Bahçeli’den Ak Parti’ye misyon yüklemesi

Ak Parti cenahında bir “Anlama” çalışması yapılıyor mu acaba?

Bahçeli’den Ak Parti’ye misyon yüklemesi


Sistemin gerçek sahibi” diye yazmışım, Temmuz’un 4’ündeki yazımda... Bahçeli o günlerde, 23 Haziran seçimlerinin Ak Parti’de yol açtığı “özeleştiri çığırı”nın “Sistemi gözden geçirme” boyutlarına evrilmesi karşısında kükremiş. Naci Bostancı ve Bülent Turan’a dersini vermiş.

Bugün de kükrüyor.

O yazıyı şöyle bitirmişim:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üzerinden “Ak Parti’ye format atma” gibi bir “Akıl” mı Bahçeli’yi bu role soyunduruyor? Ben de anlamaya çalışıyorum bana göre Ak Parti de anlamaya çalışmalı.”

Ak Parti cenahında bir “Anlama” çalışması yapılıyor mu acaba?

Bahçeli zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluşuyor. Muhtemel ki Ak Parti’de herkes, durumun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolünde ve inisiyatifinde olduğuna inanıyordur.

 

Doğrusu Bahçeli’nin desteğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, 4 Temmuz’daki yazımda da belirttiğim “belki ancak Mustafa Kemal’in kullandığı iktidara benzer bir güç sahibi kıldığı” bir gerçektir.

Peki bu durumda sorun olan ne?

İktidarsınız, neredeyse gücünüzü sınırlayacak bir güç yok, Meclis, yargı, medya, iş dünyası, STK’lar… Herkes gözünüzün içine bakıyor.

Her şey tamam da İstanbul seçiminde iki seçim arasındaki tavrınız sizi 13 bin oy kaybından 800 bin oy kaybına taşımış.

Ne olmuş bu arada?

Tam da YSK’nın seçim iptalinde iktidarın etkisini ortaya koyan sonsuz iktidar kullanımı algısı değil mi?

İşte bu algı sadece YSK’nın seçim iptali hadisesinde ortaya çıkmıyor.

Bahçeli’nin diline bakın. Nasıl bir hakim dil o! Nasıl bir tahakküm dili. Dışlayıcı, yargılayıcı, hain damgasını eline alıp önüne gelene vuran…

O dil, “sisteme sahipleniş”le birleştiğinde tüm iktidarı bürüyen bir dile dönüşüyor.

Ak Parti “muhafazakâr” ve “demokrat” bir parti olarak yola çıkmıştı. Şu anda “muhafazakâr”lığı olmasa bile “demokrat”lığı üzerine çok şey söylendiği bir vakıadır. Kaldı ki “muhafazakâr”lık konusu da “mücahitlikten müteahhitliğe intikal” sorunu yaşandığı değerlendirmelerinden bu yana bir hayli su götürür bir hal almış bulunuyor.

Şu anda Ak Parti’nin demokratlığı ile Bahçeli’nin üslubu ilginç bir sentez oluşturmuş durumda.

Bahçeli öyle ortak-mortak gibi konuşmuyor, öyle demişim işte, “sistemin gerçek sahibi” gibi konuşuyor.

Hep yazıyorum, “iktidar medyası” diye bir olgu var, o da epey bir zamandan beri küçük dağları yaratmış duygular içinde yayın yapıyor. “İktidar dili…”

İşte tam da burada yeni sesler “Biz böyle değildik” diyerek meydana çıkıyor.

Şu anda Ak Parti bünyesinde bulunanların bile “Tamam, bazı problemler var ama bunlar Reis’in öncülüğünde düzelecek” duyguları yaşadığı bir gerçek değil mi?

Eskiden “Bir bildiği var” sözleri tedavül ederdi saygı duyulan bir liderin konumunun sarsılmaması için. Ya da “Lidere yakın olanlar” böyle bir savunma dili geliştirirlerdi.

Ama Ak Parti’nin bir de altı çizilen “misyon boyutu” vardı. Misyonu birilerine havale edip kenara çekilmek sağlıklı mı idi?

İlginç olan şu ki Bahçeli bu süreçte Ak Parti’ye “misyon yüklemesi” yapmaktaydı. Böylece “muhafazakâr demokrat damar” istihale geçirerek yeni bir hüviyete bürünmekteydi.

ATİLLA YAYLA’YA: O tweeti o yazıyı okuyarak attıysanız bir kötü, okumadan attıysanız çok daha kötü. Okuduğunuz halde o tweeti atmış olmak, “profesör” titrinin altında bir “anlama sorunu”nu, okumadığınız halde, herhangi bir haber sitesindeki başlığa bakarak bir yazara akıl ve insaf suçlamasında bulunmak ise “akıl ve insaf” sorunundan öte, bir “iz’an sorunu”nu devreye sokuyor. Size en iyi gelecek olan şey, tweetinizin altında size hitaben yazılanlara bakmak. Onlardan birisi liberallikle başlayan serüveninizde “İçinizden bir Bahçeli çıkacağı” kaygısını seslendiriyor. Siz de böyle bir kaygı yaşıyor musunuz?

BAZI HABER SİTELERİNE: Yazılardan alıntı yaparak haberleştiren bazı internet siteleri “dikkat çekme veya kendi politikasına uydurma” saikiyle yazıları gerçek bağlamından koparacak başlıklar atıyor. Bu yaklaşım hem kendi okuyucusunu yanlış yönlendirmek hem de yazara maksadı dışında bir görüş yüklemek bakımından son derece haksızdır. Sitelerin yazıların ulaşma alanını çoğaltmak açısından faydasını göz ardı ediyor değilim, ama yanlış algıları da sağlıklı bulmadığımı belirtmek istiyorum.

 

AHMET TAŞGETİREN / KARAR