Baerbock: Türkiye'deki durum benim ve partim için çok önemli

ABD VE AB TRANSATLANTİK İKLİM İTTİFAKINA ÖNCÜLÜK ETMELİ ÇİN’İ DE ARALARINA ALMALI

Baerbock: Türkiye'deki durum benim ve partim için çok önemli


Baerbock: Türkiye'deki durum benim ve partim için çok önemli

Yeşiller'in başbakan adayı Annalena Baerbock, "Türkiye'de demokrasi ve hukukun üstünlüğü, eşitlik ve insan hakları için mücadele eden herkesin yanındayız" dedi.

Ayşegül Karakülhancı

KÖLN -Almanya’da seçimlere üç hafta kala Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve şansölye adayı Olaf Scholz anketlere göre yaklaşık yüzde 25 oy oranı ile önde görünüyor. SPD’nin ardından yüzde 20 ile Birlik (CDU/CSU) ve şansölye adayı Armin Laschet geliyor. Yeşiller ve şansölye adayı Annalena Baerbock ise yüzde 16 görünüyor. Tüm koalisyon ihtimalleri açık olmakla beraber Scholz ve Baerbock’un koalisyon için anlaştıkları yönünde kulis haberleri de geliyor. Ancak aktüel anketlerin gösterdiği sonuca göre SPD ve Yeşiller yüzde 41'e sahip. Hala bir ortağa ihtiyaçları var. Bu ortak ya Hür Demokrat Parti (FDP) ya da Sol Parti (Die LINKE) olmak zorunda.

Annalena Baerbock, ilk defa 2018 yılında Yeşiller Partisi'nin Eş Başkanlığı'na Robert Habeck ile birlikte seçildi. 2019 kışında yapılan kongrede yeniden liderliğe seçilen Baerbock, delegelerin yüzde 97'sinin oyunu aldı. Aday gösterildikten hemen sonra Yeşiller ilk aylarda anketlerde neredeyse birinci parti konumundalardı. Ancak Baerbock’un öz geçmişinde yaptığı bazı 'güzelleştirmeler'in ortaya çıkması nedeniyle henüz yeni tanınan bir politikacı olmasından da kaynaklı halkın güvenini zedeledi. Baerbock hemen reaksiyon göstererek özür diledi ama akıllarda kimi soru işaretleri de kaldı. Ancak Baerbock, hala Olaf Scholz’dan sonra başbakan olarak tercih edilen ikinci lider.

Almanya tarihinde ilk defa şansölye adayı gösteren Yeşiller ise genç, hırslı, mücadeleci ve tutkulu adayları Baerbock’un başarılı olacağından çok eminler. Yenilik yaratmak için buradayım diyen şansölye adayı Annalena Baerbock Gazete Duvar için sorularımızı cevapladı:

Sayın Baerbock, adaylığınız ülke içinde ve uluslararası arenada heyecan yarattı. Başlarda Yeşiller’in oy oranı yüzde 20’lere kadar ulaştı. Ancak son zamanlardaki anket sonuçları hızlı girdiğiniz yarışta yavaşladığınızı gösteriyor. Oyunuz neden düşüyor? Bir hata varsa bunun nerede yapıldığını düşünüyorsunuz?

Tabiî ki bizler de hata yaptık, ancak anketler değişken ve seçim sonucu hala açık. Her şeyden önce, bu seçim şunu sorgulayacak: Mevcut siyaseti gerçekten yenilemek istiyor muyuz yoksa SPD ve Birlik (CDU/CSU) ile 'her zamanki gidişata devam' mı? Büyük koalisyon son yıllarda birçok önemli gelişmede tereddüt etti, kimi fırsatları görmezden geldi kimilerini de kaçırdı. Bu yüzden şimdi her şeyi daha cesurca ele almalıyız. Bunların başında dijitalleşme, iklimin korunması, ticaret merkezi olan Almanya’nın dönüşümü ve iyi istihdamın korunması geliyor. Ben, bu değişim için yarışa katılıyorum; ama diğerleri ise statükoyu savunuyor.

Seçim sonuçlarından bir koalisyon hükümeti çıkarsa, sizin yer alacağınız koalisyonda kırmızı çizginiz ne olurdu? Hangi partilerle koalisyona açıksınız? Hangi konularda uzlaşıp geri adım atarsınız?

Hangi çoğunlukların koalisyon oluşturabileceği seçimden sonra ortaya çıkacak. O zamana kadar fikirlerimiz ve pozisyonlarımız için tüm gücümüzle savaşacağız. Ama demokratik partilerin (AfD'yi bunların içinde saymıyorum) birbirleriyle koalisyon görüşmelerinde bulunmamaları yanlış olur. İçerik açısından, bir sonraki federal hükümetin, bunca yıllık bekleyişten sonra Paris İklim Anlaşması‘nı uygulamaya yönelik olması gerektiği açıktır. Buna göre, iklim kriziyle mücadele, Yeşillerin katılımıyla kurulacak bir hükümetin birinci önceliği olmalıdır.

Yeşiller Partisi'nin eş başknları Robert Habeck ve Annalena Baerbock. 

ABD VE AB TRANSATLANTİK İKLİM İTTİFAKINA ÖNCÜLÜK ETMELİ ÇİN’İ DE ARALARINA ALMALI

Küresel iklim krizi en merkezi sorunlardan biri oldu. İklimin değiştiğin bu yaz çok daha yakından yaşadık. Orta Avrupa sellerle boğuşurken kıtanın güneyi ise yangınlardan ciddi zarar gördü. İklim değişikliği ile ilgili hem ülke hem de küresel ölçekte hangi yeni çözüm önerileriniz var?

İklim krizinin dramatik etkilerini Avrupa'da ve dünyada şimdiden görüyoruz. Paris İklim Anlaşması'nda kararlaştırdığımız gibi, küresel ısınmayı sınırlamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Bu nedenle Almanya için ilk resmi eylem olarak, bir acil iklim koruma programı başlatmak istiyorum. Bu bağlamda, rüzgâr santrallerinden enerji kazanımını hızlandırarak, her yeni çatıya güneş enerjisi panelleri koymak gibi yenilenebilir enerjileri kitlesel olarak genişletmemiz gerekiyor. Ayrıca 2030'dan itibaren sadece emisyonsuz arabaların yeniden ruhsatlandırılmasına izin verilmelidir. Yine kömür endüstrisinden çıkışı 2030'a çekmek zorundayız. Başka bir deyişle, şimdi Almanya'da kararlı adımlar atarsak ancak o zaman başkalarına da ilham verebiliriz. Geleceğin pazarları iklime zarar vermeyecek. Bu nedenle iklimi korumak demek, aynı zamanda rekabet gücümüzü ve iyi işletmelerimizi de korumak demektir. Aynı zamanda, Almanya ve Avrupa sosyo-ekolojik bir dönüşümün, ardından da dünyanın diğer bölgelerinde de kullanılabilecek teknolojilerin, yeniliklerin motor gücü olmalıdır. Son olarak, küresel düzeyde, Almanya ve Avrupa, çok taraflı iklim işbirliği için dış politika ağırlıklarını tüm gücüyle kullanmalı ve Glasgow'da yapılacak bir sonraki Dünya İklim Konferansı’nın başarılı olmasına katkıda bulunmalıdır. Benim için ana başarı faktörlerinden biri, tüm büyük emisyon yayanların iddialı iklim hedefleridir. Özellikle AB ve ABD, transatlantik iklim ittifakına öncülük etmeli ve Glasgow için ortak bir gündem üzerinde anlaşmalı -Çin'i de aralarına almalılar. İklim krizine karşı bir aşı yok, yalnızca gerçek iklim koruma politikası yardımcı olabilir.

TÜRKİYE’NİN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLMESİNİN ŞOKUNU YAŞIYORUZ

Almanya’nın Türkiye ile tarihsel bir ittifakı var. Bir de buna mülteci anlaşması eklendiği için, Almanya Erdoğan hükümetinin başta Kürtler olmak üzere azınlıkların, LGBTİ’nin, kadınların, muhaliflerin maruz kaldığı şiddete, ağır insan hakları ihlallerine sessiz kalıyor. Sizin ve partinizin Türkiye’ye karşı bu konuda politikası nasıl olacak?

