AYM Başkanı Zühtü Arslan’dan “AYM’nin bireysel başvuru kararlarını uygulayın” uyarısı

“Yeni bir ihlal kararı beklemeden ilkeleri esas alarak karar verilsin”

AYM Başkanı Zühtü Arslan’dan “AYM’nin bireysel başvuru kararlarını uygulayın” uyarısı




AYM Başkanı Zühtü Arslan’dan “AYM’nin bireysel başvuru kararlarını uygulayın” uyarısı: “Yeni bir ihlal kararı beklemeden ilkeleri esas alarak karar verilsin”

Başta yargı organları olmak üzere kamu gücünü kullanan tüm organların, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurularla ilgili kararlarını dikkate alması gerektiğini vurgulayan AYM Başkanı Zühtü Arslan “Hepimizin ortak sorumluluğu Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına adım attığımız şu günlerde bireysel başvuruyu etkili bir şekilde uygulamaktır” dedi.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, İzmir’de “Bireysel başvuru kararlarının etkili bir şekilde uygulanması” konulu proje kapsamında yapılan 6. bölge toplantısında konuştu. AYM Başkanı Arslan, hukuk devletlerinde yorum zenginliğinin önemli olduğunu ancak “yorum kakafonisine” yer olmadığını söyledi. AYM’nin bireysel başvuru kararlarına uyulması konusunda mahkemelere ve kamu gücünü kullanan tüm organlara çağrı yapan Arslan, “Anayasa Mahkemesi’nden yeni bir ihlal kararı beklemeden kamu gücü kullanan organların burada belirlenen ilkeleri ve esasları dikkate alarak karar vermesi gerekir” dedi. AYM Başkanı, bireysel başvuru kararlarına mahkemelerin ve kamu gücünü kullanan organların uyması gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Anayasa Mahkemesi, gerek norm denetimi gerek bireysel başvuruda ölçü norm olarak en fazla Anayasa’nın ikinci maddesini, Anayasa’nın ikinci maddesinde de hukuk devletini kullanmaktadır. Sadece somut davalarda başvurularda bunu kullanmakla kalmıyor. Çok önemli bir tespit daha yapıyor: Anayasa’nın diğer hükümlerinin yorumlanması ve uygulanmasında hukuk devletini dikkate almak bir zorunluluktur. Dolayısıyla aslında anayasal sistemin bütün bir anayasal hükümler manzumesinin temelinde de hukuk devleti yer almaktadır.

“Kimsesizlerin kimsesi olma görev ve sorumluluğu en fazla yargıya düşmektedir”

Cumhuriyetin ve aynı zamanda anayasal kimliğin banisi olan Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’le ilgili çok farklı tanımlar yapmıştır. Çok farklı Cumhuriyet’in boyutlarını ifade eden sözler söylemiştir. Bunlardan bireysel başvuruyu belki en yakından ilgilendiren sözü, Atatürk’ün ‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir’ sözüdür. Bu sözü Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü döneminin ikinci yasama yılının açılışında Adliye Teşkilatı’nın seyrini anlattıktan sonra söylüyor veya hatırlatıyor. Bu bize şunu söylüyor: Kimsesizlerin kimsesi olma görevi ve sorumluluğu en fazla yargıya düşmektedir ve bireysel başvurunun kabul edildiği 2010 yılından uygulamaya geçtiği 2012 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, Atatürk’ün gösterdiği gibi kimsesizlerin kimsesi olma yolunda çok önemli görevler icra etmektedir.

“Her toplumsal kesimden birey çaresiz ve kimsesiz olduğunu ifade ederek başvuru yapmaktadır”

Bireysel başvuruda Türkiye’nin hemen her kesiminden herkes bir şekilde temel hak ve özgürlüklerini ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne gelebilmektedir. İşçisinden memuruna, öğrencisinden öğretmenine kadar. Patronundan, iş sahiplerine, politikacılara, gazetecilere kadar hemen her toplumsal kesimden bireyler, haklarının ve özgürlüklerin ihlal edildiğini ileri sürerek, başka bir ifadeyle çaresiz olduklarını ve kimsesiz olduklarını ifade ederek, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapmaktadır. Anayasa Mahkemesi de bu başvuruları karara bağlamaktadır.

