Almanya-Türkiye ilişkileri yeni dönemde nasıl şekillenecek?

"Berlin'e davet büyük jest"

Almanya-Türkiye ilişkileri yeni dönemde nasıl şekillenecek?




Almanya-Türkiye ilişkileri yeni dönemde nasıl şekillenecek?

Değer Akal

Erdoğan'a jet hızıyla Berlin davetinin gerisinde ne yatıyor? Ekonomik işbirliğindeki gerileme derinleşecek mi? Türkiye Batı'ya veda mı ediyor? Siyasetçiler ve uzmanlar, Türk-Alman ilişkilerindeki yeni dönemi tartıştı.

Başkent Berlin'de, Almanya Federal Siyaset Eğitim Merkezi (bpb) ev sahipliğinde yapılan toplantıda, Türkiye'deki seçim sonuçları masaya yatırıldı. Toplantıya katılan siyasetçiler ve uzmanlar, yeniden cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkilerin nasıl şekillendirilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini aktardı.

Laschet: Bize sonucu kabul etmek düşer

Ana muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin önde gelen isimlerinden milletvekili Armin Laschet, Erdoğan'ın galip çıktığı seçimlerin Avrupa değerlerine uygun, adil koşullarda yapılmadığını söylemekle birlikte "Milyonlarca kişi sandığa gitti ve bizi memnun etse de etmese de kararlarını verdiler. İkinci tur sonucunda ortaya çıkan bir sonuç var ve bize de bunu kabul etmek düşer" dedi. Erdoğan'ın Türk ekonomisindeki kötü gidişattan sorumlu olmasına rağmen halkın ona yeniden oy vermiş olmasını nasıl değerlendirdiği sorusunu yanıtlayan Laschet, "Görünen o ki bu sefer korku rol oynadı" ifadesini kullandı.

Erdoğan'ın seçim sürecinde terör ve kaos korkusunu körüklediğine işaret eden Armin Laschet, "Ve sonunda güvenlik kaygısı, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik felaket gerçeğinden ağır bastı. Erdoğan muhalefet liderini, hiç adil olmayacak bir şekilde, PKK ile ilintili gösterdi, bu doğru değildi ve bunun da eleştirilmesi gerekir. Ama bu aynı zamanda güvenlik konusunun seçimlerde önemli bir yer tuttuğunu da gösterdi" diye konuştu. 

"Berlin'e davet büyük jest"

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkan Yardımcısı da olan Laschet, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile Başbakan Olaf Scholz başta olmak üzere pek çok Avrupalı devlet ve hükümet başkanının Erdoğan'ı seçimleri kazanmasından ötürü tebrik etmesini doğru bir tutum olarak nitelendirdi.

Scholz'un Erdoğan'a jet hızıyla yaptığı Berlin davetini de değerlendiren Laschet, "Önümüzde önemli ortak ödevlerimiz var. Mümkün olan en kısa sürede Erdoğan ile İsveç'in NATO üyeliğine vetosundan vazgeçmesi için konuşmak zorundayız. Erdoğan'ın özellikle İsveç'in NATO üyesi olması gerektiği konusunda ikna edilmesi gerekecek. Bu, Alman dış politikasının bir görevi. Scholz da doğrusunu yaparak Erdoğan'ı Berlin'e davet etti. Bu büyük bir jest" görüşünü aktardı.

"Erdoğan'ın cesaretlendirilmesi gerekiyor"

Seçim galibiyetinden sonra hem Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy hem de Rusya Devlet Başkanı Putin'in Erdoğan'ı tebrik ettiklerine dikkat çeken Laschet, konuşmasında "Dünyada her iki liderin tebrik ettiği çok sayıda cumhurbaşkanı var mı?" dedi ve bunun çok istisnai bir durum olduğunu söyledi. NATO üyesi Türkiye'nin Ukrayna ile Rusya arasındaki arabuluculuk rolünü sürdürmesini istediklerini ve bu konuda Türkiye'nin kilit bir rol oynadığına vurgu yapan Laschet,  Erdoğan'ın Rusya ile tahıl anlaşmasının yapılmasına katkı sunduğunu hatırlatarak bu yöndeki çabalarını sürdürmesi için de cesaretlendirilmesi gerektiğini kaydetti.

