Arap dünyasında geçen hafta: Putin Trump'ın hatalarından faydalanıyor
ABD ile geniş çaplı bir savaşa girmek istemiyor.
Ürdün El Majd gazetesi Putin'in Esad'ı ziyaretinin, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra yaşanan son gelişmelerle bir bağı olabileceğini yazdı. Kazım Naser, Rusya Devlet Başkan'nın Trump’ın işlediği hatalardan faydalanmak istediğini ifade etti.
DUVAR – General Kasım Süleymani ve Haşdi Şaabi’nin ikinci adamı Ebu Mehdi el Mühendis’in öldürülmesiyle tırmanan ABD-İran gerilimi Arap dünyasında haftanın en önemli gündemiydi.
İran’ın, Süleymani ve El Mühendis’in öldürülmesine nasıl bir karşılık vereceği merak konusuydu. İran hafta içinde Irak’taki iki ABD üssünü füzelerle vurdu ve bu saldırıda 80 Amerikan askerinin öldüğünü iddia etti. Ancak ABD bizzat başkanı Donald Trump’ın ağzından bu iddiayı reddetti ve hiçbir personelinin zarar görmediğini açıkladı.
Peki, verilecek karşılıkla ilgili daha önce 13 farklı senaryo üzerinde çalıştığını belirten İran neden bu şekilde sınırlı bir saldırıyla yetindi? Arap medyasında, başta İran’ın krizi daha da tırmandırmak istemediğine dair yorumlar yer aldı. Yaygın kanaate göre, İran mevcut ekonomik koşullar altında ABD ile geniş çaplı bir savaşa girmek istemiyor.
ABD ve İran arasındaki gerilimle ilgili olarak dikkat çekici bir adım da Irak Parlamentosu’ndan geldi. Parlamento ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesini öngören kararı onayladı. ABD ise çekilmeyeceğini açıkladı. ABD’nin çekilmemesi durumunda Irak devletinin nasıl bir yol izleyeceği ise merak konusu.
Bu gelişmeler yaşanırken, Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye’nin başkenti Şam’a gitti. Putin, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’la beraber Emevi Camisi ve Aziz Meryem Katedrali gibi kutsal mekânları ziyaret etti. Putin’in Şam’dan sonraki durağı ise İstanbul oldu.
Libya sahasında ise mevcut dengeleri sarsacak gelişmeler yaşandı. Trablus’taki meşru hükümetin en büyük rakibi olan General Halife Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu, devam eden savaş açısından stratejik önemi bulunan Sirte şehrini ele geçirdiğini duyurdu.
‘İRAN EN HAFİF SEÇENEĞİ TERCİH ETTİ’
“Bir İranlı yetkilinin Reuters’e yaptığı açıklamaya göre İran, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra masaya yatırdığı 13 senaryo arasından en hafif olanını devreye soktu. Bu da gerilimi tırmandırmaktan kaçınıldığına işaret ediyor. Eğer İran açık savaş riskini almak isteseydi, ABD’ye karşılık verirken sahip olduğu gücün daha şiddetlisini kullanırdı.
İran, Irak’taki iki Amerikan üssüne yaptığı füze saldırılarıyla ‘en hafif’ seçeneği tercih ettiyse bu, Süleymani’nin tasfiye edilmesinden sonra tırmanan krizin kontrol altına alınması için bir ön adım olabilir. Ancak İran, bazı çevrelerin endişe ettiği gibi bu saldırılardan daha büyük ve daha şiddetli saldırılar gerçekleştirirse bu durum kaçınılmaz olarak geniş çaplı bir savaşa sebep olur.” (Osman Mirğeni/Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)
‘AYN EL ESAD’TA NE OLDU?’
“İran Devrim Muhafızları’nın Irak’ta ABD ordusunun konuşlandığı Anbar’daki Ayn El Esad ve Erbil’deki üsleri vurmasının ardından, bu saldırının etkisini anlamak için çok uğraştık. Ancak bu saldırıların verdiği zararı ve etki alanını gerçek bir şekilde verecek objektif bir tarafa ulaşamadık. Yayılan haberlerin çoğu, haberden çok propaganda niteliğindeydi.
