Adalet Yürüyüşü'nün dördüncü yıldönümü ve adaletin hâli

Türkiye, "yürümesi" zor bir ülke.

Adalet Yürüyüşü'nün dördüncü yıldönümü ve adaletin hâli


Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu | Yüzleşme

[email protected]

Adalet Yürüyüşü'nün dördüncü yıldönümü ve adaletin hâli

Bazı olaylar ve eylemler sonuç odaklı değildir. Hükümetin düşmesi, bakanların istifası ile sonuçlanması da gerekmez. Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü ile iktidar bloğunun dışında kalan tüm toplum kesimlerinin sesi olmayı o dönemde başardı. Bugün kurulan muhalefet bloğunun temellerini attı. Her kesimin adalet talebinin görünür olması da sağlandı. Öncesinde ve sonrasında başta dokunulmazlıkların kaldırılmasına verdiği destek olmak üzere birçok kararı, icraatı eleştirilen CHP lideri, Adalet Yürüyüşü ile tarihe geçti

Türkiye, "yürümesi" zor bir ülke.

Bir başka ülkedeki polis şiddetini, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleleri hâlâ kınayabilen, tepki gösteren Türkiye'de, anayasal bir hak olmasına rağmen üç kişinin yan yana yürümesi, "aşırı sakıncalı" bulunuyor iktidar ve emrindeki güvenlik bürokrasisi tarafından.

Diyelim ki bunun demokratik bir hak olduğunu anımsattınız. Hemen, "iltisak, araya sızan terörist gruplar, darbe girişimi" cümleleriyle ve bu gerekçelerle yapılan engellemelerle karşılaşıyorsunuz.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra KHK'lar sayesinde basın açıklamalarını bile kanunsuz ilan eden iktidar, OHAL'in ardından ise valiliklerin koyduğu eylem yasaklarıyla sokak protestolarını kriminalize ederek terörle aynı kefeye koydu. Yargı pratiklerini de bu yönde olması sağlandı.

AKP döneminde yürümek iyiden iyiye zorlaştı ancak Türkiye'de yürümek zaten hep zordu.

Buna rağmen az sayıda da olsa tarihe geçen büyük protestolar ve yürüyüşler var.

İktidarın, yargı eliyle, "darbe" sepetine atmaya çalıştığı Gezi, bunlardan biriydi. Tekel işçilerinin Ankara'daki direnişi de öyle...

Ya da 90'lardaki büyük madenci yürüyüşü...

Aykırı söz söylemenin, kabullenmemenin, protesto etmenin sistematik olarak yasaklanıp suç sayıldığı, parlamenter siyaset dışında kalan sivil siyaset alanının sürekli daraltılmaya çalışıldığı bir ortamda, geçmişe dönüldükçe sayıca az da olsa parlak örnekleri çoğaltmak mümkün.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ankara'dan başlattığı, İstanbul'da Adalet Mitingi ile son bulan "Adalet Yürüyüşü", tarihe geçen, kitlesel, sivil, barışçıl en etkili protestolardan biriydi.

15 Haziran, bu tarihi yürüyüşün dördüncü yıldönümü.

Berberoğlu isyanı

Kılıçdaroğlu'nun, "yürüme" kararı alması, sadece iktidar için değil, CHP açısından bile radikaldi. Cumhuriyeti kuran ve uzun yıllar devletçi, sisteme entegre yapısı tartışılan CHP'nin Genel Başkanı'nın yollarda olması, alışıldık muhalefet biçimlerinin çok dışındaydı.

Kılıçdaroğlu ise "sivil darbe" olarak nitelendirdiği, 15 Temmuz sonrasında yaşanılan dönemde, artık bıçağın kemiğe dayandığı düşüncesiyle bu radikal kararı aldı.

Bıçağın kemiğe dayandığı nokta ise MİT TIR'ları davasında 25 yıl hapse mahkûm edilen CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun, milletvekili olmasına rağmen tutuklanmasıydı.

Kılıçdaroğlu, 14 Haziran akşamı kurmaylarıyla, bu karardan hemen sonra görüştü ve Adalet Yürüyüşü kararını aldı. Ertesi sabah, kravatsız, beyaz gömleği ve ailesiyle Ankara Güvenpark'taydı.

