Bipolar olmak artık meslek oldu... İyi insanın olmadığı film

MENZİLİNİ KAYBETMİŞ BİR İNTİKAM FİLMİ “NÖBETÇİ”

Bipolar olmak artık meslek oldu... İyi insanın olmadığı film




Bipolar olmak artık meslek oldu... İyi insanın olmadığı film

Elçin Demiröz yazdı...

Diziler hayatımızı ele geçireli beri film izlemenin heyecanı eskisi gibi değil desek yanılmış olmayız. Tabii bunda yapımların da önemli rolü var. Özellikle dijital platformlar yeni alternatifler yaratmak adına sayıca hayli projeye imkan sağladıkça filmler de artık atıştırmalık rol oynuyor. Hele ki senaryo vasat, oyuncular karikatür, kurgu da yüzeyselse diziler gibi bir sonraki bölüme atlayıp yeni bir şans verme ihtimalimiz de kalmıyor. Bitince sanki ortada öylece kala kalıyoruz. 

Netflix’te izleyebileceğiniz çiçeği burnunda 4 film bugünkü konumuz. İlk 10’a giren yapımlar konuşacak çok az şeye sahipken, gerçek bir sinema filmine biraz olsun doymamızı sağlayan bir Amerikan yapımını ise Netflix’in arka sokaklarında buluyoruz. 

MENZİLİNİ KAYBETMİŞ BİR İNTİKAM FİLMİ “NÖBETÇİ”

Önce birinci sıradan başlayalım. Bugün Türkiye Netflix’in ilk sırasında Julien Leclercq tarafından yönetilen Fransız yapımı Sentinelle / Nöbetçi adlı film var. 

Sentinelle olayları tamamen kurgusal olsa da, gerçek hayata temelli. Kahramanımız Klara (Olga Kurylenko), Ocak 2015'te Île-de-France bölgesinde meydana gelen terörist saldırılardan sonra konuşlandırılan ve Kasım 2015'teki Paris saldırıları sırasında güçlendirilen bir Fransız askeri operasyonu olan Opération Sentinelle'nin bir parçası. Bir travma sonrası Ortadoğu’daki görevinden evine gönderilmesiyle birlikte yeni hayatına alışmakta zorlanırken bir akşam kız kardeşi Tania ile gece dışarı çıkar. Ancak ertesi gün, kız kardeşi bir plajda saldırıya uğramış bir halde bilinçsiz olarak bulunur.

Filmi Matthieu Serveau ile birlikte yazan yönetmen Julien Leclercq, film boyunca daha kasvetli bir yaklaşımı tercih ediyor ve aksiyonu minimumda tutuyor. Bu da Ukraynalı oyuncu Kurylenko’nun şeffaf bir biçimde acı çekmesine ve bunu izleyiciye yansıtırken dramı derinleştirmesine imkan veriyor. Bu açıdan bakıldığında güzel ancak ortada alınması gereken bir intikam var. İzleyici, duygusal olarak acı çeken bir başkahramanın acısını paylaşırken intikam katsayısı yükselirken yapım menzilini kaybetmiş bir noktada telaşsızca salınıyor. 

Ortada alınacak bir intikam varsa, oyuncudan çok seyirciyi tutmak zordur. Sentinelle, nedense bu intikam salınımıyla geride sadece Kurylenko’nun iyi oyunculuğunu hatırlatacak bir iz bırakıyor. 

İYİ İNSANIN OLMADIĞI FİLM: I CARE A LOT

Sırada uzun süre Netflix Türkiye’nin ilk sıralarında yer alan J Blakeson’ın yazıp yönettiği bir Amerikan filmi I Care a Lot var. 

Gone Girl’den tanıdığımız Rosamund Pike, Marla Grayson karakteriyle karşımıza yasal olarak çalışan bir dolandırıcı olarak çıkıyor. Yaşlıları kaçırmak, mal varlıklarının kontrolünü ele geçirmek, ailelerini uzaklaştırmak ve mahkemeyi kendi yararına çalıştırmak için profesyonel bir sistem kuruyor. Ta ki gizemli bir gangster olan Roman Lunyov karakterine hayat veren, Games of Thrones’un meşhur oyuncusu Peter Dinklage ile karşılaşana kadar. Ancak avcı kimliğiyle gurur duyan Marla herkese boyun eğmeyi reddedince olaylar gelişiyor, hatta biraz da karışıyor. 

I Care a Lot herkesin kötü olduğu çok az filmden biri. Bu yüzden izleyiciyi koltuğunda huzurla oturtmak zor. Zehri ne kadar kısıtlanmış olsa da Marla gururlu bir femme fatale. Aynı zamanda basmakalıp bir “buz kraliçesi” kötülüğü olmasına rağmen kalpsiz bir materyalist. Yönetmen filmin sonuna kadar seyircinin sempatisini kazanmak yerine, Marla üzerinden biriken bir nefreti şiddeti artan bir dozla kabul etmeyi seçmiş. 

