Adalet Partisi Genel Başkanı Öz: DEVA ve Gelecek Partisi'nin ayrıldıkları yeri karalamaları delikanlılığa sığmaz

"Millet İttifakı'nın içindeyiz, destek veriyoruz"

Adalet Partisi Genel Başkanı Öz: DEVA ve Gelecek Partisi'nin ayrıldıkları yeri karalamaları delikanlılığa sığmaz




“Demirel’in vasiyetini yerine getireceğim” diyerek yola çıkarak Adalet Partisi Genel Başkanı olarak siyaset yapan Vecdet Öz, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ı eleştirdi

Demirel’in partisinin mirasçısı.

2009 yılında kapanan ve 2015’te tekrar açılan partinin başına geçti.

Parti son seçimlerde yer almadığı için Vecdet Öz’ün de adını pek duymadık biz, ancak siyasi geçmişi oldukça eski.

Öyle ki AK Parti’nin kuruluş aşamasında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından partide olması istenilen isimler arasında yer aldı.

Günümüzün aktif siyasetçilerinden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener gibi pek çok isimle geçmişte ortak projelerin içinde ön saflardaydı.

Diğer partilerden kendisine gelen teklifleri reddetti, “Demirel’in vasiyetini yerine getireceğim” dedi. 

Adalet Partisi son seçimlere katılabilmek için gerekli şartları sağlamıştı ki, parti aleyhine şanssızlıklar üst üste geldi.

Şimdi 2023 seçimlerine hazırlanıyor.

Mevcut partilerle görüş ayrılıkları bir tarafa, en çok da AK Parti’den ayrılan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nin ve Ali Babacan’ın DEVA Partisi’nin söylemlerine tepkili.

AK Parti’yle net çizgilerle ayrışmasına rağmen, Davutoğlu ve Babacan için, “Ya parti kurmayacaksın ya da kurduysan arkadan konuşmayacaksın, ayıptır” diyor Vecdet Öz.

Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz ile önümüzdeki seçimleri, mevcut siyasi liderlerle olan ikili diyaloglarını ve günümüz siyasetini konuştum.
 

Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz​​​​​​​


"Süleyman Demirel, ‘Yeni isimle parti tutmaz Türkiye’de’ dedi"

- Adalet Partisi Genel Başkanı Genel Vecdet Öz, efendim merhaba

Merhaba nasılsınız, iyi misiniz?

- Sağ olun. Adalet Partisi 2015’te tekrar kuruldu. 95-2009 arasında da seçime katılma yeterliliği yoktu ve kapandı. Hatta o zaman “tabela partisi” oldu dendi. Şimdi 2023’teki seçimlerde Adalet Partisi’nin, sizin beklentiniz nedir? Yer bulabilecekmisiniz seçimde?

Ben şöyle izah edeyim, ben rahmetli Süleyman Demirel’in bürokratıyım. Sağlık Bakanı eski müsteşarıyız. O dönemlerde birlikteliğimiz oldu, geçmişte hükümet olduk. 80 öncesi Adalet Partisi Gençlik Kollarında görevliydim, 80 sonrası da hükümette görev aldık. 

ANAP sonrası kurulan Doğruyol Partisi hükümetinde görev aldık, bürokrattık, Türkiye’nin meselelerine çok vakıfız. Ve Süleyman Bey de bizim hep bizim hep siyaset yapmamızı, devam etmemizi arzu ederdi. 

Tabii üniversitede hocayız, bir bilim insanı kimliğimiz var, bir bürokrat kimliğimiz var, bir de tabii siyaset; gençlik kollarından geldiğimiz için, bu tecrübeyi bir araya getirip, bir şeyler yapmak lazım düşüncesini bizim fikrimize, kafamıza sokan 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’di. 

O tarihte de rahmetli Recep Yazıcıoğlu ile birlikte Anadolu’yu dolaşıyorduk; Türkiye’nin bölgesel sorunlarını inceliyorduk, konferanslar yapıyorduk. Recep Bey ile beraber siyaset yapmaya karar verdik, Rahmetli Valimizi bilirsiniz, Recep Yazıcıoğlu, beraber parti kuralım dedik. Süleyman Bey’e dedik ki, “Sizin bize bazı önerileriniz vardı, ne diyorsunuz, biz parti kurmaya karar verdik.” Bize “Yeni isimle mi kurmak istiyorsunuz” dedi, “Evet” dedik ve o da “Yeni isimle parti tutmaz Türkiye’de” dedi.
 

- Süleyman Demirel mi dedi bunu?

Süleyman Bey söyledi bize. “Neden tutmaz” dedik. “Bu millet bir kızını verirken, bir de oyunu verirken secereye bakar. Kimgillerden diye sorar” dedi ve bize “Siz kimgillerdensiniz?” dedi bize Süleyman Bey. Tabii ben kimgillerden olduğumu biliyorum. Demokrat Parti kökenli, benim annem tarafı Cumhuriyet Halk Partili, babamlar da Demokrat Partili, biz de Demokrat Parti’de siyaset yaptık sizinle Adalet Partisi’nde beraber dedik. 

