Avrupalı uzmanlar Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi

"İtici güç Türkiye ekonomisindeki vahim durum"

Avrupalı uzmanlar Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi




Avrupalı uzmanlar Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi

Değer Akal

Türkiye-AB ilişkilerinin tam üyelik perspektifiyle canlandırılması mümkün mü? Ankara'nın politika değişikliği için "taktiksel" diyen Avrupalı uzmanlar, Erdoğan'ın ekonomideki açmazı aşma arayışında olduğu görüşünde.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ankara'da dün 14. Büyükelçiler Konferansı'nın açılışında yaptığı konuşmada Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerini "tam üyelik perspektifiyle" canlandırmayı hedeflediklerini söyledi.

Dış politika stratejilerini "Türkiyemizin tam bağımsız, uluslararası gündemi belirleyen, gerektiğinde oyun kuran, gerektiğinde oyun bozan, etkin ve müessir bir aktör konumunu güçlendirmek için yılmadan çaba göstereceğiz" sözleriyle anlatan Fidan'ın AB'ye Balkanlar üzerinden verdiği mesaj da dikkat çekti. Hassas dengeler üzerine kurulu Balkanlar'da bütün ülkelerin ve milletlerin güven duyduğu ülkenin Türkiye olduğunu savunan Fidan, "Türkiye'yi birtakım farazi, tarihten kopuk ve altı boş kavramlar geliştirerek adeta bölge dışı bir güç, hatta hasım olarak nitelemek, Balkanlar'da yapılabilecek en vahim hatadır" dedi.

Türk Dışişleri Bakanı, AB'ye yönelik sözlerini "Bütün Balkan ülkelerinin hatta Moldova ve Ukrayna'nın AB ve NATO üyeliklerinin konuşulduğu bir ortamda Türkiye'nin AB üyelik sürecinin akamete uğratılmış olması stratejik körlüktür. Yeni dönemde Türkiye-AB ilişkilerine vizyoner bir bakışla yaklaşılması ve sürecin tam üyelik perspektifiyle canlandırılması önem arz etmektedir" diye sürdürdü.

Türkiye, Vilnius'daki son NATO Zirvesi'nde İsveç'in NATO üyeliğine onay vermesi karşılığında Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin canlandırılmasını şart koşmuştu. Peki Türkiye'de hükümetin verdiği AB'ye tam üyelik perspektifi mesajları gerçekçi bir hedef mi?

AB'ye "pragmatik politika" önerisi

Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi'nin (CATS), "Erdoğan'ın yeni görev dönemi AB-Türkiye ilişkileri için ne anlama geliyor?" başlığıyla yayımlanan çalışmasında, uzmanlar AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği ile ilgili çarpıcı tespit ve değerlendirmelerde bulundu.

CATS uzmanı Yaşar Aydın'a göre Türkiye ile ne AB üyeliği ne de Gümrük Birliği modernizasyonu konusunda bir ilerleme kaydedilecek.

Bu başlıklarda ilerleme olabilmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın demokratik bir "U dönüşü" yapması ve reform sürecini başlatması gerekeceğini hatırlatan Aydın, "Ancak demokratik hakları ve muhalefet etme özgürlüğünü garanti altına alan bağımsız bir yargı, Erdoğan'ın elinde tuttuğu gücü zayıflatır" değerlendirmesinde bulundu, bu nedenle de Türkiye'de demokratik reform sürecinin başlatılmasına ihtimal vermediğini vurguladı. 

Zayıf ve istikrarsız bir Türkiye'nin Rusya'nın nüfuzuna daha açık hale gelebileceği uyarısında bulunan Aydın, AB'ye izlemesi gereken politika hakkında da şu öneride bulundu:

"AB, Türkiye'yi hem iktisadi hem de jeopolitik açıdan istikrarlaştıracak, ancak aynı zamanda ülkedeki otokratik rejimi meşrulaştırmayacak, pragmatik bir politika uygulamalı."

Üyelik yerine "daimi rekabet" mi?

Atina merkezli Avrupa ve Dış Politika Vakfı'nın (ELIMEP) araştırmacılarından Evangelos Areteos ise AB ile Türkiye arasındaki dış politika rekabetinin süreceği ancak tarafların aynı zamanda "işlevsel bir ilişki" arayışında olacakları görüşünde.

Areteos analizinde, Türkiye'nin stratejik özerklik yolunda ilerlemeyi sürdüreceğine, başta Rusya olmak üzere dış politika konularında AB'nin "daimi rakibi" olacağına ve ekonomik kırılganlıkları nedeniyle de Rusya ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye odaklanmaya devam edeceğine dikkat çekti.

Bununla birlikte Ankara'nın Batı yörüngesinden tamamen kopmak da istemeyeceğine işaret eden ELIMEP uzmanı, "Türkiye siyasi diyaloğa odaklanarak AB'den özellikle ticaret ve ekonomi alanlarında, bazı kazanımlar elde etmeye çalışacak" görüşünü aktardı.

AB-Türkiye ilişkilerinde "al-ver diplomasisi" olarak da adlandırılan transaksiyonel ilişki evresine girileceğini, AB'nin Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunda da taviz vermekte isteksiz olacağını kaydeden Areteos, AB üyesi ülkelerin Türkiye ile ikili ilişkilere odaklanacaklarını, Brüksel'in ise Türkiye ile ilişkilerdeki ağırlığını kaybedeceğini ifade etti. 

"Erdoğan'ın önceliği mali krizi aşmak"

Atlantik Konseyi'nin uzmanı Yevgeniya Gaber'e göre de Erdoğan için en önemli öncelik Türkiye'deki mali krizi aşmak ve yerel seçimler öncesinde ekonomiyi canlandırmak. Gaber, bu nedenle Erdoğan'ın AB'ye yönelik politikalarını bu öncelikler bağlamında şekillendireceğine işaret etti. 

Ankara'nın AB politikalarını ortak değerler, güçlü kurumsal bağlar ve AB'ye uyum yerine pragmatik çıkarlar ve transaksiyonel işbirliğine dayandıracağına vurgu yapan Gaber, "Bu da Türkiye'nin Brüksel ile diyaloğunu arttırmaya çalışacağı, ancak kendi çıkarlarını her türlü görüşmenin merkezine koyarak sert bir müzakereci olmaya devam edeceği anlamına geliyor" görüşünü dile getirdi.

"İtici güç Türkiye ekonomisindeki vahim durum"

Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Paul Levin ise Erdoğan yönetiminin AB ile ilişkilerini yeniden canlandırma hamlesi için "Bu muhtemelen stratejik olmaktan ziyade taktiksel bir değişim, ideolojik olmadığı da kesin" değerlendirmesini yaptı. 

Seçimler sonrası oluşturulan yeni kabinede çok sayıda "pragmatik bakanların" yer aldığını ancak kabinenin en önemli isminin değişmediğini ve Erdoğan'ın hâlâ görevde olduğunu anımsatan Levin, Türkiye'nin "otokratik sisteminin" AB ile entegrasyonuna "doğal sınırlar çizdiğini" kaydetti.

"Türk dış politikası muhtemelen ülkenin özerkliğini ve bölgesel bir güç olarak konumunu güçlendirmeye yönelik olmaya devam edecek" diyen Paul Levin, Erdoğan'ın İsveç'in NATO üyeliğini Türkiye'nin AB üyelik sürecini canlandırma koşuluna bağlama girişimi için de şunları söyledi: 

"Bu, AB ile ilişkileri geliştirme çabasını andırıyor. AB üyeliği gerçekçi olmasa da Ankara vize serbestisini hızlandırmak ve eski Gümrük Birliği'ni güncellemek için İsveç'ten destek istedi. Ülkenin içinde bulunduğu vahim ekonomik durum muhtemelen bu tür hamlelerin arkasındaki ana itici güç. Ve zayıflamış bir Vladimir Putin, Erdoğan'ın Batılı müttefikleri ile Rusya arasında ince ipte yürümeye devam etme isteğini azaltabilir."

"Erdoğan'ın sözlerinden ziyade eylemlerine odaklanılmalı"

Polonya'daki Türkiye Araştırmaları Enstitüsü'nden Karol Wasilewski de Erdoğan'ın söylemlerine ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğine dikkat çekti.

CATS'taki analizinde Wasilewski, Erdoğan'ın Türkiye ekonomisini kurtarmak için AB ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açma arayışına girdiğine işaret ederek "İki ülke arasında daha iyi bir ilişki hem Ankara'nın hem de Brüksel'in yararına olacak olsa da AB, Erdoğan'ın açıklamalarından ziyade Türkiye'nin eylemlerine odaklanmalıdır" görüşünü kaydetti.

AB'nin Gümrük Birliği'nin modernizasyonu ve vize serbestisi için Türkiye'ye şart koştuğu tüm kriterlere bağlı kalması gerektiğini savunan Wasilewski, analizini şu öneriyle tamamladı:

"Bu arada AB'nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından önerilen ‘ateşkesten' tam anlamıyla yararlanması, kamu diplomasisi araçlarını, Türkiye'deki hükümet yanlısı medyanın yıllardır sürdürdüğü Batı karşıtı propaganda nedeniyle Türk vatandaşları nezdinde zedelenen imajını iyileştirmek için kullanması, akıllıca olacaktır."

DW