Bilmeyenlere gazeteci gözünden Türkiye’nin mafyatik tablosu

İfadeler, raporlar, balistik incelemeler hepsi devletin elinde mevcut.

Bilmeyenlere gazeteci gözünden Türkiye’nin mafyatik tablosu




Bilmeyenlere gazeteci gözünden Türkiye’nin mafyatik tablosu

FEHMİ KORU YAZDI...

Sedat Peker’in videolarla gündeme taşıdığı konuların gördüğü ilgi normal; normal olmayan onların büyük bölümünün çok önceden beri arşivlere geçmiş olaylar olduğunun bilinmemesi…

Devlet arşivinde kaydı bulunan, yakın gözlemcilerin yeri geldiğinde uzun uzadıya üzerinde durdukları konuların hatırlatılmasına yarıyor itiraf tadındaki videolar…

Bugün konuya vakıf iki gazetecinin yazılarından birer bölümü buraya aktarmaya karar verdim. Her iki yazı da T24 sitesinde yayımlandı.

İki yazı da bütünüyle okunmaya değer…

İlki Gökçer Tahincioğlu imzalı.

Başlığı: Suç itirafları ve sahte kahramanlar…

Okuyalım:

Yıllardır gözümüzün önünde işlenen cinayetler de faili meçhul falan değil. Basit bir yargılama ve soruşturmayla failleri ortaya çıkartılabilir.

* * *

Basit; birkaç ifadeyi anımsayalım:

Tarık Ümit: Biz de borç yüklüyüz. Bir gün geldi (Korkut Eken) 150 milyon borcum var. Para istiyor, Ağabey müsait değilim. İki karış surat, bir tavırlar, bilmem neler. Sanki borcum var ib..ye. Şimdi benden 20 milyon para aldı. 3-4 gün sonra geldi bu sırada ben ona 70-80 milyon para verdim… 20 senedir ben buna para veriyorum. Bu geldi bir gün, bir hışımla telefon etti bana. ‘Geliyorum’ dedi geldi. ‘Siz parayı götürüyorsunuz’ dedi. ‘Bu işler böyle olmaz’ dedi. Ne parası dedim. ‘Şeyin üzerinden 90 bin mark para varmış’ dedi. ‘Parayı aldınız’ dedi. ‘Şeyde 20 bin mark varmış’ Birincisi Behçet… 200 bin mark varmış, onu da almışsınız…

Özel harekatçı Oğuz Yorulmaz’ın annesi Nuran Yorulmaz: Ben evladımı devlete memur verdim, çeteci vermedim. Ortalama 93-94 kişiyi öldürmüşler. Bazı Kürt işadamlarını başta Ömer Lütfi Topal, Savaş Buldan, Behçet Cantürk gibi PKK ya destek oluyorlar diyerek devlet adına öldürdüler. Oğlum, özel harekat, vurucu tim bu nereye gönderirlerse oraya gidiyor. Devlet çete yaptı. Veli Küçük Paşa bunları başıydı. Emirleri ondan alıyorlardı.

Özel harekatçı Ayhan Çarkın: PERPA baskını, basit bir gaz bombasıyla yapılabilecek bir operasyondu. Silah kullanılması gerekmezdi. Buna rağmen yargısız infaz yaptık… İstanbul Maltepe’de, 3 TİKKO’lu genç için ihbar geldi. Gittik. Kızı asansörde öldürdük. 2 kişi ise çatıda öldürüldü. Ne silah vardı ne başka şey… Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün polis katili olduğu söylendi bize. Yakalayıp bir kamyonetin arkasına attık. Koli bandıyla bantladık. Ormanlık bir alanda sorguladık. Sonra yere oturtup infaz edildiler… Ayhan Efeoğlu, emniyette işkence sonucu öldü. Cesedini bize verdiler. Biz bomba ya da bu tip bir şey sandık imha için bavulu görünce. İçinden ceset çıktı. Götürüp gömdük. Kendi ellerimle gömdüm… Bizim ekip, bir ihbar üzerine Muş’a gitti. 8 kişi infaz edildi orada. 3 arabayla gidildi. Yollar buzluydu. 1994’ün kış ayları. Muş Merkez Mezarlığı’ndaki 8 ayrı mezarın üzerine gömüldü öldürülenler. PKK’nın politikalarına da karşı çıkan, barış isteyen bir grup. Belki örgüt de tasfiye edecekti… O dönemde, bu işlerin içerisinde yer alan 150’ye yakın kişi hâlâ etkin görevde. Bu kişilerin hakkında işlem yapılması gerekiyor. İsimlerini tek tek savcıya söyledim… Benim vicdanım, Mehmet Ağar gibi rahat değil. Bizim grup canavardı, sevgilisi ile anlaşamayıp öldürüyordu. Biri sevgilisini öldürdü. 15-20 kişiyi bizzat öldürdüm.

