ABD'ye verilen süre bittiğine göre... Peki şimdi ne yapacağız

ABD ile burada “Güvenli Bölge” kurulması için görüşmeler başladı.

ABD'ye verilen süre bittiğine göre... Peki şimdi ne yapacağız


Müyesser Yıldız yazdı

Kaç yıldır “bir gece ansızın” Suriye'nin doğusuna girileceği söyleniyordu. Sonrasında ABD ile burada “Güvenli Bölge” kurulması için görüşmeler başladı.

ABD'li askerler ve heyetler gelip, gitti. Bölgede karadan ve havadan ortak devriye faaliyetleri gerçekleştirildi. Ankara bu çalışmaları “Güvenli Bölge hazırlıkları” diye aktarırken, ABD cenahı ısrarla bunun bir “güvenlik mekanizması” ve “koalisyon ortakları ile partner SDG’nin (Ağırlığını YPG'li teröristlerin oluşturduğu sözde Suriye Demokratik Güçleri) IŞİD'e karşı mücadeleye odaklanması” olduğunu bildirdi.

Düğümün BM Zirvesi'nde Erdoğan ve Trump'ın yapacağı görüşmede çözülmesi bekleniyordu. Görüşme gerçekleşmediği için bu beklenti boşa düştü. 

ABD ile bir “mutabakata” varıldı mı varılmadı mı? Türkiye'nin, ABD'ye bu ay sonuna kadar verdiği süre bittiği için şimdi acaba “Kendi göbeğimizi kendimiz kesecek, B-C planlarını devreye sokacak” mıyız?

Evvela ABD ziyareti öncesi ve sonrasında Erdoğan ile diğer yetkililer neler söyledi, bu arada ABD cenahında neler oldu, bunları hatırlatalım.

Erdoğan 31 Ağustos'ta şöyle konuştu:    

“Fırat'ın doğusundaki tüm sınırlarımız boyunca kurulacak güvenli bölgeyle ilgili çok fazla zamanımız ve sabrımız yoktur. Fırat'ın doğusunda kuzularımızı bunlara asla yedirmeyeceğiz. Biz doğrudan kendi askerlerimiz güvenli bölgeyi kontrol etmesi dışında bir çözüme rıza gösteremeyiz. Birkaç hafta içinde askerlerimiz bölgeyi kontrol etmezse, kendi harekât planımızı devreye sokacağız. 2-3 hafta içinde askerlerimizle bölgeyi oluşturmaya başlamazsak, varsın gerisini karşımızdakiler düşünsün.”

5 Eylül'de de “Bizim istediğimiz güvenli bölge ile muhataplarımızın kafasındaki güvenli bölge arasında milyonlarca fark var. Eylül’ün son haftasına kadar Fırat’ı doğusundaki güvenli bölge oluşumunu kendi istediğimiz şekilde fiilen başlatmak zorundayız. Bunu Amerika ile yapmak hepimizin isteğidir. Ama olmazsa kendi imkânlarımızla buna başlayacağız” dedi, ama hemen peşinden şunu ekledi:

“Güvenli Bölge’de gelin bizler konut yapalım. Bu konutlara da bunları taşıyalım. Böyle bir şey yaparsak biz de Türkiye olarak rahatlamış oluruz. Hedefimiz ülkemizdeki Suriyeli kardeşlerimizden en az 1 milyonunu bu güvenli bölgede iskân etmektir.”

18 Eylül'de ABD'nin IŞİD ile Mücadele Görev Gücü Direktörü Chris Maier, SDG'yi silahlandırmaya devam ettiklerini, buna ilişkin bilgileri her ay Türkiye ile de paylaştıklarını bildirirken, şu açıklamayı yaptı:

“Güvenlik mekanizmasının temel amacı, hem Türkiye ile müşterek bir çalışma vasıtasıyla onların güvenlik kaygılarını çözmek, hem de SDG'nin güvenliğini sağlamaktır... Türkiye ile çalışırken, Türkiye'nin Suriye'ye girme fikrinin önemli ölçüde gerilediği konusunda ikna olduk.”

Erdoğan'a dönelim; 19 Eylül'de, Fırat'ın doğusundaki teröristlerle ilgili endişelerimizin muhataplarımız tarafından da önemli ölçüde paylaşıldığını gördüklerini belirtip “ABD ile güvenli bölge oluşturulması çalışmalarında iki hafta içinde sonuç çıkmazsa, kendi harekât planlarımızı devreye sokacağız. Artık laf bizi doyurmuyor. Laf ola beri gele yok, icraat bekliyoruz” dedi. 

