AYM-Yargıtay krizi: İktidarın bireysel başvuru planı ne?

AİHM'de Türkiye aleyhindeki davalar artıyor

AYM-Yargıtay krizi: İktidarın bireysel başvuru planı ne?


AYM-Yargıtay krizi: İktidarın bireysel başvuru planı ne?

Hukukçular, AYM'ye bireysel başvuru sistemine sınırlama getirilmesinin AİHM'yi kilitleyebileceği uyarısında bulunuyor. Peki 2010 yılında getirilen bireysel başvuru hakkı nedir? Neden böyle bir sistem getirildi?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) Türkiye'ye karşı açılan davaları azaltmak amacıyla Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılmasına olanak tanıyan yasal düzenleme, Can Atalay kararının ardından tartışmaların odağında. İktidar, Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay arasında krize neden olan"bireysel başvuru" sistemini değiştirmek için adım atmaya hazırlanıyor.

Ancak hukukçular, bireysel başvuru yetkilerinin daraltılması halinde AİHM'in AYM'yi etkili iç hukuk yolu kabul etmeyebileceği uyarısında bulunuyor. Bu da AİHM'ye giden dosyaların yeniden artabileceği anlamına geliyor.

AYM'ye bireysel başvuruyu mümkün kılan düzenleme 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumu sonrasında uygulamaya girmişti. O dönem başta AYM, Yargıtay, Danıştay ve Hakimler Savcılar Yüksel Kurulu (HSYK) gibi yüksek yargı kurumları iktidara karşı muhalif bir çizgi sergiliyordu. İktidar, yüksek yargı organlarından gelen açıklamaları "vesayet" olarak nitelendirerek yüksek yargıya ilişkin Anayasal değişikliklerinde koz olarak kullandı.  

Bu amaçla şimdi "terör örgütü" kabul edilen Gülen yapılanmasının da desteklediği iktidar, Anayasa değişikliğini gerçekleştirdi. Bu değişiklik sonucunda Gülen yapılanması, başta şimdiki Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) olmak üzere yargıda gücünü pekiştirdi. Anayasa değişikliği ile özellikle AİHM'e gidecek binlerce dosyanın filtrelenmesi için "bireysel başvuru" sistemi hayatı geçirildi. Sistem, ilk olarak 23 Eylül 2012'de uygulanmaya başlandı. 

Hukukçular planlanan değişiklikle ilgili ne diyor?

Bireysel başvurunun o dönemde AİHM'ye gidişin önünün kesilmesi amacıyla çıkarıldığını anımsatan insan hakları hukuku uzmanı Avukat Kerem Altıparmak ise DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, yapılmak istenen değişikliklerin sonuçları konusunda uyarılarda bulundu. AİHM'nin "hak ihlali yaşadığını iddia eden kişi hakkında olumlu karar verilmesi, onun mağdur sıfatının kaldırılması için tek başına yeterli değil. Eski hale getirme şeklinde karar uygulanmalı" şeklinde içtihadı olduğuna dikkat çeken Altıparmak, bu durumu "müebbet hapis cezası almış birine hak ihlaliyle birlikte 5 milyon TL tazminat verilmesinin yetmeyeceği" şeklinde anlattı.

Türkiye'de yaklaşık 11 yıldır bireysel başvuru sisteminin uygulandığına işaret eden Altıparmak'a göre, bu içtihat göz önünde bulundurulduğunda etkileri kısıtlanırsa AİHM için AYM etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıkacak.  

Yaşanmakta olan krizde iktidarın uzun vadede bir Avrupa Konseyi niyeti olabileceğini düşünen Altıparmak, ikili bir krizin yaklaştığını belirterek şunları söyledi:

"Osman Kavala'yı halen tahliye etmiyorlar. İhlal kararı çıkalı 16 ay oldu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi; AYM'den, Yargıtay'dan bir karar çıkar mı diye oyalandı. Şimdi bir şey çıkmayacaksa Avrupa Konseyi bir şey yapacak. Diğer yandan AİHM'in Yalçınkaya kararı var. Orada da 8 bin 500 dosya bekliyor. Yalçınkaya kararı uygulanmayacaksa dosya sayısı 20 bini aşar. Bu nedenle büyük bir kriz geliyor. Belki iktidar, AYM'nin önünü alarak AİHM'yi kilitlemeyi bir strateji olarak hesaplıyor olabilir."

AİHM'de zaten Türkiye aleyhinde 25 bin dosya bulunduğunu kaydeden Altıparmak, "AYM'nin barajı işe yaramazsa AİHM, Türkiye'den gelen 50-60 bin dosya ile baş edemez. Bu dosyalar direk AİHM'ye gider. Bu durum, Türkiye'nin Avrupa Konseyi ilişkilerini etkileyecek ciddi sonuçlar ortaya çıkaracak" dedi.

Prof. Dr. Devrim Güngör: AYM'nin kararı bağlayıcıdır

AYM'nin yeniden yargılama yetkisinin kısıtlanıp hak ihlali kararlarının yalnızca tazminatla sınırlı tutulmasının, bireysel başvuruyu tamamen işlevsiz hale getireceği görüşünde olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Devrim Güngör de AİHM'nin yalnızca tazminat vermediğini, yerine göre yeniden yargılama kararı verdiğine işaret etti. 

Uygulamada AYM'ye yönelik "süper temyiz mahkemesi" eleştirilerine hak verecek kararlar çıktığını anlatan Günör, bu konuda Yargıtay'ı da eleştirdi. Güngör, "Sonuçta Yargıtay da pek çok dosyayı gereği gibi titiz bir şekilde incelemeden onandığı için ortaya çıkan bu boşluğu AYM bireysel başvuru yoluyla gidermeye çalıştı" dedi.

"Mahkemeler arasına astlık-üstlük ilişkisi olamaz" sözünü yanlış bulan Prof. Dr. Güngör, aksine mahkemeler arasında hiyerarşi olduğunu, AYM'nin bireysel başvuruda verdiği ihlal kararlarına Yargıtay'ın direnmesinin mümkün olmadığını kaydetti. Güngör, "Bireysel başvuru sonucunda verilen kararlar da adli yargıyı da bağlar. Buna direnmek mümkün değil. Mahkeme kararları doğru olduğu için değil bağlayıcı olduğu için uygulanır. Buna uyulmaması, anayasaya aykırı hareket etmekten başka bir anlam ifade etmez" şeklinde konuştu.

AYM'deki bireysel başvuru maddesi

Anayasa'nın tartışmaya neden olan 148. maddesinde ise AYM'ye verilen bireysel başvuru yetkisi şöyle tanımlanıyor:

"Herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

Anayasa değişikliğinin madde gerekçesinde, neden AYM'ye bireysel başvuru yetkisi verildiği açıkça anlatılıyor.

AİHM'de her yıl Türkiye'ye karşı çok sayıda dava açıldığı ve Türkiye'nin pek çok davada tazminata mahkûm edildiği anımsatılan gerekçede, bireysel başvuru sistemi sayesinde AİHM'e gitmeden hak ihlaline uğradıklarını söyleyenlerin önemli bir bölümünün ortadan kaldırılacağı belirtiliyor. Gerekçede, "Böylece Türkiye aleyhine açılacak dava ve verilecek ihlal kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu itibarla, Türkiye'de de iyi işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması, haklar ve hukukun üstünlüğü temelindeki standartları yükseltecektir" deniliyor.

Anayasa gerekçesinde, bireysel başvurunun Türkiye açısından bir yararı da şöyle ifade ediliyor:

"Türkiye'de bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacak, öte yandan da kamu organlarını, Anayasaya ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçlarla yapılan değişiklikle, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat altına alınması için vatandaşlara bireysel başvuru hakkı tanınmakta ve Anayasa Mahkemesi'ne de bu başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmektedir."

