Ayakta ölen kadın...

Türkiye’nin en etkili kadın siyasetçisiydi.

Ayakta ölen kadın...




Türkiye'de cumhuriyet tarihinin en önemli kadın siyasetçilerinden Rahşan Ecevit hayatını kaybetti. Ecevit ailesini yakından tanıyan gazeteci Fikret Bila, DW Türkçe için kaleme aldığı yazısında Rahşan Ecevit'i anlattı.

Rahşan Ecevit, eşi Bülent Ecevit'in cenaze töreninde - Ankara/11 Kasım 2006

Rahşan Ecevit, dış görünüşü itibariyle iddiasız, olabildiğince sade, davranışları sıradan bir Anadolu kadını gibi anaç ama idealleri için ölümüne mücadele eden; fikirlerini savunurken granit gibi sert, dik duruşlu, yürüyüşünden milim sapmayan, otoriteye boyun eğmeyen, eğilip bükülmeyen, gerektiğinde siyasi rakipleri için ölümcül hamleler yapmaktan çekinmeyen Türkiye’nin en etkili kadın siyasetçisiydi.

Rahşan Ecevit ve Bülent Ecevit’in günlük yaşamları Türkiye’de orta sınıfa mensup bir memur veya işçi ailesinden farksızdı. Bir memur kenti olan Ankara’da birçok memur gibi gençliklerinde girdikleri yapı kooperatifinden sahip oldukları sosyal konut niteliğindeki evde yaşadılar.

Ev eşyaları her dar ve sabit gelirli Türk’ün evinde göreceğiniz eşyalardı. Bir televizyon, üç koltuk, bir yemek masası, sade bir yatak odası, küçük bir mutfak…

Diğer evlerden en belirgin farkı, evin büyük bölümünü kitapların işgal etmesiydi. O kadar ki, bir süre sonra kitaplar eve sığmayınca aynı sitede bir başka apartmanın giriş katını satın aldılar ve onu "kütüphane ev"e dönüştürdüler. Son yıllarını, bu düzayak evde geçirdiler. Eski evlerini de, "İhtiyacı var, bize çok emeği geçti" diye devletin kendilerine tahsis ettiği polis memuruna hibe edecek kadar cömerttiler.

Rahşan Hanım’ın da Bülent Bey'in de parayla pulla işleri olmadı. Lüks peşinde koşmadılar. Çok mütevazı bir hayat yaşadılar.

Rahşan Hanım, yaşı çok ilerleyinceye kadar evinde yardımcı kullanmadı. Hem çok yoğun bir siyasetçi hem de ev hanımıydı. Sabahın erken saatlerinde partiye gider, ortada pek gözükmez, akşama kadar Anadolu’dan insanlarla yazışır, görüşür, sorun dinler çözer ama akşam mutlaka eve makul bir saatte döner, Bülent Bey gelmeden yemek hazırlardı.

Ecevit’ler yemeğe içmeye de hiç önem vermediler. Anadolu mutfağının klasik yemeklerini tercih ettiler. Ortalama her Türk ailesi gibi kuru fasulye, pilav, nohut, mercimek, ıspanak, etli patates yemeği, yumurta, salata, börek, kek, kurabiyeden oluşan klasik bir mutfak menüsüne sahiptiler. Dışarıda yemek yemezler, Rahşan Hanım ne yapmışsa evlerinde onu yerlerdi.

Rahşan Hanım’ın mahalledeki diğer kadınlardan bir farkı yoktu. Elinde filesi ve çantası yürüyerek pazara veya markete gider, alışverişini tek başına yapar ve evine taşırdı. Sokaklarda çocuklarla, hayvanlarla ilgilenir, karşılaştığı komşularıyla sohbet eder, onları çaya davet ederdi. Sokakta halkın arasında yaşayan, mahalle yaşamını seven bir Anadolu kadını olarak yaşadı.

Rahşan Hanım makyaj yapmaz, kuaföre gitmez, kozmetik ürünler kullanmazdı. Doğal malzemeleri tercih eder, saçlarını özenle tarar; uzunca bir etek, bir gömlek ve üzerine bir ceket veya hırkayı tercih eder, kafasının dışını değil içini süslerdi.

Buna karşılık Bülent Bey’in görünüşüyle yakından ilgilenirdi. O’nun ne giyeceğine, hangi kravatı takacağına, hava durumuna göre kasket takıp takmayacağına, hangi parka veya montunu giyeceğine Rahşan hanım karar verirdi. Bülent Bey’i eliyle giydirir, dışarı çıkmadan önce tepeden tırnağa bir gözden geçirir, evden öyle uğurlardı.

