Prof. Arslan’ın üzerinde durduğu AYM’nin hak ihlali kararlarının yarattığı sonuçların başlıca iki boyutu var. Birincisi, hak ihlallerinin giderilerek gereğinin yerine getirilmesiyle ilgili. Yani kararlarının uygulanması, bu süreçlerin izlenmesi ve denetiminin yapılması. İkinci boyutu da bir bu kadar önemli. Bununla, bu kararlarda saptanan ihlallerin ilk derece mahkemelerde tekrarlanmasını önleyecek bir hukuk ikliminin yaratılması ihtiyacından söz ediyoruz.
AYM’ye bireysel başvuru mekanizmasının 2012 yılında işlemeye başlamasıyla birlikte, Türkiye’de vatandaşların temel hak ve özgürlükleri açısından karşılaştıkları sorunlarda haklarını arayabilmeleri için önemli bir kapı açılmıştır. AYM'nin 2012 sonrasında esastan incelemeye aldığı 9 bin 598 dosyadan 8 bin 962’sinde ihlal kararı vermiş olması, neresinden bakılırsa bakılsın çok önemli bir sonuçtur.
*
Bütün mesele bu kararların ne kadarının uygulandığı sorusunda beliriyor.
Bir kere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmasında olduğu gibi bu ihlal dosyalarının izlemesini yapacak bir denetleme mekanizması bulunmuyor. AİHM sisteminde -etki derecesi tartışmaya açık olsa da- bir denetim sistemi yürürlüktedir. Strasbourg’daki mahkemede alınan her bir karar Avrupa Konseyi’nin siyasi kanadı olan Bakanlar Komitesi tarafından izlenmekte, gerekleri yerine getirilmediği sürece bu ihlal kararları komitenin önünde açık bir dosya olarak durmaktadır. Ve belli aralıklarla yürütülen gözden geçirme toplantılarında uygulanmayan kararlar hatırlatılarak, ihlali yapan ülke üzerinde bir baskı icra edilmektedir.
Kuşkusuz ulusal düzeyde bu tür bir mekanizmanın işletilebilmesi mümkün değildir.
Başvurucular, AYM’nin ihlalden kaynaklanan tazminat kararlarını Maliye Bakanlığı’na göndererek ödemenin yapılmasını sağlamaktadır. Ancak AYM’nin, ilk derece mahkemelerine gönderilen her bir kararın doğurabileceği yeniden yargılama, tahliye gibi sonuçları tek tek izleyebileceği, uygulamaya bakabileceği bir organizasyonel kapasiteye sahip olduğu söylenemez. Yakın zamanda AYM Genel Sekreterliği bünyesinde kurulan bir müdürlükle bu ihtiyacın belli ölçülerde karşılanması hedefleniyor.
*
Aslında kritik dosyalar söz konusu olduğunda uygulamayı sağlamak üzere devreye giren önemli ölçüde yine AYM’nin kendisi olmaktadır. Mahkemenin açıkladığı ihlal kararları uygulanmadığı hallerde, başvuru üzerine bu durumun yeni bir hak mağduriyetine yol açtığı yolunda ikinci bir ihlal kararı vermesi zaman zaman karşılaştığımız bir uygulama.
Bu çerçevede AYM’nin 11 Ocak 2018 tarihinde gazeteci-yazar Şahin Alpay hakkında verdiği ihlal kararı birinci derece mahkeme tarafından uygulanmayınca iki ay sonra 16 Mart 2018 tarihinde yeni bir ihlal kararı vermesi önemli bir içtihat yaratmıştır. Alpay bunun üzerine serbest bırakılmıştır. Bu kararın kritik yönü, AYM’nin verdiği kararları birinci derece mahkemelerin nasıl yorumlaması gerektiği konusundaki esasları etraflı bir şekilde tarif etmiş olmasıdır. Bir genel kurul kararı olması ve oybirliği ile alınması AYM’nin getirdiği içtihadın altı çizilmesi gereken bir yönüdür.