22 Eylül'de ABD'ye hareketinden önce de özetle şöyle konuştu:

“Sınır boylarında bütün hazırlıklarımız tamamlanmış vaziyette. ABD bizim malum stratejik ortağımız. NATO’da beraberiz. ABD ile bizim karşı karşıya gelmek gibi bir arzumuz yok. Ancak ABD’nin terör örgütlerine verdiği desteği bizim de görmemezlikten gelme gibi bir lüksümüz olamaz. Sayın Trump’la ikili bir görüşmemizin olması söz konusu. Orada da bunları tabii masaya yatıracağız. El Bab’da, Cerablus’ta, Afrin’de nasıl kendi göbeğimizi kendimiz kestiysek, şimdi de biz özellikle Suriye’nin kuzeyinde, ki 422 kilometre batıdan doğuya derinliği ne ise, Sayın Trump’ın ifadesiyle 20 mil, yani bu 20 kilometre olabilir, 30 kilometre olabilir bu civarda bir derinlik söz konusu. Bu derinlikte bizim bir defa, buradaki terör örgütlerinden bölgeyi arındırarak, burayı gerçek sahiplerine teslim etmemiz gerekiyor ki, buranın gerçek sahipleri de büyük oranda yüzde 85-90 gibi Araplardır. Bu adımı atmak suretiyle, bizi taciz eden, bize bölgemizde sıkıntı veren bu terör örgütlerinden de biz buraları arındırmış, temizlemiş olacağız.”

ABD'DE NELER SÖYLENDİ

ABD'de neler oldu? Erdoğan Trump'la değil, ona yakın senatörlerden Lindsey Graham'la bir araya geldi. Graham kanalıyla da Trump'la bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Graham, çok iyi geçtiğini vurguladığı görüşmeyle ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Türkiye'nin, Suriye'nin bir arada tutulması noktasında, Suriye'nin kuzeydoğusunda DEAŞ'a karşı ve Esed'in askeri olarak kazanmaması için sağladığı destek vazgeçilmezdir. Türkiye ile daha stratejik bir ilişki kurma noktasında umutluyum. Ayrıca Türkiye'nin F-35 programına geri dönmesi ve belki serbest ticaret anlaşması yapılması oldukça önemli.” 

Graham kim? Trump, ABD askerlerinin Suriye'den çekileceğini duyurduğunda, YPG için “Kürt müttefikler” ifadesini kullanan ve “ABD, kendisine yardım edenleri terk etmemeli” diyen, bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın, “Teröristler müttefikiniz olamaz” sözleriyle tepki gösterdiği, ayrıca Rahip Brunson'un “tahliyesinde” önemli rol oynayan isim. 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da bu müzakereleri yürüten ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ile bir araya geldi. Cumhurbaşkanlığı kaynakları, “Görüşmede güvenli bölgenin tesisiyle ilgili beklentilerin aktarıldığını ve Suriye'de kalıcı barışın sağlanması yönündeki çabaların yoğunlaştırılması konusunda mutabık kalındığını” bildirirken, Jeffrey düzenlediği basın toplantısında, açık açık şunları söyledi:

“Türkiye’ye her düzeyde tek taraflı bir operasyonun hiç kimsenin güvenliğinde bir iyileşme sağlamayacağını belirttik... Güvenli bölgenin belirli derinliklerinden bahsedemem, çünkü şimdilik sadece üçte birini görüştük...”

Jeffrey, Cenevre'deki Anayasa çalışmalarında SDG'nin kontrolündeki Suriye'nin kuzeydoğusundan temsilcilerin, yani PKK/YPG'lilerin yer alacağını da kaydetti.       

Erdoğan'ın ABD'deki açıklamalarından devam edelim.

25 Eylül'de bir toplantıda, “Fırat'ın doğusunu terör örgütlerinden temizlemeye hazırlanıyoruz” dedi...

Bir başka toplantıda, ABD'nin Türkiye'ye koyduğu tedbirleri kaldırmasını beklediklerini, çünkü “her şeyden önce stratejik ortak olduğumuzu” söyledi...    

Fox News'e verdiği röportajda, Türkiye-ABD arasındaki ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini anlattı...  

TANKLAR MI VİNÇLER Mİ

Türkiye'ye dönerken de beraberindeki gazetecilere, ticaret hacminin arttırılması hedeflerinden söz etti... ABD'ye güvenli bölge için verilen 2 haftalık süre ve daha önce “ABD bizi oyalıyor” dediği ortak uçuş/devriye faaliyetleri konusunda da şu açıklamaları yaptı: 

“Bu takvim şu anda işliyor. Bu takvim işlerken sınır boylarında bütün tedbirlerimizi almış bulunuyoruz. Bu tedbirlerin yanında son dönemde bölgede uçaklarımızı da uçurduk. Uçaklarımız da bölgede uçmak suretiyle zaten bu sürece devam etmekte olduğumuzun sinyallerini verdiler. Yani uçaklarımızın burada uçuşu herhalde boşuna değil. Bu basit bir seyrüsefer de değil. Bununla birlikte, döndükten sonra da ilgili arkadaşlarımızla bütün değerlendirmelerimizi yapmak suretiyle ne gibi adımlar atacağımızı daha önceki planlarımız çerçevesinde uygulamaya koyacağız. Çünkü Türkiye oyalanacak bir ülke değildir.”