“E senin kimgillerden olduğun belli, Recep Bey’in de belli” dedi. Recep Bey de Demokrat Partili bir aile… ‘O zaman ne gerek var kendi partiniz varken yeni partiye. Bakın Cumhuriyet Halk Partililer hep kendi partilerinden devam ediyor, yeni parti kurulsa bile Cumhuriyet Halk Partisi var. O yüzden kendi köklerinizi sahip çıkın’ dedi. Ve biz de sahip çıkalım dedik.

- Kapanan bir partiyle tekrar siyaset arenasına girmek risk değil mi?

Bizim fikrimiz değil, Süleyman Bey’in fikri. Bizim ne haddimize… Neyse. Demokrat Parti yeni kurulmuştu, biliyorsunuz, Mehmet Ağar sonrası, Erkan Mumcu ile birleştiler. “Demokrat Parti ile mi devam edelim” dedik. 

“Demokrat Parti hata” dedi bize. “Menderes çok iyi bir insandı, çalışkan bir insandı. Ancak siz benim bir gün Menderes dediğimi duydunuz mu?” Bunları burada ilk kez söylüyorum, Süleyman Bey’in ağzından çıkan ifadeler bunlar. 
 

“Sevmediğim, beğenmediğim için değil. Çünkü dünyada, bir medeni ülkede asılmış ilk başbakan, idama götürülmüş.  Bu büyük bir kindir, büyük bir öfkedir, büyük bir haksızlıktır. İnsanın her türlü suçu olabilir, ama hiç kimse ölümü, asılmayı hak etmez. Biz medeni bir ülkeyiz, bu çok büyük bir tarihi yanlıştır. Siz Demokrat Parti’de siyaset yaparsanız, hep bunun hesabını sormak zorunda kalacaksınız. Hep bir öfke ve kin içerisinde, hesap sorma içerisinde kendinizi bulacaksınız. O defteri kapatın” dedi.

Peki, ne yapalım? Yeni partiye izin vermiyor, siz bir kökten geliyorsunuz, sizin misyonunuz var demek istiyor bize. Ne yapalım?

“Bakın” dedi, “Biz 1961 senesinde, büyük bir 60 darbesiyle sarsıldı. 61 senesinde tren yeniden yola çıktı. Ve biz Ragıp Gümüşpala –o dönemin genelkurmay başkanı- bir parti kurduk. Adı ‘Adalet’ olan.” 

Neden ‘Adalet’ olarak kurdu? ‘Hak, hukuk, adalet’ hani Kılıçdaroğlu söylüyor ya ‘Hak, hukuk, adalet’. Kılıçdaroğlu’yla biz konuştuğumuz için, hoşuna gittiği için bu tekerleme onu kullandı. 

Hakikaten haksızlık var, hukuksuzluk var ve adaletsizlik var Türkiye’de. Süleyman Bey de bunu gördü ve dedi ki, “Önümüzdeki günlerde adaleti, hakkı, hukuku mum ışığında arayacaksınız.”

- Ne zaman söyledi bunu Süleyman Demirel, hangi tarihte?

Biz daha partiyi kurmamıştık, 2010-2011 o senelerde yanına gidip geliyoruz, o tarihlerde söylüyor. Dedi ki “Ben size yeni bir parti tavsiye etmem, yeni bir parti kurmayın. Bir misyondan geliyorsunuz, ancak bu misyonun dilimi çok önemli, hangi dilime sahip çıkacağınız.”

Hangisi; “Ragıp Gümüşpala ‘Adalet istiyoruz, hak istiyoruz, hukuk istiyoruz’ dedi de Adalet Partisi’ni kurdu. Ömrü vefa etmediği için rahmetli oldu. Ve ben geldim bu partiye genel başkan oldum. İkinci genel başkanıyım Adalet Partisi’nin. Bu nedenle bizim dönemimiz, Adalet Partisi dönemi temiz bir dönemdir. Adalet Partisi önemli bir partidir.”

“Peki, onu mu kuralım” dediğimizde, “Ben size kurun ya da kurmayın demem, sadece işaret ediyorum” dedi. Süleyman Bey bir şeyi ‘yapın’ demezdi, sadece önünüze koyar, ister yemeği koyar yersiniz, ister yemezsiniz. Tavsiye mahiyetinde, şimdi vasiyet oldu.

- Seçimlerde kendinizi Adalet Partisi olarak nerede görüyorsunuz, demiştim?..

Bakın biz yeterliliğimiz almıştık. Biz ne zaman yeterliliğimizi almıştık; İYİ Parti kuruldu, Meral Hanım parti kurdu biliyorsunuz. O parti kurulduğu zaman, o partiyi seçimlere sokmamak için seçim yasasına müdahale ettiler. Yargıtay dedi ki ‘Hakkınızdır, seçimlere girebilirsiniz.’ 

Seçimlere girme kriteri şudur; 41 tane vilayette kurulmuş olmanız lazım. 81 vilayetin 41 vilayetinde kurulmuş olmak lazım. 41 vilayeti kurduğunuz zaman, kongrelerinizi yapmaksızın, genel kurulunuzu yapmışsanız seçimlere girebiliyorsunuz.

Biz 41 vilayetimizi kurmuştuk, genel kurulumuzu da yaptık, seçimlere girebiliyorduk. Aynı şekilde Meral Hanım da 41 vilayetini kurdu, genel kurulunu yaptı, seçimlere girebiliyordu. Seçim Kurulu ‘Hayır, 41 vilayette ilçe ve illerinde kongrelerini yapacaksınız, yoksa seçime almam sizi’ dedi. 

