Bu köşede belli aralıklarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) bireysel başvurular çerçevesinde çıkan hak ihlali kararlarına yer vermeye çalışıyorum.
Bugün de AYM’nin geçenlerde Anayasa’nın “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” şeklindeki 17. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca aldığı ilginç bir kararı değerlendirmek istiyorum. Anayasa’nın 17’nci maddesindeki bu hüküm, büyük ölçüde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesinin tekrarı niteliğindedir.
Tartışma konusu olan karar, 2006 yılında Cudi Dağı’nda ‘güvenlik güçleri tarafından yakalanmadan önce yakınında patlayan bir patlayıcı madde nedeniyle sağ kolunu dirsek seviyesinden kaybeden’ Ersan Nazlier isimli bir PKK’lı teröristin özel durumunun cezaevi koşullarında yol açtığı sorunlarla ilgili olarak verilmiş.
HUKUK SÜRECİ BAŞLIYOR
Dosyaya baktığımızda şunu görüyoruz. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, yapılan yargılama sonucu 12 Mart 2013 tarihinde Nazlier’i devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma, kasten öldürme, ateşli silahlar hakkındaki kanuna muhalefet etme, resmi belgede sahtecilik suçlarından iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ve ayrıca 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırır.
Hakkındaki en önemli delillerden biri kullandığı ileri sürülen silahın bir hafta önceki bir çatışmada bir askerin şehit edilmesinde de kullanıldığının balistik raporuyla tespit edilmiş olmasıdır.
Ceza, temyiz sürecinin ardından 18 Mart 2014 tarihinde kesinleşir.
Başvurucu, yakalandığı günden itibaren Diyarbakır’daki D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bir koğuşta tutulmaktadır. Ancak ceza kesinleşince ve daha sonra 2015 başında cezaevinde tek kişilik hücre yeri açılınca Nazlier koğuştan tek kişilik hücreye nakledilir. Bunun nedeni, 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 25’inci maddesinin 1’inci fıkrasının ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlar’ için “Hükümlü, tek kişilik odada barındırılır” düzenlemesini getirmiş olmasıdır.
Kendisinin tek kişilik hücreye konmasıyla birlikte AYM’ye kadar uzanan hukuk süreci de başlamış olur.
HASTANE RAPORU: TEK KİŞİLİK ODADA KALAMAZ
Nazlier, 18 Şubat 2015 tarihinde tek kişilik odada kalmasının fiziksel durumu nedeniyle mümkün olmadığını belirterek, “tek kişilik odada barındırılmama” talebinde bulunur. İki ayrı hastaneden günlük ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacağı, tek kişilik odada kalamayacağı yolunda raporlar verilir.
İyileştirme talebi uzun yazışmalardan sonra Diyarbakır Savcılığı’nın 16 Kasım 2015 tarihli ret yanıtıyla sonuçlanır. Gerekçe, bu talebin karşılanması için yasal olanak bulunmamasıdır. Başvurucu, ardından 18 Şubat 2016 tarihinde Silivri Cezaevi’ne nakledilir.
Aynı doğrultudaki başvurular, yazışmalar Silivri aşamasında da tekrarlanır. Sonuçta 2016 Haziran ayında yaşamsal özel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yanına bir başka tutuklu verilir. Ayrıca, odada bulunan banyo ve tuvalete tutunma demirleri monte edilir. Nazlier, 21 Ocak 2017 tarihinde İstanbul’daki Maltepe Cezaevi’ne gönderilir ve burada başka mahkûmların da bulunduğu bir odaya yerleştirilir.
HANGİ UYGULAMALAR AŞAĞILAYICI MUAMELEDİR?
AYM, başvurunun esas yönünden değerlendirmesine başlarken önce Anayasa’nın 17’nci maddesinin getirdiği kuralın “Hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerli olduğunu” hatırlatıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararının önem taşıyan bir yönü, cezaevi koşullarında hangi uygulamaların özellikle engelli hükümlü ve tutuklular açısından ‘aşağılayıcı muamele’ sayılacağı konusundaki ölçütleri tanımlamasıdır.
AYM, bu tanımlamayı yaparken öncelikle Anayasa 17’nci maddesinin devlete insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleyi engelleyecek önlemleri alma ödevini yüklediğine, kötü muamele tehlikesini engellemek için makul tedbirleri almadığı takdirde sorumlu hale geleceğine dikkat çekiyor. Devletin bu konuda aktif davranması gerektiğini vurguluyor.
Aynı zamanda, bir muamelenin aşağılayıcı olarak nitelendirilebilmesi için “mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek derecede onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir” şeklindeki AİHM içtihadını hatırlatıyor.
Kararın en önemli saptamalarından biri şu ifadede karşımıza çıkıyor: “Bedensel dezavantajlı olan tutuklu veya hükümlülerin tutma koşulları özel durumlarına uygun hale getirilmeli, bu kapsamda tutma koşullarının hükümlü üzerindeki fiziksel ve psikolojik sonuçlarının insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşmaması için kamu makamlarınca birtakım özel tedbirler alınmalıdır”.
İNSAN HAYSİYETİYLE BAĞDAŞMAYAN MUAMELE
AYM, bu ölçütleri sıraladıktan sonra dosya üzerindeki incelemesinde iyileştirme talebinin iletildiği 18 Şubat 2015 tarihinden Silivri’de Nazlier’in yanına bir başka mahkûmun verildiği ve odada düzenlemelerin yapıldığı 3 Haziran 2016 tarihine kadar geçen 15 aylık süre zarfındaki uygulamayı sorunlu buluyor. Başvurucu bu zaman kesitinde giyinme, yıkanma gibi ihtiyaçlarını bir yardım almaksızın tek başına karşılamak zorunda kalmıştır. Mahkeme, bu tarihten sonrasında sorunun giderildiğine kanaat getiriyor.
AYM’ye göre, problem mevzuattan değil kamu makamlarının yanlış uygulama ve değerlendirmelerinden kaynaklanmıştır. Şöyle deniyor: “İnfazın iyileştirilmesi talebi konusunda kamu makamlarının makul karşılanmayacak bir süre boyunca pasif kalması insan onurunu zedeleyecek şekilde başvurucunun acı çekmesine yol açmıştır. Sonuç itibarıyla başvurucunun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kaldığı kanaatine varılmıştır”.
AYM, buradan yola çıkarak ihlal nedeniyle Nazlier’e 21 bin lira manevi tazminat, harç ve vekâlet ücreti toplamı olarak 3 bin 226 lira yargılama giderinin de ödenmesine karar vermiştir.
Hasan Tahsin Gökcan’ın başkanlığındaki AYM Birinci Bölümü’ün beş üyesinin oybirliğiyle alınan karar, mahkemenin yerleştirmekte olduğu hak eksenli doğrultunun altını çizen kayda değer bir hukuk metnidir.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/anayasa-mahkemesi-tek-kollu-hukumlunun-tek-kisilik-hucreye-konmasina-ne-dedi-41562191
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET
Anayasa Mahkemesi, tek kollu hükümlünün tek kişilik hücreye konmasına ne dedi?
Bu köşede belli aralıklarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) bireysel başvurular çerçevesinde çıkan hak ihlali kararlarına yer vermeye çalışıyorum.
Bugün de AYM’nin geçenlerde Anayasa’nın “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” şeklindeki 17. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca aldığı ilginç bir kararı değerlendirmek istiyorum. Anayasa’nın 17’nci maddesindeki bu hüküm, büyük ölçüde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesinin tekrarı niteliğindedir.
Tartışma konusu olan karar, 2006 yılında Cudi Dağı’nda ‘güvenlik güçleri tarafından yakalanmadan önce yakınında patlayan bir patlayıcı madde nedeniyle sağ kolunu dirsek seviyesinden kaybeden’ Ersan Nazlier isimli bir PKK’lı teröristin özel durumunun cezaevi koşullarında yol açtığı sorunlarla ilgili olarak verilmiş.
HUKUK SÜRECİ BAŞLIYOR
Dosyaya baktığımızda şunu görüyoruz. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, yapılan yargılama sonucu 12 Mart 2013 tarihinde Nazlier’i devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma, kasten öldürme, ateşli silahlar hakkındaki kanuna muhalefet etme, resmi belgede sahtecilik suçlarından iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ve ayrıca 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırır.
Hakkındaki en önemli delillerden biri kullandığı ileri sürülen silahın bir hafta önceki bir çatışmada bir askerin şehit edilmesinde de kullanıldığının balistik raporuyla tespit edilmiş olmasıdır.
Ceza, temyiz sürecinin ardından 18 Mart 2014 tarihinde kesinleşir.
Başvurucu, yakalandığı günden itibaren Diyarbakır’daki D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bir koğuşta tutulmaktadır. Ancak ceza kesinleşince ve daha sonra 2015 başında cezaevinde tek kişilik hücre yeri açılınca Nazlier koğuştan tek kişilik hücreye nakledilir. Bunun nedeni, 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 25’inci maddesinin 1’inci fıkrasının ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlar’ için “Hükümlü, tek kişilik odada barındırılır” düzenlemesini getirmiş olmasıdır.
Kendisinin tek kişilik hücreye konmasıyla birlikte AYM’ye kadar uzanan hukuk süreci de başlamış olur.