Rahşan hanım çok cesur bir kadındı. Bu hem fiziki olarak hem fikirsel olarak geçerliydi. Eğer söz verdiyse mitinglere gitmek için her türlü tehlikeli yolculuğu göze alır, darbe yönetimlerine karşı da tıpkı eşi Bülent Bey gibi ölümü göze alarak dimdik direnirdi.

Tehlikeli seçim gezilerinden birinde ben de cesaretine tanık olmuştum. 12 Eylül’ün partilerini kapatıp, onları gözaltına aldığı, Bülent Bey’i siyasi haklarından mahrum ettiği dönemde bile 12 Eylül’le mücadele ediyorlardı. Siyasi mücadeleye sıfırdan başlamaya, Hamzakoy askeri tesislerinde tutulduklarında karar vermişlerdi. Yasaklar kalktıktan sonra kurdukları Demokratik Sol Parti’nin 1991 seçim kampanyası dönemiydi. Ecevit çiftini çok az gazeteci izliyor, az sayıda basın organı onlara yer veriyordu.

Bir günde üç miting yapacaklardı. Samsun’da, Giresun’da ve Sivas’ta. Ankara’dan Türk Hava Kurumu’na ait çok küçük bir uçakla Samsun’a uçtuk. Uçak Samsun’a indi ama bir arızası vardı. Samsun’da kaldı. Samsun’dan karayoluyla Giresun’a geçtik, orada da mitingi yaptılar ve ardından Sivas’a gitmek gerekiyordu. Giresun’da çok küçük bir helikoptere bindik. Fanus gibi büyük kabini camdan bir helikopterdi. Arka koltukta Bülent Bey, Rahşan Hanım ve ben vardım. Ancak sığıyorduk. Önde de emekli asker olan bir pilot ve Ecevitlerin bir koruması. Giresun’dan havalanıp Karadeniz dağlarının arasından Sivas’a doğru yola çıktık. Çok gelişmiş bir helikopter değildi. Hava kararmadan Sivas’a inmemiz gerekiyordu. Vadileri takip ederek ilerliyorduk. Bir süre sonra her tarafı kara bulutlar kapladı ve ciddi bir rüzgar çıktı.

Gazeteci Fikret Bila

Gazeteci Fikret Bila

Önümüzü görmekte zorlanıyor ve havada yol alamadan sağa sola savruluyorduk. Pilot, Bülent Bey’e hava şartlarının kötüleştiğini, devam etmenin tehlikeli olabileceğini, isterlerse geri dönebileceğini veya daha riskli bir yolculuğu zorlayacağını söyledi. Bülent Bey bana döndü, "Ne dersiniz?" gibi baktı, ben de "En iyisini pilot bilir" dedim. Sonra Rahşan Hanım’a döndü. Rahşan Hanım pek tartışmaya yatkın olmayan bir ses tonuyla "Sivas’ta saatlerdir insanlar bekliyor, onları daha fazla bekletemeyiz, devam edelim, vazgeçmeyelim" yanıtını verdi ve biz çok zorlu tehlikeli, inişli çıkışlı, savrula savrula, hava kararmak üzeriyken karayolunu bulabildik ve elektrik direklerini izleyerek Sivas’a indik. Rahşan Hanım mutluydu, "Riski göze alamazsak, sonuca ulaşamayız" diyerek miting meydanında halkın arasına karıştı.

12 Eylül’ün Bülent Bey’i cezaevine gönderdiği günlerde Rahşan Hanım büyük sıkıntı içindeydi. Maddi sorunları vardı. Ancak kimseden mali yardım kabul etmedi. Bir yandan Ecevit’i ziyaret edip moral veriyor, bir yandan savunma hazırlaması için hazırlık yapıyor, bir yandan da geçinmeye çalışıyordu. Varlıklı ailelerden gelmelerine rağmen varlıkları yoktu. Rahşan Hanım bu dönemi evden bir şeyler satarak idare etti. Mutfakta ailesinden kalan gümüş kaşıkları da elden çıkarmıştı.

Bülent Bey cezaevinden çıktı. Bıraktıkları yerden başladılar, Rahşan Hanım O'nu 1999 yılında yine "Başbakan Ecevit" olarak evden Başbakanlık çalışma ofisine gönderdi.

Uzun siyasi hayatlarında hiçbir devlet olanağından yararlanmadılar. Devletin başbakanlara tahsis ettiği konutta hiç kalmadılar. Halkın arasında, Oran semtinde yaşadılar.

Rahşan Hanım yaşam mücadelesini de, siyasi mücadeleyi de tıpkı eşi Bülent Bey gibi dimdik ayakta verdi.

Ve öyle dimdik ayakta öldü.

Ağaç gibi…

Fikret Bila

Deutsche Welle Türkçe