İki partiydik bu durumda. Böyle olunca, seçim yasasında böyle bir şey yok, seçim yasasına rağmen, isterse Seçim Kurulu bu tür kararlar alabiliyormuş, bilmiyoruz. Yargıtay’a gittik, Yargıtay yetkilileri bize ‘Siz seçimlere girebilirsiniz, ancak Seçim Kurulu’nu ikna etmeniz lazım’ dedi. 

Biz bununla uğraşırken, o ara baktık ki Meral Hanım yüzünden bu işler oluyor, Meral Hanım’ı seçime sokmak istemiyorlar. CHP tuttu biliyorsunuz, milletvekili verdi, grup kurdurdu. Bir de seçim kanunda, grup kurarsa bu söylediklerimizin hiçbirine gerek kalmıyor, seçimlere girebiliyorlar. 

Onlar seçimlere girer hale geldiler, biz giremedik. Dolayısıyla biz o seçimlere katılamadık. Biz şu anda bütün teşkilatlarımızı tamamladık. 81 vilayette teşkilatımız var, yeterliliğimizi de 41 vilayette aldık. Allah nasip ederse birkaç ay sonra Yargıtay’a müracaatımızı yapacağız Seçim Kurulu’na. Ve seçimlere girer hale geleceğiz. 


"Millet İttifakı'nın içindeyiz, destek veriyoruz"

- Peki, bu sürede CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ya, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’le, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’yla istişarelerde bulundunuz mu? Görüştünüz mü?

Tabi, tabi görüşüyoruz. Bu işin lokomotifi Cumhuriyet Halk Partisi.

- Çok pardon, kendinizi o zaman Millet İttifakı’na mı yakın görüyorsunuz?

E tabi. Millet İttifakı’na yakın görmüyoruz, içindeyiz. Destek veriyoruz. Biz geçmiş seçimlerde Millet İttifakı’na destek verdik. Nasıl destek verdik? Kemal Bey ile iyi bir dostluğumuz var. Bürokrasiden de dostluğumuz var, Kemal Bey çok güzel bir insandır,  temiz bir insandır, dürüst bir insandır. Ben müsteşarken o da genel müdürdü. Birlikteliğimiz çok eskiye dayanıyor, böyle bir hukukumuz var. 
 

Cumhuriyet Halk Partisi’yle böyle bir birlikteliğimiz var geçmişte. Kemal Bey de o zaman Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı biliyorsunuz, Kemal Bey’le birlikte çalıştık. Dolayısıyla o tarihte bir kedi trafo hikayesi oldu, biz gece yarısı seçimi almış olmamıza rağmen bir hile yapıldı, seçim elimizden aldılar Beylikdüzü’nde. Dolayısıyla bir seçim hilesi davaları oldu, seçimi elimizden aldılar Beylikdüzü’nde, hala daha Yargıtay'da devam ediyor. Seçim hilesi davası daha bitmedi.

O meşhur kedi trafo hikayesinin de muhatabı benim bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi’yle diyaloğumuz o döneme de dayanıyor. Bir birlikteliğimiz var, Kemal Bey’le de birlikte çalışma imkanımız oldu. Ben çok yakinen tanıyorum.


"Meral Hanım’la dostluğumuz, arkadaşlığımız çok eski"

- Sayın Akşener’le de bir istişarede bulundunuz mu? 

Tabii tabii. Meral Hanım da çok eski dostumdur. Meral Hanım’la biz aynı yerde siyaset , beraber yaptık 91 senesinde. Rahmetli Ayvaz Gökdemir vardı Doğru Yol Partisi'nin Devlet Bakanı. Ayvaz Gökdemir Bey, -benim eşim 91 senesinde Süleyman Bey bir bayan aday istedi, Güngören'den Belediye başkan adayı Doğru Yol Partisi'nin- Ayvaz Bey de bölge temsilcisiydi, bölgenin başındaydı. 

Bana dedi ki – o bana vatan evladı derdi, o da MHP kökenli biliyorsunuz- dedi ki  “Vatan evladı, senin eşin burada -Güngören biraz şeydir köyü falan boldur- yalnız çalışmasın, bir hanım getireyim yardımcı olsun o hanım da kendisine.” 

“Peki” dedim, 1 hafta sonra baktım bir bey bir de hanım geldiler yanımıza. Dedi ki “Hanımefendi de tarih hocası, benim bir arkadaşımın kız kardeşidir, arkadaşı Kocaeli’nde benim kardeşimdir kardeşimdir, Ülkü Ocaklarında yıllarca beraber çalıştık” Ayvaz Gökdemir meşhur lakabıyla, “Komando Ayvaz” derler kendisine. Meral Hanım’ın abisi çok yakın arkadaşıymış, Meral Hanım'ı getirdi yanımıza bize yardımcı olsun diye. Seçimlerde beraber çalıştık.
 


"Aynı şeyleri düşünen çok sayıda farklı ihtiyaç var bu ittifakı güçlendirmek için"

- Ben size bir de zaman şimdi şu soruyu da sormak isterim. Diğer parti liderleri ile madem bu kadar sıkı fıkı ilişkileriniz var; şimdi siyaset arenasında her ne kadar ittifaklar bazında aynı safta yer alsanız da bir taraftan da o siyaset arenası ve bir rekabet arenası bir yerde; zaman zaman fikirlerin çatıştığı yer. Bu anlamda, peki neden Adalet Partisi olarak tek başınıza çıktınız da niye mesela eski bir CHP bünyesinde ya da neden bir İYİ Parti bünyesinde biz Vecdet Öz'ü ve ekibini görmedik ya da görmeyeceğiz?

