Almanya'daki Siyasi Partiler Türkiye'ye Nasıl Bakıyor?

"AB üyesi olmak isteyen, AB’nin kriterlerini yerine getirmek zorundadır"

Almanya'daki Siyasi Partiler Türkiye'ye Nasıl Bakıyor?


Almanya'daki Siyasi Partiler Türkiye'ye Nasıl Bakıyor?

Almanya’da 26 Eylül Pazar günü yapılacak genel seçim için geri sayım devam ediyor. Seçim sonrasında kurulacak yeni hükümet ile Almanya‘da Angela Merkel’siz dönem başlayacak. 16 yıldır ülkeyi idare eden ve uluslararası alanda da yıllardır en etkili siyasetçiler arasında yer alan Merkel’in koltuğuna oturacak yeni başbakanın, Almanya’nın dış politikasında, özellikle de Türkiye konusunda izleyeceği çizgi şimdiden merakla bekleniyor.

Almanya’da son 20 yılda yapılan genel seçimlerde, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği hep gündeme gelir, hatta seçim afişlerine bile yansır, başta Birlik Partileri CDU/CSU’nun bu konu üzerinden özellikle aşırı muhafazakar ve İslam karşıtı kesimden oy toplamaya çalıştığı yorumu yapılırdı. Bu kez ise seçim sürecinde Türkiye’nin pek gündemde olmaması, dikkat çeken bir durum. Genel seçimlerde yarışacak başbakan adaylarının, televizyonlarda canlı yayınlarda kozlarını paylaştıkları programlarda genelde iç sorunlar tartışılıp, uluslararası konular kapsamında Türkiye hiç konuşulmazken, mitinglerde ve seçim röportajlarında Türkiye çok az yer aldı. Adaylar ancak gelen ısrarlı sorular konusunda bu bağlamdaki fikirlerini açıkladı.

"AB üyesi olmak isteyen, AB’nin kriterlerini yerine getirmek zorundadır"

Yapılan son kamuoyu araştırmalarına göre, yarışı önde götüren ve Merkel’in yerine geçmesi beklenen sosyal demokrat aday Olaf Scholz, geçen hafta verdiği bir röportajda, Türkiye’nin AB süreci ile ilgili bir soruyu yanıtladı. "AB üyesi olmak isteyen, AB’nin kriterlerini yerine getirmek zorundadır" diyen Scholz, "Bunlar arasında hukuk devleti ve demokrasinin yanısıra, muhalefet yapan siyasetçilerin tutuklanmaması yer alıyor" şeklinde konuştu. Türkiye’nin bu konulardaki karnesinin şu anda olumsuz olduğunu söyleyen Scholz, "Bunu görmezden gelemeyiz" dedi. Türkiye ile ilişkilerin sürmesinden yana olduğunu ifade eden SPD’li aday, "Türkiye’de demokrasi maalesef iyi işlemiyor" görüşünü belirtti.

Armin Laschet Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakmıyor

Birlik Partileri’nin CDU/CSU’nun adayı Armin Laschet, Almanya’daki Türkiye kökenlilere olan yakınlığı nedeniyle Alman medyasında "Türk Armin" olarak tanımlanıyor. Ancak Türkiye konusunda Merkel’in çizgisini sürdürmesi ve tam
üyeliğe karşı çıkması bekleniyor. Laschet, bundan kısa bir süre önce Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakmadığı söylemiş ve "AB şu anda bu kadar büyük bir ülkeyi kabul edebilecek durumda değil. Türkiye’nin hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarındaki eksiklikleri konusunda hala çok endişeliyiz. Türkiye’nin üye olmadan Avrupa pazarına girmesinin yollarını bulmalıyız. Türkiye ile NATO’daki çalışmamızın ötesine geçen yakın ve özel bir ortaklığa ihtiyacımız var" şeklinde konuşmuştu.

Baerbock: "Türkiye'de demokrasi için mücadele eden herkesin yanındayız"

Yeşiller’in adayı Annalena Baerbock ise, AB sürecinin "Türkiye’nin demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne dönmesi koşuluna bağlı olduğu" görüşünü ifade eden bir açıklama yaptı. "Türkiye'de demokrasi ve hukukun üstünlüğü, eşitlik ve insan hakları için mücadele eden herkesin yanındayız" diyen Baerbock, Yeşiller’in iktidara gelmesi durumunda bu konuda susmayacaklarını belirtti ve "Tüm siyasi tutsakların derhal serbest bırakılmasını ve Kürt sorununda siyasi diyalog ve barış sürecine geri dönülmesini talep ediyoruz" görüşünün altını çizdi.

