Adil yargı ve sosyal medya

Adil yargı, sistem ne olursa olsun, tüm demokrasilerin temel taşı. Onun da olabilmesi kuvvetler ayrılığının yaşama geçmesiyle mümkün.

Adil yargı ve sosyal medya




Adil yargı, sistem ne olursa olsun, tüm demokrasilerin temel taşı. Onun da olabilmesi kuvvetler ayrılığının yaşama geçmesiyle mümkün.
Devletin erkleri arasında güçler ayrılığı ilkesinin çalışmadığı, Türkiye gibi yasamanın işlevini yitirdiği, bütçe yapmak dahil bir sürü yetkisinin parlamento denetiminden azade yürütmenin eline geçtiği ve tek adam sultası haline geldiği ülkelerde, adil yargı da tarihe karışınca, politikada, ekonomide, tarımda eğitimde, dış politikada, medyada ve yargıda tam bir kaos olur ve her yanda tepkiler patlak verir.
Türkiye şu anda bu durumu bütün ağırlığıyla yaşamaktadır. Kaos devletin bütün erklerine egemendir. Yargıyı sultası altına almış iktidarın teslim olmuş yandaş “havuz medyası”nda yer bulamayan ve toplum vicdanını yaralayan her kararı, sosyal medyada büyük yankılar yapmaya başlamıştır. Pazar günkü Cumhuriyet’in birinci sayfasından verilen “Twitter adaleti” haberi bu olguya değiniyordu.

***

Twitter adaleti” siyasal iktidara ram olmuş, yargıya güvenini kaybetmiş, artık ondan adil karar beklemeyen kamuoyunun, yine siyasi iktidara ram olmuş olan yandaş “havuz medyası” yerine ikame ettiği sosyal medya aracığıyla adli kararlar karşısında dile getirdiği tepkilerin yargı katındaki etkilerini anlatmak için kullanılmış bir deyim. Yargı adil olmaktan çıkıp iktidar yargısı olunca.“Twitter adaleti” de kaçınılmaz oluyor.
Yalnız bu noktada biraz durmak gerek.
Yargının adil olması için yalnızca siyasal iktidarların değil, ama aynı zamanda her türlü gücün baskısından azade olması gerekir ki, bu “her türlü güç”e kamuoyu da dahildir. Yaşamın deneyimleri göstermiştir ki, kolektif dolduruşlara açık kamuoyu zaman zaman hukuk ile etiği birbirine karıştırabilmektedir.
Aynı zamanda, kolektif heyecanın etkisiyle çabuk parlayabilen kamuoyu usul tanımamakta, ince eleyip sık dokumadan karara varılıp infaz yapılmasını mazur görebilmektedir ki, bu durum hukuki güvence kavramı ile yüzde yüz çelişmektedir.
Unutmayalım ki adil olmayan bir kararı, milli irade de, onun tecellisi olan parlamentolar da meşrulaştıramazlar. Anayasal denetimin çağdaş demokrasinin temel taşlarından biri haline gelmesinin gerekçesi işte bu olgudur.

***

Bu endişe ilk bakışta garip karşılanabilir, hele hele son dönemlerdeki yargısal uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda...
Cumhuriyet’in pazar günkü haberinde belirtildiği gibi, son dönemlerde “Twitter adaleti” yargı organının ne yazık ki, duyarsız kaldığının görüldüğü, kadın cinayetleriyle, kadına karşı şiddet olayları ile genelde çocuklara karşı işlenmiş cinsel taciz suçlarında verilen salıverilme kararlarına karşı toplum vicdanının tepkisini dile getirmek açısından etkili olurken, kimi uzmanların bile “oh böyle daha iyi oldu” demelerine yol açmıştır. Ama yine de yanılmamak gerek, siyasi iktidara teslim olmuş ve bu yüzden her türlü baskıya karşı direnme refleksini yitirmiş bir ülkede “Twitter adaleti”nin kolayca “linç hukuku”na (!) dönüşmesi mümkündür. Hele hele, demokrasiyi kolaylıkla çoğunluk diktasına dönüştürme alışkanlığı olan Türkiye gibi ülkelerde bu eğilim daha da belirgin bir tehlike oluşturmaktadır.
Bu yüzdendir ki, bağımsız yargının yerini adil yargıya bırakması, ancak yargı erkinin ister siyasal iktidardan gelsin, ister kamuoyundan her türlü baskıya kapalı olmasıyla mümkündür. Nitekim, Cumhuriyet’in haberinde hukuk otoriteleri de bu hususun altını özenle çizmişlerdir.
Bir yanlışı, başka bir yanlışla düzeltmeye kalkışmak, sıkça başvurduğumuz bir yöntem.
Yargıyı düzeltmek konusunda da aynı yanlışa düşmeyelim, ne olur!.

 

ALİ SİRMEN / CUMHURİYET