Ama bir şimdi söyledim ya programın başında; Süleyman Bey’in sözünü dinledik. Cumhuriyet Halk Partisi’ni şunun için seviyorum; cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkıyor, Atatürk'e sahip çıkıyor, tarihin bütünlüğüne sahip çıkıyor ve istikrarlı politikalar izliyor. Tabii ki o farklı bir partidir, aynı şeyleri düşünen çok sayıda farklı ihtiyaç var bu ittifakı güçlendirmek için.

Meral Hanım da biliyorsunuz MHP kökenlidir, milliyetçidir. Biz merkez sağda liberal bir düşünceye sahibiz. Biz biraz daha etik ağırlıklı bir parti değiliz; yani bizde Türk milliyetçiliği, biz Türkiye vatandaşlık ilkesi üzerinden hareket ediyoruz. Bizde Atatürk milliyetçiliği var, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarına sahip çıkıyoruz.  Cumhuriyet Halk Partisi’yle orada biraz benzeşiyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi ile ayrıldığımız husus, ekonomik kalkınma modellerimiz. O daha devletçi anlayıştır. Biz, biraz daha liberal bir partiyiz.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde hoşuma gitmeyen şu var, bu Kemal Bey’in nezdinde değil, genel geleneğinden bahsediyorum, mesela nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi, Sünni İslam üzerinden, mezhepçilik üzerinden siyaset yapıyor, biraz CHP'nin geleneğinde de Alevicilik üzerinden, Alevi mezhebi üzerinden bir siyaset var. Buna karşıyız.


"İstanbul projelerini Tayyip Bey ile beraber hallettik; Tayyip Bey'le yakın arkadaş olduk"

- Şöyle araya girmek istiyorum; diyorsunuz ki bir konuşmanızda “Adalet Partisi’ndekiler AK Parti’ye gitse, ya milletvekili ya da bakan olurdu.” Geldi mi hiç ekibinize böyle bir teklif, AK Parti tarafından?

Yani şöyle söyleyeyim, biz biliyorsunuz Doğru Yol döneminde bir Refah-Yol Hükumeti kuruldu. Hatırlıyorsunuz, ben o tarihte, daha 91 senesinde bürokrat oldum, daha önce Cerrahpaşa’da öğretim üyesiydim. Yıldırım Aktuna'yı tanırsınız, rahmetli Sağlık Bakanı. O tarihte birlikte olduk Yıldırım Abi'yle siyaseten destek oldum, o da Sağlık Bakanı olunca bana dedi ki “Süleyman Bey’le de konuşayım, gel benim bürokratım ol.”

İlk önce İstanbul Bölge Islah Enstitüsü Müdürü oldum.  Sözü nereye getireceğim, AKP’ye getireceğim. O dönem de Tayyip Bey de Büyükşehir Belediye Başkanı. Tayyip Bey ile de tanıştık, arkadaş olduk, dost olduk. Dolayısıyla projeleri beraber yapmaya başladık, İstanbul projelerini.

Refah-Yol Hükümetini, o dönemi hatırlarsınız. O dönemde İstanbul’da hava kirliği vardı, Ankara'da hava kirliği vardı, sular kirlenmişti, içecek su bulamıyorduk, çöp patladı biliyorsunuz ben bölge müdürü iken Halkalı Çöplüğü’nde problem vardı. Ümraniye Çöplüğü'nde problem vardı;  Ümraniye Çöplüğü patlaması oldu biliyorsunuz o tarihte.

O dönemlerde ben İstanbul’un Islah Enstitüsü Müdürüydüm. Tayyip Bey ile beraber çalışıyorduk. Yani bir tarafta Yıldırım abi, Sağlık Bakanı; bir tarafta Refah-Yol Hükümeti, bir tarafta Süleyman Bey başımızda, bir tarafta Refah Partisi, Erbakan Hoca, bir tarafta da Tayyip Bey; hep beraberdik, iç içe girme çıkma oldu, projelerimizi beraber yürütüyorduk. 

İstanbul projelerini Tayyip Bey ile beraber hallettik. Su kirliliğini, hava kirliliğini, çevre kirliliğini o kadar çok proje imza attı ki, Çöp Arıtma Tesisleri kurduk. Tayyip Bey'le arkadaş olduk, yakın arkadaş olduk. 

Dolayısıyla bu süreç bizi bir yere kadar getirdi, getirdi… Tayyip Bey bana bir gün dedi ki -havaalanında da oturuyoruz, Erbakan Hoca gelecek, ben de Yıldırım abi gelecek de hava muhalefeti nedeniyle gelemedi, bölgeye geri döneceğim enstitüye- dedi ki “Ya gitme, ben Erbakan Hoca’yı bekliyorum, beraber Ataköy Kolektöre gidelim.” Arıtma Tesisi açılışı var, tamam dedim. Bekledik, Erbakan Hoca geldi.

