'Almanya'da faşizm artık bir yönetim şekli olarak yeniden siyasal ajandada yer alıyor'

Çoban’a göre ‘büyük koalisyonu’ zor günler bekliyor ve erken seçim de gündeme gelebilir.

'Almanya'da faşizm artık bir yönetim şekli olarak yeniden siyasal ajandada yer alıyor'


Özgür Çoban’a göre, AfD’nin eski DDR eyaletleri Saksonya ve Brandenburg’daki oy patlaması ülke geneline yansıyacak sonuçlar üretecek. Faşizmin bir yönetim şekli olarak yeniden siyasal ajandada yerini aldığı görüşündeki Çoban’a göre ‘büyük koalisyonu’ zor günler bekliyor ve erken seçim de gündeme gelebilir.

Almanya’da göçmenlere ‘açık kapı’ siyaseti uygulayan Angela Merkel dönemi artık sonuna yaklaşırken, toplumdaki aşırı sağa kayış son olarak eski Doğu Almanya eyaletleri Saksonya ve Brandenburg’daki seçimlerle ortaya serildi.

 

Almanya için Alternatif (AfD) partisi Saksonya’da oylarını 2014’te kazandığı yüzde 9.7’den üçe katlayarak yüzde 27.5’e çıkarttı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 7.7 ile beşinci sırada çıkarak ‘radikal solda’ görülen Die Linke’nin de altına düştü. Daha sosyal demokrat eğilimli Brandenburg’da da çok farklı değil. Bu eyalette de AfD oylarını yüzde 12.5’tan yüzde 23.5’a çıkartmayı başardı.

Bu yıl ilkbahardaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ‘durulduğu’ analizleri yapılan AfD’nin bu yükselişinin perde arkasını Almanya’da yaşayan gazeteci-yazar Özgür Çoban ile konuştuk.

 

‘AfD DOĞU ALMANYA’NIN PARTİSİ KONUMUNDA’

 

Çoban’a göre Almanya için Alternatif (AfD) hareketinin oylarını ikiye üçe katladığı sonuçların eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) eyaletlerinden gelmesi iki eyaletin özel karakterinden kaynaklanıyor. AfD’nin giderek Doğu Almanya’nın partisi haline geldiğini savunan Çoban, parti içerisindeki neo-nazizme eğilimlilerin daha da güçlenmesi beklentisini dile getirdi:

 

“Daha önce sizinle Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde yaptığımız konuşmada da orada bir yükseliş üzerine konuşmuştuk. Bütün Avrupa’da aşırı sağ oy oranında bir merhale kat etmişti. Bu iki eyalet de Doğu Almanya’da, eski DDR’dan, Sosyalist Almanya’dan kopup gelen iki eyalet. Bunların farklı psikolojik durumları var. Şimdi siz 12 yıla yakın bir Nazi rejimi görmüşsünüz, Hitler döneminden bahsediyorum, arkasından bir 42 yıl yine kapalı bir rejim olan Alman Sosyalist Partisi iktidarı yaşamışsınız. Buradaki insanlar nereden bakarsanız 50 yılı kapalı rejimler altında geçirmiş. Aslında AfD gibi faşist, ırkçı bir partinin bu iki eyalette bir yol kat etmesine şaşırmamak lazım. Zaten Hitler dönemi Almanyası’nda da aslında Hitler’in partisinin en güçlü olduğu yerler yine buralardı. Dresden, Berlin, Leipzig ve daha pek çok kent. Bu seçim artık faşizmin, neo-faşizmin, faşizmin yeni boyutunun artık siyasal ajandalarda gerçek anlamda yerini aldığını bize gösteriyor.  Tabii AfD’nin bu başarısının pek çok sonuçları olacak. Benim öngörüm, AfD radikalleşmeye devam edecek, daha da sağa kayacak. Neden böyle diyorum? Çünkü artık AfD Doğu Almanya’da güçlü, Doğu Almanya’nın bir partisi konumunda. Doğuda da bildiğimiz muhafazakarlardan çok, neo-faşizme, neo-nazizme yakın insanların kümelendiği bir parti pozisyonunda. Bunlar şimdi partide daha da etkili olmaya başlayacaklar. Bu da bana göre partiyi daha da sağa kaydıracak.”

