Akşener: Bir çatışma ancak bu kadar onursuz bu kadar şerefsiz olabilir
Netanyahu savaş suçlusudur, bebek katilidir!
Akşener: Bir çatışma ancak bu kadar onursuz bu kadar şerefsiz olabilir; Netanyahu savaş suçlusudur, bebek katilidir!
Mehmetçiğin Gazze’ye gitmesi yönünde yapılan çağrılara da tepki gösteren Akşener, “Başka anaların doğurduğu çocukların sırtından çağrılar yapıp, kabadayı pozları vererek, milliyetçi olunmaz! Başka anaların, kınalı kuzularının sırtından, savaş nidaları atarak, milliyetçi olunmaz! Bu vatanın evlatlarının sırtından, hamasi nutuklar atarak, devlet insanı hiç olunmaz!” dedi. Akşener, sözlerinin devamında İsrail’e “24 saat süre” tanıyarak Türkiye’nin harekete geçmesi çağrısında bulunan MHP lideri Devlet Bahçeli’ye yönelik de şunları kaydetti:
“Şayet bu arkadaşlar Gazze’yi de, bir vatan toprağı olarak görüyorlarsa; Ve vermiş oldukları 24 saatlik mühlet ile Netanyahu’yu durduramadıklarına göre O zaman buyursunlar görevlerinden istifa edip, Gazze’ye gitsinler! Buyursunlar; Sosyal medyada sergiledikleri bu vatanperverliklerini, sahada da gösterip, Gazze’ye gitsinler! Buyursunlar; kınalı kuzularımızın, Mehmetçiğimizin sırtından, kahramanlık taslamasınlar; Kendilerine eşlik edecek arkadaşlarını toplayıp, süratle Gazze’ye gitsinler! Şayet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasından, zerre feyz almışlarsa; Şayet, bir devlet insanı olduklarını düşünüyorlarsa; o zaman, yapmaları gereken yegane şey, işte budur! Ama öyle, geniş zaman kipleriyle atılan, yüksek desibelli ama eylemden uzak tiratlarla olmaz… Çünkü büyük sözlerin hakkı, büyük eylemlerle verilir.”
Akşener konuşmasında ayrıca Cumhuriyet'in 100. yıl kutlamalarının iptal edilmesi ve AKP’nin 28 Ekim'de düzenleyeceği "Büyük Filistin Mitingi"ne sert bir dille tepki gösterdi. "Hiç utanmadan Cumhuriyetin karşısına Filistin’deki mezalimi dikmeye kalkanlar var" diyen Akşener, "Kardeşim; Gazze değil, Filistin mitingi yapıp fırsat bu fırsat, herkesin karşısında birleştiği Netanyahu terörünü siyasetinize kaldıraç etmeye kalkıyorsunuz. Hadi onu anladık. Peki başka gün mü bulamadınız? Bu miting, bir hafta önce yapılamıyor muydu? Ya da bu mitingi, bir hafta sonra yapsanız incileriniz mi dökülürdü? 29 Ekim’i cümle aleme karşı tek vücut olmak için bir fırsata çevirmek yerine neden bir gün öncesinde paralel hat çekip insanlarımızı birbirinin karşısına dikiyorsunuz? Ayıptır, günahtır! Yazıklar olsun" diye konuştu.
Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“İktidar, dış politikadaki her meseleyi iç politikaya malzeme etmeyi alışkanlık haline getirdi”
İktidar maalesef, dış politikadaki, hemen her meseleyi iç politikaya malzeme etmeyi alışkanlık haline getirdi. Bu sağlıksız yaklaşımın neden olduğu, tutarsızlık ve zikzaklar da her defasında ülkemize bedel ödetiyor. Biliyorsunuz, bu durumun son örneklerinden biri de İsveç’in NATO üyeliği konusu… Dışarıda, konunun muhataplarına adeta boncuk dağıtan Ak Parti iktidarı; içeride ise yazdığı senaryolar üzerinden milletimizin gözünü boyamanın peşine düşmüş durumda. Sayın Erdoğan daha önce bu konu hakkında ne demişti hatırlıyor musunuz? “Eyyy İsveç, boşuna uğraşma! Sen, benim mukaddes kitabım Kuran’ın yakılmasına yırtılmasına müsaade ettiğin sürece biz sizin NATO’ya girmenize evet demeyiz.” Başka ne demişti? ‘NATO’ya üye olacaklarsa Türkiye’nin güvenlik endişelerini dikkate almak zorundalar’ demişti. Eski Adalet Bakanı, Bekir Bozdağ da bir süre önce; ‘FETÖ’cülerden, PKK’lılardan, diğer terör örgütü üyelerinden terör suçları sebebiyle Türkiye’ye iadesini istediğimiz isimlerin iadesi konusunda bize tek bir karar gelmedi’ demişti. Konuyla ilgili gelinen son noktada ise öğrendik ki iktidar, İsveç’in katılım protokolünü imzalayıp Gazi Meclisimize göndermiş. Hadi bakalım buyurun buradan yakın… Yani önce esip gürlediler, sonra hiçbir şey almadan ‘şak’ diye protokole imzayı çaktılar! Bu yaklaşım size de tandık geldi mi? Biz, Rahip Bronson olayında ve Kaşıkçı davasında da bunu yaşamamış mıydık?
“İsveç için Mecliste genel görüşme” talebi
Kararı elbette yüce meclisimiz verecek ancak iktidar da bu konudaki sorumluluğunu bilmek zorunda. Bununla birlikte, F16’lar konusunun Türkiye açısında fevkalade önemli olduğunun da altını çizmek istiyorum. Vaziyetin vehameti ortadayken siyasetin İsveç sosuna batırılması, çok açık söylüyorum Türk milletine yapılan büyük bir ayıptır. Biz, İYİ Parti olarak sorumlu muhalefet anlayışımız çerçevesinde buradan bir çağrıda bulunuyoruz. Biz, NATO’nun Genişlemesine karşı değiliz. Ancak söylenen bunca sözden, olan biten onca hadiseden sonra bu millete ve onun seçilmiş temsilcilerine bilgi vermek ve onları ikna etmek zorundasınız. Bunun için derhal Gazi meclisimizde bir genel görüşme açılmasını teklif ediyorum. Milletvekili arkadaşlarıma da bu konuda talimat verdim. Gelin, teklifimize olumlu yanıt verin. Böylece, İsveç’ten istediğimiz koşullar karşısında bugüne kadar hangi adımlar atılmış; Türkiye’nin güvenlik kaygıları hangi düzeyde giderilmiş; şeffaf bir şekilde bizlerle paylaşın. Gelin, demokratik süreçleri, olması gerektiği gibi çalıştıralım ülkemiz ve milletimiz için en doğru kararı hep birlikte alalım. İYİ Parti, her daim, devletimizin itibar ve menfaatinin olduğu yerde bulunmayı kendisine vazife bilir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
“Türk Milliyetçiliği, adeta bir suçmuş gibi fişleniyor”
Biliyorsunuz, genç gazetecilere yönelik başlatılanoperasyonlar ve tutuklama sürecinde şahit olduğumuz, utanç verici skandallara her gün bir yenisi daha ekleniyor. Son olarak, dava dosyasına eklenen; ‘Gönderilerinde, milliyetçi paylaşımlarda bulunduğu, tespit edilmiştir’ ifadesi ve ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ yazılı pankartlara bir suç delili olarak, yer verilmesi; Bize artık; yaşananların, bir hukuk garabeti ve akıl tutulması olmanın ötesinde; sinsi bir amaç doğrultusunda atılan, bilinçli adımlar olduğunu gösteriyor. Türk Milliyetçiliği;Ziya Gökalp’lerden, Mümtaz Turhan’lara, Erol Güngör’lere kadar uzanan, Ve Büyük Türk Milleti’nin istikbalinin garantisi olan aziz ve kutlu bir davadır. Ama bugün 100’üncü yılına ulaşan Cumhuriyetimizin, temel taşı olan, Türk Milliyetçiliği, adeta bir suçmuş gibi fişleniyor. Genç gazeteciler de bu fişlemenin kurbanı yapılıyor.
