Avrupa Konseyi ile Türkiye’nin 70 yıllık ilişkisi

Avrupa Konseyi’ne üyelik Türkiye’nin “Avrupalığının” en önemli sembolü.

Avrupa Konseyi ile Türkiye’nin 70 yıllık ilişkisi


Avrupa Konseyi’nin kuruluşunun 70’inci yıldönümü Strasbourg’da düzenlenecek bir törenle kutlanıyor. Avrupa Konseyi’ne üyelik Türkiye’nin “Avrupalığının” en önemli sembolü.

    

Ana misyonu demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında müşterek bir alan yaratmak olan Avrupa Konseyi, kuruluşunun 70’inci yıldönümünü kutluyor. Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi, siyasal ve hukuksal planda Türkiye’nin “Avrupalılığının” sembolü olmaya devam ediyor.

Bir Avrupa Konseyi kurulması fikri İkinci Dünya Savaşı sırasında, dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill tarafından ortaya atıldı. Bu fikir savaş sonrası Avrupa’nın yeniden inşası için 1948’de toplanan Lahey Kongresi’nde somutlaştı ve kuruluş antlaşması 5 Mayıs 1949 tarihinde Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İsveç, Danimarka, Norveç ve İrlanda tarafından Londra’da imzalandı.

Türkiye de kurucu üye

Aslında Türkiye ve Yunanistan'ın da imza gününde bu 10 ülke arasında yer alması gerekiyordu. Ankara ve Atina kurucu üye olmak için başvuruda bulunmuştu. Ancak Prag’da Komünistlerin yönetimi ele geçirmesi ve Sovyetler Birliği’nin Berlin’e yönelik abluka tehditleri nedeniyle Avrupa Konseyi’nin kuruluş çalışmaları hızlandırıldığından, bu iki ülke Londra Konferansı’na katılamadı. Buna karşılık 4 Mayıs 1949’daki konferans tutanaklarına, "Türkiye ve Yunanistan'ın kurucu üye olmak için yaptıkları başvurular not edilmiştir. İmza tarihini geciktirmemek için bu başvuruları incelemek mümkün olmamıştır. Ancak, kapsamlı görüş alışverişinin ardından bu iki devletin adaylıklarının kabul edilmesi genel kabul görmüştür” notu düşüldü. Avrupa Konseyi’nin karar organı olan Bakanlar Komitesi’nin 9 Ağustos 1949’daki ilk toplantısında üyelikleri onaylanan Ankara ve Atina, böylelikle daha ilk günden itibaren savaş sonrası yeni Avrupa’nın mimarları arasında yer aldı.

Europarat, historisch | Kasim Gülek, Generalsekretär CHP 1949 (Council of Europe Archives)

CHP'nin eski Genel Sekreteri Kasım Gülek'in 1949 yılında katıldığı bir oturum

Türk-Yunan dostluğu

Avrupa Konseyi’nin ilk yılları Türk-Yunan dostluğu açısından da görülmeye değerdi. İki ülkenin parlamenterleri Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde (AKPM) "kardeş” gibi hareket ediyor, ortak girişimlere imza atıyordu. Avrupa Konseyi’nde karşılaştırmalı uygarlıklar tarihi programı hazırlanması, İstanbul’da bir Avrupa Koleji kurulması veya Türkçe ve Yunanca’nın Avrupa Konseyi’nde resmi çalışma dili olarak tanınması gibi girişimler bunlara sadece birkaç örnek. Ne yazık ki bu dayanışma ve dostluk havası Kıbrıs sorunu nedeniyle 1950’li yılların sonlarından itibaren yerini Avrupa Konseyi ruhuna tamamen aykırı bir çatışma kültürüne bıraktı.

En önemli kazanım AİHM

Avrupa Konseyi kuruluşundan bu yana Avrupa devletleri için çoğu zaman doğrudan bağlayıcı yüzlerce sözleşme, anlaşma ve protokol hazırladı. Bunların başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) geliyor. Türkiye de 1949-1950 yıllarında AİHS’yi hazırlayan 12 Avrupa ülkesinden biri olarak tarihe geçti. Fakat siyasi tercih veya nedenlerden ötürü bu sözleşmeyi kendi vatandaşlarına 1989 yılına kadar fazla gördü. Sözleşmeyi vatandaşlarına açtığında ise hem insan hakları alanında diğer Avrupa Konseyi ülkeleri ile ara çok açılmış hem de Soğuk Savaş bitmiş ve Avrupa’da yeni bir konjonktür oluşmuştu.