Federal Meclis’e girmesi kesin gözüyle bakılan partilerin seçim programlarında da Türkiye ve ülkenin AB üyeliği süreci kısmen detaylı bir şekilde yer alıyor.

CDU/CSU

Birlik Partileri Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) tarafından açıklanan programda, Türkiye’nin stratejik ve ekonomik önemini vurgulanırken, Avrupa Birliği (AB) üyeliğine karşı çıkılıyor. İki partinin söz konusu seçim programında "Türkiye ile ilişkiler yeniden düzenlemek" başlığı altında şöyle deniliyor:

"Türkiye, hem Avrupa hem de Almanya açısından stratejik ve ekonomik olarak çok değerli. Ayrıca toplumlar arasındaki ilişkiler nedeniyle çok sıkı bağlarımız var. Bu yüzden Türk yönetiminin açık, eleştirel ve yapıcı bir diyaloğa hazır olduğunu düşünerek Türkiye ile bundan sonra da birlikte çalışmayı arzuluyoruz. Almanya’nın ikili ilişkileri ve Türkiye’deki toplumsal zenginliği güçlendirmesini istiyoruz. Ancak Türkiye’nin AB’ye üyelik için gerekli koşullar olan demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları konularından giderek uzaklaştığını takip ediyoruz. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği bizimle gerçekleşemez. Onun yerine çok yakın bir partnerlik anlaşması arzuluyoruz. Yakınlaşma kapsamında ilk olarak ortak çıkarlarımızı belirleyerek, hangi anlaşmaların yaşama geçirileceğini saptamalıyız. NATO da bir değerler topluluğudur. Üyeleri insan haklarını ve hukuk devleti kurallarını yerine getirmekle yükümlüdür. Türkiye NATO üyesi olarak ortak güvenliğimize katkı sağlarken, politik konsültasyonlara da bağlı kalmak zorunluluğundadır."

Birlik Partileri geçmişten bu yana kültürel olarak Avrupa’ya ait olmadığı tezini savunarak Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı çıktı. Başbakan Angela Merkel, 2006 yılında "imtiyazlı ortaklık" kavramını gündeme getirirken, daha sonra özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan görüşmelerinde ülkenin "gerekli şartları yerine getirmediğinden ötürü" AB üyesi olamayacağını dillendirdi. Merkel, kendi imzasını taşıyan AB-Türkiye mülteci geri kabul antlaşmasını ise iki ülke arasındaki ilişkilerin en önemli sonucu olarak tanımladı ve anlaşmaya bağlı kalınmasını tavsiye etti.

SPD

Türkiye'yi "Avrupa'nın komşuları" başlığı altında değerlendiren SPD’nin programında yer alan ilgili paragrafta, "Türk hükümetinin iç ve dış politikadaki icraatlarını kaygı ile iziliyoruz. Türkiye hukuk devleti ilkesine, demokrasiye ve uluslararası hukuk düzeninin kurallarına uymak zorundadır. AB ile Türkiye arasındaki diyaloğun bu konuları da ele alabilecek şekilde yoğunlaşması acilen gerekmektedir" deniliyor.

YEŞİLLER

Türkiye konusunda Alman siyasetinde en çok açıklama yapan ve Türkiye’deki durumu en sert eleştiren partilerden olan Yeşiller’in de bu konuya programlarında geniş yer ayırdığı dikkat çekiyor. Yeşiller’in seçim programında "Uluslararası İlişkiler" bölümünde yer alan uzun bölümdee, Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin, Ankara’nın tekrar demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi durumunda devam edebileceği dile getiriliyor ve şöyle deniliyor:

"Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları için mücadele verenlerin yanındayız. İnsan hakları ve hukuk ihlallerini kınıyor, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ve Kürt sorununda politik diyalog ve barış sürecine geri dönülmesini talep ediyoruz. Türkiye’nin saldırgan dış politikasını reddederken, çok taraflı dış ve güvenlik politikalarına dönmesini bekliyor ve bu konunun NATO kapsamında ele alınmasını istiyoruz. Türkiye ile AB arasındaki müzakereler, Ankara’nın tekrar demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi koşuluyla devam edebilir. AB ve Türkiye arasındaki göçmen mutabakatı uluslararası sığınmacı hukukunu hiçe sayarken başarısız olmuştur ve o yüzden derhal sona erdirilmesi gerekmektedir. Uluslararası hukuk temelinde, yapılan hatalardan ders çıkararak, yerinde mali ve lojistik destek amaçlı, korunmaya ihtiyacı olanların AB’ye gelebilmesini sağlayan yeni bir anlaşmanın yapılması şarttır. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin, Türk hükümeti tarafından, Almanya’da aktif dernek ve devlet medyası üzerinden politik ve dini amaçlı olarak araçsallaştırmalarını da kararlı bir şekilde reddediyoruz."

