduğu anlaşılmadı. Suriye’de iç savaş çıkmadan önce, sayıları 5 milyonu bulan sığınmacı sorunumuz yoktu. ABD ve Rusya, Suriye’de sınır komşumuz değillerdi. PKK - PYD-YPG terör örgütü dahil olmak üzere, Suriye’den ülkemize yönelen terör tehdidi, sıfırlanmasa bile, düşük düzeydeydi. Suriye topraklarında, ABD destekli PKK- PYD-YPG terör örgütünün denetiminde bir bölge bulunmuyordu.
Üçüncüsü, siyasi hedeflerin ve müttefiklerin yanlışlığı, Mehmetçiğin büyük fedakârlık ve kahramanlıkla kazandığı askeri başarılardan, arzulanan siyasi kazanımın elde edilmesini zorlaştırdı. Askeri harekâtların başarısına koşut siyasi başarı gelmedi.
SÖYLEM VE EYLEMLER ARASINDA UÇURUM VAR
Dördüncüsü, Rusya ve İran’ın, Suriye üzerinde zaten çok yüksek olan nüfuzları daha da arttı. Türkiye’nin ise sadece Suriye’yle değil, genel olarak komşuları ve Arap dünyasıyla ilişkileri zarar gördü. Üstelik, Arap dünyasını, İslam âlemini iyi tanıdığını, onlarla yakın ilişkilere sahip olduğunu dillendiren bir iktidar döneminde.
Beşincisi, iktidar, iç siyasette her ne kadar İsrail karşıtı söylemi öne çıkarsa da, Arap dünyasında İsrail’e karşı en çok mücadele eden devlet olan Suriye’nin iç savaşla perişan olması, en çok İsrail’i sevindirdi. Türkiye’nin Suriye sınırındaki araziyi mayınlardan temizleme işini bir İsrail firmasına vermek isteyen, o dönem CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı itiraz sonucu bu adımı atamayan iktidarın, İsrail karşıtı söylemleri ile uygulamaları arasındaki fark, bir kez daha görüldü.
Altıncısı, Türkiye, Irak’ta, 2014’te, Musul Başkonsolosluğu’nun, IŞİD terör örgütü tarafından basılmasını, başkonsolos dahil 49 kişinin rehin alınmasını engelleyemedi. Suriye’de, IŞİD terör örgütünün tehdidi nedeniyle, 2015’te, Türk toprağı olduğu antlaşmalarla kabul edilen Süleyman Şah Türbesi’ni, Türkiye içine taşıdı. Askeri harekât başarılıydı. Ama Suriye içindeki Türk toprağından çıkmak, kazanım, algı ve itibar açısından, siyasi düzlemde iyi olmadı.
Sonuçta, ilk hedefin yanlış saptanması, ilk adımın hatalı atılması, geniş bir cephede sorunları çoğalttı, boyutlandırdı, ağırlaştırdı. Hasımlar da bu durumdan yararlanıyor.
BARIŞ DOSTER / CUMHURİYET