Olağan koşullarda Güvenpark'ta beş kişi bir araya gelse müdahale eden polis, ana muhalefet partisi lideri ve vekillerinin öncülüğünde toplanıldığı ve belli ki iktidardan, "müdahale olmasın, hareket büyümesin" talimatı aldığı için, yapması gerektiği gibi sadece güvenliği sağlıyordu.

Kılıçdaroğlu, yürümeye başlamadan önce yaptığı açıklamada, Adalet Yürüyüşü'nün CHP'nin eylem olmadığını, partisiz, sivil bir yürüyüş olacağını, parti bayraklarının bile kullanılmayacağını söyledi. Elinde sadece, "Adalet" yazılı bir afişi taşıyan Kılıçdaroğlu, neden yürüdüğünü ise şöyle anlattı:

"Bir dikta yönetimiyle karşı karşıyayız. Adaletin olmadığı bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Her özgür ülke gibi, her uygar ülke gibi kendi ülkemizde barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Bıçak kemiğe dayandı. Artık yeter diyoruz. Bunun için diyoruz. Bu ülkenin geleceği için, çocuklarımızın geleceği için hep birlikte mücadele etmeliyiz. Adalet, adalet, adalet. Bu soylu kavrama anlamını vermek, bu soylu kavramın gereğini yerine getirmek zorundayız. Herkes ama herkes. Yargının bağımsızlığını ve adaleti savunmak zorundayız. Bütün dünya duysun. Biz kendi topraklarımızda dikta yönetimiyle karşı karşıyayız. Taşeron işçileri, köylüler, memurlar, herkes için adalet istiyoruz. İnsanca yaşamak için adalet istiyoruz" diye konuştu.

ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan da Güvenpark'taydı. Farklı partilerin üye ve yöneticileri de yürüyüşe hazırdı.

İlk gün, 15 kilometre yürüdükten sonra mola veren Kılıçdaroğlu, her molada basının sorularını yanıtlama geleneğini de başlattı. İlk gece, Ankara'da, Eryaman'daki Hipodrom'da geçirildi.

Uzun yürüyüş

CHP, 25 vekilin düzenli olarak Meclis'te bulunması, kalanların dönüşümlü olarak yürüyüşe katılması kararı almıştı. Ancak yürüyüşe ilgi kısa zamanda öylesine büyüdü ki CHP'lilerin ayrıca destek vermesine de çok gerek kalmadı.

KHK ile ihraç edilenler, yargılanan öğrenciler, cezaevinde yakını bulunanlar, adalet talebi bulunan her kesimden insanlar, Kılıçdaroğlu ile yürümeye başladı. İlk gün, Rabia işareti vererek yürüyenlere bağıranlar da oldu ancak sonuç alamadılar.

İkinci gün, yürüyüşe, geceyi geçirdiği çadırdan çıkarak, erken saatte başlayan Kılıçdaroğlu, önce soruları yanıtladı. Grup, bu kez 20 kilometre yol kat etti ve Kahramankazan'a ulaştı. Kurulan kamp alanına ulaşan kalabalık geceyi türkülerle, şarkılarla geçirdi.

Erdoğan: "Kapılarında yargıyı görürlerse şaşırmasınlar"

Hükümetten tepkiler gelmeye de başlamıştı. Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, "Sokakta adalet aranmaz" derken, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Kılıçdaroğlu'nun, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasına dair eleştirileri suçtur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise adalet talebine karşılık, "Yargıyı kapılarında görürlerse şaşırmasınlar" tepkisini vererek, şunları söyledi:

