Berlin'de Demokrasi ve Özgürlük Konferansı düzenlendi
"Toplumdaki kutuplaşma sivil topluma da yansıdı"
Berlin'de Demokrasi ve Özgürlük Konferansı düzenlendi
Berlin'de Demokrasi ve Özgürlük Konferansı'nın ikincisi Türkiye ve Avrupa'daki muhalifler ve STK temsilcilerinin katılımıyla düzenlendi. Türkiye'nin durumu masaya yatırıldı, "demokrasi ittifakı"nın detayları tartışıldı.
Almanya'nın başkenti Berlin'de 5-6 Mart tarihlerinde 51 ismin çağrıcısı olduğu ikinci Demokrasi ve Özgürlük Konferansı gerçekleştirildi. Konferansa Türkiye'de ve Avrupa'da yaşayan muhalifler, Kürt, Süryani, Ermeni, Ezidi ve Alevi kesimlerin temsilcileri, muhalefet partilerinin temsilcileri ve ayrıca çeşitli sivil toplum örgütlerinden isimler katıldı. İlk Demokrasi ve Özgürlük Konferansı 21-22 Eylül 2019'da yine Berlin'de gerçekleşmişti.
Konferansın açılış konuşmasını gazeteci Hayko Bağdat ve Prof. Dr. Neşe Özgen yaptı. Dr. Latife Akyüz'ün moderatörlüğünde başlayan "Hasar Tespiti" başlıklı ilk oturumda, konuşmacılar Türkiye'nin sorunlarını değerlendirdi. Oturumda Prof. Dr. Baskın Oran, Prof. Dr. Cengiz Aktar, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Onursal Başkanı Turgut Öker, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Özgür Hukukçular Derneği Eş Başkanı Bünyamin Şeker, İstanbul Sözleşmesi Kampanyasından Kübra Derin ve İnsan Hakları Savunucusu Yiğit Aksakoğlu konuştu.
Prof. Dr. Baskın Oran, Türkiye'deki "devlet aygıt ve organlarının bertaraf olmasını" tarihsel bir bakış sunarak değerlendirdi. Prof. Dr. Cengiz Aktar, Türkiye'deki "hasarı" altı temel kurumun dönüşümü üzerinden açıkladı. "Hariciye, İlmiye, Mülkiye, Adliye, İlmiye ve Maliye" üzerinde tahribatlar olduğu değerlendirmesini yapan Aktar, altı muhalefet partisinin 28 Şubat'ta imza attığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı'na da değinerek metinde eksiklikler bulunduğuna dikkat çekti. Aktar, mutabakatın "genel tespit ve temennilerde bulunduğunu, ancak enkazın ne olduğuyla ilgili ciddi bir çalışma ve bilanço" sunmadığını ifade etti.
Konferansın katılımcılarından CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da söz konusu mutabakatı "Türkiye'nin seçim sonrası demokratikleşme meselesine dair çerçeve bir metin olduğunu ve bu metnin HDP'nin 'Tutum Belgesi' başlıklı metni ile paralel okunması gerektiğini'' ifade etti. Konferansa Saadet Partisi, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi'nden temsilcilerin de davet edildiği, ancak katılmak istemedikleri belirtildi.
Konferansa katılan HDP Milletvekili Tülay Hatimoğulları da söz konusu demokrasi ittifakının başarılı olması için Kürt sorunun demokratik çözümü için somut adımlar atması gerektiğinin altını çizdi.
"Muhalefetin sesini duyuracak mecra olmaması büyük eksiklik"
Gazeteci Yavuz Baydar ise medyanın durumuna ve seçimler üzerindeki rolünün önemine vurgu yaptı. Türkiye'de medya sektörünün yüzde 95'inin iktidara yakın olduğunu vurgulayan Baydar, söz konusu televizyon kanallarından kitlelere "propaganda ve dezenformasyon" aktığını belirtti.
Taşrada seçmenin yüzde 88'inin görüşlerinin televizyon kanallarından şekillendiğini söyleyen Baydar, "seçimlerde muhalefetin sesini duyurabilecek etkili bir mecra bulamaması ciddi bir yenilgiyi beraberinde getirebilir, bu büyük bir eksiklik" ifadelerini kullandı.