HASTANE RAPORU: TEK KİŞİLİK ODADA KALAMAZ
Nazlier, 18 Şubat 2015 tarihinde tek kişilik odada kalmasının fiziksel durumu nedeniyle mümkün olmadığını belirterek, “tek kişilik odada barındırılmama” talebinde bulunur. İki ayrı hastaneden günlük ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacağı, tek kişilik odada kalamayacağı yolunda raporlar verilir.
İyileştirme talebi uzun yazışmalardan sonra Diyarbakır Savcılığı’nın 16 Kasım 2015 tarihli ret yanıtıyla sonuçlanır. Gerekçe, bu talebin karşılanması için yasal olanak bulunmamasıdır. Başvurucu, ardından 18 Şubat 2016 tarihinde Silivri Cezaevi’ne nakledilir.
Aynı doğrultudaki başvurular, yazışmalar Silivri aşamasında da tekrarlanır. Sonuçta 2016 Haziran ayında yaşamsal özel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yanına bir başka tutuklu verilir. Ayrıca, odada bulunan banyo ve tuvalete tutunma demirleri monte edilir. Nazlier, 21 Ocak 2017 tarihinde İstanbul’daki Maltepe Cezaevi’ne gönderilir ve burada başka mahkûmların da bulunduğu bir odaya yerleştirilir.
HANGİ UYGULAMALAR AŞAĞILAYICI MUAMELEDİR?
AYM, başvurunun esas yönünden değerlendirmesine başlarken önce Anayasa’nın 17’nci maddesinin getirdiği kuralın “Hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerli olduğunu” hatırlatıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararının önem taşıyan bir yönü, cezaevi koşullarında hangi uygulamaların özellikle engelli hükümlü ve tutuklular açısından ‘aşağılayıcı muamele’ sayılacağı konusundaki ölçütleri tanımlamasıdır.
AYM, bu tanımlamayı yaparken öncelikle Anayasa 17’nci maddesinin devlete insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleyi engelleyecek önlemleri alma ödevini yüklediğine, kötü muamele tehlikesini engellemek için makul tedbirleri almadığı takdirde sorumlu hale geleceğine dikkat çekiyor. Devletin bu konuda aktif davranması gerektiğini vurguluyor.
Aynı zamanda, bir muamelenin aşağılayıcı olarak nitelendirilebilmesi için “mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek derecede onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir” şeklindeki AİHM içtihadını hatırlatıyor.
Kararın en önemli saptamalarından biri şu ifadede karşımıza çıkıyor: “Bedensel dezavantajlı olan tutuklu veya hükümlülerin tutma koşulları özel durumlarına uygun hale getirilmeli, bu kapsamda tutma koşullarının hükümlü üzerindeki fiziksel ve psikolojik sonuçlarının insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşmaması için kamu makamlarınca birtakım özel tedbirler alınmalıdır”.
İNSAN HAYSİYETİYLE BAĞDAŞMAYAN MUAMELE
AYM, bu ölçütleri sıraladıktan sonra dosya üzerindeki incelemesinde iyileştirme talebinin iletildiği 18 Şubat 2015 tarihinden Silivri’de Nazlier’in yanına bir başka mahkûmun verildiği ve odada düzenlemelerin yapıldığı 3 Haziran 2016 tarihine kadar geçen 15 aylık süre zarfındaki uygulamayı sorunlu buluyor. Başvurucu bu zaman kesitinde giyinme, yıkanma gibi ihtiyaçlarını bir yardım almaksızın tek başına karşılamak zorunda kalmıştır. Mahkeme, bu tarihten sonrasında sorunun giderildiğine kanaat getiriyor.
AYM’ye göre, problem mevzuattan değil kamu makamlarının yanlış uygulama ve değerlendirmelerinden kaynaklanmıştır. Şöyle deniyor: “İnfazın iyileştirilmesi talebi konusunda kamu makamlarının makul karşılanmayacak bir süre boyunca pasif kalması insan onurunu zedeleyecek şekilde başvurucunun acı çekmesine yol açmıştır. Sonuç itibarıyla başvurucunun insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kaldığı kanaatine varılmıştır”.
AYM, buradan yola çıkarak ihlal nedeniyle Nazlier’e 21 bin lira manevi tazminat, harç ve vekâlet ücreti toplamı olarak 3 bin 226 lira yargılama giderinin de ödenmesine karar vermiştir.
Hasan Tahsin Gökcan’ın başkanlığındaki AYM Birinci Bölümü’ün beş üyesinin oybirliğiyle alınan karar, mahkemenin yerleştirmekte olduğu hak eksenli doğrultunun altını çizen kayda değer bir hukuk metnidir.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/anayasa-mahkemesi-tek-kollu-hukumlunun-tek-kisilik-hucreye-konmasina-ne-dedi-41562191
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET