Batı Trakya’nın acı gerçekleri…

Maalesef durum hiç olmadığı kadar kötü.

Batı Trakya’nın acı gerçekleri…


Batı Trakya’nın acı gerçekleri…

Bir yandan tatil, diğer yandan da Türk Azınlığın durumu ile ilgili araştırmalar yaptım.

T.C. Gümülcine Başkonsolosu Murat Ömeroğlu

Adında ‘Türk’ kelimesi yer aldığı için tabelaları indirilen derneklerin yöneticilerinden Azınlık okullarına ve velilere, tarladaki çiftçiden esnafa, Bağımlılıkla Mücadele Merkezi yetkililerinden Türkiye Cumhuriyeti Gümülcine Başkonsolosu Murat Ömeroğlu’na, bölgenin önde gelenlerinden turizmcilere ve ailelere kadar her kesimle görüşerek, net bir fotoğraf çekmeye çalıştım.

Maalesef durum hiç olmadığı kadar kötü.

Atina pek umut vermediği için Anavatan Türkiye’den beklenti büyük.

***

Gümülcine Türk Gençler Birliği eski Başkanlarından Adnan Selim Ağabeyimle işyerinde kahvelerimizi yudumlarken, bölgeyi uzun yıllar ‘itinayla takip’ eden bir büyüğümüz geldi.

Bir soruma karşılık verdiği şu yanıt bende derin bir iz bıraktı:

“1967 yılından bu yana Türk Azınlık sadece vatandaşlık haklarını kazandı. Buna karşın eğitim başta olmak üzere Lozan’dan kaynaklanan Azınlık haklarını kaybetti.”

Sözü Azınlık eğitimine getirmiştim ki…

İskeçe’deki Muzaffer Salihoğlu Azınlık Lisesi’nin açılmasından isminin değiştirilmesine kadar varan süreçle ilgili verdiği bilgileri dinleyince ‘pes’ dedim.

Aklıma BTTDD eski Genel Başkanlarından Burhanettin Hakgüder’in Celal Bayar Lisesi’nin adının değiştirilmesini kimlerin istediği ile ilgili açıklamaları geldi.

Merak edenler, BTTDD Genel Merkezi’nin 29 Ocak’la ilgili moderatörlüğünü benim yaptığım programını izleyip detayları öğrenebilir.

Bu arada, tekrar sohbetimize dönecek olursak; ‘ayaklı tarih’ niteliğindeki ağabeyimiz, Türkiye’de üniversiteyi kazanan akrabasından 20 bin lira harç istendiğini de belirterek, şaşkınlığını ifade etti.

Ben de bu konuda, 2013 yılından bu yana yazdığım yazıları hatırlattım kendisine…

Tabii bunlar çok üzücü…

***

Gelelim bölgenin en önemli gelir kaynağı tarıma…

Çiftçi tek kelimeyle kan ağlıyor.

Bir dokunup bin ah işitiyorsunuz.

Örneğin…

Bölgenin uzun yıllardır ekonomik anlamda can damarı tütün tarlalarında bir amcaya sordum.

Nasıl durum?

“Bir iki ay hariç yıl boyunca fidesinin yetiştirilmesinden dikimine, toplanmasına ve kurutulmasına kadar emek harcadığımız dünyanın en iyi basma tütününün kilosunu geçen yıl 4,5 Euro’ya satabildik. Verilen destekler de sıfırlanma noktasına geldi. Bu iş bitti” dedi ve ekledi:

“Buna karşın bir paket sigara 4,5 Euro.”

Demek ki tütün bitmiş falan değil.

Batı Trakyalı çiftçi, düştüğü zor durumdan faydalanılarak sömürülüyor.

***

Geçelim çarşıya…

Orada durum biraz farklı.

Esnaf yaz aylarında Almanya ve Hollanda başta olmak üzere yurtdışından memleketine tatile gelen hemşehrileri ve salgında ertelenen düğünlerin yapılmasıyla biraz nefes almış görünüyor.

Ama ekonomik kriz ve pandeminin açtığı yaralar hala sarılabilmiş değil.

Kısacası…

Batı Trakya, ekonomik olarak kötü durumda…

Diğer yanda Azınlık haklarına yönelik Atina’nın olumsuz tutumu sertleşerek devam ediyor.

İşte bütün bunlar, bölgede çok acı bir tabloyu ortaya çıkarıyor.

