Anaların çiçeği çocukları kopartmayın; çocuğundan ayırıp anaları ağlatmayın!
12 Eylül darbe dönemi anasından kopartılan çiçekler dönemidir.
Yazar, düşünür Lütfü Oflaz Independent Türkçe için yazdı
Analar çocukların toprağı gibidir.
O topraktaki tohum çiçeğe gebedir.
Zahmetli, sancılı gebelik sürecinin ardından çiçeğin doğumu gelir.
Çiçek bir bebek gibi toprağın üstünde kendisini gösterir.
Artık o toprak için o çiçek her şey demektir.
Hayatındaki en değerli şey demektir.
O toprak çiçeğinin üstüne titreyecektir.
Bizler görmüyor olsak da, o toprak o çiçeği gece gündüz sevgiyle öpecektir.
Bizler duymuyor olsak da, o toprak o çiçeğe sevgiyle ninniler söyleyecektir.
Bizler hissetmiyor olsak da, o toprak o çiçeğin kokusunu her an içine çekecektir.
Onu sevgisiyle, suyuyla, kendisinde olan her şeyle besleyip büyütecektir.
Onunla ağlayıp onunla gülecektir.
Onun için yaşayan bir canlı haline gelecektir.
Onunla bütünleşecektir.
Onu iliğinde kemiğinde hissedecektir.
Onu bir an boynu bükük görse, kendisini boynu kırılmış gibi hissedecektir.
Onu bir an görmese tarifsiz özleyecektir.
Toprak için çiçek, ana için çocuk işte böyle bir şeydir.
Dedim ya, çocuklar anaların çiçeğidir.
Çiçeğini, çocuğunu kendisinden kopartmak, analar için dünyanın en büyük zulmü demektir.
Çiçekleri kopartmayın!
Anaları ağlatmayın!
Her ne gerekçeyle olursa olsun, analara bu zulmü yapmayın.
Dünden bugüne gelen bu zulmü sonlandırın.
Düne örnek 12 Eylül darbe dönemidir.
12 Eylül darbe dönemi anasından kopartılan çiçekler dönemidir.
Devrimci, ülkücü, İslamcı, Kürt demeden her çeşit çiçeğin anasından kopartıldığı bir zulüm dönemidir.
Anası ağlatılanların dönemidir.
PKK’nın yeşerip büyümesi de o dönemde Kürt çocuklarına Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan zulümlerin neticesidir.
Bunun sonucunda başta Güneydoğu olmak üzere, ülke savaş alanı haline gelmiştir.
Kırk yıldır analar ağlıyor.
Kırk yıldır analar çocuklarından kopartılıyor.
Kırk yıldır analar, kendilerinden kopartılan çocuklarının dirisini de ölüsünü de arıyor.
Kırk yıldır analar, kayıp çocuklarını çölde su arar gibi arıyor.
Her Cumartesi günü İstanbul’da toplanan Cumartesi Anneleri buna bir örnektir.
Şimdilerde Diyarbakır’da toplanan Diyarbakır Anneleri buna bir diğer örnektir.
Analara kimlik sorulmaz; sorulmamalı.
Analara Türk anası mı Kürt anası mı, şucu anası mı bucu anası mı diye bakılmaz; bakılmamalı.
Analar arasında Cumartesi Anneleri mi Diyarbakır Anneleri mi diye ayrımcılık yapılmaz; yapılmamalı.
Ana anadır; analara ana olarak bakılmalı.
Çocukları kendilerinden kopartılmış tüm analar; şimdi çağrım sizedir, lütfen dinleyin.
Siz Cumartesi Anneleri; önümüzdeki bir Cumartesi günü Diyarbakır’a gidip, kaçırılan çocuklarının kendilerine verilmesi için günlerdir oturma eylemi yapan analara destek verin.
Siz Diyarbakır Anneleri; önümüzdeki bir Cumartesi günü İstanbul’a gidip, kayıp çocuklarının kendilerine verilmesi için yıllardır oturma eylemi yapan analara destek verin.
Kendilerinden kopartılmış çocuklarının acısıyla yanıp tutuşan tüm analar; birlikteliğinizi sergileyip tek vücut haline gelin.
Ve siz çocuklarını analarından kopartanlar; siz de dinleyin.
Çocuklarını diri ya da ölü analara iade edin.
Çocuğu diriyse, suya hasret bir çölün suya kavuşması gibi ona kavuşsun.
Çocuğunu öpüp koklasın; onda yeniden hayat bulsun.
Çocuğu öldürülmüşse, onun nerede gömülü olduğunu bari söyleyin.
Hiç değilse gidip çocuğunun toprağını öpüp koklayabilsin.
Çocuğunun mezarını gözyaşlarıyla suladığı çiçek bahçesine çevirsin.
Hiç değilse çocuğuyla böyle hasret giderebilsin.
Kırk yıldır çocuklarını analarından kopartanlar; bugüne kadar çok günah işlediniz; bari bunu yapıp bu kez bir sevap işleyin!
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.