Aromaterapi, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez öğelerini harekete geçirir
“Epigenetik, çevre ve genom ilişkisini araştırır”
Klinik aromaterapist ve tıbbi laboratuvar profesyoneli Leyla Çakır, epigenetik bilim dalı hakkında son yıllarda yapılan çalışmaların sonuçlarını değerlendirdi. Uzman aromaterapist, epigenetik ile bağlantılı olarak aromaterapinin etkilerini de anlatarak, “Aromaterapi, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez öğelerini harekete geçirir.” dedi.
Leyla Çakır, epigenetik bilim dalı hakkında son yıllarda yapılan çalışmalara değindi. “Genetik temelli hastalıklar birçoğumuzun aşina olduğu bir konu; fakat epigenetik son birkaç yıldır daha çok gündemde olan ve birçoğumuzun herhangi bir fikrinin olmadığı yeni bir kavram.” diyen Çakır, “Tıbbi laboratuvar profesyoneli olarak yıllardır içinde olduğum genetik tanı testlerinin yanında epigenetik süreçlerle ilgili birçok yeni araştırma yapılıyor. Bu araştırma projelerini yakından takip ediyorum.” ifadelerini kullandı.
“Epigenetik, çevre ve genom ilişkisini araştırır”
Leyla Çakır, epigenetiğin, normal hücresel süreçlerin birçoğunda rol oynadığını vurgulayarak, hangi genlerin hangi dokularda protein oluşturacağını epigenetik süreçlerin belirlediğini söyledi. Çakır, “Yani insan genom dizisini bilmek, otomatik olarak insan biyolojisini ve hastalığını tam olarak anlamak için gerekli bilgiye sahip olduğumuzu göstermez, yurtiçinde ve yurtdışında yapılan birçok bilimsel çalışma bu noktayı vurguluyor.” dedi.
Bir aromaterapist olarak üyesi olduğu “National Associaton of Holistic Aromatherapy” (NAHA) derneğinin epigenetik ile ilgili detaylı bir makale yayınlamasının önemine işaret eden Leyla Çakır, makaleyi şöyle özetledi; “Epigenetik alanındaki çalışmaların bir kısmı, duygusal ve fiziksel durumumuzu, beslenme alışkanlıklarımızı ve yaşam tarzımızı da içeren çevresel faktörlerin gen ifademizi nasıl etkilediğini aydınlatmayı amaç edinmiştir. Tabi ki bu çalışmaların büyük çoğunluğunun ‘wellness’ açısından değil hücresel boyuttaki biyokimyasal olayları araştırmak için yapıldığını unutmayalım!”
NAHA’nın yaptığı bu çalışmanın özellikle folat metobolizmasını teknik olarak detaylı bir şekilde anlattığını ve bu metabolizmayı etkileyen genlerden ‘MTHFR’ üzerinde durulduğunu ifade eden Çakır, “Bu gende ortaya çıkan mutasyon, seratonin ve dopamin hormonları üretimi gibi çeşitli biyokimyasal süreçlerde kilit önemi olan ‘SAMe’ bileşeninin bu mekanizmadaki yeri ve önemi anlatılmıştır. Seratonin ve dopaminin, iyi hissetme durumu üzerinde etkilerini hatırlatmak da isterim.” şeklinde konuştu.
Tıbbi laboratuvar profesyoneli Çakır, MTHFR gen mutasyonlarının genellikle merkezi sinir sistemi başta olmak üzere kardiovasküler sistem ve bağışıklık sistemi gibi mekanizmaları etkilediğinin de belirtildiğini hatırlatarak, şöyle devam etti; “Tıbbi genetik uzmanlarımız ve konu ile alakalı diğer sağlık profesyonelleri, MTHFR mutasyonlarını taşımanın, düzgün bir yaşam tarzı ve sağlıklı beslenme olmadığı müddetçe çok daha tehlikeli olacağını bildiriyor. Yapılan birçok çalışma; düzenli egzersiz ve uyku, sağlıklı beslenme, çok stresli ortamlardan uzak durmak ve pozitif insanlarla yakın ilişkiler gibi faktörlerin iyilik halini destekleyici nitelikte olduğunu gösteriyor.”