Bazıları bu karikatür toksikliğini eğlenceli bulabilir. Ancak aslında birbiriyle mücadele eden iki film var. Birincisi, yaşlıları sömürme ve görmezden gelme şeklimizle ilgili bir korku ve gerilim. Evet korkutucu, çünkü doğru. İkinci film ise tek kullanımlık tabancayla, herkese eşit oranda kötülük dağıtan aksiyonlu bir kara komedi. İlk film daha sahici, oraya asılsa gidecek çok yer var. Ancak Blakeson ikinci filmin balonunu kurşunla doldurmayı seçiyor ve buz kraliçesinin dudaklarımızı yedirten kötülükteki harika oyunculuğundan müthiş faydalanıyor. 

Sonunda akıllarda hayat kısa gerçeğine kanat çırpan bir beyaz güvercin kalıyor. (metaforik spoiler)

BİPOLAR OLMAK ARTIK BİR MESLEK OLDU: “SENİN İÇİN ÇILDIRIYORUM”

Dani de la Orden’ın İspanyol yapımı bu romantik komedisi Crazy About Her / Senin İçin Çıldırıyorum, Netflix Türkiye’nin ilk 10’unda… 

Bipolar bir kız Carla’ya (Natalia Duran) aşık olan gazeteci Adri’nin (Eric Navarro) hikayesi. Onu görmek için illegal yollarla akıl hastanesine giren Adri, Carla ve diğer hastalarla birlikte kendisini bir aşk ve dostluk hikayesi içinde buluyor. 

Herkesin anti depresan yuttuğu şu günlerde, gerçek akıl hastalığını merkezine alan bu tip filmler ince bir buz üzerinde ilerler gibi. Yapımın ilk bölümünde Adri bipolar, şizofreni ve obsesyon hastalarının tedavisine yardımcı olabileceğini ima eden bayat diyaloglar kurarken “iyileşmek için iyi olmayı istemeyi parlatıyor.  Oysa beyin kimyasını değiştiren hastalıkların tek yolu ilaç ve terapi ile tedavi. Hatta çoğu yok olmuyor, sadece kontrol altına alınabiliyor. 

Neyse ki film ikinci yarıda baktığı açıyla kendini kurtarıyor. Akıl hastalığının zorluklarını ve doğal yollarla nasıl tedavi edilemeyeceğini anlatıyor. Ayrıca bu insanlarla yaşanabilecek romantizme ve ilişkilere güvenilemeyecek olsa da, bunun onların sevgiye layık olmadığını göstermediğini de vurgulayarak asıl gücünü burada ortaya koyuyor. 

Crazy About Her, her ne kadar basit bir romantik komedi kıvamında olsa da, alt metnin götürdüğü son sadece bir peri masalı değil. Zorluğa rağmen göze alma tutkusunu deşmesiyle izleyiciyi daha sahici bir tarafta bırakıyor. Ruh hastalarının hasta ettiği insanlara ise hiç bulaşmıyor. 

GELELİM GERÇEK BİR FİLME: NEWS OF THE WORLD / DÜNYADAN HABERLER

Paulette Jiles’in aynı isimli romanına dayanan ve daha önce Lion’un senaristi olarak tanıdığımız Luke Davies’in dokunuşlarını taşıyan News of the World’ün yönetmeni Bafta ödüllü Paul Greengrass. Başrollerini Tom Hanks ve 12 yaşındaki oyuncu Helena Zangel’in paylaştığı 38 milyon dolar harcanan bu Amerikan yapımı aynı zamanda Hanks’in ilk Western filmi olma özelliği taşıyor. Birbirini bulan iki kayıp ruhun çatırdayan hikayesini, Western’in kanıyla kirletmeden duygusal bir zerafetle işliyor. 

Tom Hanks’in hayat verdiği Captain Jefferson Kyle Kidd karakteri küçük kasabalarda gazetelerden haberler okuyan bir gezgin. Bu seyahatler sırasında Kidd, terkedilmeden önce Kiowa kabilesi tarafından kaçırılan ve büyütülen, tüm ailesi öldürülmüş bir kız çocuğu Johanna (Helena Zengel) ile karşılaşıyor ve onu hayatta kalan teyzesine teslim etme sorumluluğu üstleniyor. Neden? Çünkü bir Tom Hanks karakterinden tam olarak bunu umuyoruz. Hanks’i diğer aktörlerden ayıran en önemli özellik, iyiliği inandırıcı kılmak açıdan benzersizliği.  64 yaşındaki oyuncunun varlığının ruhu ve ağırlığı, her çizgiyi ve aradaki tüm uzun sessizlikleri dolduruyor. Berlin doğumlu 12 yaşındaki Zengel de oldukça dikkat çekici. Sözsüz, çoğunlukla jestlerle kaplı yabani bir çizgide olsa da, zaman zaman derinleşen buna rağmen katılığından bir an bile ayrılmayan, duygusal bir performans ortaya koyuyor. Western filminde görmeye alışık olmadığımız bir enerjiyi barındıran bu film, sadece yaşama konforundan değil, bir anlamda umuttan da yoksun bırakılan bu iki insanı hikayeleri ile birlikte birbirine bağlıyor. 

Kısaca News of the World’ü hem Hanks'ın bu karakteri somutlaştırmasındaki incelikli derinlik, hem de Zengel ile yakaladıkları o aşikar kimyada Western’in dokusuna tezat duygular minnet ve sadakati usulca yerleştirdiği için bile izlenebilir. 

Elçin Demiröz

Odatv.com