Hemen ardından TRT Haber, Türkiye'nin “Güvenli Bölge planının” detaylarını duyurdu.

Plan denilen; Suriye'nin kuzeyinde 2 milyon Suriyelinin iskânı için kaç ilçe ve köyde yerleşim alanı oluşturulacağı, evlerin kaç metrekare olacağı, kaç okul, gençlik merkezi, spor salonu vs. yapılacağıydı.   

Siz bundan bir şey anladınız mı? Güvenli Bölge’de öncelikli hedef ne; Teröristlerin temizlenmesi mi, Suriyelilere konut mu?

Özetle, güvenli bölgeyi kim oluşturacak; Türk Ordusu mu, inşaat ordusu mu?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na dönelim. Onun da kafası çok karışmış olmalı ki, daha ABD'deyken şunları söyledi:

“Bizim burada esas amacımız, teröristlerin bu bölgeden çıkması ve temizlenmesidir. Amerika’nın da bu yönde bir taahhüdü vardır ve bu taahhüdü yerine getirmesi gerekiyor. Daha sonra teröristlerin çıkmasıyla oluşacak güvenli bölgede görev alacak güvenlik birimleri olsun, yerel yöneticiler olsun bu konuda biz ABD ve oradaki yerel güçlerle, yani unsurlarla, yerel halkla çalışırız, ama YPG/PKK/PYD ile değil tabii ki. Güvenli bölge oluştuktan sonra buraya dönmek isteyen insanlara da yardım etmemiz gerekiyor. Bu insanların dönebilmesi için temel şart buranın güvenli olması. YPG/PKK ile burası güvenli bölge olamaz. Tamamen temizlenmesi gerekiyor... Sonuçta birlikte bunu başaramazsak, yapmamız gereken tek şey var; bizim oraya girmemiz ve teröristlerden bu bölgeyi temizlememiz. Buna sadece Suriyeli göçmenler açısından bakmak aldatıcı olur. Bu, bizim için ulusal güvenlik meselesidir ve buradaki terör örgütleri Türkiye’ye tehdit oluşturuyor. Biz, bu terör örgütlerini bugün buradan temizlemezsek yarın ileride daha büyük tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz.”

SÜRE BİTTİ... MGK KARARI BEKLENİYOR-

Erdoğan ABD'den dönerken, “İlgili arkadaşlarımızla bütün değerlendirmelerimizi yapmak suretiyle ne gibi adımlar atacağımızı daha önceki planlarımız çerçevesinde uygulamaya koyacağız” demişti ya, bugün MGK toplantısı var. Kritik toplantının tek ve en önemli gündem maddesinin güvenli bölge olduğu, Ankara'nın Fırat'ın doğusuna yönelik operasyon planlarının da hazır olduğu bildiriliyor. 

Toplantı öncesinde, MGK'da daha önce alınan kararları hatırlatmakla yetinelim.

20 Mart'taki toplantıda;

“Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü çerçevesinde tüm terör örgütlerinden temizlenmesi, ülkeye huzur ve barış ortamı getirilmesi için Türkiye’nin gösterdiği gayretlerine kararlılıkla devam edeceği, güney sınırları boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridoruna asla izin vermeyeceği” kuvvetle vurgulanmış ve “Suriye'nin kuzeyinde oluşturulacak güvenli bölgenin terör örgütlerinin değil, iki ülke halkının güvenliğini temin edecek bir uygulama olması hâlinde kabul edilebileceği; Münbiç ve Fırat'ın doğusu terör örgütlerinden temizlenmeden, bölgede istikrarın sağlanmasının ve göç hareketliliğinin durdurulmasının mümkün olmayacağı” ifade edilmişti.

20 Temmuz'daki toplantıda da “Suriye sınırımız boyunca oluşan otorite boşluğunun ülkemize yönelik tehditleri artırması sebebiyle, sınır güvenliğimiz çerçevesinde, bölgenin tüm terör unsurlarından temizleneceği ve bütün gücümüzle bir 'barış koridoru'nun inşası için gayret sarf edileceği hususundaki kararlılığımız” teyit edilmişti.

Hiçbir şey değişmedi... Amerika, teröristleriyle beraber bildiğini okumaya devam etti...

Haliyle bu toplantı önemli... Bakalım ABD'ye verilen süre de bittiğine göre, Ankara şimdi ne diyecek ve ne yapacak?

Müyesser Yıldız

Odatv.com