AB'nin eski Ankara Büyükelçisi: Katılım süreci suya düştü
'KRİZ TAMAMEN YAPAYDI'
AB'nin eski Ankara Büyükelçisi: Katılım süreci suya düştü
Avrupa Birliği’nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini Avrupa Birliği için meselenin sadece Osman Kavala’nın serbest bırakılması olmadığını belirterek Türkiye’de medyanın kontrol, yargının etki altında olduğunu, sivil toplumun taciz edildiğini söyledi ve AB’ye katılma sürecinin esasen “suya düştüğünü” kaydetti.
Avrupa Komisyonu'nun 19 Ekim'de aday ve potansiyel aday ülkeler hakkında açıkladığı raporunda Türkiye'yle müzakerelerin durma noktasına geldiği kaydedildi. Türkiye’de demokrasinin ciddi zararlar aldığı ve işlevsiz hale geldiğine dikkat çekilen raporda, iş insanı Osman Kavala ve HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın AİHM kararlarına rağmen hapiste tutulmaya devam ettiği de yer aldı. Bu raporun üzerinden bir hafta geçmeden ‘’10 büyükelçi krizi’’ yaşandı. Aralarında ABD ve 6 Avrupa Birliği ülkesinin bulunduğu 10 devletin büyükelçisinin, işadamı Osman Kavala'nın serbest bırakılması çağrısı yapması tansiyonu yükseltti.
Dilge Timoçin'in Marc Pierini'yle yaptığı söyleşinin bir bölümü şöyle:
- “Türkiye ve Batılı 10 ülke arasındaki büyükelçi krizinde, büyükelçilerin 6'sı Avrupa Birliği üyesiydi. Bu kriz şimdilik önlendi. Ancak sizce bu yaşananlar, Türkiye ile AB arasındaki daha geniş bir sorunun parçası mıydı?”
“Evet öyleydi. Aslında (Türkiye’de) hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırılması uzun yıllardır bir mesele. 2013-2014'e kadar uzanıyor belki. Batılı ülkeler, 2014'te cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'dan defalarca hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmesini, siyasi mahkumların serbest bırakılmasını istedi. Avrupalılar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Osman Kavala'nın kötü muameleye tabi tutulduğu gerekçesiyle Türkiye'yi kınayan Aralık 2019 tarihli kararının üzerinde özellikle duruyor. Zira Kavala aleyhine tek bir delil bulunmaması ve kaçma riski olmaması nedeniyle, dört yıldır tutuklu yargılanması suiistimal olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne olan taahhütleri uyarınca Türkiye, Osman Kavala'yı yargılanmak üzere serbest bırakmak zorunda.”
- “ABD medyası, büyükelçi krizini 'Türkiye Cumhurbaşkanı 10 Batılı diplomatın sınırdışı edilmesinden geri adım atıyor' şeklinde aktardı. Ancak Türk medyası, ABD ve diğer ülkelerin geri adım attığını yazdı. Mesele Avrupa perspektifinden nasıl görüldü?”
“Batılı ve Avrupa bakış açısına göre 10 büyükelçi, Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi'nin 41. Maddesi kapsamındaki imtiyazlarını ve yükümlülüklerini kesinlikle aşmadı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batılı ülkelerin, sınırlarını gördüklerinden, geri adım attıklarını iddia ediyor. Bu üslup tamamen öngörülebilir çünkü kriz tamamen yapaydı ve derin bir ekonomik krizi, faiz oranı politikasındaki felaketi, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili çok korkunç beklentileri ve daha başka şeyleri gizlemek için tasarlanmıştı. Cumhurbaşkanı ve iktidar ittifakının kamuoyu yoklamaları kötüye gidiyor. Yani yüzyıllarca yıllık bir formülü uyguladılar. İçeride işler kötü gittiğinde yabancıları hedef alırsınız. Türkiye'de komplo teorileri de nüfusun büyük bir kısmında oldukça işe yarıyor. Yani Cumhurbaşkanı (Erdoğan) ne yaptığını biliyordu ve Türkiye’de Avrupa Birliği büyükelçisi olarak beş yıl yaşadıktan sonra bana göre bu, seçim amaçlı tipik popülist milliyetçi bir siyasettir.”
“AKP iktidarının ve Erdoğan’ın başbakanlık ve cumhurbaşkanlığının aşağı yukarı ilk 10 yılında katılım müzakerelerinde ilerleme oldu ve pek çok reform yapıldı. Ancak sanırım bir noktada Cumhurbaşkanı, AB kriterleri sayesinde orduyu kışlaya geri göndermeyi ve orduyu siyasi bir rolden mahrum etmeyi başardığını fark etti. Gerisi onun iktidar kavramı için çok fazla kısıtlama demekti. Erdoğan’ın iktidar kavramı esasen kendi gücü ve kendi seçimi etrafında dönüyor. Bu da elbette ülkeyi Batı demokrasilerinde gördüğümüz kontrol ve dengelerden mahrum bırakıyor. Medya kontrol altında. Yargı etki altında. Sivil toplum taciz ediliyor. AB Komisyonu raporu tüm bunları söylüyor, hatta birkaç yıldır söylüyor. Yani şu anda ortada 'Türkiye'nin neden hala AB'ye katılımın hükümetin nihai hedefi olduğunu iddia ettiği' gibi bir durum var. Ancak Cumhurbaşkanı 2017’deki anayasa reformu ile, 2018 seçimi ile ve daha birçok kararla, AB'ye girmek için gerekenlerin tam tersini ortaya koydu. Bu yüzden belki de bir duraklamadan daha fazlası yaşanıyor. (AB’ye katılma sürecinde) duraklama nazik bir söz. Esasen süreç suya düşmüştür.”
KARAR