Arap dünyasında geçen hafta: Libya'nın laneti NATO'nun peşini bırakmıyor
‘LİBYA’NIN LANETİ NATO’NUN PEŞİNİ BIRAKMIYOR’
Rai Al Youm gazetesi, başyazısında Türkiye ve Fransa arasında Libya’da yaşanan gerilime yer verdi. Gazete Fransa Savunma Bakanlığı'nın Türkiye’yi Libya’ya savaşçı göndermekle suçladığını belirtirken Türkiye'nin Fransa-Rusya yakınlaşmasından endişelendiğini anlattı.
DUVAR – Libya meselesi Arap dünyasının gündeminde üst sıralarda yer alamaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin “Sirte ve Cufra kırmızı çizgimizdir” açıklamasından sonra, gözler Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin olası Sirte operasyonuna çevrilmişti.
Türkiye ve Mısır’ın karşı karşıya gelme ihtimalinin konuşulduğu bir dönemde bu sefer Türkiye ve Fransa arasında yaşanan gerilim ve karşılıklı açıklamalar gündeme damgasını vurdu. Arap dünyasının saygın gazetelerinden Rai Al Youm, Türkiye ve Fransa arasındaki gerginliğe ayırdığı başyazısında, iki ülkenin NATO üyesi olmasına ve Kaddafi’nin NATO bombardımanıyla devrilmesine atıfta bulunarak “Libya’nın laneti NATO’nun peşini bırakmıyor” yorumunu yaptı.
Uzun süredir Arap dünyasında yine en önemli gündem başlıklarından biri olan Lübnan’da ufukta bir çözümün olmaması, hükümetin istifa etmesi gerektiği yönündeki tartışmaları beraberinde getirdi. Ancak Lübnan’da yeni hükümetin kurulmasının uzun sürmesi gibi konuların ülkedeki krizi daha da derinleştirilmesinden çekiniliyor.
30 Haziran hem Mısır hem Sudan için önemli bir tarih. Mısır’da Muhammed Mursi’ye karşı darbenin yapıldığı 3 Temmuz’dan önceki gösteriler 30 Haziran’da başlamıştı. Yine Sudan’da Ömer El Beşir’in devrilmesinden sonra Askeri Konsey’e karşı düzenlenen gösterilerde 30 Haziran ayrı bir yer taşıyor. Bu yüzden geçtiğimiz hafta 30 Haziran’ın yıl dönümünde yine kitlesel gösterilerin düzenlenmesi bazı Arap gazetelerinde, “Halk askere bir uyarı çekti” şeklinde yorumlandı.
‘LİBYA’NIN LANETİ NATO’NUN PEŞİNİ BIRAKMIYOR’
“Bugünlerde NATO’nun iki üye ülkesi Türkiye ve Fransa arasında Libya’da farklı cephelerde yer almaları nedeniyle bir söz savaşı var.
Bu gerilimde, Fransa Savunma Bakanlığı Türkiye’yi Libya’ya savaşçı göndermekle ve kendisine bağlı firkateynlerin Türkiye’nin gemilerini denetlemelerine izin vermemekle suçladı.
Türkiye ise bu iddiaları reddederek, Fransa’ya nota gönderdi ve NATO’ya üye ülkeler olarak Rusya’nın Libya krizine müdahil olmasının karşısında durmaları gerektiğini belirtti.
Kesin olan şu ki, Fransa ve Rusya arasında Libya konusundaki yakınlaşma Türkiye’yi endişelendiriyor çünkü bu durum Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Yunanistan’ı da içine alan Türkiye karşıtı cepheyi güçlendiriyor. Zira Türkiye’ye yönelik destek sadece Katar’dan geliyor. Bunun yanı sıra pek de güvenilmeyecek olan İtalya’nın sözlü desteği var.
Türkiye ve Fransa arasındaki söz düellosu nereye evrilir bilemiyoruz ama emin olduğumuz şey, NATO’nun bombardımanıyla ‘özgürleşen’ Libya’nın laneti bu ittifakın (NATO) peşini bırakmıyor ve parçalamanın yanı sıra beyin ölümüne neden oluyor.” (Rai Al Youm gazetesi-Başyazı)
‘LÜBNAN’DA KISA VADEDE ÇÖZÜM YOK’
“Lübnan’da sosyal ve ekonomik düzeydeki bozulmalara bakıldığında, yerel düzeyde bir çözüm yolunun olmadığı daha da belli oluyor. Bununla ilgili birçok siyasi kanat uluslararası alandaki gelişmeleri bekliyor. Özellikle de bir türlü başlayamayan ABD-İran görüşmelerini. Hatta devam eden çöküşe karşı acil bir çözüm bulması beklenen Hassan Diyab hükümeti mevcut durumda bir geçici hükümete dönüştü ve alternatif bir hükümet üzerinde uzlaşıldıktan sonra ölümünün resmi olarak ilan edilmesini bekliyor.
Mevcut hükümetin görevde kalmasını gerektiren tek şey, bir sonraki hükümetin nasıl olacağıyla ilgili anlaşmazlıktır. Bunun yanında kısa vadede bir hükümetin kurulmasının zorluğudur.
Birkaç ay önce hükümet uygun çözüm yolunun bulunması için kendisine zaman tanınmasını istemişti. Lakin gelinen noktada kendi üyeleri bile bu hükümetin ne başarabildiğini sorgular oldu.
Özetle, kimse kısa vadede bir çözümün bulunmasını beklemiyor. Ancak en azından vatandaş, çözümü için yeni ufuklar açacak ciddi ve filli adımlar görmek istiyor.” (Mahir El Hatib-Lübnan El Nashra internet gazetesi)
‘SUDAN’DA HALK ASKERİ TEKRAR UYARDI’
“Sudan’da düzenlenen gösteriler, sivillerin saflarından birçok kişinin öldüğü ve yaralandığı 30 Haziran gösterilerinin yıl dönümünü anma amacı taşımıyor.
Bu gösteriler, yönetimdeki hükümet ve askeri konsey ile Özgürlük ve Değişim Bildirgesi güçleri ile diğer muhalif gruplara, 21 Ağustos’ta başlayan geçiş sürecinin halen değişim taleplerine gebe olduğu mesajını vermek de istedi.
Korkulan o ki, son milyonluk gösterilerin yönetimin bazı uygulamalarına karşı sadece isyanın kendisinde bir reform değil, bir kısas talebi özelliğine bürünmesidir. Bu yüzden asker, başkent Hartum’u bir askeri kışlaya dönüştürürcesine yolları ve köprüleri kapattı ve yeni tutuklama dalgası başlatarak bir askeri darbe girişimi olduğuna dair söylentiler yaymaya başladı. Çünkü bu son gösterinin çaldığı uyarı zilleri, halkın sesini yöneticilerin kulağına ulaştıracak güçteydi. Önemli olan bunlar (yetkililer) şehitlerin kanının yerde kalmayacağını anlayabildi mi?” (Kuds El Arabi-başyazı)
‘MISIR’DA 30 HAZİRAN’IN YIL DÖNÜMÜ VE DERİN DEVLET’
“Mısır’daki 30 Haziran hareketi, 25 Ocak devriminin devirdiği yönetimin gücünü tekrar kazanması ve ipleri eline almasını sağlayan bir komplodan ibaret değildi sadece. Aksine özel olarak Mısır’da ve genel olarak Arap dünyasında derin devletin gücünü, demokrasi ve siyasi reform taleplerine karşı koyma kudretini tekrar sınandığı bir sınavdı.
Asker 30 Haziran’ı, yönetimde kalmaya susamış ve baskıcı bir iktidara karşı bir halk devrimiymiş gibi pazarlamakta başarılı oldu. Ancak bu ‘devrim’ bazı etkenler olmasaydı başarılı olamazdı. Bunlar; Mısır ordusunun hayati önemdeki ekonomik çıkarları, bozuk medya, Suud ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteği ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ölümcül hataları.
Derin devlet, Mursi’nin hatalarını 30 Haziran gösterileri öncesinde siyaset ve medya alanında seferber etti. Mursi yönetimine karşı Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Temerrüd hareketi başta olmak üzere muhalefet cepheleri oluşturmayı başardı ve bunların yolları tuhaf bir şekilde Mübarek’in destekçileriyle buluştu. Ancak söz konusu derin devletin en büyük başarısı siyasal İslam’ın bir parçası olan Selefi Nur Partisi’ni de Mursi’ye muhalif cepheye taşımak oldu.
30 Haziran, sadece seçilmiş ve sivil bir cumhurbaşkanına karşı bir darbe değil aynı zamanda halkın desteğini alarak demokrasiye, yönetimin barışçıl şekilde el değiştirmesine ve de askerin siyaset sahnesinden çekilmesine karşı askeri bir devrimdir.” (Muhammed Ahmed Benis-El Arabi El Cedi Gazetesi)