İran tarafı, sonuçları abartma yoluna gidip, 80 Amerikan askerinin öldüğü ve üssün tamamen yıkıldığını iddia etti. ABD tarafının yetkilileri ise, bu saldırılarda herhangi bir can kaybı yaşanmadığına ve erken uyarı sistemleri sayesinde askerlerin sığınağa ulaşmasını sağladığını odaklandı. Ancak hiçbir medya organına, üssün içine girmesine olanak tanınmadı ve Amerikalılar bunu engellemek için üssün etrafını engellerle sardı. Hatta Irak istihbarat elemanlarının bile girmesine izin verilmedi.
Genel itibariyle Ayn El Esad üssündeki yıkımın ve etkinin her iki tarafın iddialarının ortası oranında olduğunu düşünüyorum. Ne yıkıcı ne de içi boş bir saldırı. Ancak bunun ötesinde bir şey var ki, bir Amerikan üssünün bu şekilde cesurca füzelerle vurulması İran’ın bütün mantığıyla seçtiği bir delilik halidir.” (Usame Garip/Mısr Al Youm gazetesi)
‘ABD IRAK’TAN NE İSTİYOR?’
“Yeni yılla beraber şahit olduğumuz gelişmeler bize ‘ABD ne istiyor?’ şeklinde bir soru sormamızı gerektiriyor. Bu soru içinde birçok cevap barındırır ancak en nihayetinde bütün cevaplar, ABD’nin bölgeyi bir savaşa sürüklemeye çalıştığına çıkmaktadır. Bu niyeti, Ebu Mehdi El Mühendis ve Kasım Süleymani’nin konvoyunu hedef alarak gerilimi tırmandırmasıyla netlik kazandı.
Gerilimler bize gösteriyor ki, ABD İran’ın Irak sahasındaki en önemli komutanlarını tasfiye etmesiyle, İran’la bir çatışma için Irak sahasını seçtiğini gösteriyor. Zira ABD, İran’la mücadele etmek için Irak’ı en uygun mekân olarak görüyor. Bu da önümüzdeki dönemde Irak’ı bekleyen en büyük tehlikedir.” (Hüseyin Ali El Hamdani/Irak El Sabah gazetesi)
‘ABD’Yİ IRAK’TAN KOVMAK MÜMKÜN MÜ?’
Irak başbakanı Adil Abdümehdi’nin kendisini ve mevcut bütün partileri 2003’ten sonraki işgalle siyasete taşıyan ABD’yle girdiği çekişme, sadece Irak’ın toprak bütünlüğü üzerinden kendini aklama çabasıyla açıklanabilir.
ABD’nin Irak’taki hegemonyasını bitirmek için zekice ve iyi hesaplanmış adımlar atılması lazım. Ve daha da önemlisi, böyle bir durumda yaslanılacak ulusal egemen bir gücün oluşturulması gerekiyor. Öncelikli olarak Iraklılar arasında ortak bir tutumun takınılması, ardından ülkedeki Amerikan üsleri için bir çözümün geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bütün Irak kentleri açısından IŞİD tehlikesinin bittiği garanti altına alınmalı ve Haşdi Şaabi’nin bu kentlerdeki insanlara musallat olmasına son verilmeli.
Özetle, Irak bu şekilde parçalanmış olduğu sürece ve mevcut siyasi şahsiyetler iktidarda kaldıkları sürece Amerikan güçlerinin veya herhangi bir yabancı unsurun Irak’tan kovulması mümkün olmayacak. Yine unutulmaması gerek bir durum daha var: ABD’nin getirdiği ve dolayısıyla ona itaatkâr kalmayı kabul eden kesimler, ABD’nin onlar için hazırladığı anayasayı kabul edenler, işgal koşulları altında iktidar olmaya razı olanlar ABD’yi ülkeden çıkarmak için onunla karşı karşıya gelemezler. (Saad Naci Cevad/Rai Al youm gazetesi)
‘ABD’NİN IRAK’TAKİ ZOR SEÇENEKLERİ’
“Amerika Birleşik Devletleri, geçici hükümetin başbakanı Adil Abdülmehdi’nin parlamentoya sunduğu kararı engellemek için çok uğraştı. Parlamentodan çıkan bu karar, hem ABD’yi hem de Irak’ı bir yol ayırımıyla karşı karşıya bıraktı. Diğer yandan ABD-İran gerilimin daha da tırmandırdı ve buna bağlı olarak mevcut tehlikeleri daha da arttırdı.