“Bireysel başvurunun devrimci bir özelliği vardır”

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurudaki kararları verirken, temel meseleleri temel anayasal meseleleri de ele almakta, konuya ilişkin ilkeleri standartları belirlemekte dolayısıyla sadece başvurucunun kişisel zararını gidermekle yetinmemektedir. Aslında bu Anayasa koyucunun bireysel başvuruyu getirme amacıyla da uyumludur çünkü Anayasanın 148. maddesindeki değişikliğin gerekçesine baktığımızda bireysel başvuru ihdas eden anayasa koyucu iradesine baktığımızda bunu açıkça görürüz. Bireysel başvurunun Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması ve korunma standartlarının yükseltilmesi için getirildiği açıkça Anayasa koyucunun ifadesinde karşımıza çıkmaktadır. Peki temel hak ve özgürlüklerin standartları nasıl yükseltilecek? Temel hak ve özgürlükler anayasa koyucunun iradesi doğrultusunda daha iyi nasıl korunacak? Bu soruları cevaplandırmak için objektif etki kavramına değinmemiz gerekiyor. Bugün ve yarın tartışılacak temel konuda zaten bireysel başvuru kararlarını objektif etkisi. Ama ondan önce bir tespiti yapmamız gerekiyor.

“Mahkemeler Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca Anayasa’ya uygun karar vermek durumunda olan kurumlardır”

Bireysel başvuruyla birlikte sadece Anayasa Mahkemesi değil, tüm hukuk sistemi bir dönüşüm yaşamıştır. Türkiye’de bu anlamda bireysel başvurunun devrimci bir özelliği vardır. Hukuk sisteminde hatta bir devrim yaratmıştır. Mesela hukukun anayasalaşması olarak ifade edilen bir süreç başlamıştır ve bu süreç çok önemli bir noktaya ulaşmıştır. İş hukukundan idare hukukuna, aile hukukuna kadar her alanda Anayasa artık çok daha fazla kullanılan bir üst norm haline gelmiştir. Bu hem doktrinde böyledir hem de yargı kararlarında böyledir. Peki bu beraberinde ne getirmiştir bu? Beraberinde Anayasa hükümlerinin yeknesak bir şekilde yorumlanması zorunluluğunu getirmiştir. Böyle bir ihtiyaç da olmuştur çünkü mahkemeler Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca Anayasa’ya uygun karar vermek durumunda olan kurumlardır. Bunu yaptıklarında da kaçınılmaz olarak Anayasayı, Anayasal hükümleri yorumlamak durumundadır. Ve birden fazla yorumcunun olduğu yerde birden fazla yorum vardır.

“Yargı kurumları Anayasa’yı yorumlayabilirler ama yorum kakafonisine yer yoktur “

Bu yorum farklılığı, yorum çeşitliliği, demokratik hukuk devletleri bakımından bir zenginliktir hiç kuşkusuz. Çünkü her kurum başta yargı kurumları olmak üzere Anayasa’yı yorumlayabilirler. Evet yorum farklılığı yorum çeşitliliği, demokratik hukuk devletleri için bir zenginliktir. Demokratik hukuk devletlerinde buna yer vardır ama bir şeyin yeri yoktur. Yorum kakafonisine yer yoktur. Yorum kakafonisi yorum karmaşası, demokratik hukuk devletlerinin kabul edebileceği bir şey değildir. Çünkü bu ortaya çıktığında artık farklı kişilere, farklı hukukun uygulanması gibi bir sorunla karşı karşıya kalırız. Bu durumda hukukun yeknesaklaştırılması daha da önemlisi anayasa hükümlerinin yeknesak bir şekilde yorumlanması sorunu karşımıza çıkıyor. Bu sorunu çözecek organ da Anayasa’yı yorumlamak ve uygulamakla görevli olan Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa Mahkemesi, anayasa hükümlerini özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasal maddeleri, nihai ve bağlayıcı bir şekilde yorumlama yetkisine sahip olan bir Anayasal organdır, bir yüksek mahkemedir.

“Amaç hukuk sistemini hak ihlali üretmeyecek noktaya getirmektir”

Dolayısıyla objektif etkiyi bu çerçevede tartışmamız gerekiyor. Elbette BAM başkanımızın ifade ettiği sorunlar olacaktır. Bireysel başvuru henüz 11 yılını yeni tamamladı. 11 yıllık bir süre böylesine radikal bir kurumun hukuk sistemini kökten etkileyen, değiştiren bir kurumun bir anda yerleşmesi bakımından kabul edilmesi bakımından yeterli bir süre değildir. Fakat şunda hepimizin hemfikir olması gerekiyor: Bağlayıcılık kısmını bir kenara bırakalım. Anayasa’nın 153. maddesinin son hükmü, son fıkrası Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını gerçek ve tüzel kişileri, ülkede yaşayan herkesi ve her kurumu bağlar. Burada bir tereddüt yok. Bağlayıcılıkla ilgili bir sorun yok fakat objektif etkiyi biz bu bağlamda değil objektif etkiyi biz bireysel başvurunun amacı bağlamında tartışmak durumundayız.

