Bin Ali'nin ölümüyle birlikte Tunus'taki otokrasi resmen sona erdi ama ülkesi henüz rahata çıkmış değil

2011'de Tunusluları isyan ettiren yolsuzluk, işsizlik ve kötü yaşam koşulları

Bin Ali'nin ölümüyle birlikte Tunus'taki otokrasi resmen sona erdi ama ülkesi henüz rahata çıkmış değil


Sürgündeki eski liderin gölgesi bundan böyle ülkesi için bir yük olmayacak, ama 2011'de Tunusluları isyan ettiren yolsuzluk, işsizlik ve kötü yaşam koşulları hala varlığını koruyor

Alessandra Bajec 

Bin Ali'nin ölümü resmen açıklandığında birçok Tunuslunun rahatlama, öfke ve kayıtsızlık karışımı bir hissi paylaşması hiç de şaşırtıcı değildi (AFP)

Tunus'ta geçen perşembe (19 Eylül ed.n.) eski otokratik lider Zeynel Abidin Bin Ali'nin ölümüne dair haberler dolaşmaya başladığında, ortada ölümü resmi makamlarca doğrulanana kadar süren ihtiyatlı bekleyiş anları ve bir doğrulama ihtiyacı vardı. Yıllar boyunca birçok defa öldüğüne dair söylentiler yayılmıştı.

Sembolik olarak, birçok Tunuslu için, 8 yıl boyunca siyaset sahnesinde bulunmayan 83 yaşındaki tiran uzun zaman önce ölmüştü. Bin Ali, devrimi izleyen yıllarda Suudi Arabistan'da sürgündeyken, ülkesi yazmaya başladığı yeni anayasayla, demokratik olarak seçilen ilk cumhurbaşkanı Baci Kaid es-Sibsi'nin göreve başlamasıyla ve yeni bir parlamentonun seçilmesiyle demokrasiyi inşa edecek sürece dair somut adımlar attı.

 

Ama asıl ilginç olan Bin Ali'nin ölümünün zamanlaması. Ölümü, çarpıcı bir şekilde, 2011'de alaşağı edildiği günden bu yana anavatanında ikinci kez yapılan serbest başkanlık seçiminin iki turu arasında gerçekleşti.

Üstelik, esasen “sistem karşıtları” lehine sonuçlanan ilk turun ardından, cumhurbaşkanlığı için yarışan iki siyasi yabancı arasındaki ikinci turun öncesinde gerçekleşti. Geçen pazar günü açıklanan sonuçlarda Tunus halkı eski rejimden kopma ve 2011'den sonra kurulan siyasal düzenden ayrılma yönündeki iradesini açıkça ortaya koydu.

İkinci demokratik cumhurbaşkanlığı seçimleri sürerken ve Bin Ali'nin ölümünün etkisi arka plandaki yerini korurken Tunus'un demokrasi yolunda hızla ilerlediğine dair belirtiler mevcut.

2019 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarısı tamamlanmışken, Tunuslu vatandaşların bir sonraki devlet başkanını seçme sürecinde fazlasıyla başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İlk turda kimsenin öngörmediği sonuçların çıktığını gördükten sonra, herkes Arap dünyasına kırılgan ama ilham verici bir demokrasi ışığı tutan ülke seçmenlerinin bu cüretkar demokrasi sınavında devrim sonrasının siyasal sınıfa sağlam bir "hayır" demesini takdir edecektir.

Bugünün Tunus'u geleceği belli olmayan yeni bir aşamaya geçiyor. Geniş ve çeşitli geçmişlerden gelen birçok adayın arasından seçilen iki bağımsız aday, hukuk profesörü Kaes Sayid ve hapse atılmış medya patronu Nabil Karvi, cumhurbaşkanlığı için yarışıyor ve ülkenin kaderi seçmenlerin elinde.

Dolayısıyla, Bin Ali'nin ölümü resmen açıklandığında birçok Tunuslunun rahatlama, öfke ve kayıtsızlık karışımı bir hissi paylaşması hiç şaşırtıcı değildi.

İnsan hakları aktivisti ve blog yazarı Sami Bin Garbiya Twitter'da “Benim için Bin Ali 17 Aralık 2010'da öldü ve 14 Ocak 2011'de gömüldü” dedi.

Medya profesyonellerinden Munsıf Buhafa ise Twitter paylaşımında "Anca gider. Ülkemizi mahvetmişti. Ölümüne üzülmüyorum” dedi.

Hubeyb es Saadi adlı vatandaş da “Bin Ali'nin ölümü karşısında tamamen kayıtsızım. Tunuslular onun yönetimi altında çok acı çekti ... Yarının Tunus'u için sabırsızlanıyorum!” dedi.

 

Bin Ali'nin zamanında demokratik, çoğulcu seçimlerin yapılması düşünülemezdi bile. Yönetiminin seçime girdiği bir iki seferde, her şeye kadir iktidara karşı çıkmaya cesaret eden yalnızca bir avuç insan varken ve seçime giren rakiplerinin seçimlerin meşruiyetini sorgulama şansı dahi yokken yüzde 99'dan fazla oyla otomatik olarak yeniden seçilmişti.

Rezil diktatörün ölümünün ve bu son seçimlerin ardından, demokratik bir yolda ilerleyen Tunus, tarihinin karanlık bir bölümünü barındıran sayfayı çevirmiş oldu.

Bin Ali'nin yıllarına bakan Tunuslular, geride bıraktığı mirası kesinlikle unutamayacak: Yaygın ve zaman zaman ölümle sonuçlanan siyasi baskılar, kitlesel tutuklama ve işkenceler, kısıtlı ya da engellenmiş ifade özgürlüğü, ekonomiyi demir bir yumrukla yöneten ve  despotun yakın çevresini -özellikle de eşinin ailesini- saran bir salgın haline gelmiş yolsuzluk.

Fakat Bin Ali'nin ölümü devlet şiddetinin, devlet denetiminin ve yolsuzluğun bugün hala varlığını koruyan mirasını da hatırlatmalıdır. Eski düzenin beyin takımıyla ilişkisi bulunan isimler yeniden ortaya çıkmışken, bu şebekeler ve halen etkisini sürdüren otoriter uygulamalar ülkenin kırılgan demokrasisini zorlu yollara sokabilir. Hatta kimi insanlarda otokrasiye geri dönme korkusu mevcut.

Bu yalnızca sıkı bir kontrol altında tutulan toplumun ve devlet tacizinin hayaletiyle ilgili değil. 2011'de Tunusluların isyan ettiği yolsuzluk, işsizlik ve kötüleşen yaşam koşulları da ortadan kalkmış değil.

Geçen 8 yılda, Tunus eski bir diktatörlüğü atlatıp yeni bir demokrasi yolculuğuna çıkmış olsa da, Arap Baharı'nın ardından giderek daha fazla bunalan bir toplumun sosyo-ekonomik sorunlarının üstesinden gelinememesinin tehlikeleri konusunda da bir örnek teşkil ediyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk