BABACAN: “İstanbul Sözleşmesi’nin Arkasındayız”

Teşkilatlanmamızı tamamlayıp kongre sürecini başlatıyoruz.

BABACAN: “İstanbul Sözleşmesi’nin Arkasındayız”




DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Habertürk’te Nedir Ne Değildir? Programına konuk oldu; Mehmet Akif Ersoy moderatörlüğünde Nagehan Alçı, Nihal Bengisu Karaca ve Deniz Zeyrek’in sorularını yanıtladı.

Teşkilatlanmamızı tamamlayıp kongre sürecini başlatıyoruz.

Sıfırdan inşa ettiğimiz bir siyasi partimiz var. Türkiye'nin dört bir yanından vatandaşımızdan yoğun bir ilgi var. Kars'ta ilgi ne kadar yoğunsa İzmir'de de o kadar yoğunluk var. Şu ana kadar 53 ilde il başkan ve kurucu heyet atamamızı yaptık. Bayramdan önce bu 53 ilin 40’ında teşkilatlanmamızı tamamlayıp kongre sürecimizi başlatıyoruz. Ayrıca, bayrama kadar da eklenecek il başkanları ile 61 ili tamamlıyoruz.

Gündemimizde ittifaklar yok.

Şu an gündemimizde ittifaklar yok. Seçim şartlarında ittifak kararları alınır. Şu anda siyasi partimizin, siyasi kimliğimizin inşası ile meşgulüz. Şu aşamada ittifakları düşünürsek özgün kimliğimiz olmaz. Seçim gelir o günün şartlarında bazen kayıt içi, bazen kayıt dışı bir sürü ittifak modelleri konuşulur. Ben ittifakları 'mevcut gitsin de ondan sonrasına bakarız' ittifakı olarak görüyorum. Parlamenter sistemi güçlendirmemiz lazım. Güçlendirilmiş parlamenter sistemi bizim terminolojimizdir.

Türkiye'nin yaşadığı problemlerin temelinde yönetim krizi var.

Türkiye kötü yönetiliyor. En önemli unsurlardan biri belki de yetkin, ehliyet, liyakat sahibi insanların, dürüst insanların sayısını devlet yönetimi yapısında sayılarının azalmış olması.

Dar bir çevre ve nihayetinde tek bir karar makamı tarafından pek çok önemli karar veriliyor. 83 milyonluk ülke böyle yönetilemez. Bu kadar büyük ülkeyi böyle yönetmeye çalışırsanız küçülmeye, daralmaya başlar.

Türkiye’nin kurtuluşu yatırımdır, üretimdir, ihracattır.

Halkımıza sorduğumuzda bütün anketlerde bir ay kadar Covid-19 ön plana çıktı ama daha sonra hemen ekonomi işsizlik bir numaralı sorun oldu. Bu sorun niye var diye baktığımızda, ülkede özgürlüklerin ve hukuk devletinin olmaması, insan hakları ihlalleri ve tabii ki doğru düzgün bir ekonomi politikasının yoksunluğu asıl sebepler. Yani dönüp baktığınızda ekonomik problemlerin kaynağında iş aslında özgürlüklerden başlıyor, hukuktan geçiyor, insan haklarının olmayışından geçiyor. Sözleşme hukukunun olmadığı, mülkiyet hukukunun olmadığı bir ülkede yatırım olmaz. Türkiye’nin kurtuluşu yatırımdır, üretimdir, ihracattır. Para kazanmanın yolu alın teri ve bilek gücü olmalı.

Eğitimi siyaset üstü ideolojiler üstü bir alan olarak görüyoruz.

Eğitim politikamızın temelinden tamamen evrensel bir bakış açısıyla iyi insan yetiştirmek var başka bir şey yok. Eğitime bakış açımız tamamen farklı. Bugünün gündeminde boğulmayan tamamen geleceğin teknolojisini dikkate alan ve 3 yaşından sonra çocukları örgün eğitim sistemine koyan, öğrenmeyi öğreten ve her kişinin kendine özel bir müfredat ve seçeneklerle eğitim hayatını sürdürebileceği, hayatında bir kaç defa meslek değiştirebileceği bunun önün açık kılacağı bir sistem öngörüyoruz.

Otokratik rejimler kaynaklar eriyene kadar yaşayabilir.

Otokratik rejimlere baktığınızda dünyada, güçlü bir propaganda mekanizması var. Şu anda Türkiye'de de güçlü bir propaganda mekanizması oluştu. Bir sanal alem oluşabiliyor. Para olduğu sürece çark bir süre dönüyor. Ne zamana kadar? Kaynaklar bitene kadar. Türkiye'nin doğalgazı, petrolü olsa bu sistem uzun süre devam eder, tıpkı Asya'daki ülkelerdeki gibi. Ama kaynaklar eriyor.

Referandum sürecine destek vermedim.

İlke olarak siyasette şunu benimsedim, konuştuğumuz her şeyin inandığımız ve doğru şeyler olması lazım. Her doğru her yerde konuşulmuyor. O günkü referandumda 'bu referanduma destek verin, evet deyin' dediğimi göremezsiniz. Ben inanmadığım bir şeyi konuşmadım.

KHK'ların özlük hakları aynen korunmalı.

Yargı sürecinden geçmiş ve yargı kararı neticelenmiş ve beraat etmiş suçsuz olduğu kanıtlanmış herkesin haklarının aynen iade edilmesi lazım. KHK'lıların özlük hakları aynen korunmalı. Bu insanlar mahkeme kararı ile beraat ettiler ise özlük hakları iade edilmeli.

İstanbul Sözleşmesi’nin arkasındayız.

İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi kapsamında yapılan bir sözleşmedir. Biz Avrupa Konseyi'ne tam üyeyiz. Bu anlaşma 2011'de yapıldı. Bu anlaşma Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine dönük bir uluslararası sözleşme. Herkesin okumasını istiyorum bu sözleşmeyi. Yanlış yapmışız denilen ne var? İnsanı merkeze alacak şekilde bakmanız lazım. İstanbul Sözleşmesi, tamamen kadın odaklı bir sözleşme. Her gün bir başka kadın cinayetiyle uyanıyoruz, yazıktır, günahtır. “Fakat”ı, “ama”sı yok bu işin. Yaşam tarzı şöyle veya böyle olabilir. Tersten okuduğunuzda yaşam tarzı farklıysa şiddeti hak ediyor diyebilir misiniz? İnsan insandır, hukuk karşısında herkes eşittir. Hayat tarzı farklı diye şiddete yumuşak bakan, kapıyı aralayan bir şey olamaz. İstanbul Sözleşmesi, belli toplum kesimlerine bağlamından koparılıp anlatılıyor. Dar tabanlarında farklı bir algı oluşturup kutuplaştırıcı ve ayrımcı bir siyaset güdülüyor. İstanbul’da ev sahipliği yaptığımız, yüzde 100 tam üyesi olduğumuz bir kurumun metni bu. Eğer tartışılması gereken bir madde varsa, 9 yıl sonra hata fark ettiyseniz Avrupa Konseyini çağırırsınız toplantıya dersiniz ki “bu maddenin şurası yanlış olmuş gelin biz bunu değiştirelim” dersiniz.