Biden'ın öncelikli hedeflerine ulaşmasının önündeki engeller neler?

Biden'ın 'birlik' hedefine ulaşmasında salgın ve ekonomik krize karşı başarısı da rol oynayacak

Biden'ın öncelikli hedeflerine ulaşmasının önündeki engeller neler?




Biden'ın öncelikli hedeflerine ulaşmasının önündeki engeller neler?

  • Ergin Yıldızoğlu
  • İktisatçı
Biden'ın 'birlik' hedefine ulaşmasında salgın ve ekonomik krize karşı başarısı da rol oynayacak

ABD'nin 46. Başkanı Joe Biden, yemin edip görevi devraldıktan sonra yaptığı konuşmadasık sıktoplumsal kutuplaşmaya karşı “birlik” vurgusu yaptı. Biden pandemi, gittikçe bozulan gelir dağılımı ve yapısal ırkçılık sorunu üzerinde özellikle durdu. Böylece yeni başkanlık dönemine, derin bir toplumsal kutuplaşma ortamında; Covid-19, ekonomi ve iklim krizleriyle daha da karmaşıklaşmış uzun ve zorlu bir “öncelikler” listesiyle başlamış oldu.

Görevi devralmadan önce, göreve başlarken ve en son yemin töreninde yaptığı konuşmalarına, yönetim kadrosunu deneyimli ve geçmişte birlikte çalışmış politikacılardan oluşturmaya dikkat etmesine bakarak, Biden’in bu sorunların bilincinde olduğu söylenebilir.

Yine de uzmanlar, Biden-Harris yönetiminin başarılı olabilmesi için iki engeli aşması gerektiğine işaret ediyorlar.

Birincisi, Demokrat Parti’nin çoğunluğu ele geçirmiş olmasına karşın çok hassas dengeler üzerinde duran Temsilciler Meclisi ve Senato’dan, amaçlanan önlemlerin geçirilmesi.

İkincisi, Trump yönetiminin partizan atamalarıyla istikrarı sarsılan, devlet bürokrasisindeki, özellikle de güvenlik bürokrasisindeki hasarın tamir edilmesi. Bürokrasiyle başkan arasındaki güven ilişkisinin tazelenmesi.

Diğer taraftan, Washington Post gazetesi yazarı Max Boot’ın işaret ettiği gibi, Biden’in büyük bir avantajı var:

Trump ülkeyi son derecede kötü yönetti. Başkanlığı yüzde 34 ile tarihin en düşük “onaylanma oranıyla” ve Kongre binasına yönelik bir saldırıyı kışkırtmaktan dolayı Temsilciler Meclisi tarafından ikinci kez hakkında azil kararı alınması sonrası terk etti. Max Boot, “Daha iyisini yapmak çok zor olmasa gerek” diyor.

Trump'dan daha kötü bir başkan olmanın zor olacağını Biden'ın bu bakımdan şanslı olduğunu söyleyen yorumcular var
Fotoğraf altı yazısı,

Trump'dan daha kötü bir başkan olmanın zor olacağını Biden'ın bu bakımdan şanslı olduğunu söyleyen yorumcular var

Öncelikler listesi çok uzun

Joe Biden’in öncelikler listesinde ilk sırada Covid-19 krizi var.

Onu ekonomik kriz ve toplumdaki, Senato ve Temsilciler Meclisi oturumlarına da yansıyan kutuplaşma ve artık kalkışma örgütleyecek düzeye ulaşmış ırkçı dinci hareketler ile “yerli terörizm” izliyor.

İlk imzalanan kararnameler arasında ayrıca yine Trump yönetimi döneminde atılan ve iklim krizi bakımından önem taşıyan enerji boru hattı projesinin ve güneyde Meksika sınırında göçü durdurmak amacıyla Trump'ın inşasına başladığı duvarın iptali de var.

Dış politikada öncelikler listesinde ise Çin’in yükselmeye devam etmesinin getirdiği tehdit ve İran’la yapılmış nükleer anlaşmanın geleceği öne çıkıyor.

Biden imzaladığı ilk “Yürütme Kararlarıyla”,Trump’ın, Paris Küresel İklim krizi Anlaşması'ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden (WHO) ABD’yi çıkarma kararlarını geri aldı.

Böylece ABD’yi bu iki uluslararası örgüte geri döndürerek, küresel işbirliğine önem verdiğini de kanıtlamış oluyordu.

Bu adımlar Biden‘ın rakip devletlerin ya da “terörist” örgütlerin, olası “siber saldırıların” karşısında uluslararası ortamı ABD’yi ve müttefiklerini koruyacak biçimde şekillendirmek amacıyla da yakından bağlantılıydı.

Başkan Biden'ın görev başlarken uzun bir öncelik listesi var
Fotoğraf altı yazısı,

Başkan Biden'ın görev başlarken uzun bir öncelik listesi var

En acil çözüm bekleyen iki kriz

Biden yönetimi salt insani nedenlerden değil, ekonominin geleceği açısından da öncelikle Covid-19 krizini hızla denetim altına almayı amaçlıyor.

Muhafazakar Wall Street Journal gazetesinin vurguladığı gibi, Biden’in sağlık hizmetlerini genişletme, iklim kriziyle mücadele ve göçmenlik yasasını değiştirmeye yönelik planlarının geleceği, Covid krizindeki başarısına bağlı.

Trump döneminde, Covid krizi tam anlamıyla bir insani felakete dönüştü; dünya nüfusunun yüzde 4’üne sahip ABD’de, dünyadaki toplam Covid-19 ölümlerinin yüzde 20’si gerçekleşti.

ABD’de toplam ölümlerin Mayıs ayına kadar 500 bini geçmesi bekleniyor.

Biden’in ilk günden imzalamaya giriştiği aşılamayı hızlandırmaya, maske takma zorunluluğuna, testlere ve tedaviye ilişkin kararnameleri, Trump döneminden farklı olarak gerçekten bir Covid krizi planı olduğunu düşündürüyor.

Bu plan, aşılama sürecini 100 günde 100 milyon kişiyi aşılamayı, salgının yayılma hızını acilen geriletmeyi amaçlıyor.

Birçok gözlemci ve uzman bu hedeflerin de aşılabileceğine, yıl sonuna kadar Covid-19 krizinin kontrol altına alınacağına ve ekonominin yeniden büyümeye başlayabileceğine inanıyor.

Çok yüksek işsizlik oranlarına ve yoksulluğun büyümesine yol açan ekonomik kriz, Biden’in listesindeki ikinci konu.

Biden yönetiminin ekonomik büyümeye ve işsizliği, yoksulluğu azaltmaya öncelik vereceği bu amaçla. 1,9 trilyon dolarlık bir harcama paketi planladığı anlaşılıyor.

Yatırım bankası Goldman Sachs'ın ekonomistleri, Senato’da, bu harcama paketinin, yalnızca 1.1 trilyonu bile onaylansa, işsizliğin bugünkü yüzde 6.7 düzeyinden yıl sonuna kadar yüzde 4.5 düzeyine inebileceğini hesaplamışlar.

Roosevelt'in 'Yeni Mutabakat'ını anımsatan önlemler

Biden’ın daha göreve başlamadan, örneğin 8 Ocak’ta yaptığı basın toplantısında açıkladığı hedeflerle ve yaptığı atamalarla gündeme almaya başladığı ekonomik restorasyon programında, Franklin Roosevelt’in 1933’de açıkladığı ve “Büyük Bunalım”dan çıkışta önemli bir rol oynayan "Yeni Mutabakat" (New Deal) paketini anımsatan önlemler var.

1970’lerin sonunda ABD ve İngiltere’den başlayan bir paradigma değişikliğinin etkisiyle, dünyaya yayılan neo-liberal ekonomi yönetim modelinde, bir önceki "Yeni Mutabakat"tan esinlenerek şekillenmiş modelden farklı olarak, Merkez Bankaları politikalarını tam istihdamı gerçekleştirmeye değil enflasyonu önleme hedefine göre düzenliyorlardı.

Bu hedefe bağlı olarak maliye politikaları ikinci plana itiliyor, hükümetler açık bütçe politikalarını terk ederek, denk bütçe, mali disiplin, düşük borçlanma ile sosyal hizmetlerde ve devlet yatırımlarında “kemer sıkma” politikalarına yöneliyor, "bir doğal işsizlik düzeyini" baştan kabulleniyorlardı.

Finansal kriz (2007/08) bu "paradigmanın" çöktüğünü, neo-liberalizmin bir "kriz yönetimi modeli" olarak tükendiğini göstermiş ancak IMF ve Dünya Bankası gibi modeli düzenleyen kurumlar, bir süre tutumlarını değiştirmemişlerdi.

Geçen yıl Ekim ayında yapılan IMF-Dünya Bankası toplantısı Covid-19 şoku altında, bu alanda bir değişikliğin başladığını düşündürüyordu.

Toplantıda yapılan açıklamalar IMF-Dünya Bankası ikilisinin bütçe disiplini ilkesinden uzaklaşmaya, kamu harcamalarını ve yatırımlarını artırmaya, toplumun en muhtaç kesimlerini korumaya, ekonominin büyümesi üzerinde çarpan etkisi yaparak kendi kendini finanse edebilecek sektörleri, "alt yapı" sistemlerini, yeşil ve yenilenebilir enerji yatırımlarını destekleyecek kaynakları yaratabilmek için borçlanmaya, artık olumlu baktığını gösteriyordu.

Biden yönetiminin Maliye Bakanlığına atanan, eski Fed (Amerikan Merkez Bankası) Başkanı ve bir çalışma ekonomisi uzmanı olan Janet Yellen’in yeni ekonomik model anlayışlarının, IMF-Dünya Bankasının yeni yönelimlerine yakın olduğu anlaşılıyor.

