Adalet sarayında kaybolan adalet

ŞEFFAF KARAKOLDAN ŞEFFAF ADLİYEYE

Adalet sarayında kaybolan adalet




Adalet sarayında kaybolan adalet

AKİF BEKİ YAZDI

Başsavcıyla hâkim bile yokluğundan şikâyetçi, köşe bucak adaleti arıyor. Adliye sarayında da yoksa nerede bulunacak ki!

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı, HSK'ya ihbar edip adaleti sormasa varmış, bir yere kaybolmamış gibi yapmaya devam edilecekti.

Bazı haberlere, hukuka sığmayan erişim engelleme kararları alınmıyor; bazı tutuklu ve hatta mahkumlara, akla mantığa dahi sığmayacak torpilli tahliye kararları verilmiyordu sanki.

Bilmeseniz; kanun önünde zenginle fakir eşitti, mahkemede dayısı olanla olmayan bir muamele görüyordu, güçlünün kralı gelse adliyede ayrıcalık tanınmıyordu, yargıya güven de dibe vurmamıştı sanırsınız.

Yetkisini kötüye kullanan devlet görevlilerinin haksızlıkları karşısında hukukun, kendi haklarını koruyacağına inanç, yerlerde sürünmüyormuş gibi...

Kimsenin, böyle alengirli işlerden haberi yoktu. Bir gün, bir başsavcının canına tak etti ve adliyesinde dönen kirli, akçeli işleri HSK'ya bildirdi de herkesin haberi öyle oldu. HSK ile Adalet Bakanlığı da bu rezaletleri bizle birlikte öğrendi yani. Öyle mi?

Meğer parayla adliyeden bazı kararlar alınabiliyormuş, marketten ekmek peynir alır gibi.

Borsası varmış; hakimin kontağı avukatı bulur, parayı da bastırırsan istediğin kararı aldırıyormuşsun. Dosyanın doğru hakime düşmesini ayarlıyor, denk gelip gelmemesini de şansa bırakmıyorlarmış.

Kaç kez yazdım, ilk gençliğimde Mısırlı ateşli bir vaizin kasetinde dinlemiştim. ‘Nerede adalet, nerede adalet’ çığlıkları atıyordu. ‘Eynel adale, eynel adale’... Kendi sorup cevabı da kendisi veriyordu: ‘Kral Faruk’un koynunda’. Galiba metresinin adıydı, Adalet. Hafızam yanıltmıyorsa Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah romanında da geçiyordu bu diyalog.

Neyse ki adaletin, adliyede kaybolduğunu ihbar eden biri çıktı. HSK'nın böylece haberi oldu da ihbar dilekçesini işleme koydu.

İddialarla ilgili inceleme ve soruşturma başlatılmış, müfettiş görevlendirilmiş, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç açıkladı.

Adalet ortaya çıkarılacak, varsa adaletsizlik giderilecek, sorumlular cezalandırılacak, çürükler ayıklanarak adliyede adalet tesis edilecekmiş.

Adliye saraylarından birine boy abdesti aldırılacak, bulaştırılmışsa suçtan temizlenecek. Peki ya diğerleri?

Bakan Tunç, yargı mensuparını komple töhmet altında bırakıp adalete güveni zedeleyecek genellemelerden kaçınmaya da çağırıyor. Haklı, yerinde bir uyarı. Ama zedelenmesin diye üstüne titreyeceğimiz bir adalete güven kaldı mı hâlâ, ne kadar kaldı?

ŞEFFAF KARAKOLDAN ŞEFFAF ADLİYEYE

Eskiden şeffaf karakol talep edilirdi. Kötü muamele ve işkenceye kimse cesaret edemesin, diye.

Şimdi bırakın karakolu, adliyede bile şeffaflığı arar durumdayız.

Başsavcının, adliyesindeki dolapları ihbarıyla ilgili haberlere dahi erişim yasağı kondu ve kaldırma kararı aldırıldı. Bunun, kamu yararı gözetilerek alınmış, hukuki bir karar olduğuna günevelim mi meselâ?

Adliyedeki adaletsizliği konuşmamız, istenmiyor. Konuşmamız mı yargıyı şaibeden korur, konuşmamamız mı?

Ya da şöyle soralım: Karanlıkta mı daha kolay rüşvet döner, aydınlıkta mı?

Yargı, herkesin gözü önünde işlemiyorsa saklayacak, gizleyecek şeyi vardır. Kir, açıktakine bulaşmaz.

Adliyeyi, haksız zanla kirlenmekten de ancak şeffaflıkla korursunuz.

Karartma, bilâkis örtbas şüphesi uyandırır, amaca hizmet etmez.

Ayrıca sansür kararları, çok kolay alınabilmeye başladı. Adli tuhaflık yok mu bunda?

Muhafazakâr medyada yolsuzluk haberlerine duyarsızlığı eleştiren bir yazım kaldırılmıştı.

Doğru mu, değil mi diye aslı sorulmayan, üstüne gidilmeyen ihale iddialarına örnekler vermiştim. O alıntı başlıklardan biri yüzünden Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu istemiş, bir hakimlik de hızını alamayıp alâkasız ikinci yazımı bile kaldırtmıştı.

Gören, duyan, bilen kalmayacak; en son haber alana adliye sarayında da rastlanamayacak bu gidişle. Adliyede de bulamayacaksak nerede arayalım şeffaflığı?

AKİF BEKİ / KARAR