AYM, geçen ocak ayındagazeteci-yazar Mehmet Altan’ın dosyasında da ilk karar uygulanmadığı için ikinci bir ihlal kararı vermiştir. Bu arada AYM’nin uygulanmayan AİHM kararları nedeniyle verdiği ihlal kararları bir diğer dikkat çekici yöneliştir. Örnek gerekirse, AİHM’nin 2018 yılında ihlal kararı vererek yeniden yargılanmasına hükmettiği Abdullah Altun’un durumunda bir gelişme olmayınca bu kez AYM ihlal kararı vermiştir. AYM’nin kararı üzerine geçen eylül ayında Altun’un Diyarbakır’da yeniden yargılanmasına başlanmıştır.
*
Bireysel başvuru sisteminin asıl önemi, verilen ihlal kararlarıyla temel hak ve özgürlüklerdeki sorunlu alanların tespit edilerek hukuk sistemi içinde bunların tekrarını önleyecek bir caydırıcılığın yaratılması düşüncesidir. Tekrarların önlenmesi AYM’nin ortaya koyduğu içtihatların birinci derece mahkemelerde, ayrıca istinaf ve temyiz aşamalarında dikkate alınmasıyla mümkün olabilecektir. AYM kararları bu etkiyi yaratmadığı sürece bireysel başvuru talepleri AYM’nin önünde yığılmaya devam edecektir.
Zaten AYM Başkanı Prof. Arslan “Aksi takdirde biz her yıl 40 bin, 80 bin karar da versek temel bazı meselelerimizi çözmemiz mümkün olmayacaktır” derken bu ihtiyaca dikkat çekmek istiyor.
*
AYM’nin verdiği hak eksenli kararlarla AİHM içtihatlarıyla uyumlu özgürlükçü bir çizgiyi yerleştirmekte olduğu söylenebilir. Temel sıkıntı, AYM’nin bu yönelişi ile birinci derece mahkemelerin ve savcılıkların farklı doğrultuda gidebilen yorum ve uygulamaları arasında bir ‘ikilik’ halinin ortaya çıkabilmesidir. AYM’nin hak eksenli bakışının yargıda yukarıdan aşağıya doğru geçişinde bir ‘aktarım’ sorunu yaşanmaktadır.
Mahkemenin geçen yıl ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisiyle ilgili verdiği ihlal kararından sonra beliren durum değindiğimiz soruna örnek gösterilebilir. AYM kararının ardından ilk derece mahkemelerin önemli bir bölümü açılmış davalarda beraat kararlarına yönelirken, daha az sayıda olmakla birlikte bu yönde hareket etmeyen mahkemeler de pekâlâ çıkabilmiştir. Açılan toplam 822 davadan şu ana kadar 486’sı beraatla sonuçlanırken kalan davaların önemli bir bölümünde henüz karar çıkmamıştır. Bununla birlikte, bunlar arasında AYM kararına rağmen yetkisizlik verip dosyaların Yargıtay’a gitmesine yol açan mahkeme kararlarıyla da karşılaşılabiliyor.
Bu gibi çelişkilere ilişkin örnekler arttırılabilir.
*
Her halükârda, AYM kararlarının uygulamasıyla ilgili sorunların aşılması için bir dizi adım atılması gerekiyor. İhlal kararlarının düzenli bir takibinin sağlanması kuşkusuz gerekli. Aynı zamanda kamuoyunda bu kararlara dönük farkındalığı arttıracak düzenlemelere de ihtiyaç var. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan “Bireysel Başvuru Kararlarının İcrası: Eski Alışkanlıklar, Yeni Sorunlar” başlıklı rapor değindiğimiz uygulama meselesi üzerinde bir dizi somut öneriye de yer veriyor.
Bu arada Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun geçen ocak ayında hakim ve savcıların derece yükselmesi esaslarına ilişkin kurallarında getirdiği bir yenilik de dikkat çekicidir. Buna göre, yargı mensuplarının terfilerinde AİHM ve AYM’de ihlal kararlarına yol açıp açmadıklarına da bakılacaktır. Bu düzenleme kâğıt üstünde olumlu bir adımdır, tabii gerçekten hayata geçirilebilirse...
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/aymnin-ihlal-kararlarinin-uygulanmasi-nasil-saglanabilir-41540628
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın geçen salı günkü konuşmasında adil yargılanma hakkı alanında yaşanan sorunlar ve bireysel başvurularda verilen ihlal kararlarının hayata geçirilmesi başlıklarında yaptığı muhasebe, bugün Türkiye’de yargının içinde bulunduğu duruma ışık tutan önemli tespitler içeriyor.
Prof. Arslan’ın üzerinde durduğu AYM’nin hak ihlali kararlarının yarattığı sonuçların başlıca iki boyutu var. Birincisi, hak ihlallerinin giderilerek gereğinin yerine getirilmesiyle ilgili. Yani kararlarının uygulanması, bu süreçlerin izlenmesi ve denetiminin yapılması. İkinci boyutu da bir bu kadar önemli. Bununla, bu kararlarda saptanan ihlallerin ilk derece mahkemelerde tekrarlanmasını önleyecek bir hukuk ikliminin yaratılması ihtiyacından söz ediyoruz.
AYM’ye bireysel başvuru mekanizmasının 2012 yılında işlemeye başlamasıyla birlikte, Türkiye’de vatandaşların temel hak ve özgürlükleri açısından karşılaştıkları sorunlarda haklarını arayabilmeleri için önemli bir kapı açılmıştır. AYM'nin 2012 sonrasında esastan incelemeye aldığı 9 bin 598 dosyadan 8 bin 962’sinde ihlal kararı vermiş olması, neresinden bakılırsa bakılsın çok önemli bir sonuçtur.
*
Bütün mesele bu kararların ne kadarının uygulandığı sorusunda beliriyor.
Kuşkusuz ulusal düzeyde bu tür bir mekanizmanın işletilebilmesi mümkün değildir.
Başvurucular, AYM’nin ihlalden kaynaklanan tazminat kararlarını Maliye Bakanlığı’na göndererek ödemenin yapılmasını sağlamaktadır. Ancak AYM’nin, ilk derece mahkemelerine gönderilen her bir kararın doğurabileceği yeniden yargılama, tahliye gibi sonuçları tek tek izleyebileceği, uygulamaya bakabileceği bir organizasyonel kapasiteye sahip olduğu söylenemez. Yakın zamanda AYM Genel Sekreterliği bünyesinde kurulan bir müdürlükle bu ihtiyacın belli ölçülerde karşılanması hedefleniyor.
*
Bu çerçevede AYM’nin 11 Ocak 2018 tarihinde gazeteci-yazar Şahin Alpay hakkında verdiği ihlal kararı birinci derece mahkeme tarafından uygulanmayınca iki ay sonra 16 Mart 2018 tarihinde yeni bir ihlal kararı vermesi önemli bir içtihat yaratmıştır. Alpay bunun üzerine serbest bırakılmıştır. Bu kararın kritik yönü, AYM’nin verdiği kararları birinci derece mahkemelerin nasıl yorumlaması gerektiği konusundaki esasları etraflı bir şekilde tarif etmiş olmasıdır. Bir genel kurul kararı olması ve oybirliği ile alınması AYM’nin getirdiği içtihadın altı çizilmesi gereken bir yönüdür.
AYM, geçen ocak ayındagazeteci-yazar Mehmet Altan’ın dosyasında da ilk karar uygulanmadığı için ikinci bir ihlal kararı vermiştir. Bu arada AYM’nin uygulanmayan AİHM kararları nedeniyle verdiği ihlal kararları bir diğer dikkat çekici yöneliştir. Örnek gerekirse, AİHM’nin 2018 yılında ihlal kararı vererek yeniden yargılanmasına hükmettiği Abdullah Altun’un durumunda bir gelişme olmayınca bu kez AYM ihlal kararı vermiştir. AYM’nin kararı üzerine geçen eylül ayında Altun’un Diyarbakır’da yeniden yargılanmasına başlanmıştır.