Azınlık temsilcileri de, açıklamalarıyla bunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

***

İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete

Batı Trakya’da uluslararası anlaşmalarla Türk Azınlığı temsil noktasında önemli bir konuma sahip olan müftülerden İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete’nin şu sözleri Batı Trakya’daki durumu çok iyi özetliyor ve son dönemin en önemli sorununu ortaya koyuyor:

“Batı Trakya dışarıdan görüldüğü gibi değil. Baskılar, göç devam ediyor, bölge boşalıyor. Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Birilerinin yaptığı şekliyle; ‘Bizim insanlar’ diyerek ne hizmet olur, ne de bu dava yükselir. Göçü durdurmak için ekmeğe ihtiyaç var. Bizi dinleyenleri, Batı Trakya’ya hizmete davet ediyorum. Aksi takdirde ‘Bir zamanlar bir Batı Trakya vardı’ demek zorunda kalır bu insanlar.”

***

Bu kara tabloyu aydınlığa çevirecek en önemli şey kuşkusuz eğitim.

Ama gelin görün ki; Atina sistematik bir şekilde Azınlık eğitimine ağır darbeler vuruyor.

Batı Trakya’da kapatılan okullardan birinin son hali.

Bu alandaki vahim durumu iki önemli isim çok iyi anlatıyor.

Ahmet Kara

Artık bıçağın kemiğe dayandığını belirten Azınlık Okulları Encümenler Birliği Derneği Başkanı Ahmet Kara şöyle devam ediyor:

“2010’dan sonra öğrenci azlığı gerekçe gösterilerek kapatılan azınlık okullarının sayısı 105’e düştü. Bunlardan 2’si azınlık lisesi. Diğerleri ilkokul. Azınlığın Yunanistan’a emanet edildiği 1923’teki 300’lü rakamlardan buralara geldik. ‘Demokrasinin beşiği’ olduğunu iddia eden bir ülkenin uluslararası anlaşmalardaki açık hükümlere rağmen böyle tasarruflarda bulunması utanç verici. Bu konuda 2014 yılından beri devam eden bir yargı süreci var. Şu an AİHM’de. Uluslararası hukuk ayaklar altına alınamaz.”

Aydın Ahmet

Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Aydın Ahmet de, Azınlık okullarının Batı Trakya Türkleri’nin geleceği olduğunu vurguluyor ve ekliyor:

“Lozan anlaşması Türk Azınlığa kendi okulunu kurma, yönetme, denetleme, kendi dilinde eğitim verme ve Türk öğretmeleri görevlendirme hakkı veriyor. Buna karşın Atina yönetimi öğrenci azlığını gerekçe göstererek okullarımızı kapatıyor. Lütfen artık Yunanistan okullarımıza dokunmasın. Ayrıca Türkiye’den mezun 100’lerce öğretmenimiz var. Atina bu arkadaşlarımızın ilkokullarda görev yapmasına izin vermiyor.”

***

Gördüğünüz gibi ortada inanılması zor bir tablo var.

Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif

Bu noktada Azınlık kurum ve kuruluşlarının çatı örgütü olan Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’nun Başkanı İbrahim Şerif’in şu sözleri fazlasıyla dikkat çekiyor:

“Bazı şeyler bizim elimizde değil, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın elinde değil; bizim boyumuzu aşan devletler arası, ülkeler arası yapılması gerekenler var. İki ülkenin yöneticilerinin bir araya gelip bunları konuşmalarını arzu ediyoruz.”

Şerif ardından da Atina’ya net bir mesaj veriyor:

“Yunanistan uluslararası anlaşmalarla belirlenenleri uygulasa Batı Trakya’da hiç şikayet olmaz. Biz bu ülkede askerlik yapıyoruz, vergi veriyoruz. Zor günlerinde hep devletin yanında olduk. İç savaşta, İtalyan harbinde şehitlerimiz var.”

Önümüzdeki süreçte halkın seçtiği müftü olarak Azınlığı temsil ettiği için Yunanistan’da yine mahkemeye çıkacak olan Şerif, İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete ile kendisinin yerine Atina’nın atadığı isimlere ve Vakıf mallarında yaşananlara ilişkin ise şu bilgileri veriyor:

“Atina’nın atadığı müftülerin oturduğu makamlar bir devlet dairesi gibi oldu. Halkla pek irtibatları yok. Azınlık vakıflarındaki yöneticileri de, uluslararası anlaşmalara uymayarak Atina atıyor. Bunlar halka hesap vermiyor.”

Bunlardan anladığımız…

Yunanistan, Türk Azınlığın seçtiği müftüleri uluslararası anlaşmalardaki hükümlere ve AİHM kararına rağmen tanımazken, büyük varlıklara sahip Azınlık vakıflarını da tıpkı müftülüklerde olduğu gibi kendi atadığı, halkın kabul etmediği isimlere emanet ediyor.

Kısacası zor durumdaki Azınlık, atalarından kalan vakıf mallarından da payını alamıyor.

***

İTB Başkanı Ozan Ahmetoğlu

Atina’nın, adında Türk kelimesi yer aldığı için kapattığı ve AİHM kararına rağmen açmadığı, buna tepki olarak da geçtiğimiz günlerde bir yürüyüş gerçekleştiren İskeçe Türk Birliği’nin (İTB) Başkanı Ozan Ahmetoğlu, haklı olunan bir konuda her şeye rağmen umudun asla kaybedilmemesi gerektiğini büyük bir heyecanla savunuyor.

İşte o sözleri:

“Yunanistan AİHM kararlarını bir gün mutlaka uygulayacak. İTB ve diğer derneklerimiz eski yasal statülerine kavuşacak.”

DEB Partisi Genel Başkanı Çiğdem Asafoğlu

Batı Trakya Türkleri’nin unutulmaz lideri merhum Dr. Sadık Ahmet’in 30 yıl önce kurduğu Azınlığın ilk ve tek siyasi partisi DEB’in (Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi) Başkanı Çiğdem Asafoğlu da, geleceğe yönelik önemli mesajlar veriyor.

Asafoğlu, DEB’in önünde bir duvar gibi duran yüzde 3 seçim barajının aşılmasına yönelik planları şu sözlerle özetliyor ve kararlılığını ortaya koyuyor:

“DEB Partisi, mutlaka yüzde 3 barajını aşarak Yunanistan Parlamentosu’nda yer alacak. Ben o günlerin yakın olduğuna inanıyorum. Yunanistan’da insan haklarını savunan, insanların kimliğine, kültürüne ve özüne saygı duyan birçok insan yaşıyor. Farklı azınlıklarla, mesela Makedon kardeşlerimizle çok iyi diyaloğumuz var şu anda; işbirliği, koalisyon hedefliyoruz.”

***

Atina’nın ağır baskıları, ekonomik kriz, pandemi, eğitimin üzerindeki kara bulutlar, siyasi temsilde özgür söylemlerin önüne örülen duvar, adında Türk kelimesi yer aldığı için kapatılan dernekler üzerinden yürütülen etnik kimlik inkarı, dini özerkliğe vurulan darbeler ve son olarak hızla artan göç…

Peki bütün bu ağır yüklere Batı Trakya Türkleri psikolojik olarak direnebiliyor mu?

Sibel Mustafaoğlu

Bu noktada gelin sözü Rodop İli Bağımlılığa Karşı Önlem Alma ve Ruh Sağlığı Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Mustafaoğlu’na bırakalım.

İşte korkunç uyarısı:

“Batı Trakya’da ekonomik kriz, pandemi ve göç ile birlikte uyuşturucu ve psikiyatrik ilaçların kullanımı çok arttı. Yıllardır bu görevi yürüttüğüm için gidişatı çok iyi biliyorum. Önümüzdeki sürece yönelik endişeliyim.”

***

Özetle…

Gezdim, gördüm, duydum, yaşadım, araştırdım ve yazdım.

Ancak yazacaklarım bunlarla sınırlı değil.

‘Sessiz çığlık’ları ve önerilerimi bir başka yazıya bıraktım.

Bütün bunları bir potada toplayıp değerlendirdiğimde söyleyeceğim şu:

1923 yılında Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünde Yunanistan’a emanet edilen Batı Trakya yoğun bakımda!

Acil müdahale şart.

Umarım, her zaman gerçekleri açık yüreklilikle aktaran Sayın Ahmet Mete’nin de uyarılarında yer verdiği gibi, gelecekte ‘Bir zamanlar bir Batı Trakya vardı’ demek zorunda kalınmaz.

Hasan Ali Çavuş /  OLAY