Adalet bir gün bu kararı verenlere de lazım olur
Hakkındaki suçlama; “FETÖ” üyeliği, tek delil ise telefonunda ByLock tespit edildiğiydi.
Müyesser Yıldız yazdı...
Ülkemizde temel hukuk kuralları adeta yeniden yazılıyor ya, alfabenin A'sı niteliğinde olan “Beraat”in anlamından başlayalım. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde tek kelimeyle açıklanıyor; Aklanma... Hukuki olarak tam karşılığı da, “Suçlu sanılarak hakkında ceza davası açılan sanığın, yargılama sonunda suçsuz bulunması”...
Peki suçlanıyor, tutuklanıyor, yargılanıyor ve sonuçta beraat ettiğiniz halde bırakın haklarınızın iadesini, başka bir iş yapmanıza izin verilmiyorsa, buna ne denir?
Henüz sözlüklere bu durumu açıklayan bir ibare girmediği için şimdilik bilmiyoruz!
Örneği çok da oldukça çarpıcı birini anlatmak istiyoruz.
Örneğimizin adı T. K.
Şu anda 35 yaşındı.
Karadeniz'deki bir ilçemizin Cumhuriyet Savcısıydı.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra gözaltına alındı. Birkaç gün sonra da HSYK kararıyla meslekten ihraç edildi.
Hakkındaki suçlama; “FETÖ” üyeliği, tek delil ise telefonunda ByLock tespit edildiğiydi.
Tam 18 ay tutuklu kaldı.
Savunmalarında, Anadolu Lisesi'nden mezun olduğunu, 2007'de hakimlik sınavına girdiğini, adaylık döneminden sonra önce Akhisar, ardından Hilvan Cumhuriyet Savcılığına atandığını, son olarak M...'da görev yaptığını, “FETÖ/PDY” ile organik veya inorganik hiçbir bağlantısı bulunmadığını, örgütün sohbet veya başka toplantılarına katılmadığını, himmet vermediğini, gazete/dergilerine abone olmadığını, dershanelerine gitmediğini, yurtlarında kalmadığını ve de kesinlikle ByLock'u kullanmadığını anlattı.
Tutukluluğunun 524'üncü gününde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ByLock'taki “Mor Beyin” tuzağına düşen 11 bin 480 kişilik listeyi açıkladı. Listede onun da telefon numarası vardı.
Ertesi gün, 18 Aralık 2017'de adli kontrol şartıyla tahliye edildi.
1 ay sonraki karar duruşmasında Savcı, şöyle mütalaa verdi:
“Sanık hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla cezalandırılması talebiyle iş bu kamu davası açılmış olup, yapılan yargılama sonunda toplanan deliller kül olarak değerlendirildiğinde; Kamuoyunda 'Mor Beyin' olarak bilinen uygulama kapsamında .... ... .. .. nolu GSM hattının daha önceden gönderilen ByLock listesinden çıkarıldığı bildirilmiş olup, sanıkta ele geçirilen dijital materyallerin tetkikinde örgütle iltisaklı internet sitelerini takip ettiği anlaşılmış ise de; Sanığın silahlı terör örgütü ile iltisakının sempatizan düzeyinde gerçekleştiği, eylemlerinin örgüt hiyerarşisi içinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk ögelerini içermediği kanaatine varılmakla, sanığın unsurları yönünden oluşmayan müsnet suçtan beraatine karar verilmesi...”
Mahkeme ise ByLock kullanmadığı gibi, örgüt sempatizanı da olmadığını belirterek, “Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle” diyerek, oy birliğiyle T.K.'nın beraatini kararlaştırdı.
Karar, 13 Şubat 2018'de kesinleşti ve adli kontrol uygulaması da kaldırıldı.
ÇALMADIK KAPI BIRAKMADI
Böylesi bir karardan sonra olması gereken nedir; Görevine dönmesi.
O da müracaat etti. “Tabii” dendi. Ancak olmadı, verilen tüm sözlere rağmen, ataması yapılmadı.
Gerekçe, aynı suçlamayla ilgili olarak HSYK'nın yürüttüğü disiplin soruşturmasının devam ediyor olmasıydı.
