Ankara Rusya'ya set mi çekiyor yol mu açıyor

“Washington’dan Türkiye’yi Soğuk Savaş bakış açısıyla değerlendirenler Ankara’nın genel ajandası hakkında yanılıyorlar”

Ankara Rusya'ya set mi çekiyor yol mu açıyor


Ankara Rusya'ya set mi çekiyor yol mu açıyor

Kayahan Uygur yazdı...

  Ankara, yılbaşı mesajlarında ifade edildiği gibi 2021’de ABD ve Avrupa Birliği ile yeni bir sayfa açacak mı? Daha doğrusu açabilecek mi? Bu konuda Batı medyasının tavrını incelediğimizde İngiliz gazetelerindeki bir iki yazar dışında çoğunluğun karamsar olduğunu saptıyoruz. Öte yandan, Ortadoğu konularındaki uzmanlıkları kuşku götürmeyen İsrail medyasından bazı isimler karamsarlığın da ötesinde “yeni sayfa” yaklaşımını Batı’yı aldatmaya yönelik bir manevra olarak değerlendiriyorlar. 

SOĞUK SAVAŞ BİTTİ

Jerusalem Post’un Türkiye uzmanı yazarı Seth J. Frantzman 2 Ocak tarihli makalesinde Türkiye, Rusya ve İran arasında Ortadoğu ve Kafkaslarda ABD’den boşalan yeri paylaşmak için stratejik bir ortaklık kurulduğunu iddia ediyor. Frantzman, Türkiye’nin Suriye, Libya, Akdeniz ve Karabağ politikalarından örnekler vererek bu tezini kanıtlamaya çalışıyor.

İsrailli yazar ABD’deki Türk lobisinin “Soğuk Savaş” argümanlarını kullanarak Türkiye’nin Rusya’ya set çektiğini iddia ettiğini ama aslında bunun Rusya ve İran’la ABD nüfuzunu azaltmak için kurulan ilişkileri gizlemek amacını taşıdığını söylüyor.

Rusya’nın Türkiye sayesinde Suriye’ye iyice yerleşip Akdeniz’e indiğini vurgulayan yazar, Libya’da da amacın aslında Rusya ile paylaşım yapmak olduğunu belirtiyor. Frantzman, Türkiye'nin Karabağ’da Afrin’de yaptıklarının aynısını yaptığını, Ruslarla beraber olduğunu, en sonunda Rus askerlerinin Güney Kafkasya’da konuşlanmasını sağladığını öne sürüyor.

Yazarın verdiği bilgiye göre Rus ordusu Karabağ’da 2150 adet bina inşa veya tamir edip iyice yerleşmiş. Geçen hafta Soçi’de önemli bir toplantı yapan Ankara ve Moskova temsilcileri Kafkaslarda ortak bir strateji de belirlemişler ve önümüzdeki günlerde düzenlenecek bir zirvenin de ön hazırlıklarını tamamlamışlar.

ABD ÇEKİLDİ

Yazar, önceki yıllarda ABD’nin Kafkaslarda bir ağırlığı bulunduğuna işaret ediyor. Gürcistan’ın Rus işgaline uğradığı 2008 yılında ABD’den bir destek beklediğini ama hayal kırıklığı yaşadığını söylüyor. Gürcistan yenilince bölgede ABD ve Avrupa ağırlığının azaldığını belirtiyor. Daha sonra Ukrayna’nın da aynı senaryoyu yaşadığını ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edildiğini hatırlatıyor.

Yazara göre, Türkiye’nin Eylül ayında Azerbaycan’ı “itelediği” savaş Kafkasya’da Amerikan varlığını bitirmiştir. Ankara, kendisini Amerika'ya gerektiğinde Rusya ve İran'la savaşacak bir güç olarak sunmaya çalışırken gerçekte Tahran ve Moskova ile birlikte çalışmaktadır. Rus askerlerini Barış Gücü sıfatıyla Kafkasya'nın Güneyine İran sınırına taşımanın anlamı budur.

Frantzman, Ermenistan Başkanı Paşinyan’ın Batı ile daha sıkı ilişkiler kurmak istediğini belirtiyor. Yazara göre, bu yakınlaşmayı kırmak isteyen Rusya, Türkiye tarafından desteklenen Azerbaycan'ın Karabağ’a girmesine izin vererek Paşinyan’ı tam anlamıyla esir almıştır. Öte yandan, yıllar boyu ABD’ye yaklaşmak ve İsrail’le ittifak ilişkileri kurmak isteyen Azerbaycan da Ankara tarafından sıkıştırılmış oluyor.

ÜÇLÜ PAYLAŞIM

İsrailli yazar, Kafkaslardaki gelişmelerin sonucunu bölgede Rus, Türk ve İran nüfuzunun artması ve küçük Kafkas devletlerinin zayıflaması olarak açıklıyor. Frantzman, Batı medyasının bu üç devletin Rus, Osmanlı ve Pers imparatorluk geçmişleri ve Ortodoks Hristiyan, Sünni ve Şii İslam dinleri nedeniyle kendi aralarında mutlaka çatışacakları şeklindeki masallarla dolu olduğunu yazıyor. Yazara göre bu üç taraf tam tersine ortak düşmanları Batı’ya karşı birlikte olmaya yatkınlar. Ayrıca, otoriter ve askeri rejimlerinin benzerliği de onları bir araya getiren bir unsur. Üçünün de başka bir ortak yanları Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan tek kutuplu Amerikan egemenliğini ortadan kaldırmak isteyen güçler olmaları.

Yazar “Washington’dan Türkiye’yi Soğuk Savaş bakış açısıyla değerlendirenler Ankara’nın genel ajandası hakkında yanılıyorlar” diyor. Ankara'nın programı Ortadoğu'daki Amerikan rolünü sürekli azaltmak ve küçültmek ve Rusya ile İran’ın ağırlıklarını arttırmaktır.

Frantzman, sadece ABD’nin ağırlığının değil “bölgede demokrasi, özgür basın isteyen tüm grupların zayıflatılmak istendiğini” vurguluyor. Yazara göre onların yerini aşırıların ve otoriterlerin alması isteniyor.   

OTORİTER CEPHE

Yazar makalesini şöyle bitiriyor:

“John F. Kennedy 1960’ta dünyanın sadece Sovyet ve Amerikan kampları olarak bölünmediğini aynı zamanda ‘özgür” ülkeler ve diğerlerinin ayrıştığını vurgulamıştı. Otoriterlerin birlikte çalışmayı tercih ettiklerini anlıyordu. Kafkasya’da olup biten de budur.”

Yazarın söyledikleri tabii İsrail bakış açısını yansıtıyor ama ABD’de özellikle Biden’ın yakın çevresini oluşturacak ekipteki isimlere baktığımızda Amerikalıların da artık bu görüşe pek de uzak olmadıklarını görüyoruz. Saptamalardan herkes istediği sonucu çıkarabilir,  benim sormak istediğim tek soru ise şudur: “Acaba Ankara Eylül ayında Karabağ’la ilgili kararları alırken, ABD seçimlerinin sonucunu nasıl tahmin ediyordu?”

Kayahan Uygur

Odatv.com