Anayasa Mahkemesi salonundan Amerikan filmlerindeki mahkeme salonlarına

AYM SALONUNDA SAVCILARLA SANIKLAR AYNI SEVİYEDE

Anayasa Mahkemesi salonundan Amerikan filmlerindeki mahkeme salonlarına


Anayasa Mahkemesi salonundan Amerikan filmlerindeki mahkeme salonlarına

SEDAT ERGİN YAZDI...

Felsefenin ilk kurucularından biri olarak kabul edilen Sokrates, milattan önce dördüncü yüzyılın hemen başında 399 yılında iki suçtan yargılandı Atina’da: “Tanrılara inanmamak” ve “Gençliği yozlaştırmak”.

Dava bir gün içinde karara bağlandı. Sokrates, suçlu bulunup ölüme mahkûm edildiği açıklandığında, savunması için kendisine çok az süre verildiğinden hâkimleri suçsuzluğuna inandıramadığını söyleyecek, “Bu kadar kısa sürede bu kadar büyük iftiralardan kurtulmak kolay değil” diyecekti.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Prof. Zühtü Arslan, Sokrates’in duruşmasında süre azlığı konusundaki şikâyetini aktardıktan sonra filozofun esasen bu sözleriyle “silahların eşitliği” ilkesinin bir boyutuna işaret ettiğini belirtiyor. Bu, sanığın asgari haklarından olan “savunma için gerekli zamanın tanınması” gereğidir.

MAHKEME SALONUNDA ‘ADLİ DÜELLO’ YÖNTEMİ

Prof. Arslan, bu açıklamayı geçen pazartesi günü AYM’nin Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile birlikte düzenlediği “Adli Yargılanma Güvencesi Olarak Silahların Eşitliği İlkesi“ konulu sempozyumun açış konuşması sırasında yaptı.

Sokrates, baldıran zehri içirilerek hayata veda etmişti. Ancak ölüme giderken kendisine tanınan sürenin adil olmadığından şikâyetçiydi. Bugünün hukuk kavramlarıyla baktığımızda, yargılamada silahların eşitliği ilkesi uygulanmamış, bunun sonucu “adil yargılanma hakkı” gözetilmemişti.

AYM Başkanı, konuşmasında silahların eşitliği meselesinin tarih içindeki seyrini aktarırken silah sözcüklerini çağrıştıran başka kavramlara da başvuruyor. Örneğin, Avrupa’da Ortaçağ boyunca yargılamalarda “adli düello” olarak adlandırılan, suçlayan ile suçlananın mahkeme salonunda tezlerini düello yapar gibi savunmaları yöntemini hatırlatıyor.

Bu yargılamada hâkimin görevi, uyuşmazlığın çözümünü sağlayacak adli düellonun eşit şartlarda, yani aynı nitelikteki silahlarla yapılmasını sağlamaktır. Burada söz konusu ilkenin hâkime bakan yönü ortaya çıkıyor: Adil davranmak, birinin lehine diğerinin aleyhine olacak şekilde davranmaktan kaçınmak...

Prof. Arslan, bu noktada 19’uncu yüzyılın sonuna doğru Osmanlı İmparatorluğu’nda İslami hukuk kurallarının düzenlenip metne döküldüğü, pozitif hukuka doğru ilk önemli adım olan Mecelle’deki ilkeyi de hatırlatıyor: “Hâkim beyn-el hasmeyn adl ile me’murdur.” Yani, “Hâkim hasımların ortasında adaletle görevlidir.

Başkan, bu Mecelle kaidesinin nasıl yorumlanacağını da açıyor. Hâkim, taraflar karşısında eşit davranmakla yükümlüdür ve hakkaniyete uygun bir şekilde yürüttüğü yargılamayı aynı şekilde adil bir kararla sonuçlandırmalıdır.

TARAFLAR ARASINDA MAKUL DENGEYİ BULMAK

“Adli düello” zamanlarından miras “silahların eşitliği” kavramı, bugün geldiği noktada belli bir evrimden geçmiş bulunuyor. Prof. Arslan, “Çelişmeyi bir düello (mücadele) olarak gören anlayıştan kalan silahlarda eşitlik ilkesini, bugün artık durumların dengesi şeklinde kabul edip yorumlamak gerekir” diyor. AYM Başkanı, burada amacın gerek AİHM gerek AYM kararlarında vurgulandığı üzere “taraflar arasında makul bir dengenin sağlanması olduğunu” belirtiyor.

AYM kararlarına göre silahların eşitliği, “Davanın tarafları arasında yargılama sırasında usul hükümleri yönünden eşit konumda bulunma, taraflardan birine dezavantaj, diğerine avantaj sağlayacak kurallara yer vermeme, diğer bir deyişle davanın tarafları arasında hakkaniyete uygun bir dengenin varlığını gerekli kılıyor.

