Ak Parti'de Kelle İsterük görüntüsü!
SORUMLUYU YANLIŞ YERDE ARAMAK
MİYASE İLKNUR YAZDI
Kelle İsterük!
AKP seçim yenilgisi üzerine yandaş medyada ve Saray’dan uzak tutulan eski partili cenah kelle avına çıkmış adeta. Bu kesimde “Çok kan akacak çok, nice kelleler uçacak” diye günaşırı fal açılıyor.
Kimi gün MYK ve Bakanlar Kurulu hedefe konuyor, kimi gün teşkilatlar. Yandaş medya ve sayıları kırkı bulan danışmanlar da payını alıyor bu öfke nöbetinden. Çok dillendirilmese de Hazine ve maliye bakanı da seçim öncesi kesenin ağzını açmadığı için eleştirilerin odağında. “Ne olurdu yani emeklilere hiç olmazsa bir on bin liracık atıverseydi. Seçimden sonra Allah Kerim!” diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Eleştirilerden muaf tutulan tek kişi Reis. Malum Reis her türlü hatadan münezzehtir. Aynı Sünni inancında Allah’ın yeryüzündeki gölgesi halifeler, Şiadaki masum imamlar gibi.
Seçim yenilgisinin nedenleri üzerine de türlü analizler havada uçuşuyor. Ekonomi, Suriyeli ve Afgan sığınmacı sorunu başı çekiyor elbette. Bunu kamu kurumlarındaki israf, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve kibir izliyor. Yanlış aday seçimi ise en son sırada yer alıyor.
SORUMLUYU YANLIŞ YERDE ARAMAK
Peki tüm bu olumsuz tablonun sorumlusu MYK mi?
Yoksa birkaçının ismi dışında adı sanı bırakın kamuoyunu biz gazetecilerin bile hatırlamakta zorlandığı bakanlar mı?
Ya da AKP teşkilatı mı?
Tek adam rejimine geçildikten sonra ekonomi politikalarını Reis’in atadığı Hazine ve maliye bakanları ya da üç dört ayda bir değiştirilen Merkez Bankası başkanları mı belirledi?
Akıllara seza “Faiz sebep enflasyon sonuç!” politikasını kim yürürlüğe koydu.
Düşük faiz, düşük kur politikası uğruna rezerv paraların eritilmesi kimin kararıyla oldu?
İhvan’ı tüm Ortadoğu’da işbaşına getirme sevdasıyla Suriye’nin içişlerine burnunu sokarak 10 milyon sığınmacıyı bu ülkenin başına bela eden AKP teşkilatı mıydı?
Kamudaki israf denince akla ilk gelen belediyeler mi yoksa Binbir Gece Masalları’nı andıran Saray ahalisinin şatafatlı yaşamı mı?
Kibir sadece bakan, milletvekili, taşradaki örgüt temsilcilerine özgü bir durum mu?
Yoksa “Onlar benim kıratımda değil” diyerek ana muhalefet lideri ile bile bir televizyon programına çıkmayı reddeden cumhurbaşkanının mı?
Kişi hak ve özgürlükleri adalet bakanı mı kısıtladı?
Adayları kim seçti peki?
Yandaş medya oluşumu kimin eseri?
Reis bir tek gün bağımsız bir medya kuruluşundan bir gazetecinin karşısına çıkma cesareti gösterebildi mi?
Reis istemezse ülkede yaprak bile kımıldamaz. Bakanların, MYK’nin, danışmanların, teşkilatın iradesi mi var ki bunlar suçlanıyor.
Kelle isteyenlerin yüreği yetiyorsa bütün bunların sorumlusuna “Haydi hesap vakti, bırak o koltuğu” diyebiliyor mu?
ÖZAL’I TOPA TUTTULAR
Beğenmedikleri eski Türkiye’de bunlar denebiliyordu pekala. 1989 yerel seçimlerinde, tıpkı AKP gibi, hezimete uğrayan ANAP’ı ve ülkeyi ailesi ve danışmanlarıyla yöneten Başbakan Özal’a yönelik neler neler söylenmişti.
ANAP MYK Üyesi Rüşdü Kazım Yücelen, “Eğer başbakan sorunu partinin yetili kurullarında değil de aile içinde çözmeye kalkışırsa olacağı budur” derken bir başka MYK üyesi Metin Gürdere de “Halk bizim uyguladığımız ekonomik politikalara, şımarıklığa, görgüsüzlüğe, Saray dalkavuklarına, yağmayla, ekonomik krizi eşanlamlı sayanlara dur demiştir” sözleriyle Başbakan Özal’ı topa tutmuştu
Partinin grup toplantısında ise Başbakan Özal’ı kürsüye, grup başkanvekili Mükerrem Taşçıoğlu şu sözlerle davet etmişti:
“Ağır bir yenilgi almış bulunuyoruz. Bu yenilginin baş sorumlusunu kürsüye davet ediyorum.”
Bu sözleri AKP içinde söyleyebilecek bir yürekli bakan, MYK üyesi, milletvekili var mı?
Bu sorunların yegâne kaynağı tek adam rejimi, yegâne sorumlusu da o tek adamdır. Gerisi lafügüzaf...
MİYASE İLKNUR / CUMHURİYET