Bugün itibarıyla 3.5 sene geçmiş, adli yargılama bile sonuçlanmış, ancak idari işlem bitmemiş. Bunun nedenini de beraat kararının görmezden gelinip, idari kararların, yargı kararlarının üstünde tutulmasının gerekçesini de soran yok!..
Geriye T.K.'nın yapabileceği ne kalıyor; Avukatlık.
Bunu da denedi. Adana Barosu'na başvurdu, ruhsatını aldı.
Ancak Adalet Bakanlığı, ruhsatın iptali için dava açtı. İdare Mahkemesi, HSK'da halen devam eden disiplin soruşturmasını gerekçe göstererek, 667 sayılı KHK'daki, “Kamu görevinden çıkarılan kişilerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri” hükmü uyarınca ruhsatını iptal etti.
Karara karşı İstinafa başvurdu. Orası da reddetti ve karar bu ay başı itibarıyla kesinleşti.
Bu arada aynı mahkemelerin, 5 Şubat 2019'da “FETÖ” üyeliğinden 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası alıp, “Hükmün açıklanması geri bırakılan” bir hakimin, 20 Haziran'da da yine “FETÖ”den takipsizlik kararı verilen, ama HSK'da iki disiplin soruşturması olan bir başkasının avukatlık ruhsatını onayladığını kaydedelim.
İŞ BULAMIYORUM YARDIM EDİN
Son durum mu?
Avukatlık umudu da suya düşen T.K. ana-babasının evine yerleşmek zorunda kaldı.
Sonra Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu, “Haklarının ihlal edildiğini” anlatıp, uğradığı zararların giderilmesi için bin TL maddi, 5 bin TL manevi tazminat talebinde bulundu.
Dilekçesinde, şunları da yazdı:
“Tahliye olduğum 18 Aralık 2017 tarihinden bu yana herhangi bir iş bulamadım. KHK'lı olduğum için kimse istihdam etmek istemiyor. Herhangi bir gelirim de yok. Bu sebeple adli yardım talep ediyorum.”
Ne acı ve garip bir tablo, değil mi?
Adalet Bakanlığı'nın, “Mor Beyin” tuzağını ortaya çıkaran ekipte yer aldığı ve hakkındaki “FETÖ” soruşturmasında “Kovuşturmaya yer yok” kararı verildiği halde Av. Levent Mazılıgüney'in ruhsatının iptali için dava açmasından sonra T.K. örneği...
“Kovuşturmaya yer yok”, hele hele “Beraat” kararından öte hangi kriter vardır ki, “Mor Beyin”i bulana da “Mor Beyin” mağduruna da avukatlık dahi yaptırılmıyor?
KÜRSÜLERE DE SURİYELİLER Mİ OTURACAK
Erdoğan'ın, 10 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü” dolayısıyla Bilkent Üniversitesi'nde yaptığı konuşmayı hatırladım. Suriyelilerin vatandaşlık ve istihdamına ilişkin şunları söylemişti:
“Şu an itibariyle biz 110 bin Suriyeliye vatandaşlık verdik. 100 binin üzerinde olana ikamet verdik. Bu şunu gösteriyor; Bu 110 bin vatandaşlığın dışında diğerleri için de bu vatandaşlık sürecini daha da arttırma konumundayız. Niye? Çünkü bu insanlar benim ülkemde kaçak göçek yaşamasın. Vatandaşlığını aldığı zaman herhangi bir kuruluşta rahatlıkla işini bulsun, orada çalışsın. Tabi buna bay Kemal rahatsız olur. Çünkü o, 'Suriyelileri Suriye'ye göndereceğiz' diyor. Biz bombalardan kaçanları Suriye'ye göndermedik, öyle bir niyetimiz de yok. Vatandaşlık hakkını aldıkları andan itibaren, bunların içinde mühendisler, mimarlar, doktorlar var. Bunların içinde hukukçular var. Bu noktada kabiliyeti olan insanları niye bombalara teslim edelim.”
Elbette Suriyelileri bombalara teslim etmeyelim, ama herhalde yargımızı da Suriyelilere teslim etme gibi bir niyet yoktur!
Müyesser Yıldız
Odatv.com