"Bakıyorsunuz bir taraftan bizim hukuka saygımız var, bir taraftan biz anayasa devletiyiz; Anayasamız var ama diğer taraftan da Anayasa'nın hükümlerini ayak altına alacak şekilde vatandaşları sokağa dökmek, sokağa çağırmak hiçbir zaman ne kendilerinin yararınadır ne de ülkenin yararınadır. Rahmetli Demirel'i burada tabi anmadan geçemeyeceğim; 'Yollar yürümekle aşınmaz". Bunlar da yürüyerek eğer aşındıracaklarını zannediyorlarsa bu mümkün değil. İki eğer bu yolla hukuk elde edeceklerini zannediyorlarsa bu da mümkün değil. Çünkü hukukta böyle bir kaide yok. Yasalarda da böyle bir kaide yok. Zira ortadan bir vaka var. Nedir o? O vaka işte meşhur MİT TIR'larının özellikle FETÖ'cü yargı mensupları tarafından ki şu anda bunlar içeride, onlar tarafından durdurularak dünyaya servis edilmesi ve bu işin içerisinde rol alan kişinin bu rolünü bir başka meslektaşıyla paylaşmak suretiyle attığı adımlar ve bunun neticesinde ülkede ciddi bir skandalın yaşandığı süreç vardır. Eğer yargı bu tür baskılar altında kalırsa biz yargıdan adaleti nasıl bekleyeceğiz. Ve ürkeklik, yargıya baskı kusura bakmayın adaletin gelişini sağlamaz. Öyle elde 'adalet' pankartlarıyla dolaşmak da adaleti getirmez. Eğer adaleti arıyorsan, adaleti aramanın makamı da yeri de Türkiye'de parlamentodur. Ve parlamento kürsüde ne diyeceksen adalet uğruna de. Orada bunu dile getir. Ama istediğin adalet kadar sen de adaletle davran. Acaba başında olduğunuz kurumda ne kadar adalet var? Önce ona bak. Bütün bu olanlar Türkiye'de kendi içimizde bu tür bazı sıkıntıları meydana getirmek ülkeye bir şey kazandırmaz. Çünkü biz bir şeyi konuşuyoruz; yasama, yürütme, yargı. Bu üç grubun, üç farklı kurumun birbiriyle olan ilintisi, dayanışması ülke için çok önemli. Kuvvetler ayrılığına bizler saygı duymazsak, sivil toplum kuruluşlarımız saygı duymazsa o zaman biz bir yere varamayız. Ve bu konuda söylenecek bir şey varsa bunu söylersiniz. Ama baskı unsuru olma gayreti içerisine girersiniz unutmayın ki 138. madde sadece siyasetçiler için çalışmaz. 138. madde A'dan Z'ye herkes için çalışır. Ve yargı yarın eğer sizi de bir yerlere davet ederse şaşmayın."

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları da alışılmış biçimdeydi:

"Adalet için yürüyorlar. Şimdiye kadar ne buldular bilmiyorum, bileni de görmedim. Göreceğimi ise hiç sanmıyorum. Adalet; Ankara-İstanbul arasında değildir. Yolda bulunmayı bekleyen cevher hiç değildir. Adalet için yürünmez, uğruna şuurla mücadele edilir. Zulüm ve terör adaletsizliktir değil mi? Evet. O halde, terör örgütlerinin siyasi kuryeleriyle kol kola yol yürümek nasıl adalet olacaktır?" diyen Bahçeli, "Batman'da şehit edilen müzik öğretmeni Aybüke kızımızın acısını bir kez olsun paylaşmayan, terörü lanetlemeyen HDP mi bize adalet öğretecek? Şehidin şühedanın kanını dökenleri öven, göklere çıkaran siyasi çürümüşlerle aynı hizada adalete yürüyenler iflas ve hezimettedir. CHP'nin karanlığa doğru adım atmasına PKK destek vermektedir, FETÖ omuz vermektedir, Türk düşmanları el vermektedir. Millet ise yoktur. Kılıçdaroğlu provokasyon ihbarı yapmaktadır. Ülkücülerin kullanılacağını söylemektedir. Elbette halt etmektedir, yalana dolana sarılmaktadır. Dün gezi eylemlerinde duran adamdan kahraman çıkaranlar, şimdi yürümenin faziletlerini saya saya bitiremezken, yerli Gandi imal etmektedir. Ülkücüleri provokasyonla bir ve aynı kümede yorumlamak bir defa akıl dışılık, ahlaki eksiklik, art niyetlilik, sakat ve sorunlu bir iddiadır. Bu çürük iddia ise içeriğini ispatlayacak seviyede asla değildir."

Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a, "Klasik Erdoğan tarzı" yanıtını verirken, Bahçeli için de "Sayın Bahçeli hiç meraklanmasın, onun da adalete ihtiyacı olacak. Bu eleştirilere rağmen adalet yürüyüşünü yerine getireceğiz" dedi. "Yoruldunuz mu?" sorusuna ise "Yürümenin suç olduğunu ilk defa duyuyorum. Bu ülkede birlikte yaşamayı egemen kılmak için yürüyoruz. Yoruldum diye ah vah edecek halimiz yok. Akşam dinlendik zaten. Keyifli bir akşamdı" dedi.