ABD’nin sadece Irak’tan değil, bütün bölgeden çekilmesi artık İran ve müttefikleri için birincil talep konumunda. Zira ABD böyle bir şeyi kabul ederse çok şey kaybedecek ve Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi El Mühendis’i öldürmekten dolayı büyük bir bedel ödemiş olacak. Ancak çekilmeyi reddederse, Irak’ta bulunan güçleri Irak resmi organlarının nitelendirmesiyle ‘işgalci güç’ olacak. Ayrıca ABD güçleri bu nitelendirmeyle beraber, Haşdi Şaabi’nin Amerikan işgaline karşı meşru direnişi çerçevesindeki operasyonlarının da hedefi olacak.” (Muhammed El Said İdris/BAE El Haliç gazetesi)
PUTİN SURİYE’YE NEDEN GİTTİ?
“Rusya lideri Vladimir Putin, 7 Ocak’ta Suriye’nin başkenti Şam’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Savaşın başlamasından bu yana bir ilk olma özelliği taşıyan bu ziyaretten önce Putin, 2017’de Lazkiye’deki Hımeymim askeri üssünü ziyaret etmişti.
Peki, Putin bu ani ziyaretiyle neyi hedeflemektedir? Bu ziyaretin, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra yaşanan son gelişmelerle bir bağı var mı? Siyasi zekâsıyla bilinen Putin, ülkesinin Suriye’de meşru yönetimi desteklemek için müdahil olduğunu vurgulamak için geldi. Ayrıca, bölgenin içinden geçtiği koşulları ve başta Kasım Süleymani’nin öldürülmesi başta olmak üzere Trump’ın işlediği hatalardan faydalanmak istedi.
Putin, ülkesinin çıkarlarını korumak için Trump’ın işlediği hatalardan iyi bir şekilde faydalanıyor. Dolayısıyla böylesine bir zamanda Suriye’ye yaptığı ziyaretle ülkesinin Suriye’de başarılı olduğunu ve Ortadoğu coğrafyasındaki nüfuzunun güçlendiğini göstermek bir mesaj ve ABD’yi Rusya’nın bölgedeki rolü ve çıkarlarının göz ardı edilmemesi için bir uyarı niteliğindedir.” (Kazım Naser/Ürdün El Majd gazetesi)
‘LİBYA’NIN EGEMENLİĞİ KİMİN ELİNDE?’
“Libya krizinde müdahil ülkeler tarafından ne zaman bir açıklama yapılsa, mutlaka Libya’nın egemenliğine vurgu yapılıyor. Peki gerçekten Libya’nın bir egemenliği var mı?
Libya’da aktif olan ülkeler buradaki vatandaşla ilgilenmiyor. Bu ülkeleri yerel bazı taraflar vekaleten temsil ediyor. Bu devletlerin Libya ile ilgili açıklamaları da tutumları da, Yemen, Suriye ve buna benzer konulardaki açıklamaları ve tutumlarından pek farklı değil.
Libya içindeki ve dışındaki herkes, Türkiye’de çarşamba günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki zirveyi yakından takip etti. Yine, Kahire’de Mısır, Yunanistan, İtalya, Fransa ve Kıbrıslı yetkililerin bir araya geldiği zirve de dikkatlice takip edildi. Dolayısıyla Libyalılar, kendi ülkelerinde olan biten karşısında izleyici konuma gelmiş durumdalar.” (Usame Ali/El Arabi El Cedid gazetesi)
DUVAR