Ben, Erbakan Hoca beraber olduk ve açılışı yaptık Erbakan Hoca gittikten sonra Tayyip Bey dedi ki bana “Yahu sen niye Sağlık Bakanlığı’nda görev yapıyorsun. Gel, nasıl olsa işleri birlikte sürdürüyoruz, bizim belediyenin sağlık dairesinin başına geç, beraber oluruz.”

Yani bu kadar yakınız…  “Ben yok dedim. Ben burada başlamışım Sağlık Bakanlığı’nda devam edeyim. Bak bu diyalog da güzel” Refah-Yol Hükümeti dönemi, güzel projeleri beraber yapıyoruz.

Bu arkadaşlığımız devam etti. Hayri Kozakçıoğlu da İstanbul Valisi’ydi o tarihte, güzel çalışmalarımız oldu. Aradan yıllar geçti, parti kurmaya karar vermişler Tayyip Beyler. Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç… işte bir ekip kopmuş Erbakan Hoca’nın yanından; Erbakan Hoca ile araları açılmış, dolayısıyla parti kurmaya karar vermişler. Beni de davet ettiler. O tarihte Veysel Eroğlu, Sayın Bakanımız da benim yanımda danışman, bana danışmanlık yapıyor. Veysel Hoca'yı teknik üniversiteden rica etmişim, benim yanıma gelmiş. 


"Tayyip Bey bize 'İlk defa söylüyorum, parti kuruyoruz' dedi" 

Tayyip Bey falan hep beraber tanıştık, yani o ara hep beraberliklerimiz eskiye ait. Hilmi Güler, Binali Yıldırım eski dostlarımız. Parti kurmaya karar vermişler. Fenerbahçe’de ismini vermeyeyim, şimdi reklam olur, bir restoranda meşhur bir restoranda kahvaltı yapalım dedi Tayyip Bey. Benden de birkaç bürokrat rica etti. “Ben parti kurmak istiyorum; getirirseniz birkaç bürokrat arkadaş tanışalım” dedi.  Birkaç da asker kökenli arkadaş istedi, siyaset kökenli arkadaşlarımızı istedi.

Tayyip Bey’in de mektep arkadaşıydı; Eyüp Ensari Ergin, bizim de Doğru Yol Partisi binasının sahibinin damatları, o da mektep arkadaşıymış, o da geldi. Tayyip Bey'in sağında oturuyor solunda da ben, bir masa kurduk, kahvaltımızı yapıyoruz dedi ki bize “İlk defa söylüyorum, parti kuruyoruz” sohbet başladı, parti kurduğunu söyledi.

İşte “Kimlerle berabersiniz” dedi bize de birlikteliği teklif ediyor, ben de iki tane müsteşar arkadaşım vardı, getirmişim bir tanesini milletvekili yaptı. Rüstem Ceylan, milletvekili oldu. Benim müsteşar yardımcımdı. Babası da Mustafa Zeydan, biz de milletvekiliydi Doğru Yol Partisi’nde. İşte ben tanıştırdığım için onu milletvekili yaptı.
 

Masadaki birkaç kişi daha milletvekili oldu, sonra bakıyorum oldu. Masada bir konuşma oldu, bir paşa, “Cemaatler konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu Tayyip Bey’e. Cemaatler meselesini sordu. O da dedi ki “Dine hizmet eden, inanca hizmet eden insanlar. Ne zorunuz var… Askerler hep bu soruyu soruyor. Yani cemaatlerle ne alıp veremediğiniz var” Biraz hiddetlendi Tayyip Bey orada. 

Paşa özellikle Fetullah Gülen'i sordu. Fethullah Gülen’e karşı benim de tabii alerjik reaksiyonum var. Neden? Ben de bürokratken Ankara’ya o tarihte gittiğimiz dönemlerde Batı Çalışma Grubu çalışmaları yapıyordu. Hatırlarsanız devlette cemaat yapılanmalarıyla ilgili Fethullah Gülen tarikatını cemaatini takibe almışlar, biz de biliyoruz ki o tarihte onunla beraber olanlar, hatta bizlere de davetler geliyor işte toplantılar yapıyorlar biz gitmezdik.

Yani biz Atatürkçü, cumhuriyetçi insanlarız. Yani ben her ne kadar saf arkadaş gerçek yapıyor olsam da ben Atatürkçü bir insan, cemaat, ruhban sınıfına ben karşıyım, herhangi bir Müslümandır benden Kuran okumuşum eğitim almış insanlar; ama bizim Kuran bilgimiz, bizim ailelerimiz için, kendimizin itikatımız için ibadetimizi yapmak için. Yani yine dini siyasete alet edecek.

Hele cemaatleşme boyutuna götürecek bir boyutta dinle iştigal etmiyoruz, cemaatlerin de bu aldatmaca, kandırmaca içerisinde insanlar toparladıklarını görüyoruz. Batı Çalışma Grubu'nun programı da takip ediyorum. Ama çalışmalarına şahidim ve asker o soran Paşa da bu minval de sordu.

Tayyip Bey hiddetlendi tabii. “Ya ne alıp veremediğiniz var cemaatlerle. Uğraşmayın bu dinle”.  bir de tabii masada şu mevzubahis oldu, yine soruldu. “Bu Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadele yapıyor, Türkiye Cumhuriyeti devleti. bu konudaki tavrınız ne olacak? Yani bu mücadeleyi nasıl yapmayı düşünüyorsunuz, iktidara gelirse ne düşünüyorsunuz?” 


