Böyle bir tartışma var Türkiye’de. Halkla problemli olan çevreler için "Sandık her şey değildir." Halk cahildir, bilinçlenmemiştir, iyiyi-kötüyü ayırt edemez, dolayısıyla çobanla üniversite hocasının oyunu eşitleyen bir yöntem sağlıklı değildir. O sebeple zaman zaman halk iradesini düzeltecek müdahaleler gerekebilir. Bunun en keskin ifadesi "halka rağmen halk için" yöntemine başvurmaktır.
Buna karşılık, halkın çoğunluğunun belirli bir siyasi tercihte olduğuna inananlar, demokrasi demenin halk iradesine saygı demek olduğunu, onun için çoğunluğun iradesine müdahalenin demokrasi dışı bir davranış sayılması gerektiğini ifade ederler.
Ben, dindarlar-muhafazakarlar açısından sandık sonuçlarına biraz farklı bakılması gerektiğini belirtmek istiyorum bu yazıda.
Zaman zaman gerek Diyanet, gerekse Türk Silahlı Kuvvetleri söz konusu olduğunda bir puan dahi olsa "güven oyu düşmeleri"nin çok önemli olduğunu vurgulamışımdır. Yani bir ülkede Orduya güven yüzde yüz olmalı, derim ben, bu oran, ordu adına toplum değerleriyle bağdaşmayan çeşitli tartışmaların içine girildiği için üç, beş, on, 20 puan düşmüşse, tehlike işareti olarak görülüp meseleye yeniden bakılmalıdır, derim.
Aynı şekilde yüzde 99’unun Müslüman olduğu ifade edilen bir ülkede dini temsil konumundaki Diyanet’in güven ve itibarı yüzde 99 değilse, yüzde üç, beş, on, 20 aşağılara düşmüşse ve bu düşme eğilimi sürmekte ise, olgu, toplumun din ile ilişkileri açısından alarm niteliğinde sayılmalıdır.
Benzeri durum din adamlarının itibarı açısından da böyledir.
Benzeri durum, din ile bağlantılı bir algı ile bütünleşmiş siyaset açısından da değerlendirilmelidir.
Normalde Türkiye'de, diyelim, bugünkü sistemde yüzde 50 artı 1'lik halk desteği ülkeyi yönetenleri seçmek için yeterlidir. Bu oran başka ölçümlerde daha aşağılara da düşebilir. Bunda tartışma çıkarmak, evet, demokrasi özürü anlamına gelir.
Ama seçim sonuçları aynı zamanda "Müslüman sayımı" niteliği kazanmışsa ve yüzde 50 artı 1, aynı zamanda Türkiye'de "İslam oranı"nı gösterir gibi bir durum ortaya çıkmışsa, "deizm yükseliyor" iddiaları karşısında tedirginlik duyan dindar çevrelerin uykusunun kaçması lazımdır.
Zaman zaman hem siyaset dili, hem islami stk’ların sivil karakterini kaybedip siyasi yandaş haline gelmeleri, hem Diyanet’in aktif siyasi roller içinde görülmesi durumlarında bu tehlikeye dikkat çekiyorum.
Mesela Türkiye'de "islami görünürlüğü" en çok iktidarda bulunan siyasi kadro temsil eder hale gelmişse ve o siyasi kadro adalet, hakka-hukuka riayet, mali ilişkilerde temiz kalma duyarlılığı gibi her toplumda önemsenen konularda bir takım çirkin görüntüler içine giriyorsa, insanların bunu dini aidiyetle ilişkilendirmesi tehlikesi her zaman vardır.
Aynı şekilde dindar kişiler, dini temsil konumundaki simalar, sembol niteliğindeki hocalar, örgütler, apaçık yanlışları söylemek yerine, "aman zarar görmesinler" yaklaşımı içinde iktidarın yanında, arkasında, onunla adeta yapışık rolde duruyorlarsa, toplumun bir kesiminde "bunlar iktidarı ele geçirirlerse yanlışlarını düzeltecek bir dini hassasiyet de kalmaz" kanaatinin oluşması önlenemez.
Din özellikle İslam dini, bir değerler manzumesidir. Onun da özünde doğruluk, dürüstlük, hak -hukuk hassasiyeti, adalet, kul hakkı, Allah’ın her şeyi görüp bildiği ve ahirette herkesin dünyada yapıp ettiğinin hesabını vereceği inancı yatar. İslam, insana ahiret hassasiyeti içinde yaşamayı telkin eder.
İnsanın elleri çamura bulanıyor ve ahiret hassasiyeti buna mani olamıyorsa, orada bir hassasiyet aşınması oluşmuş anlamına gelir.
Ne dersiniz acaba bu olgu Türkiye’de ne kadar insanı etkiliyor?
Ne kadar insanda "yüzde kaç?" ahiret hassasiyeti aşınmış durumda, bir.
Ne kadar insan, sembol niteliğindeki görünürlürlüklere bakarak, İslam'la arasına mesafe koymaya başlamış durumda?
Ateist oranı yüzde kaç olursa tolere edilebilir?
Yüzde kaç oranında gençlerde deizm fazla sayılmaz? Sandıktan yola çıktık ya?
Yüzde kaç insan, siyasi iktidarın yanlışları yüzünden İslam’la da problemli hale gelmiş olabilir? Bizim için yüzde kaç tahammül edilmesi, normal görülmesi, "canım olur o kadar" denilmesi gereken orandır?
Bazen babanın-annenin yanlışları yüzünden çocuğun ruh dünyasının derin sarsıntılar yüklenmesini önemseriz de, güç sahiplerinin yanlışları yüzünden ülke gençliğinin manevi sarsıntı geçirmesini ıskalarız. Neden? Çünkü siyasi kadroların yara almaması, içimizde bir iman rüknü haline gelmiştir. Bu işte bir yanlışlık yok mu? Ne dersiniz?
AHMET TAŞGETİREN / KARAR
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Editor Mayıs 28, 2021 0
Editor Kasım 11, 2024 0
Editor Kasım 18, 2024 0
Editor Kasım 20, 2024 0
Editor Kasım 22, 2024 0
Editor Kasım 22, 2024 0
Editor Kasım 22, 2024 0
Editor Nisan 6, 2020 0
Merkel Almanya'daki salgın önlemlerinin 19 Nisan'akadar süreceğini duyurdu.
Editor Mayıs 25, 2020 0
GEÇTİĞİMİZ AY 600 BİN TL KAZANDIM
Editor Eylül 28, 2019 0
Trump'ın Ukrayna Özel Temsilcisi istifa etti.
Editor Ekim 31, 2019 0
Putin, Türk astronotu göndermeyi önermişti...
Editor Eylül 17, 2019 0
Bu 'stratejik rezerv' fikri 1970'lere dayanıyor.
Editor Şubat 28, 2020 0
Ankara'da Rus heyetiyle görüşme
Editor Eylül 20, 2021 0
Alzheimer önlenemeyebilir ancak ötelenebilir
Editor Temmuz 19, 2021 0
ABD Adalet Bakanı Merrick Garland, sızıntı haberler ile ilgili dikkat çeken bir...
Editor Haziran 17, 2020 0
Stoltenberg, NATO'nun üyelerini her türlü tehdide karşı savunmaya hazır olduğunu...
Editor Temmuz 24, 2020 0
Halkımızı korumaktan daha önemli bir şey yok” sözlerini kullandı.