‘YABANCI DÜŞMANLIĞI DDR’NİN ÇÖKÜŞÜ VE BİRLEŞME İLE YÜKSELİŞE GEÇTİ’

 

Almanya’nın doğusunda yabancı düşmanlığına kayma sebeplerini anlatırken, liberal kuruluşların seçmen davranışlarına atıf yapan Özgür Çoban, DDR’de geçmişte dünyanın dört yanından gelenlerle iletişim hali varken, yabancı düşmanlığının çöküş ve birleşme ile yükselişe geçtiğini vurguladı. Diğer yandan DDR’de ‘kapalı rejim’ varken, Batı Almanya’nın ise göçmenlerle birlikte kurulmuş olduğunu anlatan Çoban, nedenlerin ‘yabancılardan kaynaklı bilinmezlik duygusunda’ aranabileceğini saptayan araştırmalara atıf yaptı:

 

“AfD bu iki eyalette seçim propagandasını iki sacayağı üzerinde yükseltti. Biri göçmen karşıtlığı, biri İslam karşıtlığı... Uzun zamandır sağ seçmenle ilgili akademik çalışmalarını okuyorum, sağ seçmenin davranış modellerine ilişkin... Biliyorsunuz seçimlerde bir ideolojik oy, bir de protesto oyu var. Protesto oyu içerisinde endişeli, kaygılı seçmen dediğimiz kitle yer alıyor. Doğu’da insanların batıya göre yabancılarla teması çok yeni zaten. DDR zamanında gelen Vietnamlıları falan saymazsak. Batı Almanya, yani Federal Almanya aslında göçmenlerle birlikte kuruldu. Göçmenlerin Federal Almanya’da büyük emekleri var. Leipzig Üniversitesi’nin bu yakınlarda bir araştırması vardı, ‘Niçin Doğu Almanya’da durum böyle’ diye... Araştırma yabancılardan kaynaklı bilinmezlik duygusunun köpürttüğü kaygı, koruya bağlanıyor. Her ne kadar sizin dediğiniz gibi DDR zamanında Vietnam’dan, Afrika’dan ve diğer sosyalist ülkelerden gelen göçmenler de olsa... Mesela geçenlerde Doğu Almanya’da hayatını sürdüren bir Vietnamlı vatandaşın röportajını okudum. Hanımefendi röportajda diyor ki, “DDR döneminde yoldaştık, şimdi yabancı olduk. Sürekli ‘Dışarı’ tepkileriyle muhatap oluyoruz”.

‘DOĞU ALMANYA BATI TARAFINDAN YUTULDU’

 

İki Almanya’nın birleşmesinde DDR’nin Batı tarafından yutuluyor görüntüsünün ortaya çıktığını da anımsatan Çoban, işsizlik, kültürel birikimin yağmalanması gibi travmatik gelişmelerin art arda gelmesinin gelinen noktada etkisine dikkat çekti:

 

“Daha önce söylediğim gibi 52 yıllık içe kapalı dönem var. Bir de birleşme sürecinde Batı Almanya Doğu Almanya’yı yutuyormuş gibi bir psikoloji çıkmıştı ortaya. O süreçte pek çok travmatik durumlar yaşandı. Batı Almanya ile Doğu Almanya birleştiğinde, Doğu Almanya’nın akademik kadroları işsiz kaldı mesela, adamlar bir kenara itildi. Doğu Almanya’nın o zamana kadarki birikimi, kültürü, ülkesel şahsiyeti tamamen bir kenara itildi. Bunların hepsi birikti birikti, üstüne göçmen karşıtlığı, İslam karşıtlığı şu bu derken, işte bu noktaya gelindi.”