“Türk’ün devletinde, Türkiye Cumhuriyeti’nde, Türklüğe karşı cephe mi alıyorsunuz?”
Milyonlarca kaçağın bulunduğu bir ülkede bunların oluşturduğu sorunları, geleceğe dönük tehditleri dile getirmenin suç sayıldığı; bunu yaparken de Türk Milliyetçiliğinin hedef alındığı bir rezalete karşı; İYİ Parti olarak, elbette sessiz kalamayız ve sessiz kalmayacağız! İşte bu yüzden, buradan bir kez daha iktidara sesleniyorum: Türk Milliyetçiliği binlerce yıllık şanlı mazimizin, Türk’ün, tarih boyunca verdiği kutlu mücadelenin, nice büyük badirelerin, nice büyük zaferlerin günümüzde yankılanan nihai sonucudur. Orhun Abidelerinden, Millî Mücadele’ye kadar sahip olduğumuz tüm değerlerimiz tüm sembollerimiz,tüm şahsiyetlerimiz, Türk Milliyetçiliğinin, bizzat kendisidir. Türk Milliyetçiliği, kutlu bir yoldur. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; Yusuf Akçura’lar, Ziya Gökalp’ler, Zeki Velidi Togan’lar, Alparslan Türkeş’ler, Dündar Taşer’ler, Mümtaz Turhan’lar, Erol Güngör’ler de, bu kutlu yoldaki, yolbaşçılarımızdır. Eğer ki bugün; Türk Milliyetçiliği bir suçsa bütün bu kıymetlerimizi de suçlu mu ilan ediyorsunuz? Türk’ün devletinde, Türkiye Cumhuriyeti’nde, Türklüğe karşı cephe mi alıyorsunuz? Kendinize gelin, kendinize! Böylesi bir rezaletin karşısında, İYİ Parti olarak Türk Milliyetçiliğini, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla, birlikte anmaya cüret eden her türlü gaflete, her türlü hain girişime, her tülü kirli emele karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. Eğer ki Türk Milliyetçiliği, bir suç sayılacaksa; o zaman alenen, açıkça, gönül rahatlığıyla, söylemek isterim ki; Biz de, Türk milliyetçisiyiz! Biz de suçluyuz! Üstelik bu suçun, ortakları olmaktan da, onurluyuz, gururluyuz! Biz de, “Hudut namustur!” diyoruz. Haydi bakalım, gelin, bizi de tutuklayın! Biz de, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diyoruz. Haydi bakalım, gelin, bizi de tutuklayın! Biz de, hep bir ağızdan, tüm gücümüzle; “Ne Mutlu Türküm Diyene!” diyoruz. Haydi bakalım, gelin, bizi de tutuklayın! Tutuklayın da görelim. Hodri meydan.
“Bir çatışma ancak bu kadar onursuz bu kadar şerefsiz olabilir!”
Gazze’de, “teröre karşı savaş” iddiasıyla, yola çıkan İsrail’in sivilleri bile hedef alan, gaddarlığı; hız kesmeden devam ediyor. Tüm insani değerleri, hiçe sayan ve artık, alçak bir mezalime dönüşen, bu eylemler karşısında her fırsatta, sözde insan hakları şampiyonluğuna soyunan, bilindik ülkeler ise üç maymunu oynayıp katil Netanyahu’nun günahlarına utanmadan ortak olmaya devam ediyorlar. İsrail, Gazze’yi adeta bir atış talimi alanına çevirdi.Hamas’ın terör saldırılarında binden fazlası sivil olmak üzere 1400 İsrail vatandaşı, hayatını kaybetmişti. İsrail’in karşı saldırılarında ise dört binden fazla sivil Filistinli, hayatını kaybetti. Ölen sivillerin, 1700’ü ise; ne acıdır ki, çocuktu… Evet, ne yazık ki1700 günahsız çocuk, Netanyahu terörünün, kurbanı oldu. Rastgele ve vicdansızca atılan bombalar; 1700 çocuğu öldürdü. O bombalar, masum insanları öldürdü… O bombalar, hastanede, yeni doğmuş bebekleri öldürdü… O bombalar, güvenli bir yere ulaşmaya çalışan, aileleri öldürdü… Bir çatışma, ancak bu kadar onursuz, bu kadar şerefsiz olabilir. Bir devlet insanı, ancak bu kadar vicdansız olabilir. Ama dünya, yaşananlara bu kadar kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır.
