Akşener: “Vakit Çekimser Kalma Vakti Değil”
Montrö örneğiyle birlikte AKP’ye Atatürk ve İnönü tepkisi
Akşener: “Vakit Çekimser Kalma Vakti Değil”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın, dünkü parti gruplarında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesinde gerekli önlemleri almadığı yönündeki eleştirilerinin ardından bugün de muhalefet gündeminde iktidar politikası vardı.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ukrayna krizi nedeniyle iktidarı hedef alarak, “Tarihin kırılma noktalarından birisine tanıklık ediyoruz. Şimdiye kadarki türlü şımarıklıkları bir şekilde tolere edilen Putin, artık cüretinin boyutlarını ifşa etmiş bulunuyor. Artık dünyamızın bir Rusya yayılmacılığı sorunu var. Putin haddini aşmıştır. Vakit boş laf değil yaptırım vaktidir. Vakit çekimser kalma vakti değil zalimin karşısında dik durma vaktidir. Vakit, boş laf değil, yaptırım vaktidir. Vakit, çekimser kalma değil, zalimin karşısında dik durma vaktidir” dedi.
Akşener, bugün TBMM’de parti grubundaki konuşmasında, “Karşımızda, bölgesindeki ülkelerin sınırlarını, bağımsızlığını ve siyasi egemenliğini tanımayan, bunu da açıkça beyan eden bir Rusya var. Rusya’nın bu durumu ortadayken, Türkiye’nin güvende olduğunu kim iddia edebilir?” sorusunu gündeme taşıdı. Bu soru kapsamında Türkiye’nin Putin’in karşısında güvende olmadığını söyleyen Akşener, “Putin’in kafasındaki Rusya’nın eksik parçalarının, Kars, Erzurum ve Ardahan olmadığını, kim rahatlıkla söyleyebilir? Bugün, bölgemizdeki tüm bağımsız devletler, bu soruyu kendi ülkeleri için soruyorlar ve herkes, Putin’in idaresindeki Rusya nedeniyle, güvenliğinin tehlikede olduğunun farkında. Bunun farkında olmayan ve Rusya’nın bu halinden memnun olan, tek bir bölge ülkesi var, o da maalesef Türkiye. Mevlana diyor ki; ‘Kuş avlamak isteyen, kuş taklidi yapar.’ O nedenle, Rusya’nın mevcut durumundan, memnuniyet duyanların, Türkiye’nin Rusya ile girdiği, asimetrik ilişkiyi destekleyenlerin, Ukrayna’da zulüm sürerken, Rus televizyonlarında yorumculuğa soyunanların, kendilerine milliyetçi diyerek, milli güvenlik konularında, ahkam kesmeleri beni hiç de şaşırtmıyor” görüşlerini aktardı.
Türkiye adına Avrupa Konseyi’nde Rusya’nın temsil haklarının askıya alınması konusunda çekimser oy kullanılmasına tepki gösteren Akşener, Türkiye’nin Erdoğan yönetiminde Rusya’ya bağımlı hale getirildiğini söyleyerek, “Karşımızda, bölgesindeki ülkelerin sınırlarını, bağımsızlığını ve siyasi egemenliğini tanımayan, bunu da açıkça beyan eden bir Rusya var. Aklı başında insanlar tarafından yönetilen her devlet eğer bağımsızlığını ve egemenliğini Rusya’ya karşı korumak istiyorsa belirli adımlar atmalıdır. Ancak üzülerek söylüyorum ki; Türkiye, bu adımları atamayacak kadar, Rusya’ya bağımlı hale getirilmiştir. İki ülke arasındaki ilişki, dengeli ve simetrik değildir. Bu ilişki, Rusya lehine asimetrik bir ilişkidir. S-400’lerden Suriye’ye, Akkuyu’dan turizme kadar, hemen her alanda bu asimetrinin, Türkiye’yi düşürdüğü kırılgan durumun yansımalarını görüyoruz. İşte size, AK Parti iktidarının, dış politikada memleketimizi düşürdüğü kırılgan durum” diye konuştu.
Akşener, “Bugün Türk Milleti olarak, hepimizin yüreği, bir başka millet için çarpıyor. Ukrayna’nın vermiş olduğu mücadeleyi, belki de en iyi biz anlıyoruz. Bu vesileyle, Ukrayna’nın cesur evlatlarını saygıyla selamlıyorum. Ülkelerinin özgürlüğü ve egemenliği için vermiş oldukları savaşta, onlarla birlikteyiz” sözleriyle Ukrayna halkına dayanışma mesajı verdi.
Montrö örneğiyle birlikte AKP’ye Atatürk ve İnönü tepkisi
Geçmişte kimi AKP’liler tarafından alkollü içecek kullanmaları nedeniyle Atatürk’ün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün hedef alınmasına işaret eden Akşener, özetle “Memleketimiz, badireler coğrafyasında, badireli zamanlara alışkın bir ülkedir. Biliriz ki 'galip kahraman olma hayalleri', süratle 'galiz kahramanlığa' dönüşür. Tarihimiz, bunun nice örnekleriyle doludur ve şanlı tarihimiz, havanda su dövmenin yeri değil, ders alıp gelişmenin mutfağıdır. Nitekim; Lozan’ı ve Montrö’yü imzalayıp, Anadolu ve Trakya’nın tapusunu, milletin, evrak-ı metrukesine koyanlar; barışın bedelini unutmayalım diye, 'Yurtta barış, cihanda barış' demişlerdir. Devlerin savaşında, bu toprakların genç fidanları başkalarının ütopyaları uğruna toprağa düşmesin diye, 'Ne başkasının bir karış toprağında gözümüz var ne de başkasına bir karış toprak veririz' demişlerdir. Ama maalesef Türkiye, böylesine hassas bir dönemde burnunun ucunu bile görmekten aciz olduğu halde görmediği ufkun ardındakilerin masalını, milletine anlatma cüretini kendine hak gören laf ebeleri tarafından, sevk ve idare ediliyor. Öyle ki Birinci Dünya Savaşı’nın yangınının küllerinden, bir memleket kuranların, hakir görüldüğü, İkinci Dünya Savaşı’nın yangınını bu memlekete sıçratmayanların basiretsiz bulunduğu bir acayip delilik hali. Hani ‘iki ayyaş’ deniliyor ya ondan bahsediyorum. Kimse de sesini çıkarmıyor ya ondan bahsediyorum. Birinci ayyaş dedikleri Birinci Dünya Savaşı’nın küllerinden bir devlet, bir ülke kurdu. İkinci ayyaş dediğiniz II. Dünya Savaşı'na sokmadı bu ülkeyi, bir gencinin burnunun kanamasına izin vermedi” dedi.
Babacan: “Acil bazı ekonomik tedbirler alınmalı”
DEVA Partisi Genel Bakanı Ali Babacan ise, Türkiye'nin, Rusya ve Ukrayna ile ekonomik ilişkilerinde de büyük zararlar yaşanacağını belirterek, “Turist azalacak, mal satamayacağız. İnşaat ve altyapı şirketlerimiz, bu güvenlik durumu devam ettiği sürece orada iş yapamayacaklar. Bütün bu hizmet ve ticaretin döviz geliri sağlanamayacak. Çünkü Rusya açısından uluslararası transferle ilgili sınırlamalar var. Artan enerji fiyatları, enerji faturamızı döviz cinsinden artıracak. Bu sebeplerle cari dengenin iyice bozulması artık bugün için yüksek bir ihtimal haline gelmiştir. Yaşananların sonucunda döviz kurundaki artış kaçınılmaz bir sonuç. Muhtemelen Merkez Bankası arka kapıdan yoğun döviz satıyor. Rakamlar birkaç güne çıkar ortaya. Kur artışı demek, enflasyonda yeni bir artış dalgasının gelmesi demek. Sonuç olarak, bu savaşın ekonomimizde en az 20-25 milyar dolarlık bir zarara yol açacağını öngörüyoruz” açıklaması yaptı.
Babacan, parti genel merkezinde haftalık değerlendirme toplantısında, "Siyasi açıdan baktığımızda, Rusya'nın Ukrayna'ya yaptığı bu saldırı temelsizdir, ikna edici hiçbir gerekçeye dayanmamaktadır. Rusya'nın kışkırtılması sözkonusu değildir. Bu işgalle beraber uluslararası hukuk açıkça çiğnenmiş ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne göz dikilmiştir. Bağımsız bir ülkeye kukla bir rejim getirmek gibi arkaik bir ihtiras, yeni bir insanlık krizine kapı aralamıştır. Nükleer saldırı tehdidinin işaret edilmesi, insanlık adına utanç verici bir gelişmedir. Nükleer savaşın kazananı olmaz” diye konuştu.
Savaş atmosferiyle birlikte temel ham madde fiyatlarındaki artışın, küresel ölçekte yeni bir enflasyon dalgasını tetikleyeceğini kaydeden Babacan, Türkiye'nin ve bölgenin istikrarsızlığa ve düzensizliğe sürüklenmesini önlemek Ukrayna ile Rusya arasında uluslararası hukuka uygun, barışçıl bir çözüm gerektiğini söyledi.
Türk vatandaşlarının Ukrayna'dan tahliye sürecinde ise geç kalındığını kaydeden Babacan, "Ukrayna'daki insanlarımıza yardım eli uzatılarak, güvenli bir şekilde derhal ülkeye dönüşleri sağlanmalıdır” ifadesini kullandı.
Karamollaoğlu: “Montrö’nün sağladığı haklar iyi kullanılmalı”
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da, “Türkiye, Montrö Sözleşmesi’nin kendisine sağladığı hakları çok iyi kullanmalı ve böylece savaşın ülkemizi daha da etkilemesinin önüne geçmelidir. Dünyanın, barışı dilinden düşürmeyen birliklere değil; gerçekten barışı tesis edecek adımlar atan bir birliğe ihtiyacı var. Türkiye acilen D-8’lere öncülük etmeli ve lider ülke konumuna yükselmelidir” dedi.
Karamollaoğlu, parti genel merkezindeki basın toplantısında, “Şu anda çatışan Ukrayna ve Rusya yetkilileri bile bir masaya oturup meseleleri görüşebiliyorlar iken biz neden görüşmeyelim. Batı’nın iki yüzlülüğünü bir kere daha görmüş olduk. Ukrayna’dan komşu ülkelere sığınanlara karşı “Bunlar bizim gibi beyaz ve Hiristiyan. Bunlar Afrika’dan gelmiyorlar” gibi kurulan ifadeler tam bir alçaklığın ifadesidir. Bu noktada Türkiye de bölge ülkelerden biri olarak bu krizden etkileniyor” görüşlerini paylaştı.