Analiz: Sözcü davasında gariplikler sürüyor; yakalama kararı 'samimiyet' ve 'dini görev' gerekçesiyle kalktı

"FETÖ'ye yardım" gerekçesiyle hakkında dava açılan isimler şaşırtıcı.

Analiz: Sözcü davasında gariplikler sürüyor; yakalama kararı 'samimiyet' ve 'dini görev' gerekçesiyle kalktı


Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

Sözcü gazetesi sahibi Burak Akbay ve Sözcü'de çalışan gazeteciler hakkında açılan dava birçok açıdan tartışılıyor. Daha önce cemaatle herhangi bir ilgisi olmadığı kamuoyunun bütün kesimlerince kabul edilen gazeteci ve yazarlara verilen cezalar nedeniyle tartışılan dava sürecinde bu kez de 'firari' olduğu gerekçesiyle dosyası ayrılan gazetenin sahibi Burak Akbay hakkında alışılmışın dışında bir karar verildi. Akbay hakkındaki yakalama kararı kaldırılarak, Türkiye'ye gelip ifade vermesinin önü açıldı. Kararın, elbette 'tutuklama tehdidi'ni ortadan kaldıran yanıyla eleştirilecek yanı yok. Ancak kararın, babası Ertuğrul Akbay'ın vefatında bile Türkiye'de bulunamayan Burak Akbay'ın "sonraki aşamadaki dini olarak son görevlerini yerine getirmemiş olmasından dolayı oluşan mağduriyet ve dosyanın geldiği aşama" gerekçesine bağlanması dikkat çekici.

Sözcü davası, açıldığı günden bu yana şaşırtıcı unsurlar içeriyor. Öncelikle "FETÖ'ye yardım" gerekçesiyle hakkında dava açılan isimler şaşırtıcı. Bu gazetecilerden Emin Çölaşan'a 3 yıl 6 ay 15 gün, Necati Doğru'ya 3 yıl 6 ay 15 gün, sozcu.com.tr Yayın Yönetmeni Mustafa Çetin'e 3 yıl 4 ay, Sözcü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz'a 3 yıl 4 ay, sozcu.com.tr Haber Koordinatörü Yücel Arı'ya 2 yıl 1 ay, muhabir Gökmen Ulu'ya 2 yıl 1 ay, muhasebe görevlisi Yonca Yücekaleli'ye 2 yıl 1 ay hapis cezası verilmesi de öyle. Nitekim mahkeme de bu durumu göz önüne alarak, "sempati duyulmasa da örgüte yardımın mümkün olabileceği" gibi gerekçeler ortaya atarak hükmü verdi.

Türkiye bunlara tanık oldu

Türkiye, son 13 yıla damga vuran dava ve soruşturmalarda birçok mağduriyete de tanıklık etti. Haksız yere tutuklanan, sonradan beraat eden isimler sadece özgürlüklerinden olmakla kalmadılar. Yakınlarını kaybettiler, en acılı günlerinde ailelerinden uzakta kaldılar.

Ergenekon sanıklarından Prof. Dr. Mehmet Haberal, babasının cenazesine katılamadı örneğin. Aynı davanın sanıklarından Mustafa Dönmez, kazada ölen oğlu Alp Kağan'ın cenazesine katılmak için izin aldı, ancak Bandırma'ya yaklaşık 2 saat süren deniz yolunun 'güvenli olmadığı' ve 'kaçabileceği' gerekçesiyle 7 saatlik karayolundan getirildi. Dönmez ikindi üzeri kılınan cenaze namazına yetişemedi, mezarlıkta cenazenin 2,5 saat bekletilmesi sayesinde son görevini yapabildi.

Oğlu trafik kazasında ölen Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, cenaze için Ankara'ya getirildi, ancak daha sonra evinden alınarak cezaevine götürüldü. Geceyi burada geçirdikten sonra tekrar cenaze için evine getirildi. En acılı zamanlarını, cezaevinde tek başına geçirdi.

Bu mağduriyetler Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları/davaları süreciyle sınırlı kalmadı. Son olarak Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı, tutuklu olduğu için babasının cenazesine son dakika getirilebildi. Mezarın başında kelepçeyle kısa süre bulunabildi. Kozağaçlı'ya yapılan uygulama büyük eleştirilere yol açtı.

Burak Akbay kararı

Sözcü davasında dosyası, firari olduğu gerekçesiyle diğer sanıkların dosyasından ayrılan gazetenin sahibi Burak Akbay'la ilgili karar, hem bu açılardan dikkat çekici, hem de gerekçesi yönünden.

Sözcü gazetesi avukatlarının İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itiraz neticesinde Akbay hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı. Ayrıca Akbay'ın savunmasının alınabilmesi için hakkında çıkarılan kırmızı bülten evrakının iadesi için müzekkere yazılmasına karar verildi. Karar yönleriyle ve tutuklama tehdidi olmadan davanın sürdürülüp bitirilebilmesi olumlu.

Ancak bir o kadar da sıra dışı. Kararın gerekçesi de öyle:

"Sanık Burak Akbay'ın daha önceki aşamalarda mahkememize göndermiş olduğu kendi el yazısı ve imzalı dilekçe ve sanık müdafilerinin yazılı dilekçelerinden anlaşıldığı üzere sanığın samimi olarak ülkemize dönerek savunma yapmak istediği, dosya kapsamında tüm delillerin toplanmış olduğu, sadece sanık Burak Akbay'ın savunmasının alınmasının beklenmekte olduğu, AİHS'in 5. ve 6. maddesinde belirtildiği üzere 'adil yargılama ilkesi' uyarınca sanığın savunmasının bizzat mahkeme huzurunda alınmasının gerekmesi, sanığın babası Ertuğrul Akbay'ın 07/03/2019 tarihinde vefat etmesi sebebiyle sanığın yakalama olduğundan dolayı cenaze ve diğer işlemler için gelememiş olması, bu sebeple sanığın daha sonraki aşamadaki dini olarak son görevlerini yerine getirmemiş olmasından dolayı oluşan mağduriyet ve dosyanın geldiği aşama dikkate alınarak..."

Daha önce, bırakın yurtdışından mektup yazmayı, yurtdışından gelerek savcılığa giden Cumhuriyet davası sanığı Akın Atalay, ÇHD Başkanı Kozağaçlı gibi isimler tutuklandı. Akbay, hakkında, "samimi olduğunun anlaşılması" şeklinde gerekçe yazılması, geçmiş uygulamalar ışığında son derece dikkat çekici. "Burak Akbay'ın, babası Ertuğrul Akbay'ın cenazesine bu nedenle katılamaması ve sonrasında dini olarak son görevlerini yerine getirememiş olmasından kaynaklı mağduriyetin kararın kaldırılmasında dikkate alınması" ise örneğine rastlanmayan bir durum. "Dini görev" de referans alınarak verilen bu karar, farklı davalarda emsal olacak mı, tutuklu yargılanan ya da firari olarak aranan diğer isimlere uygulanacak mı, belirsiz. Ancak bugüne kadar örneğine pek rastlanmadığı ortada…

 

T24