Ahmet Taşgetiren Benim sözüm Cumhurbaşkanı Erdoğan’a…

Çünkü sorumluluk onda.

Ahmet Taşgetiren   Benim sözüm Cumhurbaşkanı Erdoğan’a…




Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Benim sözüm Cumhurbaşkanı Erdoğan’a…

Evet, MHP Cumhur İttiakı’nın bileşeni ama Hükümet ortağı değil. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Ak Partili. Bu ülkenin Adalet bakanı Ak Partili. Bu ülkenin İçişleri Bakanı Ak Partili. Can güvenliğini onlardan bekleyeceğiz, Hukuku onlardan bekleyeceğiz, Adaletin icrasını onlardan bekleyeceğiz.

Bir eski milletvekili resmen Ankara’nın göbeğinde cinayet teşebbüsüne maruz kalıyor. Gazetecilere saldırılıyor. Partinin bir yetkilisi “Bu hareketin delisi çoktur talimat dinlemezler” diyerek bir yandan saldırıyı üzerinden atmaya çalışıyor ama diğer yandan da “aklından zoru olanlar”ın sorumlu tutulacağı – tutulamayacağı saldırılar olabileceği tehdidinde bulunuyor.

Bitmiyor, Partinin genel başkanı, gazetecilerin – arkadaşlarımızın ismini vererek zehir zemberek ifadelerde bulunuyor.

Ne bunlar?

Bir tepki mi, eleştiri mi, “yanlış düşünüyorsunuz” gibi bir itiraz mı?

Hiçbirisi değil. O tavırlar medeni tavırlar. Ve gazeteci, yazar olarak her birimiz bu tarz medeni tartışmalara açığız.

Ama yapılan o değil. Resmen tehdit üslubu benimseniyor. Gözünü karartmış bir üslup söz konusu.

Bu tehdit algısını gazeteciler ya da MHP’yi eleştiren siyasetçiler mi görmeli, yoksa ülkenin can güvenliğinden sorumlu Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı ya da Adalet Bakanı mı? Daha doğrusu top yekün Hükümet mi?

Hangi ülkede yaşıyoruz Allah aşkına?

Ne yani, MHP iktidrı ayakta tutan İttifak’ın paydaşı diye, Cumhurbaşkanı’nın olan bitene duyarsız kalacağına mı inanmalıyız?

Ne yani, “Cumhurbaşkanı İttifak’ın tabanı aşınıyor diye yeni ittifak arayışlarına girmişken, MHP’nin her tavrına boyun eğmek zorunda” tarzındaki yorumlara mı itibar etmeliyiz?

MHP Genel Başkanı’nı ve yönetim kadrosunu uyarmak faydasız gibi görünüyor. Ortaya konan ürünler, akıldan değil öfkeden üretiliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni ziyaret etti Bahçeli’yi evinde. Bu hiddetli üslup görüşülmüş müdür acaba? Bunun Ak Parti’ye yüklediği bedel masaya yatırılmış mıdır? Yoksa “Eli mahkum” bir ilişki mi söz konusudur?

Bir ara Bahçeli’den, “ülkücü gençleri sokaktan çeken insan” diye söz edilirdi. Şimdi ülkücü gençlere sokak misyonu yükleyen beyanlar çıkıyor parti çevrelerinden. Bahçeli’nin beyanları ise tam da fiili saldırıların gerçekleştiği bir iklimde isim isim hedef göstererek kendi tabirleriyle “Hareketin delileri”ni suça yöneltici nitelik kazanıyor. Ne yani Ak Parti’nin yapamadığını yapacak ekipler bulunduğu için bir de medyun-u şükran duygular mı yaşanması gerekiyor?

Ak Parti’nin bu ittifaka mecburiyet yüzünden ödediği başka bedelleri yazıp duruyorum, ama şu bedel başka bir bedel. Can güvenliği başka hiçbir şeye benzemez. Şimdi o alan su alıyor.

Bence evine bir kere daha gidin Bahçeli’nin sayın Cumhurbaşkanı. “Hareketin delileri”ni tutsun MHP lideri, bir de kendi öfkesini… Bu yüksek tansiyon hiçbir ülkeye hayır getirmez.

TÜRKEŞ’TEN ANLAMLI “AZGIN MİLLİYETÇİLİK” UYARISI

Alparslan Türkeş’in oğlu ve aynı zamanda AKP Milletvekili Tuğrul Türkeş ilginç bir yazı yayınladı. “Azgın milliyetçilik: 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde dünya ve Türkiye’deki gelişmeler üzerine” başlıklı 5 sayfalık yazının sunumunda şu ifadeler kullanıldı:

Açıkça ifade ediyorum ki; ben filizlenen bu azgın milliyetçiliğe karşıyım. Azgın milliyetçiliğin hiçbir fikri derinliği bulunmaz. Yarının Türkiye’siyle ilgili hiçbir fikri yoktur. Sözü de hareketi de salt kaba kuvvettir. Bu nedenle de milleti temsil edemez” diye belirtti.

Her sözün yazıldığı - söylendiği zaman ve mekanda özel anlamları -adresleri vardır. 1930’larda Avrupa’yı ve dünyayı ateşe atan “Hitlerciliği” de “azgın milliyetçilik örneği” olarak niteleyen Tuğrul Türkeş’in yazısından bir bölüm şöyle:

Etnik veya kültürel bir “anti” tasavvur üzerinden kurgulanan hiçbir milliyetçiliğin varacağı nokta müspet olmaz, olamaz. Etnik köken – din – mezhep üçlüsü üzerinden bir “karşıtlık” zemininde yükselmek isteyen milliyetçilikler hüsrana uğramaya ve dahi hızlıca yere çakılmaya mahkumdur. Tarih de, akıl da sağduyu da böyle söylüyor.

Bu istikamette kısır popülizme, pratikte hiçbir karşılık üretemeyen kaba sloganlara ve salt hamasetten beslenmeye muhtaç bir milliyetçilik şablonunun dünya genelinde alan kazandığı aşikardır.

Maalesef ki Türkiye’de de bu tip hamaset eksenli bir milliyetçiliğin -ki ben buna azgın milliyetçilik demeyi uygun görüyorum- sosyolojik tabanda kök salmaya yakın olabileceği tehlikesini görüyorum.”

AHMET TAŞGETİREN / KARAR