Kalabalık artıyor

Üçüncü gün, yürüyüşe AKP kurucularından Fatma Bostan Ünsal ve sonradan CHP'ye geçecek olan, KHK ile görevinden ihraç edilen Prof. Dr. Cihangir İslam gibi isimler de destek vermeye başladı. HDP de yürüyüşe desteğini açıkladı. Kılıçdaroğlu için bir karavan da hazırlanmıştı. Milletvekillerinin makam araçları, ambulans, parti otobüsü ve karavan yürüyenlerin ardından geliyordu. Halk, alkışlarla yürüyüşe destek veriyordu.

Ailesi de yanında

Yürüyüşe artık binlerce kişi eşlik etmeye başlamıştı. Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın açıklamalarına üçüncü günün sonunda yeniden yanıt verdi ve "Yürüyüşümüz onları rahatsız ediyorsa, amacımıza hizmet ediyordur. Savcılar üstümüze gelse de yürümeye devam edeceğiz" dedi. İlk günden bu yana eşiyle birlikte yürüyen Selvi Kılıçdaroğlu, oğlu Kerem Kılıçdaroğlu ve nişanlısı Mine Alşan da açıklama sırasında kameraların karşısındaydı.

Kılıçdaroğlu, artık günün başında, ortasında ve sonunda rutin olarak açıklama yapıyordu. Dördüncü günün sonunda da yürüyüşe destek veren insan hakları örgütleri temsilcileri ile KESK'e bağlı Tüm Bel-Sen üye ve yöneticilerine teşekkür etti, Erdoğan'a, "Benim karavanımda altın klozet yok. Bizi tahrik etmek istiyorlar. Yargıyla tehdit ediyorlar. Hakim çağırırmış, yargı çağırırmış diye. Biz darbecilerin ne yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Bu kadar eleştiriyorlar ama 'Bizim ülkemizde adalet var; niye yürüyorsun?' diyemiyorlar. Onlar da biliyorlar ki adalet yok. Bu sözlerin nedeni de acizlik" dedi.

Her gün yeni destek

Artık yürüyüşe her gün bir başka toplumsal kesim desteğini açıklıyor ve o günkü yürüyüşe kitlesel destek veriyordu. Halkevleri, ihraç akademisyenler, Soma'da ölen madencilerin yakınları, DİSK, Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan askerler, intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın ailesi yürüyüşün farklı etaplarında, Kılıçdaroğlu ile en ön safta görüldüler.

Bazı günler yağmur altında, bazı günler yakıcı güneşte geçiyordu. Kılıçdaroğlu'nun yürüyüş için daha elverişli ayakkabı aldığından, karavandaki yaşamına kadar yürüyüşle ilgili birçok detay, geniş biçimde haberleştiriliyordu.

MHP lideri Bahçeli ise yürüyüşün PKK ve FETÖ destekli olduğunu söylemeyi sürdürüyordu. Kılıçdaroğlu, bu sözlere, "Ben kendi ülkemi seviyorum, hiçbir zaman başka bir ülkeden özel bir destek arayışına girmedim ve girmeyi hiçbir zaman düşünmedim. Sayın Bahçeli eleştirebilir, canı sağolsun. İstediği kadar eleştirebilir. Hatta bana göre hükümet sözcülüğüne de soyunabilir. Benim için hiçbir sorun yok. Hayatım boyunca ne Pensilvanya'ya gittim ne Pensilvanya ile konuştum. Açın Gülen rahatsız olduğu dönem kime teşekkür ettiği var orada. Genel Başkan olarak sadece benim adım yok. Ben bu ülkenin birliği ve dirliği için mücadele ediyorum. Bu ülkede kan akmasın diyorum. Barış olsun, adalet olsun istiyorum" yanıtını verirken rahattı.

Artık yürüyüşte bir hafta geride kalmış, grup Bolu'ya ulaşmıştı. CHP'nin MYK toplantıları da yürüyüş molaları sırasında yapılmaya başlandı.

Gübre döktüler

Sonraki gün, Bolu etabı geride bırakılıyordu. Yürüyüşe katılanların konaklayacağı alana yakın bir yere bir kamyon tarafından hayvan gübresi dökülmesi büyük tepki çekti.

