AYM Başkanı uyarıyor: Otoriterleşme yönündeki küresel ters dalgalara dikkat...
‘OTORİTER YÖNETİMLERDE YORUMA YER YOK’
AYM Başkanı uyarıyor: Otoriterleşme yönündeki küresel ters dalgalara dikkat...
SEDAT ERGİN YAZDI...
Kurumun başındaki ikinci dönemi bir ay sonra bitecek olan Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın yakınlarda yaptığı bir konuşmanın üzerinde kamuoyunda yeterince durulmadığını düşünüyorum.
Prof. Arslan’ın geçen salı günü AYM Anayasa Yargısı Araştırma Merkezi ile İstanbul’daki Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından ortaklaşa düzenlenen “AYM Kararlarında Yorum Sempozyumu”nda yaptığı konuşmayı kastediyorum.
Konuşmasına koyduğu başlık, zaten Prof. Arslan’ın Anayasa yargısının yönelmesi gereken hedeflere nasıl baktığı hususunda yeteri kadar açıklayıcıdır. Metin, “Anayasa Mahkemesi’nin Hak Eksenli Yorumu” başlığını taşıyor.
Anayasa yargısının “belki de” en önemli konusunu “yorum” meselesi olarak görüyor AYM Başkanı.
‘OTORİTER YÖNETİMLERDE YORUMA YER YOK’
Prof. Arslan, konuyu değerlendirirken önce hukukta yorum meselesinin Aristo’dan başlayarak felsefi köklerine iniyor, Alman filozof Heidegger’e atıflar yapıyor. Keza ünlü Alman düşünür Jurgen Habermas da karşımıza çıkıyor alıntılar arasında.
AYM Başkanı’na göre, anayasal yorum iç içe geçen üç daire içinde gerçekleşiyor.
Merkezdeki ilk dairede, yorumcu olarak yargıcın kişisel duygu ve düşünce dünyası yer alıyor. Bu çerçevede yargıcın yetişme tarzı, ideolojisi, sahip olduğu değerler manzumesi, tercihleri, sevgisi ve öfkesi yorumda etkili olabiliyor.
İkinci dairede yorumcu topluluğuna hâkim olan paradigma var. Paradigma için “Belli bir topluluğun üyelerinin paylaştığı inançlar, değerler ve yöntemler gibi hususların oluşturduğu bir takımyıldızı” tanımlamasına başvuruyor.
Yorumu etkileyen üçüncü ve en geniş dairede makro düzeyde içinde bulunulan toplumsal ve siyasi durum var. Bu bölümde Alman felsefeci Hans Georg Gadamer’in “Hukukun üstünlüğü ilkesinin hukuk yorumunun esaslı bir şartı olduğu” yolundaki görüşünün altını çiziyor AYM Başkanı.
Prof. Arslan, bu noktada Gadamer’in “Otoriter yönetimlerde yorumdan bahsedilemez zira burada kendisini hukukla bağlı görmeyen mutlak irade yorumun temel kurallarını da geçersiz kılabilecektir” şeklindeki görüşüne vurgu yapıyor.
TEMEL HAKLAR İDEOLOJİYE KURBAN OLUR MU?
Bu genel çerçeveyi çizdikten sonra kendisinin bundan yirmi yıl önce AYM üyesi olmadan önce akademisyen kimliğiyle kaleme aldığı bir makalesine atıf yapıyor Prof. Arslan.
“Middle East Critique” isimli akademik derginin 2002 ilkbahar sayısında çıkan “Çatışan Paradigmalar: Türk Anayasa Mahkemesi’nde Siyasi Haklar” başlıklı bu yazısında, insan hakları yargılaması yapan mahkemelere biri “ideoloji eksenli”, diğeri de “hak eksenli” olmak üzere iki paradigmanın hâkim olduğunu savunuyor Prof. Arslan...
Yazının önemi, bu akademisyenin günün birinde başkanlığına kadar yükseleceği AYM’de o dönemde hâkim olan anlayışı eleştirirken, mahkemenin “Temel hak ve özgürlüklerin korunmasını öncelemeyen, hatta onları yeri geldiğinde ideolojiye kurban eden bir paradigma içinde hareket ettiğini” belirtmesidir.
Buna karşılık, özellikle bireysel başvuru uygulamasıyla birlikte, Türkiye’deki anayasa yargısında bir paradigma değişimi yaşandığını, bu değişimin hak eksenli paradigmanın benimsenmesi şeklinde ortaya çıktığını anlatıyor Prof. Arslan.
BİREYSEL HAKLAR SİYASAL FAYDANIN ÖNÜNDE OLMALI
Peki “Hak eksenli paradigma”dan tam ne anlamalıyız?
Şöyle anlatıyor AYM Başkanı:
“Hak eksenli paradigma temel hak ve özgürlüklerin korunmasına, diğer toplumsal ve siyasal faydalar karşısında öncelik tanıyan, hak ve özgürlüğü esas, sınırlamayı istisna olarak kabul eden, son tahlilde özgürlükler lehine yorumu gerektiren bir yaklaşımı ifade etmektedir.”