"Biz devam etmedik Tayyip Bey’le. Devam etseydik tabii ki bakan olabilirdik"

“Yahu” dedi bize, “orada asker bu zamana kadar bu mücadeleyi bitirebilmiş midir, bitiremedi” halbuki bizim dönemimizde Tansu Çiller döneminde neredeyse PKK bitme noktasına gelmiştir. Yani taviz olmaz, “onlarla da oturacağız, konuşacağız, anlaşacağız; ne alıp veremedikleri varsa karşılıklı diyalogla çözülür” dedi.  Ben baktım şimdi biz PKK ile terörle masaya oturmayız. 

Bu cemaat meselesinde anlaşamıyoruz. Yani ben Atatürkçü bir insanım, bu yolda yürümemiz mümkün değil, daha bir sürü konuşmalarımız oldu, baktım ki Adalet ve Kalkınma Partisi yeni kurulacak olan parti, bize göre bir parti değil. Birkaç arkadaş kalktık, paşalar da kalktı. Orada kalanlar zaten milletvekili oldu, bir kısmı yani beraber yürüdüler. 

Biz devam etmedik Tayyip Bey’le. Yani ben dini argümanların, milli meselelerin bu işlere alet edilmesini istemiyorum. Biz biraz farklı yetiştirildik. Dolayısıyla yollarımız orada ayrıldı ve devam etmedik. Devam etseydik tabii ki milletvekili olabilirdik, bakan olabilirdik, bizim arkadaşlarımız oldu işte, beraber olduğumuz. Ama ben arzu etmedim böyle bir şeyi; yani bizim siyasi anlayışımız ters, marjinal sağ benim benim hoşuma gitmiyor; marjinal sol da.


"Adı ‘DEVA’; orada derde deva olmuş da mı burada olacak?"

- AK Parti içerisinden kopan ve yeni açılan DEVA Partisi gibi, Gelecek Partisi gibi partilerin geleceğinde peki kendinizi nerede görüyorsunuz ve o partilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kendinizi yakın hissediyor musunuz?

Hissetmiyorum, neden hissetmiyorum; yani tabii ki parti saygı duyuyorum, demokratik haklardır, herkes parti kurabilir ve Türkiye'de yarın ittifaklar da olabilir, bir ittifakta da yer alabilirler. Nasıl yani Meral Hanım'ın partisiyle ilgili milliyetçi kökenli bir partidir, yanlış buluyorum, dedim; yani çünkü Türkçülük olmaz, Kürtçülük olmaz. öbür tarafta da mezhepçilik olmaz, Cumhuriyet Halk Partisi ile ayrıştığımız husus o. Vatandaşlık ilkesi üzerinden hareket etmek lazım dedik. 

Yani şimdi Babacan ekonomi kurmayı idi Tayyip Bey'in.  Maliyenin, ekonominin başına getirdi Tayyip Bey onu. Uzun da bir süre kaldı… Şimdi ekonomik tahribatların Adalet ve Kalkınma Parti’nde nereye geldiğini vaktimiz varsa ben size söyleyeyim. Babacan'ın büyük hatası var orada, yani yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Geleceğe nasıl yön verecek? Yani geçmişte yaptıkları bir göstergedir; yapamadıkları daha doğrusu.

Ekonominin başında Babacan varken Davutoğlu da neyin başındaydı? Dışişlerinin başında. Dışişleri'yle aramız şu anda dünyayla kavgalıyız; Davutoğlu döneminde bozuldu, sonra Başbakan oldu. E şimdi beyanatlarını da yakıştıramıyorum kendisine.

Ben Adalet ve Kalkınma Partisi'ni tasvip etmem, politikalarını hiç beğenmiyorum. biliyorsunuz muhalifim, şiddetli muhalifim. Buna rağmen Abdullatif Şener’le de beraber olabilirdim, olmadım. Neden? Etik bulmuyorum. Tutup artık oldum biliyorsunuz oradan çıktı. Yani bir kusuru varsa, mesela Davutoğlu şimdi diyor ki “Ben orada durdum durdum, sustum. Dişimi sıktım. Çok şey itiraz ettim. Yüzden, itiraz ettiğim için şu anda saf dışı kaldım.”


"Tayyip Bey sizi yetkilendirdi, başbakan yaptı. Tayyip Bey’e günahları bırakıp, sevapları alıp partiden çıkmakla bu işler olmuyor"

Peki, her şey yolunda gitseydi, başbakanlığa devam etseydi, Tayyip Bey onu tolere etseydi, birtakım şeylerini de dinler gibi gözükseydi, orada kalmaya devam ederdi Davutoğlu diye düşünüyorum. Yani işi bitti orada kavgalı, yani ben ayrılmış karı koca, birbirlerinin aleyhine konuşur ya, ona benzetiyorum. Ayıptır, etik değil. Ya parti kurmayacaksın ya da kurmuşsan konuşmayacaksın. 

Yani geçinemeyebilirsin, ayrılabilirsin, demokratik hakkındır, parti de kurabilirsin; ama “Biz geçmişte yanlışlar vardı, ben itiraz ettiğim için biz devre dışı kaldık” buna katılmıyorum. Yani siz o zaman bir genel müdür, bir müsteşar değildiniz, Tayyip Bey sizi yetkilendirdi, başbakan yaptı. Başbakanlık Türkiye'de önemli bir mevkidir. 
 