“Netanyahu, bir savaş suçlusudur, bir bebek katilidir”
İnsanlık suçu işleyenlere karşı ısrarla sergilenen diplomatik nezaket, derhal rafa kaldırılmalıve gerçekler, tüm çıplaklığıyla konuşulmalıdır. O gerçek de şudur: Netanyahu, bir savaş suçlusudur. Netanyahu, bir bebek katilidir. Sivilleri, çocukları öldüren Netanyahu terörüyle, müzik festivalinde gençleri tarayan, Hamas terörü, aynı şeydir. Ve sıfatına bakılmadan, hak ettiği gibi bir katil gibi, bir terörist gibi muamele görmelidir.
“Gazze’de, savaş suçu, insanlık suçu, terör suçu işleniyor
Gazze’de, savaş suçu işleniyor. Gazze’de, insanlık suçu işleniyor. Gazze’de, terör suçu işleniyor. Ve savaş diye ambalajlanan, bu devlet terörüne karşı; en büyük tepkiyi vermesi gereken, ABD Başkanı, “büyük demokrat” Biden, Netanyahu’ya destek üzerine destek yağdırıyor. Sözde demokrasinin beşiği Amerika, özde eşitliğin, özgürlüğün sembolü Amerika, yüzyılın en vahşi sivil katliamına, düpedüz sponsor oluyor… Gerçekten ibretlik.
Uluslararası topluma çağrı: Mezalime karşı sergilediğiniz, ikircikli tutumu, artık bırakın
Savaş ahlakını ve hukukunu, tamamen çiğneyen Netanyahu’nun başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzeretüm uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu gün gibi ortada olan bu tavrı daha fazla cezasız kalamaz. İşte bu yüzden, başta Batılı ülkeler olmak üzere, tüm uluslararası topluma, bir çağrıda bulunmak istiyorum: Geçmişte, Auşvitz’te, Srebrenizka’da yaşandığı gibi; Zalimin içinizden geliyor olması, zulmün varlığını değiştirmez. Dolayısıyla; Hedefine evleri, okulları, hastaneleri, ibadethaneleri alan bir katliama, meşruiyet kazandırma çabanızdan, artık vazgeçin. Mezalime karşı sergilediğiniz, ikircikli tutumu, artık bırakın. Kafalarınızı kumdan çıkarın, Netanyahu terörüne tüm gerçekliğiyle şahit olun! Bu saatten sonra, terörist Netanyahu’nun günahlarını aklayabileceğiniz bir argüman, kalmamıştır. İnsan haklarına duyduğunuz hassasiyet konusunda eğer gerçekten samimiyseniz; en azında Ukrayna’da Putin’e karşı gösterdiğiniz tavrı Netanyahu’ya da göstermek zorundasınız! Elbette aynı tavır, kadın veya çocuk demeden acımasızca öldüren, Hamas’a da gösterilmelidir. Hamas uzantılarını da, Netanyahu’nun propagandistlerini de, kırmızı halıyla karşılayıp, terörün şakşakçılığını yapan ilkesiz politikalara da, derhal son verilmelidir Dünya, böylesi bir insanlık ayıbına, taraf olup ateşi körüklemek yerine; her iki tarafı da durdurmak için, harekete geçmek zorundadır. İçinde ne Filistinlilerin, ne de İsraillilerin, iradesini barındırmayan, bu terör ve vahşet ortamına, bir an önce son vermek; sağduyu ve vicdanı, hakim kılıp, adaletin ve hukukun önünü açmak; uluslararası kamuoyunun, boynunun borcudur. Bu vahim olayın, bir uluslararası güvenlik krizine dönüşmemesi için, tüm devletleri, ateşkesi sağlama ve barışı koruma fikrinde samimi olarak birleşmeye davet ediyorum. Ancak maalesef, görüyoruz ki; Dünya’da barışı hâkim kılma idealiyle kurulan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi; Biden yönetiminin, Netanyahu terörüne destek veren fanatik tutumu nedeniyle Amerika tarafından kilitlenmiş, görevini icra edemez duruma getirilmiştir. Diğer yandan İsrailli bakanların, şımarık demeçlerine rağmen Genel Sekreter Sayın Guterres’in sağduyu ve vicdandan yana olan yaklaşımını ve bu yöndeki açıklamalarını ise umut verici buluyorum.