Prof. Arslan, AYM’nin birçok kararında hak eksenli yaklaşımın anayasa yargısına hâkim olması gerektiğinin vurgulandığını belirterek şöyle diyor:
“Mahkemeye göre anayasal hükümler hak eksenli yorumlandıkları takdirde işlevlerini tam olarak yerine getirebilir. Bu sebeple kamu gücü kullananların anayasa hükümleri özgürlükler lehine yorumlamaları mümkün ve gereklidir.”
Prof. Arslan’ın sözleri hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar açık.
Buna göre, bireyin hak ve özgürlüğünü toplumsal ve siyasal faydanın üstünde tutan bir bakış esas alınmalıdır. Bu görüşün, devletin çıkarlarını önceleyen geleneksel güvenlik eksenli bakışa karşı kuvvetli bir duruşu yansıttığı teslim edilmelidir.
Demek istiyor ki AYM Başkanı, “Sayın yargı mensupları, sayın kamu gücünü kullanan otoriteler, yorum yapacaksanız, yorumunuzun yönü özgürlüklere doğru olsun...”
‘AYM HAK EKSENLİ PARADİGMADA KALMALI’
Konuşmasının sonunda hak eksenli yorumun iki önemli sonuç yarattığını belirtiyor Prof. Arslan. Bunlardan birincisi, bu yorumun gerek bireysel başvuru gerek norm denetiminde hak ve özgürlüklerin alanını genişletmiş olmasıdır. İkinci pratik yansıması, “hukukun anayasallaşması” olarak adlandırılan sürece yaptığı katkıdır.
Şimdi meselenin hassas bir kısmına geliyoruz. Anayasa’ya nihai anlamını veren, anayasal hükümleri yorumlayarak somut durumlara uygulayarak, deyim yerindeyse “ete kemiğe büründüren” kurum Anayasa Mahkemesi’dir.
Bu durumda anayasa yargısında yapılan yorumun ve uygulamanın diğer mahkemleler tarafından dikkate alınmasının hak eksenli paradigmanın gereği olduğunu kaydediyorProf. Arslan. Burada mahkemenin “objektif işlevi” beliriyor.
AYM Başkanı, bu işlev konusunda şöyle konuşuyor: “Anayasa Mahkemesi bir konuda temel anayasal ilke ve esasları yorumladıktan sonra mahkemelerden ve kamu gücü kullanan tüm kurumlardan beklenen aynı meseleye ilişkin uygulamalarını bu yorum çerçevesinde gerçekleştirmeleridir.”
Böylelikle, diğer mahkemelerinve aynı zamanda kamu gücü kulla nan kurumların AYM kararlarını hayata geçirmeleri beklentisi ifade edilmiş oluyor.
Burada tabii problemli bir alana değinmiş oluyor AYM Başkanı. Çünkü yakın zamanlarda birinci derece mahkemelerin AYM kararlarını uygulamayacaklarını duyurarak yüksek mahkemeye kafa tuttukları durumlar yaşanabilmiştir Türkiye’de.
Sonuç olarak nereye geliyor?
“Sonuç olarak” diyor Prof. Arslan: “Anayasa Mahkemesi’nin hak eksenli paradigma içinde kalarak yasal ve anayasal yoruma devam etmesi, insanımızın temel hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından son derece önemlidir.”
Özetle, AYM Başkanı olarak 10 Şubat’ta ikinci dört yıllık dönemi bitecek olan Prof. Arslan, mahkemenin geleceğine bakarken “Hak eksenli doğrultu devam etmelidir” mesajını veriyor.
BAŞKAN, AYM’DE ŞEKİLLENEN TECRÜBE, SİSTEM VE PARADİGMAYA GÜVENİYOR
Çok dikkat çekici bir mesajı daha var AYM Başkanı’nın. Konuşmasının sonunda şu uyarıyı yapıyor:
“Esasen tüm dünyada anayasa yargısı alanındaki belki de en önemli sınama, otoriterleşme yönündeki küresel ters dalgalar karsısında hak eksenli paradigmanın korunması ve sürdürülmesi olacaktır.”
Kuşkusuz, kendisi bu ters dalgaları küresel bir sorun bağlamında takdim etmekle birlikte, vurguladığı hedef özellikle son dönemde yargı bağımsızlığı alanında giderek yükselen tartışmalar ve yaygın eleştiriler çerçevesinde Türkiye’ye dönük bir mesaj olarak da görülebilir.
Peki iyimser mi bundan sonrası için? Prof. Arslan, “AYM’nin insan hakları yargısında özellikle son on yılda edindiği tecrübe, kurduğu sistem ve benimsediği paradigmanın yardımıyla temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olmaya devam edeceğine inanıyorum” diye konuşuyor.
Bununla birlikte, kendisinin temsil ettiği hak eksenli bakışın AYM kararlarında zaman zaman muhalefet şerhlerinde karşımıza çıktığını dikkate aldığımızda, yine de bundan sonrasına dönük bir ihtiyat payı bırakmakta yarar var.
Her halükârda AYM’nin -birçok istisnası olmakla beraber- ana doğrultu olarak hak eksenli yaklaşımda geliştirdiği kültürün korunup korunamayacağı, önümüzdeki dönemde Türkiye’de vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini ilgilendiren en yaşamsal konulardan biri olacaktır.
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET