Baş döndüren Erdoğan Stratejisi ve Baroların Siyasallaşma Tehlikesi
Türkiye’deki tüm barolar ve TBB şapkalarını önlerine alıp düşünmelidir.
Baş döndüren Erdoğan Stratejisi ve Baroların Siyasallaşma Tehlikesi
Başkan Erdoğan’ın stratejileri artık çözülemiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce’yi parlattı. İstanbul seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nu. Arkasından da Canan Kaftancıoğlu’nu.
O da yetmedi.
Şimdi sırada Mansur Yavaş var.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül doğal lider. Ahmet Davutoğlu konjonktür bekliyor. Ali Babacan, işaret.
Bu kadar yeni lider bolluğunda Kılıçdaroğlu, akıllara bile gelmiyor.
Meral Akşener, devlet tecrübesi nedeniyle acaba dedirtse de, MSB Hulusi Akar daha ağır basıyor.
Anket sonuçları da bu fotoğrafı destekliyor.
Başkan Erdoğan’ın son stratejik hamlesi barolarla ilgili. Ak Parti bu konuda bir yasal düzenleme hazırladı. Barolar bu düzenlemeye karşı çıktı, eleştirdi ve son olarak da Ankara’ya kadar yürüdü.
Avukatların yürüyüşü, Anıtkabir’de son buldu, Meral Akşener'in diplomasi girişimleriyle.
Şimdilik ortalık sakin.
Bu sürecin en fazla yıpranan ismi TBB Başkanı Metin Feyzioğlu.
Tüm bunlar olurken, A Haber’e konuşan MHP MYK Üyesi Prof. Dr. Sefer Aycan’dan, Barolar siyaset yapıyor açıklaması geldi.
İşte burada durmak ve barolara sormak gerekiyor.
Barolar gerçekten siyaset yapıyor mu?
Barolar bu soruyu, Türk Milleti’ni ikna edecek şekilde cevaplamalıdır.
20 yıldır gazetecilik yapıyorum. İzmir’de etkin ve okunan baskılı bir gazete ve internet haber sitesi sahibiydim.
Ayrıca 22 yıldır, Şehit Ailelerinin haklarını savunan SehitlerOlmez.coms sitesinin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeniyim.
İzmir Barosunun Yusuf İnan ismini bilmemesi ve tanımaması mümkün değil.
Gazetecilik yaptığım süre içinde İzmir’in ve Türkiye’nin en popüler isimleriyle karşı karşıya geldim. En kritik haberleri yaptım. Hakkımda onlarca dava ve soruşturma açıldı. Gün oldu avukatlık ücretlerini ödeyemedim.
İzmir’de ve İzmir Barosunda tanınan bir gazete sahibi, gazeteci ve yazar olarak İzmir Barosu’ndan bir kez bile yardım görmedim.
İzmir Barosunu bir kez bile yanımda görmedim.
İzmir iktidar olmalı başlıklı bir köşe yazısı nedeniyle, CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı zabıtaları gazetemin ofisini bastı, taciz etti, tabelalarımızı indirdi, İzmir Barosu itiraz etmedi.
Ne oluyor bile demediler?
Bizim gazetemizde ve internet haber sitemizde İzmir Barosu’nun haberleri ve tüm bültenleri titizlikle değerlendirilirdi, şimdi de değerlendiriliyor.
Ben bir gazete sahibi gazeteci ve yazar olarak, İzmir Barosu’nu bir kez bile yanımda görmedim.
Ama aynı baro ilgili, ilgisiz bir çok konuda açıklama yapmış, girişimlerde bulunmuştu. Ve bizim gazetemiz o haberlere de yer vermişti.
Bir gazeteci ve vatandaş olarak İzmir, Ankara ve İstanbul Baroları bölünse bize ne faydası var, aynı kalsa ne faydası var?
CHP'li lerle mahkemelik olduğum gibi, bugün FETÖ olarak anılan örgütle, Ekrem Dumanlı ve Zaman Gazetesi ile de mahkemelik oldum.
Gazeteci CHP ile karşı karşıya gelirse, İzmir Barosu ortada yok. Ekrem Dumanlı ile karşı karşıya gelince de ortada yok.
Bu görüntü siyasallaşma değil mi?
İzmir Barosu ve görevli avukat arkadaşlar bana gönül koymasınlar. Yusuf İnan gazetecilik yaptığı 20 yıl içinde bir tane yalan haberin altına imza atmadı. On binlerce haber, köşe yazısı yazdı bir tanesi tekzip edilmedi.
Yusuf İnan İzmirli bir gazeteci.
12 Temmuz 2018 tarihinde Ukrayna’da gözaltına alındı. Birçok medya organı Anayasa’yı çiğnedi, Masumiyet Karinesi açıkça ihlal edildi.
İzmir Barosu neredeydi? Neden itiraz etmedi?
Avukatlar korkudan davaya bakamadılar. Davaya uzun süre CMK avukatı baktı.
İzmir Barosu Anayasa’nın 38. ve 36. maddelerini bilmiyor mu? Neden tepki vermedi?
"Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. "
Benim çocuklarım iki yıldır Ukrayna’da ıssız bir bağ evinde yaşam mücadelesi veriyor. Eşimin gözleri görmüyor. Eşimin annesi ve babası da yok. Kardeşleri de yok. Bir kadın düşünün, kocası dünya medyasında terörist ilan edilmiş. Biri beşikte, diğeri iki yaşında iki sabiyle ıssız bir bağ evinde tek başına çaresizliğe ölüme terk edilmiş. Fırtınada bağ evinin çatısı uçmuş, çocuklar kar ve yağmur altında kalmış. Arkasından Koronavirüs salgını başlamış, o sabiler açlığa ve sefalete terk edilmiş.
Bu konuyu yüzlerce kez yazdım. Sağır sultan duydu, İzmir Barosu duymadı. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu duymadı.
Siz diyeceksiniz. Seni kendi kurduğun parti bile duymuyor. Biz neden duyalım?
Benim kurduğum parti duymayabilir ama İzmir Barosu duymalıdır. TBB duymak zorundadır.
Hatalı bir operasyon yapılmış. Savcı suç bulmak için 7 – 8 yıl önceki köşe yazılarımın içinden bir kaç kelime ve cümle cımbızlayarak durumu kurtarmaya çalışıyor.
Çocuklarım gözlerimin önünde eriyor, haksız ve hukuksuz YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI nedeniyle bir saatlik mesafedeki çocuklarıma gidip ellerinden tutamıyorum.
Ankara yürüyüşünde açılan pankartta çok çarpıcı bir mesaj vardı; "Savunma susturulamaz."
Evet bence de susturulamaz. Susturulmamalıdır da. Herkesin bir gün savunulmaya ihtiyacı olabilir.
Türkiye’deki tüm barolar ve TBB şapkalarını önlerine alıp düşünmelidir.
Siz Canan Kaftancıoğlu’nun hakkını ararken, Yusuf İnan’ı görmezden gelirseniz, Türk Milleti sizin yanınızda da durmaz, arkanızdan da gelmez.
YUSUF İNAN / ŞEHİTLER ÖLMEZ
Twitter: @Yusufinan2023
İnstagram: yusufinan2023
E-Mail: [email protected]