AYM Başkanı'ndan rekor kıran bireysel başvuru sayısına tepki: Şikayetten şikayet ettiğimiz sanılmasın
“BİREYSEL BAŞVURUNUN GELECEĞİ İŞ YÜKÜNÜN AZALTILMASINA BAĞLI”
AYM Başkanı'ndan rekor kıran bireysel başvuru sayısına tepki: Şikayetten şikayet ettiğimiz sanılmasın
Bireysel başvurularda iş yükünün arttığını ve AYM'nin aldığı tedbirlerin bu konuda yeterli olmadığını sık sık dile getiren AYM Başkanı Zühtü Arslan, AYM'nin rekor sayıda şikayet başvurusuyla karşı karşıya kaldığını söyledi. Arslan, ''Hemen her toplantıda iş yükünden bahsetmek gerçekten bizim açımızdan hoş olmayan bir durum. Şikâyetten şikâyet ettiğimiz sanılmasın. Ancak bireysel başvurudaki sorunu tespit için iş yükünü ifade etmek bir zorunluluktur.'' dedi.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, dün Gaziantep’te “Adli Yargıda Bireysel Başvuru Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması” konulu bölge toplantısında konuştu.
Burada bireysel başvurularda iş yükünün arttığına bir kez daha dikkat çeken Arslan, ''Dün Dîvân-ı Mezâlim’in ve Dîvân-ı Hümâyun’un yaptığını bugün bireysel başvuruları inceleyen Anayasa Mahkemesi yapmaktadır. Ancak önceki divanlardan farklı olarak Anayasa Mahkemesi, inanılmaz bir şikâyet sayısıyla karşı karşıyadır. Hemen her toplantıda iş yükünden bahsetmek gerçekten bizim açımızdan hoş olmayan bir durum. Şikâyetten şikâyet ettiğimiz sanılmasın. Ancak bireysel başvurudaki sorunu tespit için iş yükünü ifade etmek bir zorunluluktur.'' sözleriyle tepki gösterdi.
“Bilindiği üzere her şey zıddıyla bilinir. Çoğu kez bir şeyi ne olduğundan ziyade ne olmadığından hareketle tanımlarız. Medeniyet havzamızda adalet kavramı da onun zıddı olan zulüm üzerinden tanımlanmıştır. Mevlâna, bu tanımı çok güzel yapmıştır. Ona göre adalet her şeyi yerli yerine, zulüm ise bir şeyi ait olmadığı yere koymaktır. Bu nedenle ağaca su vermek adalet, dikene su vermek ise zulümdür.
Adalet hakkı sahibine teslim etmek, zulüm ise hakkı ihlal etmektir. Mevlâna’nın ifadesiyle adalet gönül huzuru, zulüm ise vicdan azabı getirir. Adalet-zulüm zıtlığı hemen tüm siyasetnameler ve nasihatnamelerde yer almıştır. Daha önemlisi, devletin adil olması, halkına zulmetmemesi gerektiği yönündeki düşünceler zamanla kurumsallaşmıştır.
“ŞİKÂYETTEN ŞİKÂYET ETTİĞİMİZ SANILMASIN”
Dün Dîvân-ı Mezâlim’in ve Dîvân-ı Hümâyun’un yaptığını bugün bireysel başvuruları inceleyen Anayasa Mahkemesi yapmaktadır. Ancak önceki divanlardan farklı olarak Anayasa Mahkemesi, inanılmaz bir şikâyet sayısıyla karşı karşıyadır. Hemen her toplantıda iş yükünden bahsetmek gerçekten bizim açımızdan hoş olmayan bir durum. Şikâyetten şikâyet ettiğimiz sanılmasın. Ancak bireysel başvurudaki sorunu tespit için iş yükünü ifade etmek bir zorunluluktur.
“BİREYSEL BAŞVURUNUN GELECEĞİ İŞ YÜKÜNÜN AZALTILMASINA BAĞLI”
Hızla artan iş yükü, maalesef bireysel başvuru kurumunu felç etme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle bireysel başvurunun geleceğinin iş yükünün azaltılmasına bağlı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun için Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla vurgulanan üç hususun çok iyi anlaşılması ve uygulanması gerektiğini düşünüyorum.