‘AfD DAHA GÖRÜNÜR OLACAK’

 

Çoban’a göre Saksonya ve Brandenburg’da AfD’nin oy patlaması bütün ülkeye yansıyacak ve AfD’nin daha radikalleşmesi kaçınılmaz olacak:

 

“AfD’nin bu iki eyaletteki sonuçları, bu oy patlaması bana göre ülkeye yansıyacak, AfD daha görünür olacak. Belki de hükümet kuracak onu da bilmiyoruz. Hıristiyan Demokratları’ın lideri Annegret Kramp-Karrenbauer, “Biz kesinlikle korkmayacağız” diyor ama şimdi Saksonya’ya bakarsanız, muhafazakar partilerin oylarının toplamının neredeyse yüzde 60’a yaklaştığını görüyoruz. Eğer AfD bu başarıları katlaya giderse, ne zamana kadar görmezden gelinecek? Önemli sorulardan bir tanesi bu. Mesela şu olabilir benim umut bağladığım gelişme, AfD’nin kimyası da değişmeye başlayacak. Biraz önce dediğim gibi, daha radikal kanatlar aktif olmaya başladığı için. AfD’nin içinde milliyetçi muhafazakarlar var, liberal muhafazakarlar var. Partinin kuruluşunda aktif olan ekip, milliyetçi muhafazakar ekip dediğimiz onlar. Onların bir kısmı zamanla elimine edildiler. Folkish dediğimiz ırkçı kısım zamanla daha aktif hale gelecek, tartışmalar başlayacak, belki de bir bölünme yaşanacak. AfD cephesinde bunu takip etmek lazım. Bana göre daha radikal sağa kayması kaçınılmaz. Çünkü o alanın verimli olduğunu gördüler, oradan çok oy devşiriyorlar. Göçmen karşıtlığı ve İslam karşıtlığı üzerinden.” 

‘ERKEN SEÇİM GÜNDEME GELEBİLİR’

 

Çoban, gelişmelerin Almanya’yı artık ‘merkez sağın oy havuzu’ olmaktan çıkarttığı görüşünde. CDU’da Merkel’in yerine geçen Karrenbauer’in işinin zorlaştığını belirten Çoban’a göre şansölyeliğe yükselmesi de kolay değil. Çoban gelişmelerin büyük koalisyonu bitirip ülkeyi erken seçime de taşıyabileceğine dikkat çekti:

 

“CDU Saksonya’da birinci parti konumunu yüzde 32’lik bir oyla, yüzde 7 bir oy kaybıyla. Ama yine de Saksonya’da lider parti. Tabii ki AfD’nin aldığı oy ve ikinci parti olması korkulacak bir şey. Karrenbauer, şimdilik yumuşak atlattı diyebilirim. 2021’de genel seçim var. Hanımefendi Merkel’in yerine geçmiş olabilir ama bu 2021 yılında şansölye olacağı anlamına gelmiyor. Daha şimdiden bir şey söylemek zor ama Almanya’nın artık merkez sağın oy havuzu olmadığı Saksonya ve Brandenburg seçimlerinde ortaya çıktı. Zaten SPD de yüzde 15’in altına demirledi. Bütün ülkede demirledi. Brandenburg’da aldığı yüzde 26’lık oy bir şey ifade etmiyor geneel bakıldığında. Aralık ayında SPD’nin olağanüstü kurultayı olacak, yeni liderlerini seçecekler, Andrea Nahles bıraktı genel başkanlığa. Bence hiç sürpriz olmaz bir erken seçim bile gündeme gelebilir. Zira SPD o olağanüstü kurultayda koalisyonu da masaya yatıracak. Zaten biliyorsunuz çok isteksiz girdiler bu koalisyona, biraz da kamuoyu baskısıyla. Bakalım buradan ne çıkacak?”

'BUNLARI ARTIK PROTESTO OYU OLARAK GÖRMEMEK İDEOLOJİK OY OLARAK DEĞERLENDİRMEK LAZIM’

 

Erdoğan’ın ‘kapıları açıp sığınmacıları salmak’ yönündeki son açıklamalarının Almanya’daki yankılarını da değerlendiren Özgür Çoban, bütün tartışmalara rağmen Almanya ekonomisinin göçmenlere bağımlı olmasına dikkat çekti. Çoban, Almanya'nın artık uluslararası sermaye tarafından yönetilen bir ülke olduğunu vurgulayarak aslında göçmen karşıtlığının ekonomik hakikatlerle uyuşmadığını da belirtti. Ancak AfD’nin oy patlamasını protesto oyu olarak görmemek, ideolojik oy olarak değerlendirmek gerektiğini de vurgulayan Çoban, faşizmin artık bir yönetim şekli olarak yeniden siyasal ajandada yerini aldığı görüşünü dile getirdi:

 

“Almanya Avrupa’nın ekonomik açıdan hegemon ülkesi olduğu için...  İtalya’da Salvini’nin ısrarla almak istemediği mültecileri Heiko Maas alacaklarını garanti etti, “Biz alacağız” dedi. Almanya ekonomisi göçmenlere bağımlı. Bunları Alman yöneticiler çok iyi biliyor, aslında bunu AfD’liler de çok iyi biliyor. AfD’lilerin bu ‘refah şovenizmi’ propagandasında, yani ‘Almanya Almanyalılarındır’ propagandası var ama o refahı yaratan göçmen kitlesi... O refah üzerinde çok büyük katkısı var. Ve Almanlar maalesef yaşlanan bir nüfus. Almanların bunu domine etme şansı yok. Bu neo-faşist liderler için bir ikinci dezavantaj, artık ülkelerin tamamı uluslararası sermayeler tarafından yönetiliyor. Ülkenin yönetimine geldiğinde çok iyi biliyorsun sen de ülkenin ekonomisini domine edemeyeceksin. Nereden tutturmaya çalışıyorlar, homojen etnik yapı, kültürel arınma. Bunların hiçbir gerçekliği yok. Almanya 80 milyon, bunun 20 milyonu göçmen. Bunları yeniden trenlere doldurup toplama kamplarına gönderme şansları yok. Bu tamamen konjonktür üzerinden yürüyen bir şey. Ama yine de ben üstüne basarak söylüyorum faşizm artık bir yönetim şekli olarak yeniden siyasal ajandalardaki yerini aldı. AfD’ye verilen oyları, bunlar protesto oyu diye düşünmemek lazım. Bunları ideolojik oy olarak değerlendirip ona göre politikalar üretmek lazım. Ben ortanın sağındaki ve solundaki partilerin böyle davranması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar kulaklarını kapatıyorlar. Popülist diye bir şey yok, bunlar faşist yani. Aşırı sağ diye bir şey yok, bunlar yumuşatma girişimleri. Bunlar bildiğimiz Hitler’in Almanyasındaki partisinin biraz daha modernize edilmiş, yumuşatılmış hali... Ben neo-faşist diyorum, asla popülist, aşırı sağ terimlerini kullanmıyorum.”

‘ALMANYA’YA KÜLTÜREL AÇIDAN NASYONALİST, ŞOVENİS TİPLERİ, SELEFİLERİ DE KABUL ETTİLER’

 

Çoban’a göre, Almanya’daki göçmen düşmanlığında ülkenin özellikle Suriye savaşında aralarında Selefilerin de bulunduğu kültürel açıdan nasyonalist, şovenist ve radikal İslamcıları ülkeye kabul etmesinin de etkisi var. Çoban bu uyuşmazlığın da ırkçı saldırıları artırdığına dikkat çekti:

 

“Alman istihbarat biriminin raporlarına bakıyorum ben. Mesela 2015’teki Suriye’den büyük göç dalgasından gelen binli sayılarda selefiden söz ediyorlar. Adamlar onu şimdi 7 bine, 8 bine tırmandırmışlar. Tabii çok doğru söylüyorsunuz, buraya gelenler de kültürel açıdan nasyonalist, şovenist tipler. Hemen gelir gelmez kendi restoranları, kendi camileri, kendi dükkanları, hemşeri mahalleleri kuruyorlar. Kendi aralarında örgütlüler. Entegrasyon konusunda bazı Almanlar tabii tedirginlik yaşıyorlar. Ben haksız bulmuyorum onları. Ama bu yılın ilk altı ayında 8 bin 600 ırkçı saldırı düzenlenmiş, korkunç bir rakam.  O da zemin olmaz buna yani.”

 

CEYDA KARAN / SPUTNIK