Prof. Arslan, bu ilkenin içerdiği pek çok farklı boyutun altını çiziyor. Uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmanın temel dayanağı olan delilleri sunma imkânının tanınmasını, benzer şekilde karşı tarafa da buna itiraz etme, çürütme ve karşı delil sunma hakkının tanınmasını, keza idare “davalı” durumda olduğu zaman idare ile bağlantılı bir kuruma bilirkişi incelemesi yaptırılmamasını bunlar arasında sayıyor.

Özetle, bu ilke sanığın aleyhine bir hukuki durumun oluşturulmasına izin vermemeyi gerektiriyor, adil yargılanma hakkı açısından.

AYM SALONUNDA SAVCILARLA SANIKLAR AYNI SEVİYEDE

Bu noktada AİHM kararları çerçevesinde “görünüm” de önem kazanıyor. Silahların eşitliğinde görünüm denince akla gelen ilk konu nedir?

Burada Prof. Arslan’ın dikkat çektiği bir uygulama, savcıların duruşma salonlarında savunmadan daha yüksekte ve hâkime yakın bir şekilde oturmalarıdır. Başkan, Türkiye’de yargı pratiğinde çok tartışılmakla birlikte, bu konunun AİHM tarafından silahların eşitliğine aykırı bulunmadığını anlatıyor.

Buna göre AİHM, bir kararında “Söz konusu oturma düzeninin savunma karşısında savcıya fiziken ayrıcalıklı bir konum sağlasa da duruşma sırasında savunmayı dezavantajlı hale getirmediğini” belirtmiştir. (Diriöz/Türkiye kararı, 2012)

Şimdi görünüm tartışmasının en önemli yönüne gelelim. Prof. Arslan, AİHM kararına karşılık, “Anayasa Mahkemesi, aynı zamanda Yüce Divan duruşmalarının da yapıldığı bu salonunda iddia makamını ve savunmayı oturma düzeni bakımından da eşitlemiştir. Aynı şekilde müdafi isterse duruşmada sanığın yanında oturabilmektedir” diye konuşuyor bu hitabında.

Gerçekten de AYM’nin 2009 yılında Haşim Kılıç’ın başkanlığı döneminde Ankara’da İncek’teki yeni binasına taşınması sırasında yapılan bir düzenlemeyle Yüce Divan salonunda savcılık makamının yeri savunma ile aynı seviyeye indirilmişti.

Yine ilginç bir düzenleme, 2015 yılında Prof. Arslan’ın AYM’ye başkan seçilmesinden sonra Yüce Divan salonunda AYM üyelerinin oturdukları yüksek konumun aşağı çekilerek, savcılar ve sanıkların seviyesine yaklaştırılmasıydı. Bu yönüyle yargıçlarla sanıklar arasındaki yükseklik farkı daha makul bir ölçüye indirilerek, salondaki oturma düzeni Avrupa’daki örneklere yakın hale gelmişti.

AYM İLE MAHKEMELER ARASINDA ÇELİŞKİ

Aslında AYM’de iddia makamıyla savunmanın fiziki konum olarak eşitlenmesi, yarattığı görüntü ile zaten bir içtihat oluşturmuş bulunuyor. Bu noktada tuhaf bir çelişki ortaya çıkıyor. Ülkenin en yüksek mahkemesi olan AYM’de savcılar ile sanıklar ve avukatları “silahların eşitliği” ilkesi çerçevesinde eşit seviyede oturup birbirlerine göz hizasından bakıyorlar. Birinci derece mahkemelerde ise savcılar, hâkimlerle aynı yükseklikte oturarak onlarla kürsüyü paylaşıyor, sanıklara yukarıdan bakıyorlar.

AYM’de yerleşmiş olan bir standardın neden birinci derece mahkemelerde uygulanmadığı her bakımdan izaha muhtaç bir sorudur. Tabii, bugün hukuk alanında özellikle yargı bağımsızlığında yaşanan ciddi sorunlara bakıp bu meselenin bir ivedilik taşımadığı ileri sürülebilir. Ancak böyle de olsa, buradaki çelişkinin giderilmesi önümüzdeki dönemde muhakkak çözüme kavuşturulması gereken bir başlık olarak karşımızda duruyor.

Çözüm bulununcaya kadar geçecek süre içinde, bizler de Amerikan filmlerinde, adliye salonlarında savcı ve avukatların aynı seviyede eşit taraflar olarak birbirleriyle çekişmelerini izleyip durumu idare edebiliriz.

Anayasa Mahkemesi salonundan Amerikan filmlerindeki mahkeme salonlarına | Sedat ERGİN | Köşe Yazıları (hurriyet.com.tr)