"Toplumdaki kutuplaşma sivil topluma da yansıdı"
Konferansın bir diğer konuşmacısı Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Onursal Başkanı Turgut Öker de Alevilerin yaşadığı sorunlarından bahsettiği konuşmasına "Alevilerin en büyük sorunu can sorunudur"' cümlesiyle başladı.
İnsan Hakları Savunucusu Yiğit Aksakoğlu ise son yirmi yılda sivil toplum kuruluşları (STK) üzerindeki baskıyı değerlendirirken Gezi sonrasında sokakta siyasetin ve kampanyanın mümkün olmadığını ifade etti. Toplumdaki genel kutuplaşmanın sivil topluma da yansıdığını belirten Aksakoğlu, "Birbirimize parmak sallamaya başladık" dedi.
Konuşmasından sonra DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Aksakoğlu, AB'nin sivil toplumun gelişmesi için ayırdığı kaynakların azalmasının ve AB'nin sivil topluma doğrudan destek vermek yerine önce hükümet üzerinden işbirliği yapmak gibi yöntemler tercih etmesinin sivil toplumun faaliyet alanını daralttığını açıkladı.
Sonuç bildirgesinde neler var?
Konferans sonunda katılımcıların oluşturdukları "Diplomasi ve Medya", "Hak ve Adalet", "Halkla İlişkiler" adlı çalışma gruplarının oluşturduğu bir sonuç bildirisi açıklandı. Bildirgede, gerçekleşen oturumların Türkiye'nin dünü, bugünü ve yarınına odaklandığı ve çalışma gruplarının hedefleri paylaşıldı. "Diplomasi ve Medya" çalışma grubunun konferansta alınan kararların diğer dünya halklarına, siyasi çevrelere, medyasına iletilmesi ve "Türkiye'nin öteki yüzünün" gösterilmesine ilişkin yapılabilecekler üzerine yoğunlaşacağı açıklandı.
"Halkla İlişkiler" grubunun "oluşturulan bu iradenin kitleselleştirilmesi için çalışacağı" belirtildi. Hak ve Adalet çalışma grubunun ise "hukuksuz yargı kararlarının raporlanarak yurtdışındaki sürgünlerin yaşadığı adalet sorunlarına, hukuk ihlallerine çözümler üretebilecek mekanizmalar oluşturulması" konusunda anlaştığı belirtildi.
Kadın sayısının azlığına dikkat çekildi
Öte yandan oturumun sonunda kadın konuşmacıların sayısının azlığına yönelik hem konuşmacılardan hem de katılımcılardan eleştiri geldi. HDP Onursal Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü de konuya ilişkin "konferans kurma biçiminde de devrim yapılması gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Oturuma konuşmacı olarak katılması planlanan Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun yurtdışı yasağından dolayı konferansa gelemediği belirtildi. Gergerlioğlu, bu duruma Twitter hesabından yaptığı paylaşımda "Milletvekilliğim ve siyaset yapma hakkım yine engelleniyor!" diyerek tepki gösterdi.
"AB adaylık süreci için rejim değişikliği şart"
Konferans sırasında DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Atina Üniversitesi Öğretim Üyesi ve AB uzmanı Prof. Dr. Cengiz Aktar, mevcut Ukrayna krizinin AB-Türkiye ilişkilerine etkisini değerlendirdi. "AB kurumları Ukrayna'ya yönelik sıcak mesajlar verdiler ve sonrasında Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy acil bir üyelik prosedürü başlatılmasını talep etti. Ben bu ay sonundaki zirvede bir karar bekliyorum çünkü Ukrayna'nın güvenlik perspektifine kavuşabilmesi için bir Avrupalı kurumun içerisinde olması gerekiyor. Ukraynalılar 'bizi hemen alın' diyor ancak bu prosedür olarak mümkün değil, adaylık statüsü alması mümkün” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuya ilişkin AB'ye "Bize de mi saldırmaları lazım?" sözleriyle yaptığı üyelik çağrısına ise "selden odun kapmak" benzetmesi yapan Aktar, Türkiye'nin askıya alınan adaylığının mevcut koşullarda değişmesinin mümkün olmadığını belirtti. Aktar, "Türkiye ancak bir rejim değişikliği sonrasında tekrar adaylık sürecini başlatabilir ancak Avrupa içerisinde Türkiye çok geriye düştü. Kaybolmuş olan güven ilişkisini tekrar tesis edebilmek çok zor" dedi.
Ayşegül Ilgın
Deutsche Welle Türkçe