Ah sevgili Enes...

“Sözün bittiği yer” deyişi çok kullanılır ama hiç bu kadar yeri gelmemişti.

Ah sevgili Enes...




Ah sevgili Enes...

MUSTAFA BALBAY YAZDI...

Sevgili Enes Kara,

“Sözün bittiği yer” deyişi çok kullanılır ama hiç bu kadar yeri gelmemişti.

Acı haberini aldığım an, aklıma ilk 19 Aralık 2009’da son kurşunu haksızlığa, adaletsizliğe, hukuk eliyle işkenceye nişan alıp beynine sıkan Ali Tatar geldi.

Ali Tatar da öyle bir manevi baskı ve işkence ile karşı karşıya kaldı ki isyanını bedenini ortaya koyarak gösterdi.

Senin haberini alıp yaşadıkların karşısında hissettiklerini öğrenince tepkim şu oldu:

Bu affedilemez!

Evet, seni bu yola sürükleyen gelişmelerin hiçbir aşaması affedilemez!

20 yaşında, tıp fakültesinde öğrenim gören bir genç, geleceğinin karanlık olduğunu düşünüyorsa başta bu ülkeyi yöneten sorumlular olmak üzere herkesin başını ellerinin arasına alıp düşünmesi gerekir.

Sormaları gerekir:

- Bizim açtığımız bu tarikat yurtlarında, evlerinde ne oluyor da gençler hayatından beziyor?

- Ne oluyor da buradaki çocuklar cinsel istismar dahil her türlü kahredici olumsuzlukla karşı karşıya kalıyor?

***

Sevgili Enes,

Bazen sessizlik bomba seslerinden de tehlikelidir. İçinde ne barındırdığı bilinmez. Yanardağa dönüşebilir, bulunduğu ortamı çürütüp ıssızlaştırabilir...

Sen üzerinde hissettiğin bütün baskılara bedenini feda ederek yanıt verdin. Milyonlarca genç çareyi ülkeyi terk etmekte buluyor. Sense dünyayı terk etmekte buldun! Her şeye karşın keşke bu noktaya gelmeseydin. Eğer bu ülkede zerre kadar vicdan kaldıysa senin seçtiğin yol sorgulanır, eğitimin içinde bulunduğu durum, gençlerimizin sürüklendiği geleceksizlik masaya yatırılır.

Eğitimin içinde bulunduğu durum dedim de... Senin acı haberin Köy Enstitülerine bağnazca saldırıların nüksettiği günlere karşılık geldi. Keşke o deneyimi elleri vicdanlarında inceleyebilseler. Köy Enstitülerinde eğitim gören öğrenciler herkesi ve her şeyi sorgulayabildiği gibi öğretmenlerini de sınavdan geçirebiliyordu. Pek çok köy enstitüsü öğretmeninin anılarında var. Şöyle yazıyorlardı:

“Derslere girmeden önce iyi hazırlanıyorduk. Zira konuyu bizden iyi bilebilecek öğrenciler de oluyordu!”

O günlerden bugünlere geldik sevgili Enes!

Yine senin acı haberin Kabataş Lisesi’nde yaşanan Atatürk’e saldırı haberinin üzerine geldi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın köklü okullara yönelik sinsi planları burada bir ölçüde işe yaramış gibi görünüyordu. Kabataş Lisesi’ni Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın yaşamını yazarken ayrıca incelemiştim. “Karanlığı ezenlerin lisesi” olarak bilinen Kabataş’a Kilis’ten 15 yaşında gelen Kışlalı, daha birinci yıl arkadaşlarına şöyle demişti:

“Arkadaşlar bizim bu ülkeye borcumuz var!”

Behçet Necatigil’in edebiyat öğretmenliği yaptığı lisede Atatürk’ün arkadaşı Galip Vardar da tarih öğretmeniydi. Galip Vardar, Atatürk’ü öyle bir coşkuyla anlatırdı ki 10 Kasım 1958’de böyle bir konuşma yaparken kalp krizi geçirip yaşamını yitirdi.

O liseden, öğrencilerin Atatürk’ün resmini bıçakladığı liseye! Okulun öğrencileri, öğretmenleri, mezunları gerekli dersi verdi ama Türkiye bu hale mi gelecekti!

***

Sevgil Enes,

Üniversitelerin içinde bulunduğu durumu, gençliğin sorunlarını sen bizden daha iyi biliyorsun. İşte Boğaziçi Üniversitesi! Bir yılda dünya sıralamasından indirildiler. Burada öğrencilerin, akademisyenlerin destansı direnişi umut veriyor. Anadolu’daki üniversitelerin sesini ise hiç duyan yok. İşte Çankırı Karatekin Üniversitesi... Hukuk fakültesine hukukçu hariç herkesi alıyorlar! Öğrenciler feryat ediyor, sesleri bozkırın ortasında uçup gidiyor. Ankara’da duyan mı var!

Ama sevgili Enes, sana ant olsun pes etmeyeceğiz! Karanlığa teslim olmayacağız! Sen hiç arzu edilmeyecek bir yol seçtin ama bil ki milyonlarca genç de direnmekten yana. Geçen gün onlardan bir grupla tanıştım. Gözleri gecenin karanlığını aydınlatıyordu.

Söz sevgili Enes, senin acın acımız olacak. 

Acıyı yüreğimizde damıtıp gelecek eyleyeceğiz!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mustafa-balbay/ah-sevgili-enes-1899690

MUSTAFA BALBAY / CUMHURİYET