1957-1960 yılları arasında görevde olan eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu

1957-1960 yılları arasında görevde olan eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu

İşte bu yeni konjonktür kapsamında 1990’lı yılların başlarından itibaren Avrupa Konseyi bünyesinde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında yepyeni denetim mekanizmaları oluşturulmaya başlandı. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadele Komisyonu (ECRI), Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Topluluğu (GRECO), AKPM denetim mekanizması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ve son olarak da Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Uzmanlar Grubu (GREVIO) gibi organlar kuruldu. AİHM de 1998'de tek vücutlu gerçek bir Divan haline gelecekti.

Türkiye'nin bozulan imajı

Türkiye 12 Eylül askeri darbesi sonrası Soğuk Savaş koşulları “sayesinde” Avrupa Konseyi’nden atılmadı, ancak üç yıl boyunca AKPM’den dışlandı. İmajı bozuldu. Yıllardır “Batı” kulübünde birlikte olduğu Avrupa Konseyi ülkelerinden Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç ve Danimarka darbe sonrası insan hakkı ihlalleri nedeniyle kendisine karşı AİHM önünde devletlerarası dava açacaktı.

Türkiye özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren Avrupa Konseyi denetim mekanizmalarının sarmalında buldu kendini. Bu arada sovyetik rejimlerden kurtulan Orta ve Doğu Avrupa devletleri, Soğuk Savaş sonrası yeniden yapılanan Avrupa Birliği'ne (AB) üyelikte hızla yol almaktaydı. Eski adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan AB ile 1963'ten bu yana "ortak” olan Ankara ise 1987’de üyelik başvurusunda bulunmuştu, ancak demokrasi sicili nedeniyle yol alamıyordu.

Yeniden keşfedilen Avrupa Konseyi

Reform vaatleri karşılığında AB’nin Aralık 1999’daki Helsinki zirvesinde resmen adaylık statüsü tanımasıyla Ankara 50 yıldır üyesi olduğu Avrupa Konseyi'ni yeniden keşfetmeye başladı. AİHS’nin ilgili protokollerini imzalayarak ölüm cezasını savaş hali de dahil her durumda kaldırdı. Attığı adımlarla 2004 yılında AKPM denetim mekanizmasından kısmen de olsa çıkmayı başardı. Bu mekanizmadan kısmen de olsa çıkmak “Kopenhag siyasi kriterlerini yeterince yerine getirmek” anlamına geliyordu. AKPM’den vize alan Ankara’ya AB de hayır diyemedi. AB ile katılım müzakereleri 2005'te bu sayede başlayabildi.

Eski Başbakan Bülent Ecevit 1979 yılında Avrupa Konseyi'nde bir konuşma yapmıştı

Eski Başbakan Bülent Ecevit 1979 yılında Avrupa Konseyi'nde bir konuşma yapmıştı

Gerçekleştirdiği reformlar Ankara’nın Avrupa Konseyi’ndeki imajını da olumlu etkiledi. Bu sayede 2006’da AKPM’deki 9 ihtisas komisyonundan 3’ünün başında Türk parlamenterler vardı. Mevlüt Çavuşoğlu da 2010’da AKPM’ye Başkan seçilen ilk Türk parlamenter olarak tarihe geçecekti.

Bu gidişat, önce 2013'teki Gezi olayları, sonra da 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından bozuldu.  Darbe girişimi sonrası tedbirleri “bardağı taşıran damla” olarak gören AKPM, Nisan 2017’de Ankara’yı yeniden denetim sürecine aldı. Ankara 1996'da alınıp, reformlarla 2004’te çıktığı bu sürece yeniden dahil edilen ilk Avrupa ülkesi oluyordu.

AB bugün Ankara ile diyaloğun hızlanması için ısrarla Avrupa Konseyi'ni adres gösteriyor. “Avrupalı Türkiye”nin yolu son 70 yıldır olduğu gibi yine Avrupa Konseyi’nden geçiyor.

Kayhan Karaca / Strasbourg

Deutsche Welle Türkçe