“BM Güvenlik Konseyi’ndeki ABD vesayetini bertaraf etmek için Genel Kurul acilen toplanmalıdır”
Bu çerçevede; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki ABD vesayetini ve vetosunu, bertaraf etmek için Genel Kurul acilen toplanmalıdır. Bunun için, Güvenlik Konseyi üyelerinin, en az 9'unun veya Birleşmiş Milletler Genel Kurul devletlerinin yarıdan bir fazlasının, oy çoğunluğu yeterli. Dolayısıyla, buradan iktidara, bir çağrıda bulunmak istiyorum: Türkiye, hemen bugün, bu girişimleri başlatmalıdır. Bu, hem Türkiye’nin, arabuluculuk gayretlerini pekiştirecektir hem de dünya kamuoyunu insan hakları ve uluslararası hukuk ekseninde, sürdürülebilir bir çözüm hedefiyle harekete geçirmek için atılmış, önemli bir adım olacaktır. Biz de, İYİ Parti olarak, şimdiye kadar atılan, her doğru adımda yaptığımız gibi; bu adım için de, iktidarı destekleyeceğimizi, buradan ilan ediyoruz.
"Arabulucu ve garantör ülke olma seçeneği"
Dünyanın içinde bulunduğu, bu kriz ortamında biz de Türkiye Cumhuriyeti olarak dış politikamızın gereklerini devlet geleneklerimize yakışır şekilde, yerine getirmeliyiz. Henüz 16 yıllık, genç bir Cumhuriyetken bile İkinci Dünya Savaşı yıkımının, dışında kalmayı başaran, devlet aklımızı dünyadaki hassas dengeleri gözeten, diplomasi anlayışımızı ve her şartta, Türkiye’nin çıkarlarını korumayı önceleyen, milli duruşumuzu; bugün, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında daha da net, daha da kararlı ve her daim, tutarlı bir şekilde sergilemeliyiz. Savaşın, olası yayılma riskine karşı millî menfaatlerimiz çerçevesinde ülkemizi, bir savaş yangınından korumayı; stratejik önceliğimiz olarak belirlemeliyiz. Bunun yolu da sadece devlet ciddiyetine yakışan, akılcı ve etkin bir diplomasidir. Şu aşamada olması gereken, ortak tehditleri vurgulamak ve bölgedeki kalıcı barışı sağlamak için arabulucu ve garantör ülke olma seçeneğimizi masada tutmaktır.
"Başka anaların doğurduğu çocukların sırtından çağrılar yapıp, kabadayı pozları vererek, milliyetçi olunmaz!"
Ancak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden şimdiye kadar, titizlikle sürdürmeyi başardığı, bu tavrın dışında farklı ve maceracı bir tutum bekleyenlere iç politikada, rüzgâr yakalamak için dış politikada, savrulma yaşanmasını umanlara ve yangına körükle gidip, iki eksenli bir terör sarmalında, taraf olmamızı önerenlere de bazı söyleyeceklerim var: Türkiye’nin, 100 yıllık diplomasi birikiminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün şekillendirdiği, çok temel bir ilke vardır. Her şartta ülkemizin güvenliğini amaçlayan ve hiçbir milletin aleyhinde olmayan, barış yanlısı bir duruş bizim daimi ilkemizdir. Bu ilkeyi korumak da devlet insanlarının, asli görevidir. İşte bu yüzden devlet insanı, kendi kafasına göre racon kesmez. Her daim, aklı selimi öne koyarak, devletinin temel ilkeleri çerçevesinde ülkesinin ve milletinin menfaatlerini korur. Ancak bugün, görüyorum ki bu ilkeden ve devlet insanlığından, bihaber olanlar var. “Mehmetçik Gazze’ye!” diye slogan atan, şuursuz bir zihniyetin dolduruşuna gelenler var. Üstelik bu dolduruşu, milliyetçilik diye pazarlayanlar da var… Milliyetçilik bu değildir. Milliyetçilik önce, kendi vatanına, kendi milletine kendi evladına sahip çıkmaktır. Başka anaların doğurduğu çocukların sırtından çağrılar yapıp, kabadayı pozları vererek, milliyetçi olunmaz! Başka anaların, kınalı kuzularının sırtından, savaş nidaları atarak, milliyetçi olunmaz! Bu vatanın evlatlarının sırtından, hamasi nutuklar atarak, devlet insanı hiç olunmaz!
Bahçeli'ye: Buyursunlar görevlerinden istifa edip, Gazze’ye gitsinler!
Şayet bu arkadaşlar Gazze’yi de, bir vatan toprağı olarak görüyorlarsa; Ve vermiş oldukları 24 saatlik mühlet ile Netanyahu’yu durduramadıklarına göre O zaman buyursunlar görevlerinden istifa edip, Gazze’ye gitsinler! Buyursunlar; Sosyal medyada sergiledikleri bu vatanperverliklerini, sahada da gösterip, Gazze’ye gitsinler! Buyursunlar; kınalı kuzularımızın, Mehmetçiğimizin sırtından, kahramanlık taslamasınlar; Kendilerine eşlik edecek arkadaşlarını toplayıp, süratle Gazze’ye gitsinler! Şayet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasından, zerre feyz almışlarsa; Şayet, bir devlet insanı olduklarını düşünüyorlarsa; o zaman, yapmaları gereken yegane şey, işte budur! Ama öyle, geniş zaman kipleriyle atılan, yüksek desibelli ama eylemden uzak tiratlarla olmaz… Çünkü büyük sözlerin hakkı, büyük eylemlerle verilir.
Ayrıca; Şunu da, hiçbir zaman unutmasınlar ki; Türk Milleti, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı gibi; Bugün de; Ne Rusya’nın, ne Amerika’nın, ne Çin’in ne de Ortadoğu’nun, yanına yedeklenecek, bir aparat değildir, olamaz! Ve asla olmayacak. Aynı ilk gün olduğu gibi, bugün de; Her şey Türk’e göre, Türk tarafından, Türklük için olacak!
“100 yıl sonra bile, hâlâ, Cumhuriyetimizle problemi olanlar var”
Geçtiğimiz hafta, millî yas nedeniyle ertelediğimiz kuruluş yıl dönümü etkinliğimizi 28 Ekim’de yani önümüzdeki cumartesi günü, Ankara’da, Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştireceğiz. Yalnız bugün, maalesef ülkemizde, 100 yıl sonra bile, hâlâ, Cumhuriyetimizle problemi olanlar var… “Ne yapsak da, Cumhuriyet’in 100’üncü yılını, güme getirsek acaba?” diyenler var… Dün, her 29 Ekim’de, yatak döşek olanlar vardı; Bugünlerdeyse, Atatürksüz 29 Ekim kutlayanlar var… Duydukları, fevkalade büyük üzüntü nedeniyle; Cumhuriyetin yüzüncü yılının kutlanmasını, yanlış bulup, engellemeye çalışanlar var. Ve 29 Ekim’de, geçtim mitingi, fener alayına bile mesafeli dururken 28 Ekim’de, Filistin mitingi yapanlar var…
“Hiç utanmadan, Cumhuriyetin karşısına Filistin’deki mezalimi dikmeye kalkanlar var”
Yani; hiç utanmadan, Cumhuriyetin karşısına, Filistin’deki mezalimi dikmeye kalkanlar var… Ez cümle; her zamanki gibi, milleti suni tercihlere zorlayıp artık kabak tadı veren, alışıldık iki kutup üzerinden siyasi rant kovalayanlar var… Kardeşim;Gazze değil, Filistin mitingi yapıp fırsat bu fırsat, herkesin karşısında birleştiği, Netanyahu terörünü siyasetinize kaldıraç etmeye kalkıyorsunuz.. Hadi, onu anladık. Peki başka gün mü bulamadınız? Bu miting, bir hafta önce yapılamıyor muydu? Mezalim, bir hafta önce de yok muydu? Ya da, bu mitingi, bir hafta sonra yapsanız incileriniz mi dökülürdü? Milletçe birlik olup; Bir büyük mücadelenin, bir büyük zaferin, 100’üncü yılını hep birlikte kutlamak varken abuk sabuk işlerinizle, neden bu milletin diş sinirlerine basıyorsunuz? 29 Ekim’i, cümle aleme karşı, tek vücut olmak içinbir fırsata çevirmek yerine neden bir gün öncesinde, paralel hat çekip insanlarımızı, birbirinin karşısına dikiyorsunuz? Ayıptır, günahtır! Yazıklar olsun.
"Filistinlilerin acısını paylaşmayı da çok iyi biliriz ama 100 yıllık bir büyük destanı hak ettiği gibi şanıyla, şerefiyle kutlamaktan da vazgeçecek değiliz"
Onlar istediği kadar, alternatif evrenler kursunlar. Onlar istediği kadar, en büyük sevincimizin karşısına bir büyük acıyı dikmeye kalksınlar. Onlar istediği kadar, bizi karşı karşıya getirsinler. Biz onlara uymayacağız… Çünkü biz, İYİ Parti’yiz. Biz, Netanyahu terörüne karşı durmayı da; Filistinlilerin acısını paylaşmayı da, çok iyi biliriz. Ama bunu yaparken; 100 yıllık bir büyük destanı hak ettiği gibi, şanıyla, şerefiyle kutlamaktan da, vazgeçecek değiliz… Hiç kimse kusura bakmasın. Hiç kimse bize, Gazze’de yaşanan mezalimi, bahane etmesin. Biz, 28 Ekim’de, hem İYİ Parti’mizin, 6’ncı yaş gününü kutlayacağız; hem de, tüm gölgelemek isteyenlere rağmen; Cumhuriyetimizin, yeni yüzyılını; en büyük gururla, ben büyük coşkuyla, elimizde al bayraklarımızla, milletimizle bir arada karşılayacağız! Tek yürek olup; hep birlikte, hep bir ağızdan; “ÇOK YAŞA TÜRK MİLLETİ; ÇOK YAŞA TÜRK DEVLETİ; ÇOK YAŞA TÜRKİYE CUMHURİYETİ!” diyeceğiz.
İyi Partililere çağrı
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, siyasetin, bu şekilde anılması, bir utanç kaynağıdır. Bu salonu şereflendiren, her biriniz, o güveni yeniden kazanmak için, siyaset yapacaksınız. Bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da; Özümüz, sözümüz bir olacak. Kendi mahallemizde aç varsa, doyuracak, Okula gidemeyen çocuk varsa, eğitimine yardım edeceğiz! Haksızlığa uğrayan varsa, onun hakkını koruyacağız! Esnafı yine, en iyi biz bilecek, yine tüm dertlerini dinleyeceğiz! Dara düşen oldu mu, ilk bizim kapımızı çalacak! İster milletvekili olun, ister İYİ Parti’nin bir üyesi olun en az benim kadar ter dökecek, en az benim kadar çalışacaksınız."
T24