Adli Yıl Açılış Töreni ve gerçeği söyleme cesareti
Erinç Sağkan'ın yaptığı konuşma, gerçeği söyleme cesaretinin somut bir örneğidir
Adli Yıl Açılış Töreni ve gerçeği söyleme cesareti
RIZA TÜRMEN YAZDI...
TBB Başkanı Erinç Sağkan'ın Adli Yıl Açılış Töreni'nde yaptığı konuşma, gerçeği söyleme cesaretinin somut bir örneğidir
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Eylül günü Adli Yılın Açılış Töreni yapıldı. Törende Cumhurbaşkanı, Yargıtay Başkanı, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı konuştular, görüşlerini açıkladılar. Ama törenin en dikkati çeken yanı, TBB Başkanı Erinç Sağkan'ın konuşmasına getirilen sansürdü. Gerçi ortada bir yasaklama kararı yok. Onun yerine fiili bir durum var. İletişim Başkanlığı, basın yayın organlarına TBB Başkanı'nın konuşmasını vermiyor. Törenle ilgili olarak basın yayın organlarına konuşmaların verildiği bölümde TBB Başkanı'nın konuşması yok. Böylelikle bir idari karar bulunmadığından kararın iptali için idare mahkemesinde dava açma olanağı da yok. Zekice bir yöntem değil mi?
TBB Başkanı, konuşmasında avukatların zulme karşı çıkışının yakın tarihimizdeki örneklerini veriyor. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının öneminin altını çiziyor. Hukukun üstünlüğünden söz ediyor. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde Türkiye'nin 140 ülke arasında 116 olması gibi halkın bilmemesi(!) gereken gerçekleri açıklıyor. Hakimler ve Savcılar Kurulu yapılanmasının kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmadığını söylüyor. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının uygulanmamasını, tutuklama tedbirinin bir cezalandırma aracı olarak kullanılmasını eleştiriyor. Can Atalay'ın cezaevinde değil, Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca, TBMM'de olması gerektiğini belirtiyor. Yargıdaki liyakat sorununu ve avukatların özlük haklarına ilişkin sorunları dile getiriyor.
Halktan saklanmak istenen görüşler bunlar. Siyasal iktidar bu görüşlerden neden korkuyor? Türkiye'de yargının içinde bulunduğu durum öyle ki, yargıcın bağımsızlığı ve tarafsızlığından ya da hukuk devletinden, AİHM ve AYM kararlarının uygulanmamasından söz etmek yargıyı ve siyasal iktidarı eleştirmek oluyor. Oysa bu hususlar demokrasiyle yönetilen bir hukuk devletinde bulunması gereken temel unsurlar. Ama Türkiye'de bu temel unsurlar mevcut olmadığından, bunlardan söz etmek bile eleştiri niteliği taşıyor. Eleştiri ise Türkiye'yi yöneten otoriter rejimde kabul edilemez. Hele Cumhurbaşkanı'nın bulunduğu bir yerde, onun yüzüne bakarak eleştiri yapmak hiç kabul edilemez.
Oysa Adli Yılın Açılış törenindeki konuşmaların Cumhurbaşkanı, Yargıtay Başkanı ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı olmasının taşıdığı bir anlam var. Cumhurbaşkanı, devleti temsilen, Yargıtay Başkanı yargıyı temsilen konuşuyorlar. Türkiye Barolar Birliği Başkanı ise bütün yurttaşlara ait ve adil yargılanma ilkesinin temel unsuru olan savunma hakkının temsilcisi olarak konuşuyor. Bu üç konuşmacı arasında adalet mekanizmasının dayandığı bir denge var. TBB Başkanı'nın konuşmasını yayımlamayıp, diğer iki konuşmacının konuşmasını yayımlayınca bu denge bozuluyor.
TBB Başkanı'nın konuşmasının örtülü bir biçimde sansüre takılması ifade özgürlüğünün kaba bir ihlali. Uzun mücadelelerden sonra kazanılmış bir hak olan ifade özgürlüğü, demokrasinin temel direklerinden biri. İfade özgürlüğünün bulunmadığı bir ülkede demokrasiden de söz edilemez. Demokrasiyle olan bu yakın ilişki nedeniyle ifade özgürlüğünün sınırlanması da çok istisnai durumlarda kabul edilir. AİHM'in ifade özgürlüğü ile ilgili her kararında belirttiği gibi, ifade özgürlüğü sadece zararsız ya da lehdeki bilgi ve düşünceleri değil, aynı zamanda devleti ya da toplumun bir bölümünü şok eden, inciten, rahatsız eden bilgi ve düşünceleri de kapsar. Bu demokratik bir toplumu yapan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereğidir. (Handyside/İngiltere, 1976) AİHM'in ifade özgürlüğü anlayışını özetleyen bu paragrafın dayandığı varsayım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan devletlerin demokrasiyle yönetiliyor olması. Devlet demokrasiyle yönetilmiyorsa, o zaman ifade özgürlüğü sadece devletin ve siyasal iktidarın lehindeki bilgi ve düşünceleri kapsar. Siyasal iktidarı rahatsız eden düşünceleri kapsamaz. Günümüz Türkiye'sindeki ifade özgürlüğü anlayışı bu yönde.
Demokrasilerde siyasal iktidarın sorumluluğu düşüncenin açıklanmasını yasaklamak değil, kendi kendini sınırlamaktır. Bu sorumluluk, yurttaşların düşüncelerini açıklamaları üzerinde devletin sahip olduğu gücü sınırlama sorumluluğudur. Bu düşünceler siyasal iktidarı rahatsız eden düşünceler olsa bile.
İfade özgürlüğünü sadece bireysel bir hak olarak görmek yanlış olur. İfade özgürlüğü aynı zamanda kamusaldır. Habermas, Balibar gibi birçok düşünürün belirttiği gibi, kamusal kurumlar da ifade özgürlüğünün içine girer. Bu kamusal kurumlar siyasetin demokratikleşmesini sağlayan kurumlardır. Yargı ile ilgili olarak örneğin, yargı bağımsızlığı, avukatların dokunulmazlığı, savunma ve yargıya ulaşma hakkı, adil yargılanma hakkı ifade özgürlüğü içine giren kurumlardır. O nedenle TBB Başkanı'nın konuşmasına getirilen fiili yasak, sadece Başkan'ın bireysel ifade özgürlüğünün ihlali değildir, ifade özgürlüğüne giren kamusal hakların da ihlalidir.
Siyasal iktidar, Türkiye'yi hâlâ sessiz bir topluma dönüştürememişse, bunun nedeni cezaevinde yatan gazeteciler, siyasetçiler, sivil toplumun ileri gelenleridir.
TBB Başkanı Erinç Sağkan'ın Adli Yıl Açılış Töreni'nde yaptığı konuşma, gerçeği söyleme cesaretinin somut bir örneğidir.
Bu konuşmanın Cumhurbaşkanı'nın bulunduğu bir forumda yapılmış olması, önemini arttırmaktadır. Böylelikle Baro Başkanı, Cumhurbaşkanı karşısında ayağa kalkarak konuşma hakkını kullanmıştır. Baro Başkanlığı insan hakları ve hukuk devletiyle ilgili olarak yanlış, eksik olan her şeyi söyleme, sadece hakkını değil aynı zamanda yükümlülüğünü getirmekte. TBB Başkanı Erinç Sağkan bu yükümlülüğü yerine getirmiştir.
https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/adli-yil-acilis-toreni-ve-gercegi-soyleme-cesareti,41396
RIZA TÜRMEN / T24