Siz Türkiye’de başbakanlık yapmışsınız. Türkiye’yi yönetmişsiniz, ekonomisine de yön vermişsiniz, içişlerine de vermişsiniz, sağlığına da vermişsiniz. Başbakanlığın, biz yetki vesayetini çok iyi bilen insanlarız, eski bürokratız. Eski büroktarız. Orada ne kadar hata varsa, Rus uçağının düşürülmesinden tutun da, hepsinde Davutoğlu'nun kabahati, günahı vardır. Tayyip Bey’e günahları bırakıp, sevapları alıp partiden çıkmakla bu işler olmuyor.


"Siz prim yapmak için, ayrıldığınız yeri karalamayı kendinize yakıştırabiliyorsanız da bu delikanlılığa sığmaz"

Öbür tarafta da ekonominin geldiği nokta bugünün müsebbibi atılan temelin yanlış anlaşılır. Hayal ekonomisi ile bu noktaya gelindi; çünkü Türkiye de üretim değil, tüketim ekonomisi kuruldu. Yani ben Türkiye için bir şeyler yapabileceğine inanmıyorum, ne olur? Adalet ve Kalkınma Partisi’nden 05-05, 1, 1 buçuk civarı bir oy koparırlar. Oysa amaç, o amaç gerçekleşti, söyleyeyim size.

Ama ben bunu etik bulmuyorum. Ben muhalefeti, amiyane tabirle, Anadolu tabiriyle, muhalefeti de siyaseti de delikanlıca yapmak zorundayız, mertçe yapmak zorundayız, dobra dobra yapmak zorundayız. Arkadan dolaşarak değil.

Onlar sayesinde ben orada bulunmuşsam, ben aynı durumda olsam derim ki; ‘ben siyaset yapmıyorum, siyaseti bıraktım, partide kurmuyorum; doğruları söylüyorum. Benim Adalet ve Kalkınma Partisi’nde olmamın sebebi budur, ayrıldım, parti de kurmuyorum.

Herkesi bilgilendiriyorum, böyle bir kabahat vardır’ derim. İşte delikanlılık, mertlik budur. Siz kendiniz prim yapmak için, ayrıldığınız yeri karalamayı kendinize yakıştırabiliyorsanız da bu delikanlılığa sığmaz. Yanlış diye düşünüyorum.

- Şimdi konuyu ekonomiye getirdiniz. Peki, önümüzdeki süreçte, sadece Türkiye değil, dünyada bekleyen bir kriz olduğuna dair defalarca uzmanlar uyarılarını yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Ali Babacan'a atıfta bulundunuz, “Türkiye'nin ekonomisinin bu noktada olmasının nedeni de odur” diye nasıl eleştiriyorsunuz, şu anki ekonomiyi ve Türkiye ekonomisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Şu an elinizde önerileriniz ne?

Ekonomik iki tane başlık var bizde. Dünyayla beraber, hani “elle gelen düğün bayramdır” derler koronayla beraber tamam, orada hemfikirim hükumetle; elimizden geleni bizim de yapmamız lazım destek olmamız lazım.

Ama ekonomik kriz, Türkiye'nin ekonomik olarak bu hale gelmesi, korona ile ilgili değil, korona imdadına yetişti. Şimdi koronaya her şeyi bahane edeceklerdir. 2019 senesinin göstergelerine bakacağız TÜİK açıklamaları var; çünkü TÜİK’in açıkladığı rakamlar var değil mi 2019 senesinde; bu göstergelere bakacağız. 

Dolar karşısında, altın karşısında -bunlar uluslararası nominal değerlerdir, büyük sermaye de buna göre, altına göre onsa göre, dolara göre esas alır dünya ve kendini ona göre verirler. 5 kat fakirleşmiş 5 kat sefilleşmiş Türkiye. 2002 tarihinden 2020 tarihine kadar 5 kat fakirleşmiş.

Şimdi Babacan dönemlerine bakın, oturup o dönemlere bakın ekonominin. O dönemlerde de yani doların 3 bin liralarda 4 bin liralarda olduğunu görüyoruz. Yani 1585 liradan almışım, Babacan başarılı olsaydı 1585 liralık dolar teslim alındığı zaman babacan gelir gelmez. 500 liraya 600 oraya düşmesi lazım otomatik olarak; yani ekonomi iyileşmişse… Buradaki kıstas nedir? Dolar, dolara göre esas alıyoruz.

- Peki, sizin öneriniz ne?

Bakın o tarihte Tansu Çiller hükumeti bıraktığı zaman, 129 milyar dolar çok iyi hatırlıyorum, 129 milyar dolar dış borcumuz vardı. Bugün dış borcumuz 2019 rakamına göre ne? TÜİK verilerine göre? TÜİK 2019’da 450 milyar dolar dış borç açıklaması yaptı ki, şimdi TÜİK'in yaptığı açıklamadan sonra neredeyse 5-6 ay geçti, şimdi bu muhtemelen 500 milyar dolarları bulmuştur diye düşünüyorum. Şimdi 2020 senesine açıklama yapmadı.