Gerekçede ayrıca, bireysel başvuruyla"Anayasa Mahkemesi'ne özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu yüklendiği" ifade ediliyor.

Bireysel başvurunun sınırları ne?

Diğer yandan Anayasa'da ve AYM'nin kuruluş kanununda bireysel başvuruya sınır çiziliyor. Anayasa'nın 148. maddesindeki "Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz" ifadesine işaret edilen gerekçede, bununla diğer yüksek yargı organları ile AYM arasındaki olası görev uyuşmazlıklarının ortaya çıkmasının önlenmesinin amaçlandığı kaydediliyor.

Yasada ise başvuru sistemine "İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir" şeklinde sınırlaması getirildi. Ayrıca yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerin de bireysel başvurunun konusu olamayacağı vurgulandı. Yine kanunda, "yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez" şeklinde bir sınırlama yer alıyor.

Vatandaşlara tanınan bireysel başvuru hakkından kamu tüzel kişileri ise yararlanamıyor.

AYM'ye bireysel başvuru sistemi nasıl çalışıyor?

Temel bir hakkı ihlal edilenler, iç hukuk yolunu tamamladıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne dilekçe ile bireysel başvuruda bulunabiliyor. AYM'de başvuruları incelemek için başkan ve dört üyenin görev yaptığı iki ayrı bölüm görev yapıyor. Bu bölümler altında ise komisyonlar çalışıyor. Bir üyenin başkanlığını yaptığı bu komisyonlar, kabul edilebilirlik kriterlerini açıkça taşımayan başvuruları ele yetkisine sahip. Bu aşamayı geçen dosyalar, bölümlerin önüne gidiyor. AYM Birinci veya İkinci Bölüm, niteliğine göre başvurularda karar vermeyip dosyayı Genel Kurul'a da sevk edebiliyor. Genel Kurul, 15 üyenin bir araya gelmesiyle salt çoğunlukla karar alıyor. 

Bireysel başvuru karara bağlanmadan önce Adalet Bakanlığı'nın görüşünün alınması da yasal zorunluluk.

Mahkeme, yasaya göre esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verebilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler de sıralanıyor. 

AİHM'de Türkiye aleyhindeki davalar artıyor

Sistem, 11 yıl uygulanıyor. Ancak yıllar içinde AİHM'de Türkiye aleyhinde açılan dava sayısı da AYM'deki bireysel başvuru sayısı da hızla artıyor. Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre sistemin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte 2012 yılı sonunda AİHM'de Türkiye aleyhine yapılan başvuru 16 bin 876'yken, 2015'te bu sayı 8 bin 488'e düştü. Ancak 2016'daki darbe girişiminin ardından AİHM'deki dosya sayısında artış meydana geldi. 31 Aralık 2021 tarihi itibariyle sayı 15 bin 251'e yükseldi. 2021'de Türkiye aleyhine 76 ihlal kararı çıktı. Böylece Türkiye, o yıl Rusya, Ukrayna ve Romanya'dan sonra 4. sırada yer aldı. 

Geçen yıl ise AİHM'de Türkiye aleyhine açılan toplam dosya sayısı 20 bin 100'e çıktı. Türkiye en çok aleyhinde başvurulan ülkeler arasında 4. sıradaki yerini korurken, 2022'de 73 ihlal kararı verildi. 

AYM'de 551 bin dava açıldı

Anayasa Mahkemesi'ne ilk başvuru, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren yapıldı. 2012'de başvuru sayısı bin 342'yken 2013'te 9 bin 897 başvuru yapıldı. 2014 ve 2015'te 20'şer bin olan başvuru sayısı darbe girişiminin yaşandığı 2016'da 80 bini aştı. En fazla başvuru 2022'de 109 bin 779 ile olurken, bu yıl ise (30 Eylül) 80 bin 218 bireysel başvuru yapıldı. 2012'den bu yana 11 yılda yapılan toplam başvuru sayısı ise 551 bin 156 oldu. 