Yürüyüşün 11. günü Ramazan bayramına denk geliyordu. Kılıçdaroğlu, yürüyüşün bayrama ayrı anlam katacağını belirtirken, kendisiyle yürüyen sanatçılar, sporcular ve vatandaşlara teşekkür etti.

Ertesi gün bayramlaşma ile başladı. 11 kilometre süren bu etap boyunca, "Hak, hukuk, adalet" sloganları atıldı.

Kılıçdaroğlu, yürüyüşün 12. gününde çocuklarla, Barış Anneleri Meclisi ve engellilerle yürürken, çarpıcı bir iddiada bulunarak, Berberoğlu'nun cezaevi koğuşunun, henüz mahkeme kararı çıkmadan hazırlandığını söyledi. Adalet Bakanı Bozdağ ise "Vatandaşı tahrik etmek için yapılan bir iftira" açıklaması yaptı.

Ertesi gün de Gezi aileleri, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri yürüyüşteydi.

Kılıçdaroğlu, Bolu'dan geçerken tartışmalar ve protestolar da yaşandı. Adalet için, birlikte yürüdüklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Kimse rahatsız olmasın. Bizi protesto edenler olabilir, biz onları sadece alkışlıyoruz" ifadelerinde bulundu.

Uluslararası destek

Yürüyüşün 14. Gününde, Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreteri Luis Ayala da vardı. Kılıçdaroğlu'nun doktorluğunu da üstlenen Cihangir İslam, CHP liderinin sağlık durumunun iyi olduğu açıklamasını yaparken, diğer sağlık çalışanları, yürüyenlere ayak tabanlığı dağıttı, ayağı yaralananlara pansuman yaptı. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftar grupları da bir sonraki gün yürüyüşe katıldı.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) de "Haber tutuklanamaz" ve "Gazetecilere özgürlük" tişörtleri giyen gazetecilerle yürüyüşe destek verdi.

17. gün, aralarında Aslı Erdoğan'ın da olduğu kadın yazar ve edebiyatçılar, İstanbul'dan gelen 300 avukat yollardaydı. 17 gündür aralıksız yürüyen CHP'liler zaman zaman sağlık sorunları da yaşıyordu. Ancak artık Sakarya'ya kadar gelinmişti.

2 Temmuz'a denk gelen 18. günde, Sivas katliamında ölenler anıldı. 10 Ekim katliamında ölenlerin yakınları da yürüyüşe destek verdi.

Sonraki gün, Kocaeli'ye gelinmişti. CHP PM toplantısı molada yapıldı. Aynı sırada HDP'liler, Kandıra Cezaevi'ndeki eski eşbaşkan Figen Yüksekdağ için eylem yapmak istedi ancak polis müdahalesi ile eyleme izin verilmedi.

Yirminci gün yağmur altında geçti. Kılıçdaroğlu ile bu kez Demokrasi İçin Birlik Girişimi Koordinasyon Üyeleri Rıza Türmen, Levent Tüzel, Erdoğan Aydın, Ayşegül Devecioğlu, Can Dündar'ın eşi Dilek DündarKemal Türkler'in kızı Nilgün Türkler Soydan; sanatçılar, Adalet arayan Roboskili aileler, SYKP Eş genel başkanları ve üyeleri, Basın Konseyi Emekli-Sen, Basın Konseyi, Mali Müşavirler, Eczacılar, Mimar-Mühendisler Kocaeli Emek ve Demokrasi Güçleri vardı.

Saldırı iddiası

Sonraki gün, ilginç bir iddia ortaya atıldı. Adalet Yürüyüşü'ne araçla saldırı hazırlığında olduğu ve IŞİD üyesi olduğu ileri sürülen 'Ebu Hüseyin' kod adlı kişi gözaltına alındığı bilgisi yürüyüşe yansıdı. Ancak Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Mimarlık örgütlerinin katkısıyla, onbinlerce kişi yürümeye devam etti.

Kılıçdaroğlu, hükümetten gelen, "Biz izin veriyoruz, yürüyorsunuz" açıklamalarına, "Türkiye'nin en barışçıl eylemini yapıyoruz. Bazı çevreler yürüyorsunuz ama biz izin veriyoruz diyor. Adalet istemek ne zamandan beri birilerinin iznine tabi oldu. Bu bizim hakkımız" yanıtını verdi.