Birincisi; istinaf ya da temyiz incelemesi sonrasında kesinleşen kararlardan sonra yapılan başvuruların hatırı sayılır bir kısmı kanun yolu şikâyetleridir. Mevcut başvuruların yüzde 75’i adil yargılanma hakkına ilişkin şikâyetleri içermektedir. Bunların da yaklaşık yüzde 90’ı makul süre ve/veya kanun yolu şikâyetidir. Belirtmek gerekir ki yargılama sürecinde herhangi bir hakkın ihlal edildiği gösterilmeden sadece kararın yanlış, haksız ve adaletsiz olduğu yönündeki şikâyetler kural olarak bireysel başvuru kapsamında değildir. Nitekim şu ana kadar sonuçlanan adil yargılanma hakkı şikâyetlerinin yaklaşık yüzde 60’ı, kanun yolu şikâyeti olduğundan, açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Her vesileyle belirttiğimiz üzere bireysel başvuru bir temyiz yolu, Anayasa Mahkemesi de bir süper temyiz mercii değildir. Bireysel başvuru yolunu kullanacak olan başvurucuların bunu unutmaması gerekir.
“BAŞVURU SAYISININ AZALTILMASI, İHLAL KAYNAKLARININ KURUTULMASINA BAĞLIDIR”
İkinci olarak; başvuru sayısının azaltılması, ihlal kaynaklarının kurutulmasına bağlıdır. Bu kapsamda devletin temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik negatif ve pozitif yükümlülükleri, başka bir ifadeyle yapmaması ve yapması gerekenler vardır. Sözgelimi hukuka aykırı güç kullanımı da bir ölüm veya yaralama olayı üzerine sorumluların tespitine ve cezalandırılmasına yönelik etkili bir soruşturma yürütülmemesi de hak ihlaline neden olabilmektedir. Bu sebeple yükümlülükler konusunda özenli davranılması başvuru ve ihlal sayılarını azaltacaktır.
“BİREYSEL BAŞVURUDA BAŞARI VERİLEN İHLAL KARARLARININ ETKİLİ BİR ŞEKİLDE UYGULANMASINA BAĞLI”
Üçüncü olarak; bireysel başvurunun başarısı, verilen ihlal kararlarının etkili bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Burada münferit başvurularda başvurucunun somut zararının giderilmesini kastetmiyorum. Bu zaten verilen ihlalin doğal sonucu, kararın subjektif etkisidir. Bundan daha önemlisi, bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmesidir. Başka bir ifadeyle idarenin, yasama, yürütme ve yargı organlarının ihlal kararlarında ortaya konan temel ilke ve esasları uygulamaları, yeni hak ihlallerinin önlenmesi bakımından bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu noktada ihlalin kaynağına göre idareye, yargıya ve yasama organına çok büyük görevler düşmektedir. İdarenin ve mahkemelerin, ihlal kararlarındaki değerlendirmeleri dikkate alarak yeni başvuruların yapılmasını beklemeden ihlale yol açmayacak şekilde karar vermeleri çok önemlidir.
İhlalin kanundan kaynaklandığı veya norm denetiminde temel hakları ihlal ettiği için bir kanun hükmünün iptal edildiği durumlarda da yasama organının hızla harekete geçmesi elzemdir. İhlali ve Anayasa’ya aykırılığı giderecek yönde zaman kaybetmeden yapılan bir yasal düzenleme yeni ihlallerin ortaya çıkmasını önleyecektir.
“BİREYSEL BAŞVURU HUKUK TARİHİNDE YAPILMIŞ EN ÖNEMLİ REFORMLARDAN BİRİDİR”
Son olarak bir hususu vurgulayarak konuşmamı tamamlamak istiyorum. Bireysel başvuru, Türk hukuk tarihinde yapılmış en önemli reformlardan biridir. Bu hak arama yolunun 10 yıllık uygulaması da insanımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasında hayati bir rol oynadığını göstermektedir. Bu sebeple bu kurumu yaşatmak ve gelecek kuşaklara etkili bir hak arama yolu olarak bırakmak hem Dîvân-ı Mezâlim’i ve Dîvân-ı Hümâyun’u kurumsallaştıran ecdadımıza hem de gelecek nesillere karşı ortak sorumluluğumuzdur.”
ANKA / KARAR