Mehmet Eymür: Bu adamlar siyasi cinayetlere girecekler dedim. Mehmet Ağar ise ‘Tosunları biz Azerbaycan’a götüreceğiz’ dedi. Bu işlerden kendisinin haberinin olmaması mümkün değil. Adamı (Tarık Ümit) sağ olarak bırakın dedim. Haberim yok, bakacağım’ dedi. (MİT’çi) Yavuz Ataç da İbrahim Şahin ile görüştü. Bu işler uzarsa birbirimize gireceğiz dedi. Tarık Ümit çok düzgün bir adam değildi. Ama bizim için şeref meselesiydi. Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Abdurrahman Buğday, Sami Hoştan, Mehmet Gözen. Özel harekatçılardan Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Semih, Sedat Peker, Ağar’ın tosunlarıydı.”

İfadeler, raporlar, balistik incelemeler hepsi devletin elinde mevcut.

……..

* * *

İkinci yazı Tolga Şardan’a ait…

Başlığı: Kutlu Adalı cinayeti ve kaybolan Jerikolar ve Uziler!

Okuyalım:

Şimdi, 25 yıl geriye gidelim.

Susurluk kazasının yaşandığı ve “devlet – mafya bağlantıları”nın tek tek gün ışığına çıktığı dönemde, Milliyet gazetesinde polis muhabirliği yaparken gelişmeleri çok yakından izleme şansım olmuştu.

Kazayla birlikte aydınlatılan önemli bir konu daha vardı o dönemde. İsrail’den Türkiye’ye getirtilen ve Emniyet Genel Müdürlüğü envanterine kaydedilmeden kayıplara karışan bir miktar silah ve malzeme vardı.

Bu satırların yazarı, o dönemde İsrail’den getirtilen ve emniyet envanterinde olması gerekirken kayıplara karışan silahlar olduğunu ortaya çıkartan gazeteci oldu.

Susurluk’taki kazada dönemin DYP milletvekili Sedat Bucak‘ın aracında Beretta marka bir tabanca bulunmuştu. Bu tabanca yönelik yapılan iz sürümde, silahın İsrail’den Türkiye’ye Emniyet Genel Müdürlüğü adına gönderildiği belirlendi. Ancak, yapılan tüm araştırmalara karşın emniyet envanterinde söz konusu tabancanın izi bir türlü bulunamadı.

Kaza sonrasında yürütülen soruşturmalar ve araştırmalarla 1993’ten itibaren Emniyet Genel Müdürlüğü’nce çok özel bir projenin yürütüldüğü gün ışığına çıktı.

1993’te iktidara gelerek Başbakan koltuğuna oturan Tansu Çiller, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne getirdiği Mehmet Ağar ve ekibinin PKK lideri Abdullah Öcalan başta olmak üzere PKK’nın üst yöneticileri ve örgüt kadrolarına yönelik terörle mücadele projesi başlattı.

Bu proje çerçevesinde, dönemin EGM Özel Harekât Dairesi Başkanı İbrahim Şahin ve özel seçilen ekibinin Öcalan’ın yaşadığı Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki PKK kampının bir benzeri Antalya’nın Beydağları’nda kuruldu.

Bekaa Vadisi’nin coğrafi yapısına benzerliği nedeniyle seçilen kamp için gerekli silah, mühimmat ve tüm teknik malzeme İsrail’den satın alındı. İhtiyaçlarının tamamı Susurluk sürecinde adı gündeme gelen ve halen devlet kayıtlarında yer alan iş insanı Ertaç Tinar‘a ait Hospro adlı firma üzerinden gizlice özel uçaklarla Antalya’daki eğitim kampına getirtildi.

Bu arada bir parantez açayım.

Hospro şirketinin sahibi Tinar, Temmuz 1998’de “Kayıp Silahlar” konusunda Başbakanlık Teftiş Kurulu’na verdiği savunmasında şunları anlatmıştı:

“1993 yılı Eylül sonunda Mehmet Ağar, Ertuğrul Oğan, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’le birlikte, İsrail hükümetinin bilgisi dahilinde (gayri resmi) İsrail’e davet edildik. Antalya’daki kurs, anti-terör eğitim amaçlı yapılmıştır. Kursun düzenleyici emekli Yarbay G. Cohan’dır. Kursun komutanı Albay Amos Golan’dı. Malzemeler, direkt İsrail’den gönderildi. Silahların, Emniyet’in elemanlarınca gümrükten çekilerek kampa gönderildiğini biliyorum. İsrail polisiyle yapılan görüşmelere Mehmet Ağar’dan başkasının katıldığını bilmiyorum.”

Parantezi kapatayım.

Silah, mühimmat ve takma sakal, bıyık, peruk gibi teknik malzemelerin tamamı, Türkiye ile İsrail hükümeti arasında yapılan görüşmeler çerçevesinde Türkiye’ye “hibe” edildi. Bu silah ve malzemelerin akıbeti uzun süre bilinemedi.

Kampa gelince, devletin Öcalan’a yönelik suikast için görevlendirdiği Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım‘ın Beyrut’a giderek yapacağı eylemde başarısız olması üzerine Antalya’daki kamp da dağıtıldı.

Tabii bu arada Yeşil’in Öcalan’a yönelik suikast girişiminin PKK liderine haber verildiği yönündeki iddialar da o dönemde yaşanan tartışmaların odak noktasındaydı.

https://fehmikoru.com/bilmeyenlere-gazeteci-gozunden-turkiyenin-mafyatik-tablosu/

FEHMİ KORU