Artık yolun sonu yaklaşıyordu. 23. gün, Gebze'ye gelindi. Aynı gün Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öngören raporu 64'e karşı 477 oyla kabul edilmişti. Kılıçdaroğlu ise AP'ye, "Türkiye AKP'den ibaret değil. Bizim adalet arayışımıza destek vererek umarım Türkiye ile ilişkilerin devam niteliğinde karar alırlar. Umarım Türkiye ile ilişkilerin devam niteliğinde karar alırlar" diye seslendi.

Yürüyüşün sondan bir önceki günü, 24. Günde, katılım çok büyüktü. Tutuklu gazetecilerin aileleri, arkadaşları yollardaydı. Rahşan Ecevit dahil birçok siyasetçi de destek mesajını iletmişti.

Demokrasi ve Barış mitingi

Kılıçdaroğlu'nun, Edirne'ye kadar yürüyüp, Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde olmasını protesto edeceği iddia ediliyordu. Ancak program çok önceden belliydi. Kılıçdaroğlu, yürüyüşü, yirmibeşinci gününde "Demokrasi ve Barış Mitingi" ile bitireceklerini açıklarken, şunları söylüyordu:

"Yolda çok sayıda ilgi gösteren vatandaşım vardı. Onlara teşekkür ediyorum. Bizi protesto eden vatandaşlarım vardı. Onlara da teşekkür ediyorum. Demokrasinin güzelliğini birlikte yaşamalıyız. Yan yana olan, biri protesto ederken biri alkışlayan vatandaşımız arkadaş aslında. Siyasetin de bu kültüre ulaşması beni rahat kılar. Güvenlik görevlilerimize yürekten teşekkür ediyorum. Bir siyasal iktidarın değil de halkın polisi halkın jandarması olunca halkla aralarında hiçbir sorun yok. Biz barışçıl bir yürüyüş yaptık onlar bizim güvenliğimizi sağladılar. Dragos'tan Maltepe'deki miting alanına yalnız yürüyeceğim. Ben de gidip genel başkan ile yürüyeceğim diyen vatandaşlarıma uyarı yapacağım. Beni Dragos'ta beklemeyin. Eğer ilgi gösterirseniz miting alanına gelin. Ben yürüyüşle miting alanına geleceğim. Miting alanında bayrak dışında, adalet pankartı dışında ve Atatürk posteri dışında hiçbirşey istemiyoruz. Altı oklu bayrak da istemiyoruz. Hep birlikte adalet istiyoruz. Hiç kimsenin başka bir pankart getirmesini, başka bir bayrak açmasını doğru bulmuyoruz. Bunu yapanları da provokatör olarak değerlendiriyoruz."

Erdoğan'ın tepkisi ise sürüyordu:

"Aklı başında olan herkesin görebildiği bu durum ülkemize karşı kurulan tuzakların bir parçasıdır. Adalet diyen ama mahkemelere saldıran bir zihniyetin derdi asla adalet, hukuk olamaz. bir defa bile gönül diliyle şehitlerimizi andığını duymadığımız kişiler teröristler için dünyayı ayağa kaldırıyorlar. PKK yöneticisi size doğru adım atıyorsunuz diyorsa yolunuz yanlıştır. Uluslararası mahkemelerin dahi eleştirmediği tarzda davranıyorsanız yaptığınız iş bu ülkenin hayrına değildir. Terör örgütlerine karşı aklınızdan dahi geçirmediğiniz yürüyüşü başlatıyorsanız kimseyi adalete inandıramazsınız. Siz bu tavrınızla dikene su vererek zulmü yüceltiyorsunuz. gittiğiniz yol Kandil ve Pensilvanya'nın yoludur."

Erdoğan, bir başka açıklamasında ise şunları söylüyordu:

"Sokaksa sokak diyerek kendi aklınca milleti ve devleti tehdit eden bu kişi böyle bir yanlışa sapması halinde asıl kendisinin sokağa çıkamaz hale geleceğini iyi bilmeli. Böyle bir yola mı tevessül edeceksin, sokağa çıkamaz hale sen gelirsin. Korkaklardan, ödleklerden bir şey olmaz bu böyle bilinmeli. Sokakta aranan adaletin adı intikamdır. Onun sonu da vandallıktır. Adaletin aranacağı meşru zeminler bellidir."

2017'de 68 yaşında olan Kılıçdaroğlu, OHAL sürerken gerçekleştirilen Adalet Yürüyüşü'nde 432 kilometreyi yürüyerek İstanbul'a geldi. HDP'li Ahmet Türk'ten, emekli askerlere kadar her kesimden insan yanında yürüdü. Maltepe'deki büyük mitingte kalabalığın sayısı iki milyonu aştı. 10 maddelik acil çağrı metni açıkladığı mitingde yaptığı konuşmada, "Darbeyi önleyeceğiz" diyen Kılıçdaroğlu, adalet talebini yineledi. Neden yürüdüğünü yeniden anlattı.

25 günlük yürüyüşte, Kılıçdaroğlu'nun geçeceği yola gübre döküldü, yürüyeceği caddede mermi bulundu. Arabalardan kalabalığa taş atıldığı da yürüyenlerin polise şikayet edildiği de oldu. Ancak binlerce kişinin barışçıl eylemi, adalet talebiyle sonlandı. Yürüyüşten iki ay sonra, CHP, Adalet Kurultayı düzenleyerek farklı kesimlerin adalet taleplerini raporlardı.

Yürüyüşten bugüne

Bazı olaylar ve eylemler sonuç odaklı değildir. Hükümetin düşmesi, bakanların istifası ile sonuçlanması da gerekmez. Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü ile iktidar bloğunun dışında kalan tüm toplum kesimlerinin sesi olmayı o dönemde başardı. Bugün kurulan muhalefet bloğunun temellerini attı. Her kesimin adalet talebinin görünür olması da sağlandı. Öncesinde ve sonrasında başta dokunulmazlıkların kaldırılmasına verdiği destek olmak üzere birçok kararı, icraatı eleştirilen CHP lideri, Adalet Yürüyüşü ile tarihe geçti.

Ve belki yine Berberoğlu dosyasına bakarak, talebin ne kadar haklı olduğunu da görebiliriz.

MİT TIR'ları davasında hapse mahkûm edilen Berberoğlu'na, 25 yıl hapis cezası verildi. Bu ceza, istinaf mahkemesi tarafından bozuldu. Berberoğlu tahliye edildi. Buna rağmen 5 yıl 10 ay hapse mahkûm edildi ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bu kararı onadı. Hükmün kesinleşmesinden iki yıl sonra, nedense dosyayı iki yıl boyunca gündemine almayan Anayasa Mahkemesi henüz kararını vermeden, TBMM, Berberoğlu'nun vekilliğini düşürdü. Bu karardan üç ay sonra Berberoğlu dosyasını gündemine alan Anayasa Mahkemesi, "Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma", "kişi hürriyeti ve güvenliği" haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Anayasa Mahkemesi, bununla yetinmedi. Berberoğlu'nun yeniden yargılanmasına da hükmetti. Bunu yaparken, ilginç bir yorum da yaptı ve dokunulmazlığı kaldırılmadan yargılanmasının mümkün olmadığına işaret ederek, bunun için yeniden yargılama kararı verildikten sonra yargılamanın durdurulması gerektiğini belirtti. Bu karar, Berberoğlu için yargılamanın durdurulması kararı verildikten sonra, hükmün TBMM Genel Kurulu'nda okunması ile düşürülen milletvekilliğinin yeniden kazandırılması gerektiği yorumlarına yol açtı. Artık gözler, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda işletilecek sürece ve Meclis'in tutumuna çevrilmişti ki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nden, "Ben daha iyi bilirim. Anayasa Mahkemesi karışamaz. Yeniden yargılama yapmayacağım" kararı geldi. Anayasa Mahkemesi, kararın uygulanması için ikinci kez karar aldı. Bu kararı TBMM ve Hakimler Savcılar Kurulu'na göndererek, anayasanın yok sayılamayacağını, koruma görevinin de sadece kendisinde olmadığını anımsattı. Bunun üzerine yerel mahkeme, Berberoğlu kararına uymak zorunda kaldı. TBMM de Berberoğlu'na vekilliğini yeniden kazandırdı. Ancak HSK, tüm bunlara yol açan hakimler hakkında, Anayasa Mahkemesi'nin yazısına rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapmadı.

T24