Peki, bu aradaki fark alın bakın 129 milyar dolarla teslim almışlar 500 milyar dolara çıkmış yani para çekmişler IM’ den sağdan soldan borç alınmış. Bu ne demek. Türkiye para girdisi olmuş, para girmiş, aradaki farka baktığınız zaman ne yapar yaklaşık olarak 300-350 milyar dolar daha para almışlar. 

Peki, birde bizim sıcak para dediğimiz Türkiye iki haftada terk etmesi mümkün olan kısa vadeli borçlanma da kullandığımız para vardır. Yurt dışından aldığımız yani bankaların kullandığı konut kredisi, araba kredisi falan… 300 milyar dolar da böyle para gelmiş; 600 milyar dolar para yapar. 

Bir de cumhuriyetin kazanımlarını sattılar biliyorsunuz, bütün varlıklarını sattılar ve fabrikalar satıldı, bunların arazileri satıldı. Buradan da yaklaşık 50 milyar dolar bir girdi olmuş; yani bu 2002 ile 2020 tarihleri arasında söylüyorum ki, en fazla Babacan'ın da orada olduğu 2012 senesine kadar oluyor bu; 10 yıllık dilimde.

Bu paralar geldi, 50 milyar dolar da cumhuriyetin kazanımları satıldı, oradan bir para geldi. Bunları üst üste koyuyoruz şimdi bu paraları… Bir de ne var? Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn,  Katar, Kuveyt gibi ülkelerden paralar geliyor, biz buna örtülü paralar, kara para diyoruz. Böyle bir paranın da yaklaşık 50 milyar dolara yakın Türkiye girdiği biliniyor. 

Bunları hepsini üst üste topladığınız zaman ne oluyor biliyor musunuz? 2002 ile 2020 yılları arasında 800 milyar dolara yakın Türkiye para girmiş oluyor. 129 milyar doları düştükten sonra; Tansu Çiller dönemindeki borcu düşüyoruz, geriye 800 milyar dolar gibi para girmiş oluyor. 

Peki, 800 milyar dolarla Türkiye'de ne yapıldı? Hani ekonomik göstergeleri görebilmek için bunları söylüyorum. 800 milyar dolarla Türkiye'de 80 bin tane fabrika kurarsınız, bakın 80 bin tane. Tanesi 10 milyon dolardan kursanız bir fabrikayı 80 bin tane fabrika kurarsınız. Türkiye'deki her vilayete bir tane fabrika yapar bu. Var mı böyle bir şey? Yok! 200 tane baraj kurarsınız; barajın tanesi 4 milyar 4 buçuk milyar dolar civarında. Türkiye’de 200 tane baraj olursa Türkiye ne kadar büyük bir ekonomi gelir kaydeder değil mi... 80 bin tane fabrikası olur… 

Bu parayla ne yaparsınız? 270 tane Boğaziçi Köprüsü kurarsınız, yani çok köprüleri yapıyorlar hala bizim paramızla yapılıyor, bunlar yapıldı ama peki, 800 milyar dolarla ne yapıldı? 800 milyar dolar para yok, kayıp. Türkiye'de 800 milyar dolar kayıp. 

Ve ne dediler bunlar hep? Hep vaat, hep vaat, hep vaat. Türkiye’de üretim ekonomisiyle ilişkin hiçbir yatırım yapılmadı, istihdama ilişkin hep tüketim ekonomisi ile… En sonunda deprem oldu, koronadan önce deprem oldu. Kızılay kanalıyla 10 lira bağış toplamaya kalktılar.

Bakın bugün Davutoğlu da Babacan aynı sözü şöyle söylüyor: “Yedek akçayı harcamışlar” diyor değil mi? Kara gün akçemizi de harcamışlar, Merkez Bankası'nın kara gün akçemiz var. Hazine tamtakır, Merkez Bankası'nda paramız kalmamış, yedek akçe de, bunu kendi adamları söylüyor, yani kendi yanından gelen adamlar söylüyor.

Onların söylemesi ayıptır, onların zamanında da çünkü aynı tempoda devam ediyordu. Bizim söylememiz ayıp değil; çünkü namusluyuz hiç beraber olmadık. O günahta bizim hakkımız yok.

Dolayısıyla Türkiye'de şu anda batık bir ekonomik bir düzen var, sonra kanunlarla bunu yasaklamaya çalışıyor, dolar artıyor demek suç biliyorsunuz, ekonomi battı demek suç Türkiye’de. Yani bir de böyle bir baskı var, enteresan bir baskı var Türkiye’de. Hani bunları program uzun olsa detaylarını tabii konuşurduk. Deprem sonrası, deprem 10 lira bağışlar toplandı, bir yandan korona salgınına yakalandık. Korona ile beraber bu ekonomi tabii koronaya mal edecekler, bu işi.

- Pekala Adalet Partisi Genel Başkanı Sayın Vecdet Öz, çok çok teşekkürler.

Rica ediyorum. Ben teşekkür ediyorum. Zahmet verdim size.

- Estağfurullah, ağzına sağlık. Teşekkürler katıldığınız için. 

Görüşmek üzere diyorum. Bir de bir mesaj verelim bitirirken, rahmetli olanlara baş sağlığı diliyorum ailelerine. Allah’tan rahmet diliyorum, çünkü bugün de kayıplarımız dün de vardı, hastalarımıza da acil şifalar diliyorum. Çok teşekkür ediyorum. 

Benan Kepsutlu Gazeteci, yazar 

The Independentturkish