Türkiye ve Almanya'nın birçok ortak noktası var. Bunlardan biri ortak göç tarihidir. Bu nedenle ilişkilerimiz yakın ve çok boyutlu. 1960'lı yıllardan itibaren Türkiye'den Batı Almanya'ya göç eden insanlar, toplumumuz üzerinde ekonomik, kültürel, sosyal ve politik olarak önemli etkiler bırakmıştır. İşte tam da bu yüzden Türkiye'deki durum benim ve partim için çok önemli. Türkiye'de demokrasi ve hukukun üstünlüğü, eşitlik ve insan hakları için mücadele eden herkesin yanındayız. İktidar partisi olarak da bu hususta susmayacağız. Tüm siyasi tutsakların derhal serbest bırakılmasını ve Kürt sorununda siyasi diyalog ve barış sürecine geri dönülmesini talep ediyoruz. İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne yönelik sistematik saldırılara ek olarak, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesinin de şokunu yaşıyoruz. Bu geriye adımın tersine çevrilmesini sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. AB'ye girişle ilgili daha fazla müzakere siyasi hedefimizdir, ama bu ancak Türkiye demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne döndüğünde gerçekleşebilir.

MÜLTECİ ANLAŞMASI ULUSLARARASI SIĞINMA HUKUKUNU BALTALIYOR

Suriye savaşı nedeniyle yaşanılan mülteci akını Almanya içerisinde ciddi bir soruna neden olmuş bu bahane üzerinden de ırkçı parti AfD (Almanya için Alternatif) doğdu. Almanya ve AB ülkeleri mülteci krizini Türkiye ve Yunanistan’a devredip bu ülkeleri AB’nin sınır bekçileri haline getirerek para karşılığında “çözdü.“ Şimdi yeni bir mülteci dalgası Afganistan’dan başladı. Sizin mülteci politikanız ne olacak?

Her şeyden önce, Türkiye'nin AB'nin 27 üye devletinin toplamından çok daha fazla mülteci aldığını -özellikle Suriye'den- kabul etmek gerekir. AB ve biz Almanlar olarak, Türkiye'deki mültecilerin durumunda hala nelerin iyileştirilebileceğini konuşurken, Türkiye toplumunun bu başarısını daima aklımızda tutmalıyız. Biz yıllardır AB'nin mülteci politikasını temelden eleştiriyoruz. Avrupa'nın dış sınırlarındaki ülkelerin iltica prosedürlerini yerine getirmesini öngören Dublin sistemini sona erdirmek ve bunun yerine AB üye ülkeleri arasında adil bir dağıtım mekanizması kurmak istiyoruz. Bizim açımızdan, AB ile Türkiye arasındaki mevcut mülteci anlaşması uluslararası sığınma hukukunu baltalıyor. Türkiye ile AB Komisyonu'nun başlattığı yeni anlaşma müzakerelerindeki hatalardan ders alınmasını istiyoruz. Uluslararası hukuka ve hukukun üstünlüğüne dayalı yeni bir anlaşmanın, göçle veya mültecilerle mücadele etmesi değil, insanların imkanlarını düzeltmesi gerekiyor. AB'nin Türkiye’ye gerekli mali ve lojistik desteği garanti etmesini, Türkiye'yi mültecileri kabul sürecinde desteklemesini ve korunmaya muhtaç mültecilerin yerlerinden AB'ye yerleştirilmesi için bağlayıcı kota taahhütleri vermesini istiyoruz. Buna karşılık, Türkiye hükümetinin mültecileri elden ele atılan top haline getirmesine izin verilmemeli.

Almanya’da ülkede günlük ırkçılığın yanı sıra, kurumsal ırkçılığın olduğunu başta NSU olmak üzere, Hanau cinayetlerinden öğrendik, ancak kurumların rolü aydınlatılmadı. Siz kurumsal ırkçılıkla nasıl mücadele edeceksiniz?