*
Bireysel başvuru sisteminin asıl önemi, verilen ihlal kararlarıyla temel hak ve özgürlüklerdeki sorunlu alanların tespit edilerek hukuk sistemi içinde bunların tekrarını önleyecek bir caydırıcılığın yaratılması düşüncesidir. Tekrarların önlenmesi AYM’nin ortaya koyduğu içtihatların birinci derece mahkemelerde, ayrıca istinaf ve temyiz aşamalarında dikkate alınmasıyla mümkün olabilecektir. AYM kararları bu etkiyi yaratmadığı sürece bireysel başvuru talepleri AYM’nin önünde yığılmaya devam edecektir.
Zaten AYM Başkanı Prof. Arslan “Aksi takdirde biz her yıl 40 bin, 80 bin karar da versek temel bazı meselelerimizi çözmemiz mümkün olmayacaktır” derken bu ihtiyaca dikkat çekmek istiyor.
*
AYM’nin verdiği hak eksenli kararlarla AİHM içtihatlarıyla uyumlu özgürlükçü bir çizgiyi yerleştirmekte olduğu söylenebilir. Temel sıkıntı, AYM’nin bu yönelişi ile birinci derece mahkemelerin ve savcılıkların farklı doğrultuda gidebilen yorum ve uygulamaları arasında bir ‘ikilik’ halinin ortaya çıkabilmesidir. AYM’nin hak eksenli bakışının yargıda yukarıdan aşağıya doğru geçişinde bir ‘aktarım’ sorunu yaşanmaktadır.
Mahkemenin geçen yıl ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisiyle ilgili verdiği ihlal kararından sonra beliren durum değindiğimiz soruna örnek gösterilebilir. AYM kararının ardından ilk derece mahkemelerin önemli bir bölümü açılmış davalarda beraat kararlarına yönelirken, daha az sayıda olmakla birlikte bu yönde hareket etmeyen mahkemeler de pekâlâ çıkabilmiştir. Açılan toplam 822 davadan şu ana kadar 486’sı beraatla sonuçlanırken kalan davaların önemli bir bölümünde henüz karar çıkmamıştır. Bununla birlikte, bunlar arasında AYM kararına rağmen yetkisizlik verip dosyaların Yargıtay’a gitmesine yol açan mahkeme kararlarıyla da karşılaşılabiliyor.
Bu gibi çelişkilere ilişkin örnekler arttırılabilir.
*
Her halükârda, AYM kararlarının uygulamasıyla ilgili sorunların aşılması için bir dizi adım atılması gerekiyor. İhlal kararlarının düzenli bir takibinin sağlanması kuşkusuz gerekli. Aynı zamanda kamuoyunda bu kararlara dönük farkındalığı arttıracak düzenlemelere de ihtiyaç var. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan “Bireysel Başvuru Kararlarının İcrası: Eski Alışkanlıklar, Yeni Sorunlar” başlıklı rapor değindiğimiz uygulama meselesi üzerinde bir dizi somut öneriye de yer veriyor.
Bu arada Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun geçen ocak ayında hakim ve savcıların derece yükselmesi esaslarına ilişkin kurallarında getirdiği bir yenilik de dikkat çekicidir. Buna göre, yargı mensuplarının terfilerinde AİHM ve AYM’de ihlal kararlarına yol açıp açmadıklarına da bakılacaktır. Bu düzenleme kâğıt üstünde olumlu bir adımdır, tabii gerçekten hayata geçirilebilirse...
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/aymnin-ihlal-kararlarinin-uygulanmasi-nasil-saglanabilir-41540628
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET