‘Atlantikçiler’e mesafe koyarsak Türkiye uçar mı?

Batılı emperyalistlerdir ve yıllarca Müslüman dünyayı sömürmüşlerdir.

‘Atlantikçiler’e mesafe koyarsak Türkiye uçar mı?


Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan

‘Atlantikçiler’e mesafe koyarsak Türkiye uçar mı?

Türkiye dahil pek çok Müslüman ülkenin aydınları, siyasetçileri geri kalmışlığın sorumlusu olarak demokratik dünyayı, bir başka ifadeyle ‘Atlantikçi emperyalistler’i görürler.

Neredeyse yüz yıldır Müslüman dünyanın ezberleri hiç değişmemiştir. Bu anlayışa göre Müslümanları bilimde, teknolojide, kültür ve sanat alanında geri bırakanlar Batılı emperyalistlerdir ve yıllarca Müslüman dünyayı sömürmüşlerdir.

Evet, Müslümanların yaşadığı travmayı dikkate aldığımızda genel anlamda Batı dünyasının vebalinin olduğu muhakkak. İyi güzel de geri kalmışlığımızı tümüyle Batı üzerinden tanımladığımızda, aynı zamanda Müslümanların kendi başlarına bilim ve teknolojide hiçbir beceri sağlayamadıklarını da söylemiş olmaz mıyız?

Böyle bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir, elbette Müslümanlar da akıl ve bilimi esas alarak insanlığın hizmetine yeni buluşlar, yeni teknolojiler sunabilirler ve kültürel alanda pek çok gelişmenin altına imza atabilirler. Çünkü Allah adildir, Batılılara verdiği aklı Müslümanlara da vermiştir. Dolayısıyla, bugün Müslüman dünyanın “Batılı emperyalistler” sloganının arkasına saklanarak geri kalmışlığına bahaneler üretmesinin hiçbir mantıklı izahı bulunmamaktadır.

Maalesef başta Türkiye olmak üzere pek çok Müslüman ülkenin, kimi zaman “dış düşmanlar” icat ederek, kimi zaman da dini değerleri kullanarak kendi beceriksizliklerinin üzerini örtmeye çalışması akıllara zarar bir durumdur.

Demokratik tecrübe açısından bakıldığında aslında Türkiye, diğer Müslüman ülkelere göre daha avantajlı durumdadır. Zira Osmanlı’nın son döneminden başlayarak bugünlere kadar gelen süreçte Türkiye’de demokrasinin zaman zaman darbelerle kesintiye uğramasına rağmen, yazmaya çalıştığı demokrasi hikayesi hatırı sayılır bir tecrübeye tekabül etmektedir.

Esas talihsizlik; bunca tecrübeye rağmen gerek siyasetin, gerekse siyasete musallat olan kifayetsiz muhterislerin de katkısıyla Türkiye’nin hala “dış düşman paranoyası”ndan kurtulamaması büyük bir talihsizlik. Çünkü bu paranoya her konuda çok kullanışlıdır. Mesela iktidarı eleştirenleri ”etki ajanları” olarak suçlayabilirsiniz, aynı şekilde muhalefetin oluşturduğu 6’lı masanın “Atlantikçi emperyalisler”in aklıyla kurulduğunu da söyleyebilirsiniz. Ama biraz olsun vicdanlı davranıp Türkiye’nin neden NATO’da yer aldığını, neden AK Parti iktidarının AB’ye tam üyelik için gayret sarf ettiğini, neden ülkenin ihracatında en büyük payın Avrupa ülkelerine ait olduğunu hatırlamak istemezsiniz…

Oysa biliyoruz ki Osmanlı’dan bu yana Türkiye’nin hem ekonomik, hem de siyasal olarak temel tercihi hep Batı istikametinde olmuştur. Bir gösterge olması açısından Şevket Pamuk’un 1800’lü yıllardaki Osmanlı ihracatıyla ilgili verdiği rakamlar önemlidir: “Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiltere’ye ihracatı 1820-1838 döneminde yılda yüzde 5, 1838-1854’te yılda yüzde 6.8’lik bir hızla artmıştır. Kısacası İngiliz mamul mallarının 1838 öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki pazarlarını kolaylıkla genişlettikleri, Osmanlı hammaddelerinin İngiliz ticaretine açılmasının ise ticaret antlaşması sonrasında hızlandığı söylenebilir.” (Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme, s.27)

Dün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin dış ticaretinin ana eksenini Avrupa ülkeleri oluşturmaktadır. Galiba bugün “dış düşman” sloganlarıyla amigoluk yapanların bilmediği ya da bilmek istemediği gerçek şu; Osmanlı da, Türkiye Cumhuriyeti devleti de önemli yatırımlarını Batı’dan aldığı kredilerle yapmış, ticaretini de bu ülkelerle gerçekleştirmiştir.

Her ne kadar İçişleri Bakanı “Avrupa diye bir şey yoktur. Avrupa Amerika’nın vagonudur, onun için biz tuzağa düşmeyeceğiz” diyerek hamaset üretmeye devam etse de Türkiye’nin dış ticaretinin yüzde 65’lik hacmini Avrupa ülkeleri oluşturmaktadır.

Gerçekler böyle olduğu içindir ki Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, İçişleri Bakanı’nın Avrupa düşmanlığına rağmen İngiltere ve Fransa’ya giderek Avrupalı finans sahiplerinin Türkiye’de yatırım yapmaları konusunda her türlü kolaylığın sağlanacağı teminatını vermektedir. Türkiye’nin hukuki ve demokratik görünümüne kim ne kadar güvenerek yatırım için gelir bilemeyiz, ama Maliye Bakanı’nın yaptığı doğru bir girişimdir.

Hal böyleyken, Avrupa düşmanlığı yaparak Türkiye’nin uçuşa geçeceğine inananları sadece tebessümle karşılamak gerekiyor…

MEHMET OCAKTAN / KARAR