AYM karar verdikten sonra yargı organları dikkate almalı, aksi takdirde her bir olay bireysel başvuru yoluyla gelecektir bu da bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle bağdaşmaz” 

Nedir o amaç? İhlallerin önlenmesi, yeni ihlallerin engellenmesi ve ihlalin kaynağının kurutulmasıdır. Bireysel başvurunun amacı tek tek herkesin temel hak ve özgürlüklerle ilgili hak ihlal iddialarını ele alıp çözüm bulmak değildir, olamaz da. Bireysel başvurunun amacı hukuk sistemini, hukuk düzenini, yargının işleyişini hak ihlali üretmeyecek, ortaya çıkarmayacak bir noktaya getirmektir. Bu da ancak objektif etkiyle mümkündür çünkü objektif etki dediğimizde şunu anlıyoruz, Anayasa Mahkemesi bir anayasal meseleye ilişkin bir anayasal hak ve özgürlüğün alanına, sınırlarına ilişkin bir karar verdikten sonra ve ilkeleri belirledikten sonra artık bu ilkelerin her defasında tekrar tekrar başvurularla ifade edilmesine gerek kalmaksızın tüm kamu gücü kullanan organların başta yargı organları tarafından dikkate alınmasını gerektirir. Aksi takdirde her bir olay, Anayasa Mahkemesi’nin önüne bireysel başvuru yoluyla gelecektir. Bunun da bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle bağdaşır bir yanının olmadığını takdir edersiniz.” 

“Kamu gücü kullanan organlar, belirlenen ilke ve esasları dikkate almalı”

Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla bugün itibariyle baktığımızda hemen her halk grubuyla ilgili hemen her anayasal hakla ilgili bireysel başvuru kapsamındaki her özgürlükle ilgili temel ilke ve esasları belirlemiştir. Bilhassa bireysel başvurunun kişisel konumuyla ilgili olmayan, bundan bağımsız olarak Anayasa Mahkemesi’nin yapısal sorun tespit ettiği alanlarda artık Anayasa Mahkemesi’nden yeni bir ihlal kararı beklemeden kamu gücü kullanan organların burada belirlenen ilkeleri ve esasları dikkate alarak karar vermesi gerekir.” 

“Bireysel başvuru, bataklığı kurutsun diye var”

Aksi takdirde biz Anayasa koyucunun iradesine de aykırı davranış oluruz. Anayasa koyucu irade 2010 yılında bireysel başvuruyu getirirken, ‘Tek tek her bir vatandaşın bireysel başvurudaki hak ihlal iddialarını Anayasa Mahkemesi çözsün’ diye getirmedi. Anayasa Mahkemesi verdiği kararlarla bataklığı kurutsun, ihlal üreten nedenleri ortadan kaldırsın diye getirdi. Başka türlüsü de zaten düşünülemez. O yüzden objektif etki konusunda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlardaki ilke ve esasların dikkate alınması konusunda çok daha hassas olmamız gerekiyor çünkü bu hepimizin ortak sorumluluğu Cumhuriyetin ikinci yüzyılına adım attığımız şu günlerde bireysel başvuruyu etkili bir şekilde uygulama, hayata geçirme sadece Anayasa Mahkemesi’nin görevi değildir. Anayasa Mahkemesi ile birlikte tüm anayasal kurumların ve kuruluşların görevidir. Ülkede yaşayan aslında herkesin görevidir. Çünkü bireysel başvuru Cumhuriyetin 100 yıllık cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biridir. Ve bu kazanımı korumak, bu kazanımı geliştirmek ve bunu gelecek nesillere aktarmak yeni yüzyıllara bu kurumu etkili, verimli bir hak arama yolu olarak taşımak hepimizin görevidir. Anayasa Mahkemesi bu görevini yerine getirmek için canla başla çalışıyor. Gece gündüz gayret gösteriyor. Ve bunun sonucu olarak da gerçekten Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin korunmasının standardının yükseltilmesinde çok önemli mesafeler aldık ve almaya da devam ediyoruz.”

medyascope