“Batı’nın çifte standartı dünyayı Batı’dan koparıyor”

“Kapitalizmin geleceğini sorguluyoruz”

“Batı’nın çifte standartı dünyayı Batı’dan koparıyor”


“Batı’nın çifte standartı dünyayı Batı’dan koparıyor”

Fransa Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) Başkan yardımcısı Prof. Didier Billion, Gazze’de yaşanan olayların tam bir katliam olduğunu ve uluslararası toplumun bu gidişe dur demesi gerektiğini söylerken "Batı'nın çifte standardı dünyayı Batı'dan koparıyor" ifadelerini kullandı.

Gazze’de yaşananların giderek 1945’teki Shoah ve Holokost’a dönüşmeye başladığını dile getiren Billion, “derhal ateşkes ilan edilmesi gerektiğini” belirtti.

Christophe Ventura ile birlikte, “Batılılaşmadan Uzaklaşma: Dünya Düzenin Yeniden Düşünmek” adlı kitap yazan Billion, savaşlar da dahil dünyadaki son jeopolitik gelişmeleri inceleyerek, küresel boyutta yeni bir “kutupsuzlaşma” dalgasına dikkat çekiyor.

Prof. Didier Billion, Christophe Ventura ile birlikte “Batılılaşmadan Uzaklaşma: Dünya Düzenin Yeniden Düşünmek” adlı bir kitap yazdı

Güney ülkelerinin artık “değerlerini işine geldiğinde koruyan” Batı’yı izlemek istemediğini, en son Ukrayna ve Gazze’de yaşanan savaşlara karşı alınan tutumun bunu açıkça sergilediğini dile getiriyor. Bazı uzmanların bu yeni dünya düzenine “çok kutupluluk” adını verdiğini ancak Ventura ile buna karşı çıkarak, bu dönemi “kutupsuzluk dönemi” olarak adlandırdıklarını vurguluyor.

Didier Billion, IRIS’in Paris’teki merkezinde VOA Türkçe’ye “Ukrayna ve Gazze’deki savaşların da hızlandırdığı yeni dünya düzenine giriş” sürecini değerlendirdi.

VOA Türkçe: “Kitabınızın adı Batılılaşmaktan uzaklaşma”. Bu başlıkla neyi kastediyorsunuz? Batı’dan uzaklaşan kim?

Didier Billion: Batıdan, batılılaşmadan uzaklaşma son yıllarda ortaya çıkan bir eğilim. Yeni bir durum, güney ülkeleri kendi bağımsızlıklarını ilan etmeye, Batılı güçlere karşı pozisyon almaya başladı. Kitapta Christian Ventura ile birlikte bunu açıklamaya çalıştık. 1950 sonları ve 60’larda sömürgelerden uzaklaşma (décolonisation) dönemi vardı. Ancak sömürge devletlerden uzaklaşma, taraflar arasındaki bağımlılık ilişkisini tümüyle bitirmedi. Şimdi yeni bir dalga oluştuğunu tespit ediyoruz kitabımızda, güney ülkeleri (BRIC) politik olarak uzun süredir zaten bağımsızlar şimdi ekonomi ve batılı değerler açısından da uzaklaşmak istiyorlar. Özellikle Batılılar’ın “çifte standart, iki vitesli ahlak” diye tanımlayabileceğimiz bir tavır içinde olduğunu görüyorlar. Özellikle Ukrayna ve Gazze’deki trajik durum karşısında Batılı devletlerin takındığı çifte standart tavrını görüyorlar, çift vitesli ahlaki yaklaşımlarını, daha da açık ifade edersek, güney ülkeleri; batılı güçlerin kendi değerlerini, yalnızca çıkarlarına uygun olduğu zaman savunduğunu, çıkarları olmadığında kendi haline bıraktıklarını görüyor.

Yeni jeopolitik kırılma: “The West versus the rest”

VOA Türkçe: Biraz daha net isimlendirebilir miyiz? Batılı devletler kim, güney ülkeleri kim?

Didier Billion: Batı elbette coğrafi bir terim. Ama politik olarak bu terimi tanımlamak lazım. Avrupa, Amerika, Kanada, ama elbette Japonya, Yeni Zelenda, Avustralya, Güney Kore ve özel bir durumu olan Tayvan’ı da ekleyebiliriz. Burada aynı yönde hareket eden politik olarak yakın ülkeler bloğu var. Ama diğer tarafta da İngilizce olarak söylersek “The West versus the rest !” Yani Batı, dünyanın geri kalanına karşı, Ortadoğu, Sahara Afrikası, Latin Amerika ve hatta Asya’daki herkese karşı.

VOA Türkçe: Dünya düzeninin çok büyük gürültülerle değiştiği bir süreç yaşıyoruz. Nasıl analiz ediyorsunuz bu değişimi?

Didier Billion: Kitapta farklı sekanslardan söz ediyoruz. Önce İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Soğuk Savaş dönemi vardı. İki kutuplu bir dünya, ABD-SSCB ve her birinin kendi müttefikleri. Ardından Berlin duvarının yıkılması, SSCB’nin dağılması ve “tek kutuplu” dünya, ABD’nin dünyanın geri kalanına hükmettiği bir 10 yıllık dönem. Bütün bunların bittiğini tespit ediyoruz kitapta. Afganistan savaşı ve 2003’te Irak’a yapılan tek taraflı saldırı, bu döneme son verdiğini düşünüyorum. Şimdi yaşadığımızı bazıları artık “çok kutuplu” dünyaya geçiş diye tanımlıyor. Ama biz buna daha çok bugün “apolaire” yani “kutupsuz dünya” adını veriyoruz. Belki çok uzun süremeyecek ama bugün kutupsuz bir dünya söz konusu. Yani gerçekte, bugün hiçbir kutup dünyanın diğer bölümüne kendi görüşlerini empoze etmeyi başaramıyor.

VOA Türkçe: Peki bu yeni kutupsuz güç merkezleri nereler? Bu yeni dünya düzeninde kimler var?

Buna en önemli örnek, Türkiye, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Hindistan, Brezilya gibi çoklu müttefiklere sahip ülkeler. Bazı dosyalarda Batılı ülkelerle aynı fikirde iken, bazı dosyalarda da son derece radikal farklılıkları olabiliyor. “Müttefik” kavramı dünyayı anlamak için giderek daha az etkili bir kavrama dönüşüyor. Elbette bazı batılı müttefiklik ilişkisi güçlü örneğin, Türkiye’nin de içinde olduğu NATO. Ama bu bile biliyorsunuz kolay bir ittifak değil, sorunlu. Ama sonuçta dünyada ülkeler, pek çok avantajın yanı sıra pek çok sorumluluk da getiren ittifakların içine girmek istemiyor.

VOA Türkçe: Türkiye’nin coğrafi konumu bütün bu sözünü ettiğiniz kutuplarla komşu. Türkiye’yi bu formülde nereye koyuyorsunuz?

Didier Billion: Türkiye, ‘dış ilişkilerini farklı kaynaklara yöneltmek isteyen ülkeler’ diye tanımladığımız ülkelere iyi bir örnek. Şu ya da bu blok içinde yer almak yerine, tam tersi ulusal bağımsızlık ve egemenlik kartını oynayarak, ulusal çıkarlarını korumayı seçiyor. Türkiye Zelenski’nin Ukrayna’sı ve Putin’in Rusya’sıyla da konuşuyor. Bazıları Türkiye’yi bu konuda ikili bir oyun oynamakla suçluyor ama ben aynı fikirde değilim. Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden çok önce, her iki ülke ile de iyi ilişkilere sahipti. Bunu yapmak zor ama ‘çelişkili’ bir durum değil. Bu pozisyonu Türkiye’ye arabulucu rolünü verdi. Ama buğday pazarlığındaki son blokaj, Türkiye’nin arabuluculuk gücünün sınırlarını da gösterdi.

VOA Türkçe: Bu çerçevede Gazze’de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Didier Billion: Durum tümüyle trajik. Ama bu durum 7 Ekim’de başlamadı. O gün, sorumluları Hamas yöneticileri olan bir katliam yapıldı ve bunu tümüyle kınıyoruz. Ve Bu konuda hiçbir şüphe yok. Ama burada sorun, Filistin’de; Gazze’de ve işgal edilen topraklarda durum yıllardır kötüye gidiyor. 1993’de Oslo müzakereleri sürerken, 3o yıl önce, Oslo Anlaşması’nın imzalandığı yıl yani, Batı Şeria’da 280 bin kolon vardı. Bugün, 30 yıl sonra- 730-740 bin kolon var. Barış süreci diye bize sundukları, tam tersi sonuç yarattı. Filistin halkının yaşam koşullarının her geçen gün kötüye gittiği, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’de, Gazze’ye “açık hava hapishanesi” adını veren koşullar doğdu. Dolayısıyla 7 Ekim kınanmalı, evet, o saldırının koşulları, İsrail ve Filistin arasında ilişkilerin kötüleşmesiyle ortaya çıktı.

“Bana göre bu savaş suçudur”

VOA Türkçe: Sizce neden uluslararası toplum İsrail’i buna son vermesi konusunda ikna edemiyor?

Didier Billion: Yaklaşık 1 aydır tam bir barbarlık, korkunç bir vahşet sürüyor. Gazze, sivil ayrımı yapılmadan bombalanıyor. Gazze şeridi, dünyanın en kalabalık yerleşim yeridir. Elbette sivil toplum bu durumun ilk kurbanı. Hastanelerin, sağlık alt yapılarının, okulların, mülteci kamplarının bombalanması kabul edilemez. Bana göre bu savaş suçudur. Aynı şekilde Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli sivillere saldırması da savaş suçu olarak tanımlanabilir. Ancak, bugün acil olan ateşkesin sağlanmasıdır. Bugün kadınlar erkekler ölüyor. Yaralılar korkunç ağrılarla ölüyor. İlaç yok, gıda yok, yakıt yok, su yok. Şimdi artık Uluslararası toplum sadece açıklama yapmakla yetinmemeli. Açıklamalar yapılmalı o ayrı ama bugün artık harekette geçilmeli. Taraflara ateşkesi empoze etmeli, özellikle İsrail’e.

VOA Türkçe: Birleşmiş Milletler de etkin olamıyor…

Didier Billion: Bu bir başarısızlığın tespitidir. BM de dahil tüm uluslararası kurumlar her geçen gün daha fazla güçsüz. Halbuki BM gezegenin tüm üyelerinin bir araya gelebildiği ve konuşabildiği bir kurum. Çok değerli bir kurum, korunmalı ama belli ki reforme edilmeli, modernleştirilmeli. BMGK’nın 5 üyesi 1945'te savaşı kazanan ülkelerden oluşuyor. Ancak dünya artık 1945’lerdeki gibi değil. Güvenlik Konseyi’nin diğer ülkelere, Asya ülkeleri Güney Amerika, Afrika, Ortadoğu’ya doğru genişletilmeli. BM’ye ihtiyacımız var.

“Gazze batı’nın vicdani hatalarından birisi olarak tarihe geçecek”

VOA Türkçe: Hep, “Naziler yahudileri yok ederken, insanlık nasıl sesiz kalabildi?” diye sorgularız. İsrail şimdi yapılaşmayı yasaklayan BM kararlarına yıllardır uymuyor. Ve Gazze’de sivil ölümleri 10 bini aştı. Yine mi seyirci kalıyoruz?

Didier Billion: Burada paradoksal bir durum da var. BM’nin defalarca oylayarak aldığı kararlarını İsrail’in uygulamaması, uluslararası hukuk gözünde yasa dışı kolonileşmelerini sürdürmesi bir çelişkidir. İsrail, elindeki özel statüden faydalanıyor görünüyor. Naziler tarafından yapılan Shoah ve Holokost’tan sonra, Gazze de Batı’nın vicdani hatalarından birisi olarak tarihe geçecek. Elbette Shoah İsrail halkının tüm tarihinin bir parçası. Ancak 1945’de ölüm kamplarında Yahudilerin yok edilmesinde Filistin halkının ne ilgisi var? Şimdi BM cesaret örneği göstererek toplanıp, “Durun!” demesi lazım. Durdurmayana da yaptırım ve zorlayıcı önlemleri uygulamayı konuşmalı.

“Kapitalizmin geleceğini sorguluyoruz”

VOA Türkçe: Nereye doğru gidiyoruz? Bu süreç nereye evrilecek ?

Didier Billion: Bu kitapta dünya düzenini yeniden düşünmeye çalıştık. Ve güney ülkeleri mesela … BRIC ülkeleri. Bu ülkeler Batı’ya politik ve sosyal sistem olarak başka bir şey mi sunacak, yoksa aynı sistem içinde kalarak daha iyi bir yer için mi mücadele edecek? Gelecek için bu seçim belirleyici. Ayrıca, kitapta, uluslararası sistemin politik ve ekonomik geleceğini, geleceğin başka biçimde planlanması gereğini de inceliyoruz. Örneğin, kapitalizmin geleceğini sorguluyoruz. Maksimal kara dayalı üretim sisteminin, toplumun geleceğini temsil edip etmediğini sorguluyoruz. Ciddi şüphelerimiz var, dünyayı saran yoksulluk sefalet, sosyal eşitsizlikler, iklim değişikliği, bütün bunları düşündüğünüzde, bana göre politik ve ekonomik araçları değiştirmek gerekir. Dünyanın farklı bölgeleri ve farklı ülkeleri arasında daha adil, daha eşitlikçi bir sistem kurulmalı. Eğer bu sistemle tam bir kopma olmazsa, dünya daha da kötüye gidecek. İklim ve çevre sorunları ve bunun yarattığı göç sorunlarına bakın, mevcut sistemle böyle büyük bir sorunla baş edilebilir mi? Sanmıyorum. Sistemin politik ve ekonomik olarak radikal bir şekilde değişmesi gerekiyor.

Arzu Çakır

voa