Bu başvurularda toplam 70 bin 364 hak ihlali kararı verildi. İhlal kararlarının yarısı, yani 35 bin 407'si geçen yıl verildi. En çok ihlal ise makul sürede yargılanma hakkına ilişkin oldu. Toplam ihlallerin yüzde 79'u yani 56 bin 443'ü bu hakka yönelik verildi. 3 bin 566 ihlal kararı, adil yargılanma hakkına ilişkin, 3 bin 519 ifade özgürlüğüne ilişkin verildi. Can Atalay başvurusunda da örneği verilen "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkına ilişkin bugüne kadar 294, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına ilişkin ise 15 hak ihlali kararı çıktı. 

Halen AYM önünde yaklaşık 130 bin derdest dosya bulunuyor. 

İktidarın gözü AYM Kanunu'nun 50. maddesinde

AYM'nin kuruluş ve yargılama usullerini düzenleyen 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinde ihlalin giderilmesi için AYM'ye "yeniden yargılama" yetkisini düzenliyor. Kanunda, bu durum şöyle ifade ediliyor:

"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

AYM'nin Can Atalay kararı sonrasında oluşan krizde Yargıtay da AYM'nin "yeniden yargılama" yetkisinin daraltılmasına ilişkin bir düzenleme istiyor. Bu yolla hak ihlali kararlarının yalnızca tazminat kararıyla yetinilmesi talep ediliyor. Böylece AYM'nin hak ihlali vermesinin ardından yeniden yargılama yoluyla davaların sil baştan ele alınmasının önüne geçilmek isteniyor. Basına yansıyan haberlerde, iktidarın benzer bir düzenleme için çalıştığı ifade ediliyor. 

AYM'nin bilinen hak ihlali kararları

Bugüne kadar AYM, birçok hak ihlali kararında Türkiye'nin yaşadığı krizlere "çözüm" üretti. İktidar ve Gülen yapılanmasının "ortak olduğu" dönemde başlatılan ve kumpas olarak nitelendirilen 237 sanıklı Balyoz davasında verilen hak ihlali kararının ardından tutuklu askerler tahliye olabildi. Benzer karar, Ergenekon davasında İlker Başbuğ ve Mustafa Balbay gibi isimler lehine verildi. Dönemin MHP milletvekili Engin Alan da AYM kararıyla tahliye edildi. 

2015'te MİT TIR'larına ilişkin görüntülerin yayınladıkları gerekçesiyle tutuklanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül AYM'den çıkan kararın ardından özgürlüklerine kavuştu. 

"Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı açıklama yapan barış akademisyenlerinin Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezalandırılması da hak ihlali olarak nitelendirildi. Bu kararın ardından akademisyenlerin yargılandığı davalarda beraat kararı çıktı ve bazıları görevlerine dönebildi. Diğer yandan haberlere ilişkin erişim engeli kararları ile gazetelere uygulanan reklam yasağı kararı aleyhinde de AYM'den hak ihlali kararları çıktı. AYM, sorunun yasadan kaynaklandığını belirterek Meclis'ten çözüm istemişti. 

AYM, bazı mahkemelerin kadın avukatların türbanla duruşmaya katılamayacağına ilişkin kararları üzerine de hak ihlali kararı vererek bu uygulamaya son verdi. 2014'te bu konuda din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğine hükmedildi. 

Cezaevinde tutuklu bulunan Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu lehine verilen kararlar sonrasında bu vekiller tahliye oldu. Yine gazeteci-yazar Mehmet Altan ve Şahin Alpay lehinde verilen hak ihlali kararları da yerel mahkemelerin bir süre direnmesinin ardından uygulanmıştı. 

Bu arada AYM, Gezi davasında tutuklu bulunduğu sırada Osman Kavala'nın bireysel başvurusunda ise hak ihlali kararı olmadığına hükmetti. 

dw