“Metilasyon problemi olanlarda oksidatif stres yüksek oluyor”
Oksidatif stres konusunda da açıklamalar yapan Çakır, “Daha önce hazırladığım bir makalede oksidatif stresin ne olduğunu; nasıl etki ettiğini belirttim ve antioksidan mekanizmalar hakkında bilgiler verdim. Çok güçlü bir antioksidan olan glutatyonun muhtemel metilasyon problemi olan insanlarda daha düşük oranda seyrettiğini ve buna paralel olarak da metilasyon problemi olan bireylerin aynı zamanda oksidatif stresinin de yüksek olduğunu söyleyebiliriz.” diye konuştu.
Uzman aromaterapist, “metilasyon” terimini de şu ifadelerle açıkladı; “Epigenetik süreçlerdeki bu ahenk içerisinde ‘metil’ denilen bir molekülün kilit rolü vardır. Aktif bir metil grubunun bir molekülden diğerine aktarılması ile metilasyon denen biyokimyasal olay gerçekleşir. Metilasyon, detoksifikasyon, bağışıklık fonksiyonu, DNA yapımı ve onarımı, enerji üretimi, ruh hali dengesi gibi fiziksel süreçlerin temelidir.”
Leyla Çakır, bitkilerin yapı olarak oksidatif strese karşı savunmasız olduğunu; bu nedenle 1.8 sineol, mentol, citral, y-terpinene gibi moleküller ve önemli hücresel antioksidanları da düzenleyen antioksidan tepki elemanı ‘ARE’ ihtiva ettiğini anlattı. Biberiye, nane, kekik, okaliptüs çay ağacı gibi uçucu yağların bu grupta yer aldığını belirten klinik aromaterapist, ayrıca, bergamut, papatya, limon, dill gibi bazı uçucu yağların da glutatyon üretimini situmule ettiğini ortaya koyan bazı çalışmalar olduğunu kaydetti.
“Koku, etkili bir psikolojik tetikleyicidir”
Leyla Çakır, uzmanı olduğu aromaterapi hakkında da bilgiler verdi. Aromaterapi ve masajın stresi azaltmak, uykuyu desteklemek gibi sağlıklı yaşam için vazgeçilmez öğeleri harekete geçirmede oldukça etkili bir metot olduğunu vurgulayarak, kokunun ne kadar etkili bir psikolojik tetikleyici olduğunu her ortamda dile getirdiğini belirtti.
“Tıbbi ve aromatik bitkiler, salgıladıkları koku molekülleri ile psikolojik açıdan iyi hissetmemizi sağlarken, içerdikleri aktif moleküller ile antioksidan, antiinflamatuar, antiviral, antibakteriyal özellikler de gösterebilirler.” diyen Çakır, “Aromaterapiye gönül vermemdeki en önemli sebeplerden biri, bu özlerin çoklu fayda sağlayarak sağlığımız üzerinde pozitif etki göstermeleridir.” sözlerini kaydetti.
Çakır, sözlerini şu ifadelerle tamamladı; “MTHFR mutasyonlarını taşıyan bireylerin sayısı hiç de öyle azımsanacak düzeyde değildir. Bu noktadan yola çıkıp ‘genler kaderimizdir’ diye düşünmemek lazım. Yaşam tarzımıza dikkat ederek, birçok hastalıkla ilgili risklerimizi minimize edebileceğimiz unutulmamalıdır. Bu arada, aromatik özler de dahil olmak üzere hiçbir ürünü -herhangi bir sağlık probleminiz varsa- hekiminize danışmadan kullanmayınız!”