SOL PARTİ

Geçen yaz Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yaşanan Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs gerilimlerini gerekçe göstererek Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararı alınması için meclise teklif sunan Sol Parti’nin seçim programında da Türkiye’ye geniş yer ayrılmış. İlgili bölümde şu sözler yer alıyor:

"AB üye adaylarının şartsız ve koşulsuz olarak demokrasi ve insan haklarına bağlı olmasını istiyoruz. Bu özellikle Türkiye için geçerli. Şu anda Türkiye’yi yöneten hükümetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı kararları uygulamasını, demokratik hakları ve fikir özgürlüğünü garantilemesini, demokratik muhalif güçlere olan baskısını sonlandırmasını ve hapishanede olan tüm HDP’li siyasetçilerle belediye başkanlarının serbest bırakılmasını talep ediyoruz."

HÜR DEMOKRAT PARTİ (FDP)

Son yıllarda Türkiye’deki yönetime yönelik sert açıklamalarıyla ön plana çıkan bir diğer parti olan Hür Demokrat Parti (FDP), Türkiye konusuna seçim programında geniş yer ayıran partilerden biri.

Türkiye’nin Avrupa değerlerinden hayli uzaklaştığını savunan, insan hakları, ifade ve basın özgürlüğü ile hukukun üstünlüğünün pazarlık konusu yapılamayacağını belirten FDP lideri Christian Lindner’in imzasını taşıyan seçim programında Türkiye ilgili bölüm şu şekilde:

"Türkiye ile AB arasındaki müzakereler derhal durdurulmalı ve iki taraf arasında yeni bir ilişki türü yaşama geçirilmelidir. Hür Demokratlar, Türkiye’nin AB ve Almanya ile özel ilişkileri olan bir ülke olduğunu kabullenmektedir. Türkiye’nin jeopolitik yeri ve önemine parelel, Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanların varlığı, AB ile Türkiye arasında yeni bir başlangıcı şart kılmaktadır. Şu ana kadar gündemde olan müzakereleri tümden sona erdirerek, sıkı güvenlik ve ekonomik ilişkiler temelinde yeni bir ortaklık öneriyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından otoriter bir şekilde yönetilen bir Türkiye, AB üye adayı olamaz. Adaylık için Kopenhag Kriterleri geçerlidir. Orada dile getirilen, hukuk devleti ve insan hakları gibi kuralları Türkiye, aralarında Almanlar'ın da bulunduğu insan hakları aktivistlerine, gazetecilere açılan davaların kanıtladığı gibi yerine getirmemektedir. Türkiye NATO üyesi ve AB ile yakın ilişkileri olan bir ülke olarak vazgeçilmez bir partner kalacaktır. Bu yüzden de güvenlik politikalarında yaşanan gerilimin sona erdirilmesini arzuluyoruz. Erdoğan sonrasında da bir Türkiye olacak. Daha bugünden ekonomik, bilimsel ve toplumsal ilişkileri bu temel üzerinde oluşturmalıyız."

ALMANYA İÇİN ALTERNATİF (AFD)

Sağ popülist Almanya için Alternatif Partisi (AfD) son dönem Alman politikasında dikkatleri üzerine çeken partilerden biri. Parti "Avrupa Birliği" fikrini reddediyor ve birliğe üye ülkelerin ulusal sınırlara çekilmesini ve Euro para biriminin kaldırılmasını istiyor. Türkiye konusunda da başından beri sert bir çizgi izliyor. Partinin siyasetini belirleyen Eş Başkan Alexander Gauland, her fırsatta Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu ve bu bağlamda tüm mali yardımların kesilmesi gerektiğini savunurken, "Erdoğan, yeni Osmanlıcı siyaset güdüyor" diye de eklemişti. İslam karşıtı olduğunu da açık bir şekilde dile getiren partinin seçim programında Türkiye ile ilgili şu bölüm dikkat çekiyor:

"Türkiye ile ilişkiler zor ve yeniden düzenlenmek zorunda. Türkiye kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası değil. Ülkedeki artan İslamcılık endişe verici bir durum ve Türkiye’nin Avrupa’dan ve Batı’nın değerlerinden hızla uzaklaştığını kanıtlıyor. Bu yüzden AfD, Türkiye’nin AB üyeliğini reddederken, müzakerelerin de derhal durdurulmasını talep ediyor."

voa