Devlet, ırkçılıkla aktif ve etkili bir şekilde mücadele edebilmelidir. Bu nedenle, ayrımcılığın ve kurumsal ırkçılığın ortadan kaldırılmasını anayasaya katmak istiyoruz. Ayrıca, nüfusun çeşitliliğinin polis de dâhil olmak üzere devlet kurumlarında daha çok yansımasını sağlamalıyız. Kolluk kuvvetlerinde ve savcılıklarda aşırı sağcılık, anti-Semitizm ve ırkçılık üzerine çalışmalara ihtiyaç vardır. Ayrımcılığa karşı yapısal ve kalıcı olarak dava açılabilmesini öngören Genel Eşit Muamele Yasası’nı (Allgemeines Gleichbehandlungsgesetz), gerçek bir Federal Ayrımcılıkla Mücadele Yasası’na dönüştürmeyi istiyoruz. Bizce ne sağcı terör örgütü NSU tarafından işlenen cinayetler dizisi, ne de Hanau cinayetleri gibi diğer ırkçı ve aşırı sağcı terör eylemleri tam olarak aydınlatılmadığı için, sağcı teröre ilişkin bir arşiv, ırkçı ve aşırılık yanlısı şiddetin kurbanları için federal düzeyde de bir fon kurmak istiyoruz.

LGBT haklarını yok sayan, demokratik değerleri benimsemeyen, basın ve ifade özgürlüğünü yok sayan AB üyesi ya da dışı ülkelerle ilgili politikalarınız nasıl olacak?

AB'ye katılmak isteyen her devlet önce Kopenhag kriterlerini yerine getirmelidir. Bu, demokratik ve anayasal düzeni, insan haklarının korunmasını ve azınlık haklarının korunmasını düzenler. AB’ye katılım sırasında geçerli hususlara daha sonra da uyulmalıdır. Bu nedenle bir devletin ortak Avrupa değerlerini ve kurallarını ihlal edip etmediği sürekli olarak kontrol edilir. Eğer durum buysa AB, üye devletlerin ihlallerini yaptırıma tabi tutmak için demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar mekanizması şeklinde güçlü bir araca sahiptir. Ne yazık ki bu mekanizma, yeterince tutarlı bir şekilde uygulanmamaktadır. Bunu değiştirmek istiyoruz. Yıllık hukukun üstünlüğü raporundan somut önlemler alınabilmesi, ihlal davalarının açılması ve hatta destek paralarının ödenmemesi de dâhil olmak üzere birçok yaptırım uygulanması konusunda kararlıyız. Belediyeler, bölgesel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları AB'den doğrudan destek almalıdır. Ayrıca AB üyesi olmayan ülkelerin azınlık haklarını veya hukukun üstünlüğünü ihlal edilmesini durumu, cevapsız bırakılmamalıdır. Bu nedenle, dünyadaki en büyük ortak ekonomik alan olan AB'nin elindeki araçları daha aktif kullanmak istiyoruz.

Almanya’da yaşayan Türkiyeliler neden size ve Yeşiller’e oy vermeliler? Diğer partilerle kıyasladığınızda, göçmen asıllı Almanya vatandaşları için politikada ve iş hayatında yaratacağınız fark nedir?

Almanya bir göçmen toplumudur. Bu gerçeği tanıyan ve değer veren bir politikaya ihtiyaç vardır. Ülkemizde yaşayan herkesin eğitime, işe, sosyal hayata eşit şekilde katılmasını istiyoruz. Bunu sadece kâğıt üzerinde kalmaması, gerçekte de başarmak için seçim programımızda çok çeşitli alanlarda somut önerilerde bulunuyoruz. Sadece bir örnek vermek gerekirse, idarenin her aşamasında göçmen kişilerin oranını yönerge sayıları uyarınca arttırmak istiyoruz, çünkü göçmenler yönetimde hala ciddi şekilde yetersiz sayıdadır. Geçmişte olduğu gibi sadece gönüllülüğe ve yapılan çağrılara güvenmek işe yaramadı. Politikacılar burada hedefe yönelik karşı önlemler almalıdır. İş sektöründe ise şirketlerin kurulmasını desteklemek böylece, inisiyatif alan ve yaratıcı potansiyali olanları teşvik etmek istiyoruz. Bu herkese, ama özellikle de göçmenlere fayda sağlayacak, çünkü özel teşebbüste bulunmak isteyenler ortalamasının üzerinde bir oranı göçmenler oluşturuyor. Yeni şirket kuranlara veya şirket devirlerinde bir kereye mahsus olmak üzere 25 bin euro'ya kadar kurucu ​​sermaye vermeyi teklif ediyoruz. 

DAS ORGINALE INTERWIEV MIT ANNALENA BAERBOCK KÖNNEN SIE HIER LESEN

DUVAR