Daha önce sendika liderliği yapmış Marty Walsh’ın Çalışma Bakanı olarak atanması da işsizlikle ve yoksullukla mücadeleye öncelik vermeyi vaat eden ekonomi politikalarıyla uyumlu.

Ocak ayında yaptığı konuşmada da Biden, "Ekonomik araştırmalar, bugünkü kriz koşullarında, özellikle faizler bu kadar düşük düzeydeyken (bütçe açığı yaratma pahasına da olsa) atılacak adımların ekonomiye hem kısa hem de uzun dönemde yararlı olacağını gösteriyor" diyordu.

Biden yönetiminin "Yeni Mutabakat" benzeri, ekonomik büyümeye, işsizliği, yoksulluğu azaltmaya yönelik bir ekonomi programını hayata geçirme olasılığı yalnızca ABD açısından değil, genel olarak küresel ekonominin yönetimi açısından da, ABD liderliğinde bir paradigma değişiklinin gündemde olabileceğini düşündürüyor.

ABD Kongresi'nin basan Trump'ın destekçilerinden biri Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin ofisine girmişti

Toplumsal uzlaşma çok önemli ama zor

Biden seçim kampanyası boyunca Trump döneminde derinleşen toplumsal kutuplaşmayı bu zeminde açılan "yaraları tedavi etmeyi" amaçladığını sık sık vurguladı.

"Ötekine" empati duyan, Covid-19’un yol açtığı acıları anlayabilen şefkatli ve birleştirici bir lider imajı sunmaya özellikle dikkat etti.

6 Ocak'ta ABD Kongresi'ndeki kalkışma ve 20 Ocak'ta yemin töreninin olağanüstü koşullar altında yapılması, Biden’in bu amacına ulaşmasının ne kadar zor olacağını gösteriyor.

Zorluk öncelikle Cumhuriyetçi Parti seçmeninin yaklaşık yüzde 70’inin hala seçimlerin çalındığına ilişkin "Büyük Yalan'a" inanmaya devam etmesinden kaynaklanıyor.

Sonra Trump döneminde cesaretlenmiş, örgütlenmiş, güvenlik güçleri arasında kendine taraftar bulmaya başlamış, Trump’a sadık Proud Boys, Boogaloo Bois, Oath Keepers gibi beyaz ırkın üstünlüğünü savunan silahlı milis grupları, bunların yaşadığı ve güçlendiği ortamları düşünsel olarak besleyen QAnon gibi komplo teorisi internet ağları, kısacası FBI’ın betimlemesiyle bir "yerli terörizm" tehlikesi var.

Komplocular Cumhuriyetçi seçmenden ayrılabilir mi?

Toplumsal kutuplaşmanın aşılması için önce bu “yerli terörizmin” Cumhuriyetçi seçmenden koparılarak yalnızlaştırılması, tasfiye edilmesi gerekiyor.

Bunun için de Trump’ın siyaset sahnesinden çekilmesi, yalanlarının ve Başkanlık döneminin fiyaskolarının, resmen sergilenmesini sağlayacak bir Senato yargılama süreci yürütülmesi gerekiyor.

Trump’ın bir daha kamu görevine gelmesini önleyebilecek bir Senato yargılama süreci olasılığı, Trump’tan uzaklaşan Cumhuriyetçi senatör sayısının artmaya başlaması ve Cumhuriyetçilerin Senato'daki lideri Mitch McConnel’in 6 Ocak kalkışmasına ilişkin "Yalanlarla beslendiler, Başkan ve etrafındaki güçlü siyasi liderler tarafından kışkırtıldılar" sözlerinin işaret ettiği gibi giderek güçleniyor.

Ancak böyle bir yargılama sürecinin kaçınılmaz olarak tetikleyeceği tartışmalar, Biden’in ilk 100 günlük ekonomi ve Covid-19 programına ayırması gereken zamanı gölgeleme ve Cumhuriyetçilerle uzlaşma çabalarını aksatma riskine işaret ediyor.

Diğer taraftan, bu riski göze almayan bir yaklaşım, bu kez hem Demokrat Parti’nin sağ ve sol kanatları arasında, seçim döneminde kurulmuş uzlaşma ortamını bozma, hem de Trump’ın Cumhuriyetçi parti üzerindeki etkisini daha da artırma, toplumsal kutuplaşmayı daha da derinleştirme risklerini gündeme getiriyor.

Toplumsal kutuplaşmayı aşarak bir birlik yaratmanın, pandemi ve ekonomi krizlerini aşmaya kıyasla çok daha zorlu engellerle karşı karşıya bir hedef olduğu anlaşılıyor.

Ancak pandemi ve ekonomik kriz alanlarında kaydedilecek başarıların, kutuplaşmayı aşmaya yardımcı olacağı da bir gerçek.

BBC TÜRKÇE