"Bir kaç yıl önce dış politikasında neo-Osmancılık unsurlara yer veren, Akdeniz'i çevreleyen bölgeler ve yine başka yerlerde Müslüman Kardeşleri destekleyen Erdoğan son dönemde bu politikalarını geri plana attı" diyen CDU'lu siyasetçi, hem Körfez ülkeleri hem İsrail ile ilişkilerini yeniden tesis eden Erdoğan'ın dış politikasında gittiği değişimin, attığı bu adımların, desteklenmesi gerektiğini de savundu. Laschet, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişteki kutuplaşmadan uzaklaşarak yapıcı bir tutum sergilerse o zaman önümüzdeki dönemde yeni fırsatların da kapıları aralanır" dedi.

Karaahmetoğlu: Seçimler adil olsaydı Erdoğan kazanamazdı

Alman hükümetinin ortaklarından Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) Türkiye kökenli milletvekili Macit Karaahmetoğlu ise Erdoğan'ın seçim galibiyetini "Sahip olduğum Alman-Türk ruhu hayal kırıklığına uğradı" sözleriyle değerlendirdi. Aynı zamanda Alman-Türk Parlamenter Grubu Başkan Yardımcısı olan Karaahmetoğlu, "Türkiye'deki seçimler adil olmamanın çok ötesindeydi. Eğer Türkiye'deki seçimler, Almanya'da olduğunun yarısı kadar adil olsaydı, Erdoğan oyların yüzde 25'ini bile alamazdı" dedi.

Erdoğan'ın şahsi iktidarını korumak için tüm devlet kurumlarını, tüm kamu kaynaklarını kullandığının altını çizen Karaahmetoğlu, seçimlerden önce yapılan anketlerin Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu açık ara önde gösterdiğine ve kendisinin de bu anket sonuçlarının yanlış olmadığından emin olduğuna vurgu yaptı. Ancak Erdoğan'ın seçimleri "olağanüstü adaletsiz koşullarda" kazandığını ve bunun için de muhalefet liderini PKK ile ilişkilendirerek "akıl almaz itibarsızlaştırma yöntemleri" ve "iftira taktikleri" kullandığını söyleyen SPD milletvekili, buna rağmen Almanya'nın Türkiye ile, tıpkı Çin ile olduğu gibi, çalışmak zorunda olduğunu anlattı.

"AB üyelik süreci son erdirilmemeli"

Macit Karaahmetoğlu, "Türkiye dünya politikalarında önemli bir aktör, dünya haritasına, Türkiye'nin coğrafi konumuna baktığınızda bu ülkenin stratejik önemi görüyorsunuz. Ve bu şu anlama geliyor: Biz Türkiye ile çalışmak zorundayız, daha da az demokratik meşruiyete sahip diğer ülkelerle de çalışıyoruz. Bu nedenle Başbakan Scholz'un Erdoğan'ın Almanya'ya davetini önemsiyorum, içinde bulunduğumuz bu son derece zor durumdan mümkün olan en iyi sonuçları elde edebileceğimizi umut ediyorum" dedi.

Tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin AB üyelik sürecine son verilmemesi gerektiğini savunan Karaahmetoğlu, "Böyle bir hamle Almanya'ya hiçbir şey sağlamaz ama bunu yapmamız, Türkiye'deki AB yanlısı güçlerin çok güçlü bir argümanını ellerinden almamıza yol açar" uyarısında bulundu.

Türkiye'de Avrupa yanlısı kesimlerin güçlendirilmesi gerektiğini belirten Karaahmetoğlu, "Şayet Sarkozy ve Merkel geçmişte Türkiye'nin AB süreci ile ilgili olumsuz tutumu sergilememiş olsalardı bugün ne Kavala ne Demirtaş hapiste olurdu. Çünkü o dönem Türkiye'nin AB'ye üye olması vizyonu o kadar güçlüydü ki Erdoğan bile bunu yok sayamazdı. Ve şimdi AB sürecine tamamen son vermemiz yine ancak Erdoğan'ı güçlendirmeye yarar" diye konuştu.

Bayram: Türk halkı demokrasiden vazgeçmedi

Alman koalisyon hükümetinin ortaklarından Yeşiller Partisi'nin milletvekili Canan Bayram da Türkiye'de çok gergin ve zor koşullarda yapılan seçimlerin ne ölçüde demokratik seçim kriterlerine uygun olduğu ile ilgili soru işaretleri bulunduğunu söyledi. AKPM seçim gözlem heyetinde yer alan ve seçimleri İzmir'de izleyen Bayram, muhalefetin teröre destek ithamıyla karşı karşıya kaldığı, kutuplaşmanın yüksek olduğu seçimlerdeki gerilime tanıklık ettiğini, hatta sandıklarda görev alan bir öğretmenin kendisiyle yaşadığı endişeleri paylaştığını anlattı.

Bayram, "Bir kamu görevlisinin bile geleceğinden bu denli büyük bir endişe duyduğu bir ortamda kriterlerin gerçekte ne ölçüde karşılandığından söz etmek ayrı bir konu… Aynı zamanda şunu da söylemem gerekiyor: İnsanlar sürekli bana gelip 'Bizi bırakmayın, bizden vazgeçmeyin, biz demokrasimize inanıyoruz' dediler" diye konuştu. Bayram, Türkiye'deki seçim sonuçlarının toplum tarafından kabul edildiğine, saygı duyulduğuna işaret ederek şu değerlendirmeyi aktardı:

"Seçimlere güveni sağlamak için farklı partilerden temsilciler sandıklarda görev alıyor, sandıklarda barolardan o kadar çok avukat vardı ki…  İkircikli bir durum var ortada: İnsanlar umutlarını koruyor. Demokrasiden vazgeçmediler ve biz gözlemcilere teşekkür ettiler çünkü Türkiye'nin Batı'ya, Avrupa'ya bağını çok önemsiyorlar."

Türkiye'deki siyasi ve ekonomik gidişatın Almanya'ya yeni bir göç dalgasını tetikleyebileceğiendişesi de toplantıda gündeme geldi.

Canan Bayram, ekonomideki kötü gidişatın Türkiye'de ülke dışına göçü tetikleyebilecek nitelikte olduğunu söylerken kendisinin avukat olduğunu, Türkiye'deki bir çok meslektaşının kendisine "Korkuyoruz" dediğini anlattı, "Bu korku insanları ülke dışına sürükleyecek. Pek çoğu ilticacı olarak gelmeyecek, ben bunun Almanya'ya yeni bir misafir işçi dalgasına yol açacağı görüşündeyim" dedi.

Seufert: Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor

Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) yöneticisi Dr. Günter Seufert ise Erdoğan ile işbirliğinin ne ölçüde mümkün olacağı konusunda soru işaretleri bulunduğuna dikkat çekerek çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Seufert, "Diğer otoriter devletlerle nasıl yapıyorsak Türkiye ile de birlikte çalışmaya devam etmek zorundayız, bu konuda görüş birliği var. Ancak yanıtlanması gereken soru, bunun nasıl, hangi çerçevede yapılabileceği" dedi.

"Hepimiz seçim sonuçlarının Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmasını ve Rusya ile Çin gibi otokrasilerle, aynı zamanda Körfez ülkeleriyle işbirliğini güçlendireceğini görebiliyoruz" diyen Seufert, bu gidişatı destekleyen dinamikler bulunduğuna işaret etti.

Erdoğan'ın Batı karşıtlığı endişeye yol açıyor

Bu dinamikleri sıralarken artık Erdoğan'ın iktidarını ancak seçimli otokrasi yoluyla muhafaza edebildiğine dikkat çeken Seufert, bu koşullar altında Türkiye'nin AB sürecini sürdürmenin çok zor olacağını kaydetti.

"Erdoğan ve partisi AKP aynı zamanda Batı'nın kültürel ve iktisadi olarak çökmekte olduğuna ve Türkiye'nin geleceğinin de Asya'da olduğuna inanıyor" diyen Seufert, Erdoğan'ın Türkiye'nin geleceği ile ilgili vizyonunda Batı karşıtlığının önemli bir ağırlığa sahip olduğuna vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylemlerinin dikkate alınması gerektiğine işaret eden Seufert, şunları kaydetti:

"Erdoğan kendisini Batı'nın karşısında, Türk devletinin çıkarlarını temsil eden bir devlet adamı olarak konumlandırıyor. Hatta Türkiye'nin ötesinde de, örneğin Azerbaycan'da, Batı'ya veya Ermenistan'a karşı bir etnik grup olarak Türklerin çıkarlarını temsil etme iddiasında. Kendini Müslüman olmayan ülkelere karşı Müslümanların çıkarlarını temsil eden bir devlet adamı olarak sunuyor. Türkiye'nin Afrika'da, Batılı aktörleri emperyalist neo-kolonyalist olarak resmettiği retoriği buna bir örnek. Şu da çok önemli, Erdoğan seçimleri işte bu tür bir Batı karşıtı söylemle kazanıyor."

İşbirliği zemini var mı?

Türkiye ile ilişkilerde büyük bir işbirliği potansiyeli bulunduğunu ancak Erdoğan'ın Batı karşıtlığı üzerine konumlandırdığı Türkiye'nin gelecek vizyonunun gözardı edilemeyeceğini söyleyen Seufert, AB üyelik sürecinin devam edip etmemesi gerektiği sorusuna da bu kapsamda bir yanıt bulunması gerekeceğini belirtti.

Erdoğan liderliğindeki Türkiye ile güvenlik politikaları alanındaki işbirliğinin de zorda olduğuna dikkat çeken CATS yöneticisi Seufert, "Bu Türkiye'de birincil tehdit olarak görülen ABD için geçerli. Bu Sayın Erdoğan'ın şahsi çıkarlarını kolektif çıkarların üstünde tuttuğu NATO için geçerli. Bu AB ile işbirliği için de geçerli. Dolaysıyla, evet, Türkiye ile birlikte çalışmamız gerekiyor ama artık sadece bunun mümkün olduğu alanlara odaklanmamız gerekiyor" diye konuştu.

"Ekonomik ayrışma da başladı"

Almanya'nın en önemli Türkiye uzmanlarından Günter Seufert'e "Zordaki Türkiye ekonomisine destek sağlanır mı?” sorusu da yöneltildi.

Almanya'nın bu konuda kendiliğinden bir özveri sergilemesini gerektirecek bir durum görmediğine işaret eden Seufert, sözlerini paylaştığı şu bilgilerle tamamladı:

"Gayet tabii ki yatırım yapmayı önermeliyiz ama bunun için somut şartlar öne sürmeliyiz. Hukuk devleti bu şartladan birini oluşturmalı, ticaret hukukunda olduğu kadar diğer alanlarda da. Siyaset düzeyinde bu desteklenmeli ve Alman sanayisine rehberlik edilmeli, kılavuz belirlenmeli. Almanya'nın Türkiye'ye yatırımları devasa boyutta gerilemiş durumda. Türkiye ile Almanya arasında ekonomi alanındaki ayrışma başladı ve bu eğilim derinleşiyor. Bu eğilime karşı koymak, Almanya'nın çıkarına olduğu kadar Türkiye'nin de çıkarına."

DW